DİSTOPİK BİR HİKAYE Mİ ANLATILAN?

13/12/2022 677 Görüntülenme

İlişkili içerikler

Taner Renda / 13.12.2022

Ülkemize dışarıdan bakıp da “kıskananları” hariç topyekûn bir akıl tutulması ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürecek olaylar zinciri içinde debelendiğimizi görürler. Son yirmi yıldır aralıksız iktidarda olan AKP ve onun her daim Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında toplumun bir kısmı onu tartışılmaz ve hikmetinden sual olunmaz lider olarak görürken, bir diğer kesimi ise onun kibirli, açgözlü, kural tanımaz bir İslamcı olduğunu bilirler.

Erdoğan, muhalefette iken sadece bir yüzüğe sahip olduğunu, eğer bir gün kendisini zengin olmuş olarak görürsek; bilin ki haram yemiştir diye çok iddialı bir laf etmişti. Peki, bugün kendisine oy verenler bu konuda ne düşünüyorlardır? Hiiç. Peki, bu durumu kendilerine nasıl izah ediyorlardır? Peki, siz bu insanlarla karşılaştığınızda bu durumu anlattığınızda size ne cevap veriyorlardır? Sıkı durun şimdi: tamam çalıyorlar ama iş yapıyorlar, hem sen biliyor musun ki bu çalınan paralarla hangi sevapları işliyorlar? İşte burada verebileceğiniz doğru dürüst akıllı bir cevabınız olamaz.

İyi de Erdoğan’ın kitlesi de Müslüman ve hangi şart altında olursa olsun çalmayacağını bilmiyorlar mı? Bilmez olurlar mı? Elbette biliyorlar. Ama taa başında yanlış yaptıklarını ama buradan geriye dönmenin, yani kendilerini eleştirmelerinin çok kolay olmadığını düşünüyorlar. O nedenle kendilerine onurlu bir çıkış sunulmadığı sürece; bu yanlışlarında ısrarla inat etmekten başkaca bir çözüm bulamıyorlar. Hem ayrıca yıllarca şu veya bu ad altında kendilerine sunulan ek maaş, kömür, gıda yardımlarından da olmamak adına yanlışlarında ısrar ediyorlar.

(Borçlandırma ve aynı anlama gelmek üzere muhtaçlaştırma siyaseti, neoliberal ekonomik ajandayı ısrarla uygulayan AKP’nin otoriter popülizminin kitle tabanını oluşturdu-editör)

Ve yüzde doksan dokuzu Müslüman gibi abartılan çoğunluğun, gerek kendi içinde , gerekse de kendi dışında cinsellik adına yaşadıkları/yaşattıkları için sıradan insanların verdikleri tepkiler, bir müddet sonra ya yaşanılanların Müslümanlar için çok olağan olduğu!!, ya da bu yapılanların “Gerçek Müslümanlık” olmadığı duvarına çarpıp geri döndüğüne defalarca şahit olduk. “Bir kereden bir şey” olmaz diyen Kadın ve Aileden sorumlu Bakan, Cemaatlere bağlı yurtlarda erkek çocuklara topluca tecavüzlere ses çıkartmayan Adalet Bakanları, Bademleme adı altında erkek çocuklara cinsel tacizler ve İsmailağa Cematine ait bir vakfın başkanının 6 yaşındaki kızını, bir müridinin altına yatırması karşısında ahlaksızlığı korumak adına Müslümanlığa saldırı düzenleniyor diye savunan bir Cumhurbaşkanı. Ve toplumun bir kesiminin isyanı dışında olağan kabullenmeyi yaşıyoruz ülke olarak. Ülkemizde, tıpkı Amerika’daki gibi dini yapıların zaman içinde Devlet tarafından korunup kollanması sonucunda bu yapılar önce dokunulmazlık zırhı ile kaplandı. Daha sonra Devlet tarafından bütçeden milyarlarca liralık usulsüz ihaleler verildi ve en nihayetinde de Devlet’in her bir bakanlığı, iktidara desteği oranında paylaştırıldı. Zaten Diyanet’in bütçesinin son yıllarda edindiği bütçe ile Savunma Bakanlığı’nın bütçesi dışında bütün bakanlıklarla artık yarışır halde olması bize durumun vahametini net biçimde anlatıyor: Din bezirganlığını arttır ve savaş çıkart; işte ülkeyi yönetmenin en kestirme ve kolay yolu.

İyi de, ülke Erdoğan’ın sermayedarları memnun etmek adına uygulattığı kahredici yoksullaştırma programı altında kendisine oy veren sadık kitlesi de, her türden yardıma rağmen ciddi bir biçimde insan onuruna aykırı bir biçimde yaşamaya katlanıyorlar. Ama yine de oy oranı %30’dan aşağı bir düşüş göstermiyor. Oysa buna karşın muhalefet yani Altılı Masa’nın oy oranları da anlamlı bir yükselişe işaret etmediği gibi, yeni yılla birlikte asgari ücrette, EYT’de ve fiyatların baz etkisi nedeniyle bu yıla göre daha düşük oranlarda fiyatların artışından gelen kısmi rahatlamanın getireceği konsolidasyona bir de Suriye ve Yunanistan ile çıkarılan kısmi savaş ve hırlaşmaya içerde eklenecek terör saldırıları ile Cumhuriyet İttifakı iktidarı kaybetmeyebilir, Altılı Masa yani Millet İttifakı da yönetimi devralamayabilir. Bu bir kaos durumudur. Ve son tahlilde “kasa kazanır”.

Eğer var olan iktidara, bir beş sene daha devam etme sorumluluğu verilirse; seksen beş milyonluk devasa ülkenin yozlaşmasının sonuçlarına ne içerideki sermaye kesimi, ne de dışarıda uluslararası politika yapıcıları katlanabilir. Bundan böyle Avrupa Birliği’nin konforlu ülkeleri artık konforsuz olur. Orta Doğu coğrafyası bir yüz yıl daha ama daha da içinden çıkılmaz sorunların yumağı haline gelir. Petrolün fiyatını artık kaos belirler. Neo-liberalizmin mezarını da kazmaya başlamışız demektir. Artık hiç kimse güvende ve rahat değildir.

Distopik bir hikaye mi anlattığımı düşünüyorsunuz? Karşı çıkmaz, elinizi taşın altına koymaz, sorunlarımızın çözümünü ertelemez ve adil bir ortak anlaşma zeminini sağlamazsak; bugünkü Filistini arar hale geleceğiz demektir.

Yazarımızın daha önce yayınladığımız yazıları

KILIÇDAROĞLU’NUN UYUŞTURUCU VE KARA PARA ÇIKIŞI BİZE NE ANLATIYOR?/02.11.2022

MUHALEFETİN TUTUMU ERDOĞAN’I ZORLA BAŞKAN YAPTIRACAK/26.10.2022

CHP Bir Milli Güvenlik Sorunu mudur ? /22.10.2022

7-8 EKİM GECESİ/05.10.2022

ÜLKE İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDEN ŞİMDİLİK DÖNDÜ/01.10.2022

SEÇİME BEŞ KALA SİYASETİMİZİN AHVALİ/01.10.2022

YİNE Mİ ŞAH VE MAT’A GELİNİYOR? /23.09.2022

SAĞ’A KARŞI SAĞ’I DEĞİL, SOL’U OLUŞTURMALIYIZ/17.09.2022

YENİ DÖNEMDE HDP’YE BAKANLIK VERİLİR Mİ?/05.09.2022

SEDAT PEKER, SPK BAŞKANI VE KIZ KARDEŞİ VE DE GÜLŞEN/28.08.2022

AMİP DEĞİL BİLİNÇLİ İNSANIZ /22.08.2022