Yaklaşan Fırtına ve Yumurta Hikayesi

Taner Renda / 07.02.2021

@RendaTaner

Bir yumurtaya içeriden güç uygulanırsa; yeni bir yaşam filizlenir, eğer dışarıdan güç uygulanırsa; kırılır ve kıran için güzel bir omlet olur afiyetle yenir.

Yumurtayı ülkemiz olarak düşünürsek: kendi iç dinamikleri mi yoksa dış dinamiklerin mi kıracağına bağlı olarak çok farklı sonuçlar elde edilir. Bazen de iç ve dış dinamiklerin kırma zamanlaması çakışır. İşte o zaman içinden çıkılması güç bir durum ortaya çıkar. Neyse ki bizim şimdiki durumumuzda böylesine bir çakışma görünmüyor.

İç dinamiklerimizin yumurtayı kırabilmesi için hali hazırda birleşmiş bir güç görünmüyor. Ana muhalefet partisi olarak CHP’nin geçmişten gelen kurucu güç olmanın getirdiği bagaj nedeniyle, bir türlü değiştirici güç haline gelemedi. HDP ise, devletin kırmızıçizgilerinin ötesine taşan ilkeleri nedeniyle, geçmişte başka isimler altında kurulan ve ağırlığı Kürtlere dayanan partilere uygulanan yok sayma, terörize etme, baskılama politikaları nedeniyle zaten hareket alanları hep kısıtlanmış olduğundan; özgül ağırlığı ile orantılı olarak gerçek gücünü politikalara yansıtamama sorunları içinde dışlanmış olarak ötelendi. İyi Partiyi ayrı tutarsak; Deva, Gelecek Partisi ile Saadet Partisi şimdilik gereken varlığı pek gösteremediler.

Deva Partisi ile ilgili söylenmesi gerekenler bu kadarla geçiştirilemez. Benim anladığım kadarıyla: uluslararası politika yapıcıları, birkaç hamle ötesinde, Deva Partisi için çok özel düşünceler besliyorlar. Daha şimdiden geleceğin yüz önemli kişileri arasında Babacan’ın isminin “geçirilmesi” de buna işaret ediyor.

İyi Parti ise, başındaki deneyimli politikacı olan Akşener’in ortamı iyi süzmesi ile MHP’nin biteceğini ve onun yontulmuş hali olan şehirli, hafif muhafazakâr bir parti olarak kendilerinin yola devam edebileceğini şu ana kadar gösterdi.

Şimdi bütün bu 5 benzemezlerin ortak bir payda da (AKP+MHP bloğunu iktidardan indirme) anlaştığı çok aşikar. Bir şeyi indirdiğinizde; yerine ne koyacağınız da en az o kadar önemlidir. Çünkü yaşam boşluk tanımaz. Zurnanın ilk zırt diyeceği yer de tam burası. Güçlendirilmiş parlamenter sistem gayet fiyakalı bir şey gibi görünse de, sonunda körlerin fili elleriyle yoklayıp, tarif etmelerine benzeyecek. Peki, o zaman bu faşizan bloğu indirmemek mi gerekir? Elbette koskocaman bir hayır demek gerekir. Ama doğru ve ileriye götürecek bir atılım yapılmayacaksa; enerjiyi de boşuna harcamamak gerekir. Demokrasiyi, hem de özgürlükçü demokrasiyi isteyemeyen ve içeriğini de dolduramayan bir birlik, sadece parlamenter sistemin vereceği güç ile yumurtayı içerden kıracak güce ulaşamaz.

Bu 5 benzemezler daha Boğaziçi Üniversitesi’ndeki verilen mücadelede: “provokasyonlara gelinmemeli, rektör istifa etsin, devlete karşı gelinmez, boşluktan PKK yararlanır” türünden saçmalıklarla, ivmesi yükselen protestoları aşağı çekmeye çabalamaları, bizi neyin beklediğinin ipuçlarını vermektedir.

Daha işin başında bu kadar sağa sola yalpalanan muhalefetin önünde: aş, iş, özgürlükler, sendikal örgütlenme, ülkedeki gelir dağılımının adilane yeniden dağıtılması gibisinden konularda kimin nereye savrulacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.

Burada en büyük iş başta sol, sosyalist partiler ile HDP’ye çok önemli görevler düşüyor. Ufuk çizgisini gözden kaybetmeden, zaman zaman daha büyük bir adım için geri çekilinebilir. Belki birlikte iş yaparken ortak hareket ettiklerimizle karşılıklı etkileşim içine girilene bilir. Sonuçta, devrim yapılmadığı için, elde ettiklerimizi sıkı sıkıya korumak için yeniden talepler oluşturulup, yeni bir içerikle yola devam edebiliriz. Kimin yolda kalacağını, kimin yola yeni bir biçimle devam edeceğine o günkü şartlara göre karar verilecektir.

AKP+MHP iktidar bloğuna baktığımızda: devletin neredeyse bütün çivilerinin çıktığını, cıvatalarının yalama olduğunu, bağlantı kayışlarının ise koptuğunu gözlemliyoruz: Anayasa Mahkemesi’nin üye seçimlerinden, Hakim ve Savcılar Kurulu’nun oluşumu, ülkeye atanan bütün savcıların ve hakimlerin AKP+MHP bloğunun etkisinde olduğu, mahkemelerin kimi tutuklayıp, kimleri tutuklamayacağına doğrudan iktidar bloğunun karar verdiği, özel veya devlet bütün üniversitelere atanacak rektörleri Erdoğan’ın seçtiği, ülkeye yapılacak yatırımların kime ve kaç paraya hangi şartlarla verileceğinin tek bilgisinin yine Erdoğan’da olması, kişiye özel afla mafyanın adamlarının çıkarılması, yine anayasa Mahkemesi’nin ısrarla kararlarının mahkemelerce uygulanmaması ilk elden sayabileceklerimiz. Keyfiliğin, otokrasinin, sınır tanımayan saray harcamalarının olduğu bir dönemden geçiyoruz. Hiçbir hak ve hukuk, Erdoğan ve Bahçeli’ye karşı işleyemiyor.

Şimdi yumurtayı dışarıdan kırabilecek güçlere baktığımızda: Türkiye’de Erdoğan, Brezilya’da Bolsonaro ve Macaristan’da Orban, uluslararası politika yapıcıları tarafından deneysel olarak iş başına getirildiler. Olumlu sonuçlar alınınca; Amerika’da da Trump iş başı yaptı. Bu deney fareleri ilk başlarda işe yarar kararlar alsa da; zaman içinde gücün sarhoşluğu ile yoldan çıktılar. Uzak ülkeler çok dert değildi ama iş Amerika’nın başkanının saçmalıklarına ve ardından da seçim sonuçlarını silahlı fanatik yandaşları ile manipüle etmeye gelince; yapılan hataların büyüklüğünü ve dünyaya vereceği zararların farkına vardılar.

Biden, bu sonuçların sonunda başkan olunca; salt kantarın topuzunun kaçmadığını, işin ucunun isyan ve kaosa kadar varacağı görüldü. Bu asla affedilemez bir yönelimdi. Sıra artık, deneylere bir son verme ve deney farelerinin piyasadan toplanmasına geldi.

Yaklaşık 20 yıldır bil fiil iktidarda olan Erdoğan ve yakın ekibi, yeni durumun farkına vardı. Yapılacak iş: “yeni şerifin” hoşuna gidecek manevraları bir an evvel yüksek sesle dile getirmekti. Ancak, devletin derin sahipleri ve onların uzantıları MHP, hep birlikte bu manevraları boşa çıkaracak karşı manevraları yapmaya başladılar. Erdoğan, eli artık zayıfladığı için, çaresizlik içinde, kendine biçilen yolda, arkadan itmelerle zoraki ilerliyor.Fırtına artık okyanus ötesinden yavaş yavaş Akdeniz’e kadar dayandı. Geriye yani Rusya’ya yaslanmak, bu saatten sonra işe yaramayacak. Avrupa Birliği de, kendi elini kirletmeden, işi elleri her daim pis olan Amerika ve NATO’ya devredip, işin içinden çıkacak hamleleri yaptığı için Batı’dan umudu pek yok.

Hele bir de İran yaptırımlarını delmekten yargılanacak Halk Bank davasından da, marttan sonra gelecek 10 milyar dolardan fazla para cezası ise; altından kalkılacak bir yük değil.

Sanırım Ergenekon, bunca pisliğin temizliğini Erdoğan’a yaptıracak. Bu kadar kör gözüm, kör parmağıma dercesine içerde ve dışarda fırtınanın karşısında Erdoğan’ın konulmasının başka anlamı olamaz diye düşünüyorum(Süleyman Soylu’nun her tweet’i; Erdoğan’ın boynuna bir ilmek daha dolanıyor. Bahçeli’nin LGBT ile Boğaziçi öğrencilerine lanetler okuması; Biden’ın gay bakanına küfür olarak yorumlanıyor).

Yokuş aşağı, freni patlamış otobüs gibi gidiyoruz. Otobüsün şoförü, direksiyonu tutuyormuş gibi yapıp, el frenini çekmeye çalışıyor. İçindeki yolcular, yalan yağmurundan hala düz yolda ilerlediğini düşünüp, şoföre biraz daha hızlı gitmesini söylüyorlar. Muavinler ise, yolcuların bir kısmını gaza getirip, diğerlerinin üstüne saldırtıyorlar. En önde oturan bir iki yolcu da, ellerini açmış sağ salim inmek için dua ediyorlar. En arkadaki bir gariban da aşağı atlamazsak; hepimiz öleceğiz diyor. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete desek yeridir.

Yazarımızın daha önce yayınladığımız yazıları

TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ / 03.02.2021

SEKİZ YÜZ YILLIK BİR DÖNEM SONA ERERKEN GELECEĞE BAKMAK / 30.01.2021

Diğer Yazılar

DOKTOR GARİPAŞK: BİR NÜKLEER SAVAŞ PARODİSİ

Ümit ÖZDEMİR / 02.12.2024 Stanley Kubrick’in soğuk savaşın tam orta yerinde yaptığı film, pek çokları …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir