SEKİZ YÜZYILLIK BİR DÖNEM SONA ERERKEN, GELECEĞE BAKMAK

@RendaTaner

Feodalizmden, kapitalizme geçiş, bir hayli uzun, zorlu ve meşakkatli bir sürecin sonunda oluştu. Dünya iki kez top yekun ve kitlesel savaşlardan geçti. Topraktan, geniş ölçekli fabrikalara geçiş bile çalışanların tepkisi ile karşılaştı. Sömürgelerin, getirdiği karlılık sonucunda gelişmiş ülkeler daha da gelişip, teknolojiye ve araştırmalara ayırdıkları payların artmasıyla; dünya, giderek global hale geldi. Tüm bunları yaklaşık iki yüz yıl içerisinde yaşadık.

Ne var ki, 80’lerden itibaren bu anlayış, neredeyse tümden değişmeye zorlayan yeni üretim, çalışma, finans ve teknoloji ile birleşti. Sonuçta ortaya küreselleşen bir dünya ve onun getirdiği karmaşık ilişkiler ağı ile bugünlere geldik.

Son kırk yılın hayatımıza ve ilişkilerimize getirdiği yenilikler ve kolaylıklar, artık eski kabuğuna sığamamaya başladı. Kendine uygun yeni bir kabuğu oluşturmak üzere üretim biçiminden, iletişim biçimlerine, ahlak anlayışımızdan, düşünme biçimlerimize kadar pek çok konuda değişimleri dayatmaya başladı. Kapitalizm ya kendini yenileyecek ya da kendini sönümlendirecek yeni bir konuma doğru yol almaya başladı bile.

Feodalizmi yıkıp, yeni bir toplumsal biçimlenme yaratan kapitalizm, yaklaşık sekiz yüz yıllık hükümranlığını, öyle ya da böyle sürdüre geldi. Tam gelişmesinin sınırlarına geldiğini düşünmeye başladığımız anlarda; kendini bir biçimde yenileyerek, toplumsal ilerlemeyi kendi kulvarında sürdürme başarısını gösterdi. Bu ilerlemelerin dünya üzerinde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun pek çok yönden yıkımları/mahvolmaları pahasına da olsa sürdürülebildi.

KAPİTALİZMİN VEREBİLECEĞİ TEK ŞEY: YIKIM VE AÇLIK VE YOKSULLUK

Ancak, amiyane deyimle zurnanın zırt dediği noktaya gelmiş bulunuyoruz. Kapitalizm kendi gelişim olanaklarının sonuna gelmiş bulunuyor. Artık, insanlığa vereceği bir şey kalmadı.

Yedi buçuk milyarlık bir nüfusun neredeyse yedi milyarı yarı aç yarı tok, işsiz, güvencesiz, kimileri evsiz veya barakalarda yaşamaya çabalarken, en büyük can kaybının Afrika’nın pek çok ülkelerinde açlıktan ölen çocukların oluşturması ise kapitalizmin artık sürdürebilir olmaktan çıktığının en büyük göstergeleri olarak karşımızda yalın bir biçimde duruyor.

Sorunlar yumağının bir diğer birimi de: artık, giderek çözülemez noktaya gelmiş olan iklimsel felaket. Ne zaman ortaya çıkacağını bilemediğimiz, kuraklık, sel felaketleri, mevsimsel döngülerin düzensizliği ve ekolojik dengenin homosapiens lehine, diğer canlıların ise ölümü aleyhine dönmesi ile son bir yılda yaşadığımız salgınlar da, artık hayatımızın “normal” bir parçası haline geldi. Bill Gates’e bakarsak da: bu daha başlangıç, daha büyük yıkım ve ölüm kapımıza dayanıyor.

Kapitalizm, tüm bunlara vereceği akılcı, mantıklı, ahlaki ve adaletli bir çözümü yoktur. Bu durum değişmediği takdirde; bu gezegende yaşam, bugünden bilemeyeceğimiz bir şekilde sona erecektir. Sapiensliğimiz ağır basmazsa; gezegenimiz kendini mutlaka yenileyecektir ama içinde homosapiensin olacağına dair en ufak bir umudum yok.

Peki, hiç mi umut yok? Olmaz mı? Elbette var. Ama önce, eski düşünce biçimimizi, alışkanlıklarımızı, içinde yaşadığımız gezegene ve birlikte yaşadıklarımıza bakışımızı kökten değiştirmeliyiz. Tüm evren ve içinde yaşadığımız gezegen biz homosapienslere hizmet etmek için var olmadılar. Küçük bir azınlığın mutluluğu için, koskoca bir gezegen talan edilmekten vazgeçilmeli. Evet en akıllı yaşam formu olarak, diğer bütün yaşam formlarının en tepesine yerleşmiş olabiliriz. Ancak, bu durum bize diğerlerinden üstün olabilme ayrıcalığı vermez. Kaldı ki zaten, homosapiensin de kendi içindeki daha da küçük bir azınlığın, tüm diğer canlıları, kölesi olarak görmesi sonucunda bu günlere geldiğimiz de unutulmamalı.

BİZİ GÜÇLÜ KILAN YANLARIMIZI YOK EDİYORUZ

Elde ettiğimiz bilimsel ve teknolojik gelişmeler, küçük bir azınlığın mutluluğu ve sefası için kullanılmasaydı; bu gün daha farklı bir dünyada yaşıyor olabilirdik.

Bundan yaklaşık iki yüz yıl önce insanların ortalama ömrü 40 yıldı. Bu gün ise, ortalama 75 yıl civarında. Yine iki yüz yıl önce günlük ortalama çalışma 14 saatken, bu gün yasal olarak 8 saat. 21. yüzyılın başına kadar salgın hastalıktan ölenlerin sayısı bir hayli azaltılmıştı. Çünkü bilimsel gelişmenin sonucunda bulunan aşıların ve büyük oranda doğru düzgün şehirleşmenin sonucunda neredeyse yok etme aşamasına gelmiştik. Ama insan ve doğa arasındaki dengenin insan lehine bozulması ile yabani hayvanlarla iç içe yaşamak zorunda kaldık ve sonucunda da daha önce pek de tanışmadığımız virüs ve mikropların öldürücü etkisine maruz kaldık. Son yaşadığımız salgında da şimdilik iki milyondan fazla insan öldü ve sanırım ölümler burada da durmayacak. Hatta salgınlar bir biri ardına değişime uğrayarak hayatımızın bir parçası olacak.

Daha şimdiden yaşam tarzımızı ister istemez değiştirmek zorunda kaldık. Geçmişte neandertal insanı biz homosapienslere göre daha iri yapılı ve güçlüydüler. Bizler görece güçsüzlüğümüzü, birlikte yaşayarak ve iletişim halinde iş bölümü yaparak hayatta kaldık.

Oysa bu salgın döneminde gördük ki; yaşamak için birbirinden uzaklaşmak gerekti. Birlikteliğimizin gücünü ilk elde kaybetmek zorunda kaldık. İletişim gücümüzü de bir biçimde yitirirsek; yaşam piramidinin en altlarına inmemiz çok olası.

Bir diğer sorunumuz ise: çalışamaz konuma gelip, yaşamız için gerekli besinleri alacak, ısınmamız için soba veya doğalgaz, elektrik, su için verecek paramızın olmaması. Çok gelişmiş ülkeler belki bu giderleri belli sürelerde karşılayabilecek ekonomik güce sahip olabilirler. Ancak, kapitalizm hayır kurumu değil. Ve bu ekonomik güçten yararlanılacaksa da: yöneten sınıf yani sermaye esas olarak yararlanacaktır.

Beş ülkede(Almanya, Amerika, Rusya, Çin ve İngiltere) üretilebilen aşı ise, dünyanın nasıl bir konum aldığını en net biçimde ortaya çıkardı: zengin ülkeler, üretilen aşıları, kendi nüfusundan fazlasını alarak, olası bir kıtlık durumunda; karlı bir biçimde satabilmek için stokladılar. Krizin, fırsata çevrilmesinin en klasik örneğidir. Oysa tüm dünyadaki insanların çoğunun aşılanmaması sonucunda; hiç kimse, kendi ülkesinde, kendi şehrinde ve kendi evinde güvende olamayacaktır.

KAPİTALİZMİN BİZE DAYATTIĞI ŞEY: KENDİ PAÇASINI KURTARMAK

Uluslararası politika yapıcıları, daha salgın başlamadan evvel, kendi krizinin farkına varıp; gidişin kaos ile sonuçlanacağını görmüştü. Yedi buçuk milyarlık devasa nüfusun artık başlarına bela olacağını ve olası kötü sonuçları azaltmak için kendince çözümlerini deklarasyon haline getirip, gerekli yerlere iletmişlerdi( belki de bu salgın ve bundan sonraki salgınlar ile nüfusu seyreltmek de çözümün birer parçasıydı).

Ama bu palyatif çözümlerle bu işin üstesinden gelinemeyeceği çok açıktı. Şimdilik bizim bunları bilebilmemizin olanağı yok. Ama bazı önlemleri, bu salgın sırasında uygulamaya koydular. En net örnek: Evden Çalışma( bir bankanın orta üst kademesindeki bir arkadaşım ile sohbette: evden çalışılması konusunda raporlar hazırlandığını ve uygun zamanda yaşama geçirecekleri bilgisini edinmiştim). Her bir holding veya banka, kendine ait genel müdürlük binası olarak devasa gökdelenler dikip, binlerle ifade edilen çalışanları buralarda bir arada tutuyorlar. Oysa evden çalışma ile öncelikle bir arada olmanın getirdiği dayanışma duygusu artık yok edildi. Artık personele öğle yemeği, servisler, çay kahve ve su otomatları, elektrik giderleri, ısınma vs. giderler bitti.

İşe gidiş gelişlerdeki çalışanların vakit kaybı ve yorgunlukları da yok. Yani kemiksiz löp et durumuna geldi işler. Tek başına kalan çalışanlar, dayanışma duygusunun yanı sıra, dışarıdan da kopuk ama daha fazla saat çalışan durumuna geliyorlar. Tek başına ne kadar güçlü olabileceksen; o kadar güçlüsün artık.

HER SON, YENİ BİR BAŞLANGICIN DA MÜJDECİSİDİR

Dünya, yeni bir döneme girdi. Bu yeni döneme elbette alışanlar olacaktır. Ve bundan sonra da kendilerine sunulan yaşamı ister nazlanarak, isterse de canı gönülden sevip yaşayabilirler. Ne var ki, filmin bence mutlu sonla bitmeyecek gibi görünüyor.

Amerika’da yeni bir dönemin kapıları aralandı. Trump gibi deliler, geçmişte de “iş başı” yaptıklarında dünyanın başına onulmaz kötülükler getirmişlerdi. Sanırım Trump’ın başta Amerika olmak üzere tüm dünyaya verdiği zarar, bu dört yıllık mesaisinin sonunda herkes tarafından anlaşıldı. Şimdi bu anlaşılmanın sonuçlarını yeni seçilen Biden ve ekibinin ne kadar hayata geçirebileceğini hep birlikte görme fırsatımız olacaktır. Yeni başkan ve ekibi büyük bir iştah ile değil ama gelinen zorunlu tünelden çıkmanın verdiği istek ile görece daha iyi bir ana yola doğru çıkacaktır.

Küreselleşen dünyamızın ihtiyacı olan demokratik dönüşümlerin başlayabilmesi için bu anayolun döşenecek taşlarının umut verebilecek olması, belki de ihtiyacımız olan ilk itkinin gücü olabilmesine duyulan özlem olmasıdır.

Diğer Yazılar

SONBAHARA SON GÜLLER: TİTRERİM MÜCRİM GİBİ…

Ümit ÖZDEMİR /08.01.2025 Gaziantep’te bir pavyon, Ferah Saz heyeti.. sahneye çıkan Seniha çok üzgündür. O’nu …

3 comments

  1. Yazı Türkiye’de ihtiyaç duyulan bir boşluğu; materyalist tarih anlayışı eksikliğini doldurmuş, ben bir solukta okudum. Çünkü bilim ve teknoloji internet çağı, alim, mucit, gibi kişilerin buluşları, veya altın cevheri bulan, Hindistandan’dan ipek alıp, Paris’te modaevi açan girişimci kişilerin ticari sırlarıyla zengin olduğu zamanları tarihte kaldı. Şimdi Uganda Kampala’da köyde yaşayan kız Paris’teki moda evindeki ünlü tasarımcı kadar model çizebiliyor. çeşit çeşit Otomobil, uçak uzay gemisi kollektif emekle CCCP’de yapıldı, mühendislerin, işçilerin üretim Patronlara ihtiyacı olmadığı ortaya çıktı. en son Covid 19 aşısını Rusya sputnik adıyla geliştirdi, Küba’da yaptı. Fakat Pfızer firması Almanya’da ki BioNtech laboratuarıyla ortak Türk karı, koca kumpanyasını mucit olarak gösterip Amerikanca ”Hoax” yani sazanlama yapıp aşı piyasaya sürdü. Halbuki aşı ve Tıp bugün çok sayıda biyologun çalıştığı hatta tıbbi cihazların fizikçilerle gelistirildiği, sayısız insanın emeği ürünüdür. Sermaye bugün üretimin kollektif niteliğini gölgelemek için marka yaratıp bu markanın sahibi mucit kılıklı zenginlerle liberal ekonomi masalı satıyor. Fakat Taner Renda’nın yazısında belirttiği gibi kapitalist Üretim biçimi çoktan ömürünü doldurdu, insanlığın gelişmesinin önünde köstekleyici bir şekle büründü.

  2. Yorum gönderdim fakat yayınlanmadı

    • Kusura bakmayın yorumlar üzerinden sitemize saldırı geldiğinden Web’de yayınlayamıyoruz. Yine de yorumlarınız bizim için değerli.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir