Aslında zaman zaman ülkemizin gerek yakın, gerekse de orta vadeli tarihine kabaca bile olsa göz attığımızda; birbirinin içine geçmeye uygun bir devlet yapısı olduğunu görebiliriz. Bu hal, İttihat ve Terakki’den beri devletin şekillenmesinin temel taşı olageldiğini gördük.
Mahalle kabadayılığının birkaç basamak sonrası olarak adlandıracağımız bu yapı, ülkenin gelenek ve görenekleri ile de barışık olarak yol almaya hep özen gösterdi. Ne var ki, işin içine özellikle uyuşturucu kaçakçılığı, satış ve dağıtımı organize bir biçimde girdiğinde; işin rengi ister istemez değişmek zorunda kaldı. Özellikle 70’lerden sonra uyuşturucu işinden elde edilen paraların miktarı, aynı zamanda mafya örgütlenmesini de niteliksel olarak değişime uğrattı.
Afganistan ve Pakistan’dan gelen uyuşturucu, Türkiye üzerinden başta Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya uzanarak, tarihi İpek Yolu’nun niteliğini “uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yolu” olarak değişime uğrattı. Amerika’nın “Yeşil Kuşağı”, zaman içinde uyuşturucu/silah denkleminde dönüşünce; Türkiye’nin de önemi bir kat daha arttı. Devlet, bu ticareti kişi veya kimi örgütlerin eline bırakılamayacak kadar önemli olduğunu düşünüp; esas olarak Kürtlerin tekelinde yürüyen uyuşturucu işini, Türklere verdi, hem de kanlı bir biçimde tasfiye harekatı yürüterek (90’larda Times Dergisi, bir sayısının kapağını dönemin başbakanı Çiller ile ilişkilendiren şırınganın Türk Bayrağı ile çizilmesine kadar götürmüştü).
İktidardaki partiler, güçleri oranında, zaman zaman mafyatik örgütlerle mücadele etmiş, zaman zaman da onların silahlı yapısını, kendi örtülü işleri için kullanmakta pek de sakınca görmemişti (ASALA’ya karşı yürütülen mücadelede: pek çok kereler kendilerine Ülkücü diyen kişileri, suikastlerde kullandılar). Ama şurası bir gerçek ki: Bizans’tan başlayan, Osmanlı ile devam eden binlerce yıllık devlet geleneğini hafife alanlar; çoğu zaman devleti kullandıkları düşüncesine sahip oldular. İşin gerçeği ise devletin onları kullandığıdır (12 Eylül askeri darbesi sonrası, MHP ve onun lideri Türkeş de diğer partiler ve liderleri gibi kapılarına kilit vurulup, hapsedildiler). 12 Eylül’ün sonrasında da Türkeş: “Fikri iktidarda, kendisi hapiste olan biziz. Bundan sonra devleti korumak için hiçbir şey yapmayız” demişti.
(Devlet Bahçeli siyasi hayatına Alparslan Türkeş’in “öğrencisi” olarak başladı. Zaman içinde düzen siyasetinin önemli ve belirleyici bir unsuruna dönüşmekle kalmadı. Aynı zamanda Cumhur İttifakı’nın ortağı olarak, 12 Eylül’de çizgileri daha belirginleşen Türk-İslam sentezini mantık sınırına kadar taşıdı-editör)
AKP iş başı yaptıktan sonra, mafyaya pek göz açtırmadı. Neredeyse bütün irili ufaklı mafya liderlerini ve çetelerini bir işledikleri suçlardan dolayı uzunca bir süre hapse attı. Ta ki; MHP ile ortaklığa başlayana kadar. Devletin içindeki “bazı derin kişiler” eli kanlı katil Alaattin Çakıcı’nın artık hasta olduğunu ve hapis yatmaması gerektiğini Bahçeli’nin ağzından söylemeye başladılar. Erdoğan, bu derinden gelen sesleri önceleri pek ciddiye almadıysa da, gün geldi ki Bahçeli’ kırmızı çizgisi olarak karşısına dikilmesi sonucunda, Çakıcı bir gecede salıverildi. Çakıcı, kendisine yapılan bu iyiliğe, Kılıçdaroğlu’na “Bakla Kazığına oturtmakla ”tehdit eden mektubu ile karşılık verdi. Ardından da, geçen sene sanırım Bodrum’da Mahşerin 4 Atlısı ile meşhur pozları hafızalarımıza kazındı.
Buna benzer bir başka mafya lideri olan Sedat Peker de, aynı görevi üstlenerek: “kanlarımızda banyo yapmakla” tüm toplumu korkutmuştu (sanırım kendisi aynı ipte 2 cambaz oynamaz kuralını bilmiyordu ve Çakıcı, bu kuralı ona net bir biçimde etek giydirme hikayesi üzerinden anlatı).
Peki, bu arada binlerce yıllık devlet geleneğinden geçmiş olan devletimizin istihbarat ve polis teşkilatı ne yapıyordu? Her zamanki gibi, olası bir “temizlik gününde” amirlerinden gelecek: bu adamların isimleri, adresleri, metresleri ve hatta kim, kiminle, nerede dans ettiğine ilişkin tüm bilgileri, devletin arşivlerine yüklüyorlardı:
“KOM Dairesi’nin SAK toplantısında ele alınan konuların başında mafya gruplarına yönelik yürütülecek çalışmaların esasları geldi. Toplantıda değerlendirmeye alınan Türkiye’deki mafya gruplarının faaliyetlerine yönelik bir rapor içerik yönünden oldukça dikkat çekiciydi.
Bu rapora göre; Türkiye’deki organize suç grupları tablosunda Alâaddin Çakıcı 428 adamıyla açık ara ilk sırada yer aldı. Çakıcı’yı 257 adamıyla Sedat Şahin, 253 adamıyla Sedat Peker izledi. Burhanettin Saral’ın 247 adamıyla dördüncü olduğu listede, Ankaralı Kürt Ahmet lakabıyla tanınan Ahmet Turgut 239 adamıyla beşinci, İzmir’de FETÖ Borsası olaylarının merkezinde olup halen Arjantin’de tutuklu olan Serkan Kurtuluş 207 adamıyla altıncı sırada yer buldu.
Ülke genelinde 30 ayrı mafya grubuyla ilgili rakamlara yer verilen listede, Galip Öztürk’ün 158, Ahmet Tekin Baykal’ın 124, Ümit Saral’ın 102, Fırat Delibaş’ın 102, Mehmet Sena Söylemez’in 98, Ayvaz Korkmaz’ın 93, Menderes Kutlu’nun 93, Nuri Ergin’in 85, Cemal Sincar’ın 82, Mehmet Hadi Özcan’ın 68, Şeniz Dervişoğlu’nun 61, Kürşat Yılmaz’ın 58, Hüseyin Kol’un 56, Savaş Kibar’ın 53, Yaşar Öz’ün 47, Kasım Gençyılmaz’ın 44, Ramazan Özarslan’ın 44, Mehmet Şirin Aksoy’un 43, Selahattin Yılmaz’ın 40, Oğuz Korukır’ın 39, Mehmet Köymen’in 33, Mehmet Fatih Bucak 28, Ali Yasak’ın 20 ve Nihat Özbir’in 9 adamıyla faaliyetlerini yürüttükleri ortaya konuldu.”
Ve bu çalışma, nasıl olduysa basının eline geçti. Şimdi yazının başlığındaki soruyu soralım ve kısaca cevaplayalım: Devlet mi mafyalaştı, yoksa mafya mı devletleşti? Mafya mı devleti kullanıyor, yoksa devlet mi mafyayı kullanıyor? Yöntemleri ile devlete yön veren mafya mı, yoksa mafyanın yöntemlerini kullanan devlet mi mafyaya yön veriyor?
Bu ve buna benzer cevapları şimdilik bilebilecek bilgilerden yoksunuz. AKP+MHP iktidarının sonunun geldiğini şimdilik rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu son, bizim kafamızdaki güzel/mutlu sona benzemeyebilir. Eğer kafamızdaki güzel/mutlu sona ulaşmasını istiyorsak; YUMURTAYI MUTLAKA HEP BİRLİKTE İÇERDEN KIRMALIYIZ.
Yazarımızın daha önce yayınladığımız yazıları
Katastrof / Büyük yıkım kapımızda / 24.04.2021
Canı sıkkın hava ve rüzgar / 18.04.2021
Ülkemizin ahvali: Sadece parasız, işsiz ve aşısız değiliz. Geleceğimizi de kaybediyoruz / 11.04.2021
Ülkeyi Nasıl Yönettilerse Pandemiyi de öyle yönetti AKP 09.04.2021
Ülke soyulurken değil, soğan soyulurken ağlayan ulusalcılar / 05.04.2021
Polis, ülkede toplumsal düzeni korur ve huzuru sağlar, gerçekten öyle mi? / 03.04.2021
Ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım / 30.04.2021
AKP+MHP iktidar testisi çatladı / 29.03.2021
19 Mart 2021, uçurumdan önce yapılabilecek freni yok etmiştir / 20.03.2021
Bütün mesele: gelmekte ve gitmekte olanı anlayabilmekte / 28.02.2021
“HDP’ye oy veren milyonlar, kurşun yağdıran teröristlerdir” / 21.02.2021
ÖLÜLER ÜLKESİNİN SERİ KATİLLERİ / 18.02.2021
YAKLAŞAN FIRTINA VE YUMURTA HİKAYESİ / 07.02.2021
TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ / 03.02.2021
SEKİZ YÜZ YILLIK BİR DÖNEM SONA ERERKEN GELECEĞE BAKMAK / 30.01.2021