GELİYOR GELMEKTE OLAN AMA MUHALEFETİN HALİ İÇLER ACISI

Taner Renda / 23.10.2021

@RendaTaner

Erdoğan, şu an tam da 2001’deki Ecevit’in konumunda. Gazetecilere sorular önceden verilmiş ve kendisi de bu soruları önüne yazılı biçimde yazılmış kağıttan okuyor. Eğer bu ortam denk düşmemişse; gaf üstüne gaf yapan konuşmalar yapıyor. Kısacası: reis artık kukla haline düşmüş. Ağzından çıkanı kulağı bile duymuyor. Ayrıca, buna gerek de görmüyor zaten. Düşünsenize, başta ABD, Almanya ve Fransa’nın da içinde olduğu 10 ülkenin büyükelçileri, Kavala‘nın uzatılan tutukluluğuna şiddetle karşı çıkan bir ortak bildiri yayınlıyor. Süleyman Soylu sanki üstüne vazifeymişçesine densizce laflar ediyor. Asıl muhatap olacak olan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ise çaresizce ağzında lafları geveliyor. Ve Müthiş diplomasi ustası Erdoğan ise bu 10 büyükelçiyi ülkemizde ağırlamak istemediğini söylüyor. Eh reis haklı. 10 büyükelçiyi kulağından tuttuğumuz gibi bindirelim tarifeli uçaklara, ülkelerinde kös kös oturup, böylesine bir haltı nasıl yediklerini düşünsünler.

Artık ülke olarak toptan zıvanadan çıktığımız için, hiçbir kurum ve kuruluş da bu durumdan muaf değil. Baksanıza, Anayasa Yüksek Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan da, 18 Ekim 2021 tarihinde Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi’nin akademik açılış yılında yaptığı konuşmada:  Üniversiteyi “evrensel değerler temelinde bilimsel bilginin üretimi, öğretimi ve öğrenimiyle uğraşan hocalar ve öğrenciler topluluğu” olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanımdan yola çıktığımızda üniversiteye hâkim olması gereken ve birbiriyle bağlantılı üç niteliğin olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi akıl, ikincisi özgürlük, üçüncüsü de çeşitliliktir. Aklın kullanılması kurumsal anlamda özerkliği, bireysel düzeyde de özgürlüğü beraberinde getirmektedir. Anayasa Mahkemesinin kararlarında vurgulandığı üzere üniversitenin idari, mali ve bilimsel özerkliği bir bütün olarak üniversite özerkliğini oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu unsurlardan birine yapılacak müdahale diğer unsurları da olumsuz yönde etkileyecektir.3 Aynı şekilde serbestçe bilimsel faaliyetlerde bulunma anlamındaki akademik özgürlük de üniversitelerin vazgeçilmez özelliklerindendir. Üniversiteye hâkim olması gereken temel değer özgürlüktür. Zira üniversite, aklını kullanan yetişkin bireylerin eğitim ve öğretim faaliyetlerine katıldıkları mekânın adıdır. Gerçekten de özgürlük başta beyin konforunuz olmak üzere rahatınızı bozabilir. Ancak tüm zorluklara rağmen özgürlükten korkmayın ve ondan kaçmayın. Zira varoluşun anlamı özgürlükle kavranabilir. Özgürlük hayatımızı anlamlı ve değerli kılan şeydir.”

Sonuna kadar altına imzamı atacağım bir metin bu. Peki ne oldu da Erdoğan tarafından mutemet olarak atanan bu kurumun üyeleri, hatta başkanı böylesine kritik bir zamanda, böyle net bir tutum almayı gerekli görüyor?

Bir önceki yazımda AYM’nin “başkaldırışına” dikkat çekmiştim. Bu konuşma boşuna yapılmadı. Hemen ardından gelen 10 büyükelçinin ortak açıklaması ile birlikte değerlendirilmeli. Ve ardından da kara parayla yeteri kadar mücadele etmediğimiz için (sahi öyle bir iştigal alanımız var mıydı? Ya MASAK bu aralar ne ile meşgul olmakta?) OECD’nin yayınladığı FATF (Mali Eylem Gücü) listesinde GRİ LİSTEYE alınmışız. Üstüne üstlük Erdoğan karşından titrek muhaliflikten öteye geçemeyen anlı şanlı TÜSİAD da durur mu? Hemen muhalifler arasındaki yerini alarak özgürlük, mali disiplin vs lafları içeren ama asıl derdi TL’nin bu kadar pespaye edilmesinden doğacak sıkıntıların göğüslenmesindeki zorluklardan dem vurdu.

