Bütün mesele: gelmekte ve gitmekte olanı anlayabilmekte

Taner Renda / 28.02.2021

@RendaTaner

İnsanlık tarihi, binlerce yıl içinde pek çok yol kat etmiş ve pek çok yeniliği hayata geçirmiştir. 1900’lerin başından itibaren bu gelişim ve yenilikler giderek hız kazanmış, ancak son otuz yılın değişim hızını bırakın yakalamayı, artık anlamakta bile güçlük çeker hale geldik.

2050 yılında dünya nasıl bir yer olacak, insanlar hangi gelişmiş sistem ve araçlarla birlikte çalışacaklar, sağlık alanında fütürist bir anlayışla bugünden kat be kat ilerde bir donanımlara mı sahip olacağız, yeryüzünde bugünden beter bir susuzlukla mı karşılaşacağız, yoksullar bugüne göre daha yoksul olarak mı kalacak, yoksa zenginler “karlarından bir miktar” feragat ederek biraz daha fazla eşitlikte mi buluşacağız, demokrasi konusu açılmamak üzere otokrasiye mi kaymış olacağız, yoksa demokratik yönelim olmazsa olmazımız mı olacak? Ne kadar çok sorumuz var değil mi? Geçmişe yön veren bilmem ne harfli kuşakların çoğu o zamanda ya bu dünyayı terki diyar etmiş olacak, ya da köşelerinden olan bitene itiraz ederek vakitlerini dolduracaklar.

Asıl mesele: bugün Z kuşağı dediğimiz ve benim de o kuşağa ait iki kızımın olmasına karşın çok fazla anlayamadığım davranışlarının, düşüncelerinin ve bakış açılarının bizleri nerelere getireceğine ilişkin pek de bir fikrimimizin olmamasından kaynaklanacağını düşünüyorum.

70 model solcu” olarak, geçmişte sol, sosyalizm adına yaptıklarımızın aslında az gelişmiş bir toplumun üyesi olarak, feodal gelenek, görenek ve ahlakı, sanki sosyalizmin malıymışçasına savuna gelmemizin yaptığı tahribatı, bugün daha net görmekteyim. Bu tahribat sadece bizim ülkemizde mi yaşandı? Asıl kökleri Regis Debray’ın Latin Amerika’daki mücadelelere ilişkin ürettiği ve adına kısaca fokoculuk dediğimiz kırdan şehre doğru küçük grupların bağımsız mücadeleleri diye özetleyeceğimiz anlayışın ürünü olarak 60’larda bütün Avrupa’yı kapsayan çalkantılı dönemin “akıl hocasının” aslında CIA’ya çalıştığının yıllar sonra ortaya çıkmasıyla büyük mahcubiyet yaşandı.

Elbette ki 68 ve 78 kuşağı olarak adlandıra geldiğimiz bizlerin mücadeleleri topluma pek çok iyi şeyleri de kazandırdı. Emekçilerin kendiliğinden sınıf olarak hareket etmekten, kendisi için sınıf olarak mücadeleye everilmelerinde, karşılıklı olarak etkileşimleri sayesinde; toplumsal dinamikler nicel ve nitel olarak büyüklük kazandı. Yine de bu mücadeleler yöneten sınıfları zaman zaman korkuttu. Kah tavizler vererek; mücadelenin boyutunun büyümesini engelledi. Kah sert darbelerle, mücadelelerin gelişiminin önü kesildi.

Ama artık 2000’lere geldiğimizde; yeni bir gençlik, yeni bir dünyaya bakış açısı ve yeni bir mücadele biçimleri filizlenip bir bir ortaya çıkmaya başladı. “Bizim anladığımız” türden bir gençlik yoktu. Gördüğümüz kadarıyla, toplumsal mücadelelere katılımları, ilgileri bir hayli düşük yoğunlukta ve/veya “bizim istediğimiz” türde değildi. Bize göre geleceğimiz olan gençleri kaybetmiştik. Umursamaz, ilgisiz, ideolojilerle dünyaya bakmayan, ağaçları, kuşları, sokak hayvanlarını sevdiği kadar bile sömürüye karşı mücadeleye katkı koymayan bir gençliğimiz olmuştu. Geçmişin solcuları, kendi çocuklarında bile bu mücadeleyi kaybetmiş görünüyorlardı. Taa ki Gezi olayları başlayana kadar.

Taksim’deki “üç beş ağacın kesilmesi” ile başlayan olayları ne bizler anlayabildik, ne de iktidardaki AKP ve onun temsil ettiği sermaye sınıfı. O güne kadar bazen olaylara hoşgörü ile yaklaşan AKP, bu kez elinde çekiç ile dolaşan nobran bir yönetim sergiledi. Ateist gençler, Taksim’de açılan ramazanda yeryüzü sofralarına saldıran devletin kolluk güçlerine karşı, Müslümanların orucunu açmalarını savundu. Bu tarihimizde hiç görülmemiş bir davranış biçimiydi. Solcu gençler ile ülkücü gençler birlikte Taksim’i savunduklarında ise herkesin ezberleri bozulmuştu. Normal koşullarda solcular ile ülkücüler ve türbanlılar asla hiçbir koşulda bir araya gelmezlerdi. Ama bu kez koşullar farklılaşmış ve Z kuşağının yaşam biçimine, hareket özgürlüğüne ve düşüncelerine doğrudan bir saldırı başlatılmıştı. Burada söz konusu olan “liderler” ve “ideolojiler” değildi. Yıllarca bu gençlerin nerelere gidebileceğine, nasıl giyinebileceklerine, ne yiyip, neyi içebileceğine kadar bütün kişilik haklarına saldıran ve dil olarak nobran ve hot zotçu bir dil kullandılar. Taksim’deki ağaçların kesilmesi, bardağı taşıran son damla olmuştu. Z kuşağı bir kez bir araya gelmeyi becerdikten ve kendilerince rahatsız edici düzene ve onun temsilcilerine karşı çıkabilme cesaretini gösterdikten sonra, varlıklarının istemedikleri şeyleri birlikte yapmamaya bağlı olduğunu anladılar.

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki atanan rektöre gösterilen tepki de, aynı Gezi’deki bileşenleri bir kez daha bir araya getirdi. Yine solcular, türbanlılarla birlikte ve ebeveynleri AKP’li olanları da bu kez içine aldılar. Bu gençlerin karşı çıkışları, o güne kadar çok da radikal bir duruş sergilemeyen öğretim üyelerini de, sadece yanlarına çekmekle kalmadılar, aynı karşı duruşu onlara da öğrettiler. Pandora’nın kutusunu açanlar, hala neyi harekete geçirdiklerinin farkında değiller. Dünya artık eskisi gibi dönmüyor. Ve dönmeyecek de. Bu gençler, yakın bir zamanda iktidara gelecekler. Belki ilk seferinde çok az şeyi başarabilecekler. Ama yılmayacaklar, yeniden deneyecekler. Bir kez daha yenilmeleri; onları yılgınlığa sürüklemeyecek. Aksine, başarmak için daha çok çalışacaklar. Önlerine engel olmak için çıkan dinozorları, sonunda yenecekler. Bu belki 2050’de olabilir, belki de olmayabilir. En nihayetinde dünyayı onlar yönetecekler. Ben görebilir miyim? Hiç sanmam. Ama sırf onların yönettiği dünyanın nasıl bir yer olduğunu görmek için 1 dakikalığına bile olsa mezarımdan başımı kaldırmak isterdim. Benim içimdeki umut: onların dünyayı daha güzel bir yer haline getireceğine yönelik.

Yazarımızın daha önce yayınladığımız yazıları

“HDP’ye oy veren milyonlar, kurşun yağdıran teröristlerdir” / 21.02.2021

ÖLÜLER ÜLKESİNİN SERİ KATİLLERİ / 18.02.2021

YAKLAŞAN FIRTINA VE YUMURTA HİKAYESİ / 07.02.2021

TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ / 03.02.2021

SEKİZ YÜZ YILLIK BİR DÖNEM SONA ERERKEN GELECEĞE BAKMAK / 30.01.2021

Diğer Yazılar

BARIŞ VE “AÇILIM” SÜRECİ BİR YANILSAMANIN ANATOMİSİ.

  Ümit ÖZDEMİR / 12.03.2025 Yazı bir fıkrayla başlasın. Bir heyet Sovyet ayakkabı fabrikasını dolaşmaktadır. …

2 comments

  1. Katılıyorum, gençlik gelecek, gelecek sosyalizm‼️

  2. YURT ve DUNYA 1978 yılında okuduğum analiz ve YAZARİN asagidaki YAZİSİNİN GUNUMUZ KOSULLARİNDA çağrışımları ve bir not: gelecekte ne olacak? bizde 17 yaşındaydık “bugün yarına çıkar Yarın bugünü yıkar ve bu hiç durmadan akar, Akın var Akın, güneşi zaptedeceğiz zaptı yakın,, dizeleriyle al al oldu yüzümüz,. Z kuşağı için kapitalizm düz Ikea modeli bir hizmet hayatı veriyor, yalnızca doktor Küba,da ayda 20 USD alir, Türkiye,de ilaç endüstrisi ve sağlık bakanlığı döner sermayesi para boru hattıdır, mühendisler en kralı 1000 USD, mimarlar işsiz, Avukatlar züğürt 1000 volt insan psikolojisi çekiyor, bıkkın, yakında doktor da imtiyazini kaybedecek, hemşire ve sağlık organizasyonu içinde gerçek aynada kendisini gorecek geriye kalan memur 5 milyon memur sonuçta kapitalizm Z kuşağına hiç bir ümit vaad edemiyor, yalnızca
    Paralı insanlara hizmetçilik paralı evlilik, Avrupa’ya aşk yolu ile iltica sosyal benefiaciary ile geçinme. Bilimsel Sosyalizm yeniden sahnede

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir