Taner Renda / 09.04.2021

Ülkemizin herhangi bir konudaki sıralamada, en üstlerde veya en altlarda yer alması; muhakkak olumsuzluk anlamında olmuştur. Kendimizi gördüğümüz veya gösterildiğimiz yer ile nesnel verilerle açıklanan yer arasında her zaman uçurum derecesine farklar olmuştur.
Pandemi’nin başlangıcı olarak iktidar tarafından ilan edilen tarih konusunda bile bize yalan söylendiği, zaman içinde ortaya çıktı. İlan edilen tarihten çok önce, virüsün bulaşmış olduğu ortaya çıktığında; her konuda ilgili ilgisiz kişilerce yapılan açıklamaları ara ki bulasın.
Ücretsiz maske dağıtımından başlayan beceriksizlik (siz ona para sıkışıklığı olarak bakın), aşı temini konusunda bol keseden vaatler ve böbürlenmelerin yine zaman içinde her açıklamada dağıtımın hep ileriki tarihe kaldığını ve ballandırarak yüksek perdeden el arttırılmasını izledik. Ama nedense sonuç hiç değişmedi. Maske dağıtılmadığı gibi, hala aşı temini kör topal ilerliyor. Mutlaka aşı yapılması gereken meslek gruplarına (başta öğretmenler olmak üzere) ve yaş gruplarına (60 yaş üstü) yapılıyormuş havası verilerek, günü kurtarmaya devam ediyorlar.
Aslında AKP/Erdoğan iktidarı da biliyor ki: bir ay tam kapanma ve toplumun da en az %65’ini aşılasa; sorun kökten çözülecek. Ama bu pandemi öncesinde ülkenin paralarını hovarda biçimde hep birlikte yiyip, bitirdiler. Bu nedenle ne işçiye, ne köylüye ne de küçük esnafa karşılıksız para veremediler. Ama Şark kurnazlığı ile her seferinde köylüyü ve esnafı bankalara kredi almaya mecbur bırakarak; yaşamlarının üstüne karabasan gibi çöktüler. Bu arada çok verimli topraklar, köylülerin elinden bankalar aracılığıyla alınıp, daha sonra uluslararası piyasalarda peşkeş çekilecek.
Ama asıl vahşet, işçilere yapıldı. İşyerleri kapanan işçiler, ya işten çıkarıldı, ya ücretsiz izne çıkarıldı ya da pandemi bahane edilerek, ücretlerinde “gönüllü” indirim yapıldı. Pandeminin ülke geneline yayılmaya başlamasıyla; bulaşın miktarları düşük gösterilmeye ve ardından da ölüm sayısının da toplumda tepkisini azaltmak için olabildiğince gerçeğinin çok altında göstermeye başladılar. Ne var ki, mızrak çuvala sığmayacak duruma gelince; sayılar yükseldi. Sayıların yükselmesiyle, önlemler sıkılaşmaya, önlemlerin sıkılaşmasıyla da, işler çetrefilleşmeye başlayınca; önce seçmenlere hoş gelecek “müjdeler” verildi. Pandemi süresince işçi çıkarmak yasaklandı. Sermayenin has partisi AKP’den duyamayacağımız bir müjde olmuştu. Sadece küçük bir aması vardı bu müjdenin: işçi sınıfının çok iyi bildiği kod 29 olarak adlandırılan ve çalışanların hırsızlık, uyuşturucu kullanması( elbette AKP Genel Merkezi’nde çalışanlara uyuşturucu kullanmak serbest), iffetsizlik, amirlere karşı gelmek ve işverenin malına zarar vermek. Bu maddeye dayanarak, çalışanları anında kapı önüne koyabiliyorsunuz ve tazminatsız olarak hem de. Ayrıca, işçinin künyesine silinmemek üzere yazıldığı için, bir daha işe girebilme olasılığını da sonsuza kadar kaldırdığı için kişi, ya aç kalmak ya da hırsızlık yapmak seçenekleri ile baş başa kalıyor.
Diyeceksiniz ki: bu salgın koşullarında işverenler bu kadar da gaddar olamaz. Düşüncenizde yanılıyorsunuz. Daha önceleri de yapıldı, salgın koşullarında da yapıldı. Salgın öncesi mahkemeler biraz daha insaflı davranıp; bu kararı bozma yönünde tercihlerini kullandılar. Salgında ise AKP’nin tavşana kaç, tazıya tut yöntemi sayesinde mahkemeler neredeyse hiç birinde bu kod 29’a dayanarak işten atılmayı bozmadılar. İşsiz kalanları, iş aramaktan vaz geçenler, sanki görünmezliğe büründüler. Sağ olsun TÜİK, burada devreye girdide, gün geçtikçe sayıları bir hayli azaldı. Ben etrafımda işsiz veya iş arayan hiç görmüyorum bu sayede.
Şimdi, son gelinen durumda, bir aksilik olmazsa; önümüzdeki bahar aylarında erken bir seçim olma olasılığı bir hayli güçlendi. Merkez Bankası’nda ve Hazinede de pek para da kalmadı. Seçimler öncesinde adet olduğu üzere piyasaya para dağıtmak gerek ki; seçmen yine işlerin düzeldiğine ikna olsun. Gavurlar, hiç de insaflı olmayan faizlerle para vermenin dışında yüzümüze bile bakmıyor. Nakit gereksinimini karşılamanın en kestirme yolu: turizme tam yol yaptırmak (zaten, bakanımızın da tesisleri sinek avlamaktan bıktılar). Şu önümüzdeki Ramazan’ı evde geçirdik mi; covid’e gününü göstermiş olacağımız için, Bayram ile başlayan turizm mevsimi sayesinde, turizmcilerin kasalarına para girecek ve esnaftan başlayarak herkes borçlarını ister istemez ödemiş olacağından, iktidarın istediği nakit para da iktidarın kasasına girmiş olacak. Tamam, Nasreddin Hoca’nın hikayesine benzedi ama durum tam da böyle.
Son söz yerine: Haa, bu arada yerli ve milli aşı da neredeyse biz insanlar üzerinde deneme aşamasına gelmiş diye duyumlar alıyorum. Dereye su gelecek ama siz kurbağalar, susuzluktan sakın öleyim demeyin olur mu.
Yazarımızın daha önce yayınladığımız yazıları
Ülke soyulurken değil, soğan soyulurken ağlayan ulusalcılar / 05.04.2021
Polis, ülkede toplumsal düzeni korur ve huzuru sağlar, gerçekten öyle mi? / 03.04.2021
Ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım / 30.03.2021
AKP+MHP iktidar testisi çatladı / 29.03.2021
19 Mart 2021, uçurumdan önce yapılabilecek freni yok etmiştir / 20.03.2021
Bütün mesele: gelmekte ve gitmekte olanı anlayabilmekte / 28.02.2021
“HDP’ye oy veren milyonlar, kurşun yağdıran teröristlerdir” / 21.02.2021
ÖLÜLER ÜLKESİNİN SERİ KATİLLERİ / 18.02.2021
YAKLAŞAN FIRTINA VE YUMURTA HİKAYESİ / 07.02.2021
TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ / 03.02.2021
SEKİZ YÜZ YILLIK BİR DÖNEM SONA ERERKEN GELECEĞE BAKMAK / 30.01.2021