İçerde ve dışarıda sağlı sollu yumruklar yiyen Erdoğan’a bir darbe de, özgül ağırlığı olduğunu söyleyen kadim dostu Bülent Arınç’tan geldi. Arınç, bir TV’ye verdiği demeçte “ CHP’nin oyları artıyor ve artmaya da devam edecek” dediğinde ilk destek “her daim bakan olabilen” Cemil Çiçek’ten geldi. İşin garibi, Arınç’ın bu yükselmede Kemalistlerin/ Baykalcıların parti içinden temizlenmesi ile başladığını söylemesiydi. Bence de sonuna kadar haklıydı. Ama Arınç’ın derdi başka: CHP’nin sağa kaydığını tespit ediyordu. Aslında sağa kayma sadece CHP’de olmamıştı. Muhalefetteki bütün partiler (birkaç sol parti hariç) “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” adı altında, toplumsal muhalefetin olası sola kaymasını önlemek için uluslararası politika yapıcılarının ortaya attıkları ve içi boş bir slogan etrafında toplanmasını sağlamaya çalışmasıdır.

Düşünsenize, ülkede her türden sınıf ve katmanlar, AKP+MHP iktidarının yıkıcı yoksullaştırma politikalarına karşı ister istemez birlikte davranma eğilimine girmiş. Ülke açlık ve sefalet ile boğuşuyor. Büyük sermaye hariç bütün sınıflar ellerinde avuçlarında ne varsa birer birer ellerinden alınmış. Ve bu iktidar, içerde ve dışarda kımıldayacak en ufak bir alanı kalmamış. Tek çıkış yolu olarak savaş ve onun ballı getirisi ile duruma hakim olmak stratejisini ortaya atıyorlar. Şu ana kadar CHP’nin geçmişte verdiği desteği verip vermeyeceğini dile getirmediler. Ama ittifakın ikinci büyük partisi olan İYİ Parti, Suriye’de Kürtlere karşı yürütülecek kirli savaşa 2 seneliğine EVET diyeceğini peşin peşin söyledi (anlamadığım şeylerin başında geliyor bu 2 senelik savaş tezkeresinin AKP+MHP faşist bloğuna verilmesini. Bu yetkiyi alan faşist blok; ortada ne muhalefet bırakır, ne seçim, ne de anayasa.) Şimdi CHP, ittifakı bölmemek için ne yapacak? HDP’nin oyları olmadan AKP+MHP faşist bloğunu alaşağı edemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Eğer HAYIR oyu vereceğini söylerlerse de İYİ Parti ile ittifaka elveda demeleri gerekecek (muhtemelen abileri olan ABD’nin Kürtlere karşı yürütülecek bir savaşa onay vermeyeceği belliyken, CHP’nin vereceği EVET oyu, iktidara yürümelerini bir hayli zora sokacaktır). Yani CHP açısından neresinden bakarsak bakalım, işleri bir hayli zor. Bu kez HAVET onları kurtaramayacak.

Yine bütün yük HDP’nin ve onun bileşenlerinin omuzlarına binecek. Sol, sosyalist güçler olarak bu kez sadece oy vererek, güzel günlerin bizim ayaklarımıza geleceğini ummamalıyız. Verdiğimiz omuz kadar bize düşeceklere kavuşabileceğimizi hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu kez işçi, emekçi, emekli, kadın tüm iyi insanların umudu: bu iki bloğun yanında yükselen ve güzel günlerin müjdecisi “başka türlü bir şey isteyenlerin” yanıdır.

Yazarımızın daha önce yayımladığımız yazıları

SADAT, SEDAT, DARBE VEYA SOKAĞIN ORTAK SESİ OLMAK/16.10.2021

GODOT’YU BEKLEMEYE GEREK YOK, YOLA ÇIKMAK İÇİN / 11.10.2021

HER EVE BİR PARA SAYMA MAKİNASI KONACAK KADAR PARAMIZ OLACAK /11.08.2021

ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR DİYE DÜŞÜNENLERE: ÇANLAR HEPİMİZ İÇİN ÇALIYOR ARTIK/05.08.2021

EVET, ARTIK BU ÜLKENİN VE İÇİNDE YAŞAYAN İNSANLARININ GERÇEKTEN BİR BEKA SORUNU VAR: IRKÇILIK/01.08.2021

TÜRKİYE’DE İÇ SAVAŞ ÇIKARILMAYA MI ÇALIŞILIYOR ?/22.07.2021

DERE GEÇİLİRKEN; BAHÇELİ AT MI DEĞİŞTİRİYOR?/17.07.2021

Kürtleri o kadar çok seviyoruz ki yok edilmelerine hiç ses çıkarmıyoruz /14.07.2021

HDP’siz çözüm olmaz olsa da ona da zaten faşizm denir / 08.07.2021

UMUT/UMUTSUZLUK, KORKU/CESARET, YILGINLIK/DİRENİŞ /30.06.2021

“O PARALARI SİZDEN SÖKE SÖKE ALIRLAR” / 27.06.2021

ERDOĞAN VE MHP + MAFYANIN BİLEK GÜREŞİ 22.06.2021

HAMDOLSUN, ERDOĞAN EV ÖDEVİNİN NE OLDUĞUNU ANLADI / 17.06.2021

Peker, Erdoğan abisi ile helalleşmeyi niye erteledi ? / 02.06.2021

Erdoğan değil Demirtaş’ın hapiste olması ya da özgür kalması ülkenin kaderini belirleyecektir. / 29.05.2021

Tek bir kural var kuralsızlık / 26.05.2021

SEDAT PEKER’İN GÖMLEĞİNİN RENGİ, BEYAZDAN SİYAHA DÖNDÜ / 23.05.2021

“BİZ HEPİMİZ AİLEYİZ VE HER SUÇTA BERABERİZ” / 07.06.2021

Devletin mafyası mı yoksa mafyanın devleti mi? / 2 / 21.05.2021

Kanserin üçüncü evresinden, dördüncü evresine geçen ülkemiz /14.05.2021

Birlikte olursak; her şeyi değiştirebiliriz / 04.05.2021

Ne yapmalı, nasıl yapmalı ve kiminle yapmalı? / 30.04.2021

Devlet mi mafyalaştı, yoksa mafya mı devletleşti? / 22.04.2021

Katastrof / Büyük yıkım kapımızda / 24.04.2021

Canı sıkkın hava ve rüzgar / 18.04.2021

Ülkemizin ahvali: Sadece parasız, işsiz ve aşısız değiliz. Geleceğimizi de kaybediyoruz / 11.04.2021

Ülkeyi Nasıl Yönettilerse Pandemiyi de öyle yönetti AKP 09.04.2021

Ülke soyulurken değil, soğan soyulurken ağlayan ulusalcılar / 05.04.2021

Ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım / 30.04.2021

Polis, ülkede toplumsal düzeni korur ve huzuru sağlar, gerçekten öyle mi? / 03.04.2021

BEN ERDOĞAN’IN YERİNDE OLSAYDIM / 30.03.2021

AKP+MHP iktidar testisi çatladı / 29.03.2021

19 Mart 2021, uçurumdan önce yapılabilecek freni yok etmiştir / 20.03.2021

Farklı bir şey yapmadan, farklı bir etken işin içine karışmadan biz bu işin içinden alnımızın akıyla çıkamayız. / 15.03.2021

Bütün mesele: gelmekte ve gitmekte olanı anlayabilmekte / 28.02.2021

“HDP’ye oy veren milyonlar, kurşun yağdıran teröristlerdir” / 21.02.2021

ÖLÜLER ÜLKESİNİN SERİ KATİLLERİ / 18.02.2021

YAKLAŞAN FIRTINA VE YUMURTA HİKAYESİ / 07.02.2021

TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ / 03.02.2021

SEKİZ YÜZ YILLIK BİR DÖNEM SONA ERERKEN GELECEĞE BAKMAK / 30.01.2021

Diğer Yazılar

DOKTOR GARİPAŞK: BİR NÜKLEER SAVAŞ PARODİSİ

Ümit ÖZDEMİR / 02.12.2024 Stanley Kubrick’in soğuk savaşın tam orta yerinde yaptığı film, pek çokları …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir