
Özellikle şu son günlerde ortalık toz duman içinde. Kim kiminle ve kime karşı? Söylenenler var ve bir de söylenmeyenler var. Söylenenlerin hedefi kimler? Yasal olan ile yasal olmayanların iç içe geçtiği ve yasal olmayanların yasallık talep ettiği ama yasal olanların ise yasal olmayan yollara saptığını gözlemliyoruz. Meşhur deyim ile “at izinin, it izine karıştığı” günlerden geçiyoruz.
Asıl mesele: Erdoğan sonrası döneme doğru hızla yol alındığını görenler, Erdoğan sonrasında kendi akıllarındaki, kendilerine biçtikleri mevkiler için savaş veriyorlar oluşunda. Bunun için özellikle son beş yılda biriktirdikleri bilgileri ve belgelerle, kendilerine engel olarak gördükleri kişi ve yapılara karşı kuralsız bir savaş açmış durumdalar.
Bir tarafta “süresini doldurmuş” olanlar (Erdoğan, Bahçeli, Ağar, Eken, Çakıcı vb), diğer tarafta ise “kendilerinin sırasının geldiğini” düşünenler (Damat Berat, Süleyman Soylu, Hulusi Akar, Sedat Peker vb).
Zaman zaman küçük tartışmaları saymazsak: ilk çıkışı yapan Alaattin Çakıcı oldu. Lüks içinde de olsa ceza evinde yeteri kadar yattığını düşünerek, eski işinin (derin devletin tetikçiliği) başına geçmek istediğini iktidarın küçük ortağının başı olan Bahçeli’ye iletti. Ve uygun zamanda da AKP/Erdoğan’ın özel “Çakıcı affıyla” serbest kaldı. Zaten kısa bir süre önce de, Mehmet Ağar, bütün suçlamalardan aklanarak dışarı çıkmıştı. Böylece gerekli kadro tamamlanmış oldu. Tabi küçük bir sorun vardı: Çakıcı’nın yokluğunda işleri devralan Sedat Peker. Zaten kendisi de AKP/Erdoğan sevdalısıydı. MHP/Bahçeli küçük ortağının esas adamı değildi yani.
Önce ülkeden “usulet ve suhuletle” ayrılmaya kısa sürede ikna edildi. Mekan, gerçek sahibine devredilmiş oldu. Herkes böyle düşünür ve resimler çektirilirken; Sedat Peker de, gereksiz bir biçimde Kosova’dan başlayan sürgün hayatına, neredeyse bütün Balkan ülkelerini dolaşıp, sonunda da görünmeyen bir el tarafından Birleşik Arap Emirlikleri’nin güvenli topraklarına ulaştırılıyor. Bu sırada kendisinin yurt dışında olduğu bilindiği halde, gereksiz bir yere evine baskın yapılıyor. Sedat Peker, bu krizi, fırsata çevirip, ilk videokasetini yayımlıyor. Sonrasında ise şimdilik 7. ama sanırım bir hayli daha devam edecek bir seriye hazırlıklı bilgi ve belgeleri duruma göre açıklayacak.
Sedat Peker’in amacı, AKP+MHP iktidarını sevmemesinden gelmiyor. Aksine, Çakıcı içerideyken, “tetikçilik” görevini bilindik yöntemlerin yanı sıra, kitlesel gösterilerle de süsleyerek yaptı. Ama bu kez durum sanılanın aksine yepyeni bir döneme giriliyordu. AKP/Erdoğan iktidarının günleri sayılıydı ve zamanın ruhu da farklı bir seyir izliyordu. Ortalıkta pek görülmeyen, görülünce de kara gözlüklerinin ardında, dişlerinin arasından tıslar gibi konuşanları sevenleri terk etmişlerdi. Yeni trend: genç, sağlıklı, daha görünür, daha renkli, daha neşeli, mümkünse esprili ve azıcık da entelektüel olmayı gerektiriyordu. Kısacası, kitlelere sevimli/sempatik görünmek gerekiyordu. Peker’de bunların hepsi vardı. Ve bu farklılıklarını da fark eden, etkili, yetkili ve de çoook güçlü yapılar vardı.
Şimdi bütün iş, ilk olarak rakiplerini iktidardan uzaklaştırmaktı. Mehmet Ağar, Korkut Eken, Alaattin Çakıcı ekibinin geçmişte yaptığı bütün pis işlerden haberdardı (çünkü içlerinde yetişmiş ve irili ufaklı pek çok pis işi üstlenmişti). Öncelikli hedefi olarak bu ekibin AKP+MHP iktidarına eklemlendikten sonra karıştıkları bir dizi kanunsuz eylemleri, çok açık bir biçimde faş etti. Rakipleri daha kendilerini toparlayamadan; uyuşturucu işinin başı olarak Mehmet Ağar ve ekibi olduğunu açıklayarak; uluslararası politika yapıcılarına da bir selam çaktı. Ardından Süleyman Soylu’nun da ipliğini pazara çıkaran açıklamalarla, ilk anda Erdoğan’ın da dikkatini çekti. Fakat beklediği destek gelmeyince; Binali, Yıldırım’ın oğlu üzerinden Erdoğan’a bir kez daha yüklendi. Bundan sonrasında ise Bilal Erdoğan’ın Mansimov’dan çöktükleri (siz ona satın aldı da diyebilirsiniz) gemiciklere sıra geldiğini Erdoğan’a sert biçimde haber verdi.
Yeni döneme ilişkin planları olan sadece Peker değildi. Süleyman Soylu da, yine derin devlet tarafından AKP’ye sokulmuş (ikinci bir isim de Numan Kurtulmuş) ve geleceğe ilişkin yatırım yapılan en önemli isimdi. İçişleri Bakanlığı döneminde Bahçeli tarafından en çok korunan AKP’liydi. Peker’in ikinci olarak Süleyman Soylu’yu hedef alması boşuna değildi. Yaşlılar takımı kolay lokmalardı ama Soylu, genç ve sağ seçmenin çok seveceği özelliklere sahipti: Kürt düşmanı olmak, teröristlerle ne kadar çok savaştıklarını her daim vurgulamak ve uyuşturucuya karşı savaşanların, bu savaşım sırasında yapacağı her türden kanunsuz eylemlerden bile koruyacağını duyurmak anne babaları çok mutlu eden bir söylemdir.(Ne yazık ki, ülkemiz, uyuşturucu trafiğinde ana güzergaha yükseldi. Ve dünyada en çok uyuşturucu bulunan şehirler listesinde İstanbul 2. sırada ve 3.sırada da Adana var. Mehmet Ağar’ın koruyucu ve kollayıcısı Süleyman Soylu’nun ülkemizi getirdiği yer, Soylu’nun propagandası ile tam zıt yönde.). Süleyman Soylu, Peker’in somut suçlamalarından ilk nasibini aldığında; şaşkındı. Ama zaman geçince, yavaş yavaş akıllanarak, PR, yöntemlerini kullanmaya başladı. En son çıktığı Haber Türk TV’de kendi çaldı, kendi oynadı (Son otuz yılını ülkenin derin yapısı içinde geçiren ve eğitimini tamamlayan Sedat Peker, iktidardan aldığı güç kesilirse; Soylu da kendisi için kolay lokma haline gelir.).
Süleyman Soylu için asıl sorun; o ana kadar Erdoğan’ın, kendisine arka çıkmamasının intikamını alacağını çok da gizlemeden o programda söyledi. Kendisinin ne kadar dürüst, çalışkan ve namuslu olduğunu, ancak eski İçişleri Bakanının oğlunun evinde ise 17-25 Aralık göz altılarında para sayma makinalarının bulunduğunu söyleyerek, işin ucunu isterse Erdoğan’a kadar çıkacağının şantajını yaptı. Ayrıca, hiç kimsenin bilmediği, Sedat Peker’den her ay 10 bin Dolar maaş alan bir milletvekili olduğunu söyledi. Kim olduğunu sorduklarında ise: bunu savcı çağırdığında ona söyleyeceğinin tehdidini yaptı. Herkes biliyor ki; Soylu, AKP milletvekili Metin Külünk’ü işaret ediyordu. Kısacası, Soylu, ben senin iktidarda durmanı sağlayan tek köprüyüm. Ya benim yaptıklarımı sorgulamadan şimdilik iktidarda kalırsın. Ya da seni, partini ve aileni yok ederim. Aslında bu tehdidi bir zaman sonra artık sen hastasın çekil ve partinin başına ben geleyim. Sen de Saray’da otur ve Cumhurbaşkanlığını oyna diyecek.
Sedat Peker’in amacı ise, Ağar/Çakıcı/Bahçeli’nin yerini doldurmak değil (aslında ilk çıkışı belki de tek başına derin devletin hem tetikçisi, hem kanun koyucusu, hem de temsilcisi olmaktı. Sanırım kendisi Balkan ülkelerinde gezinirken; birileri tarafından yeniden dizayn edilerek, update edildi). O da biliyor bu iktidarın gideceğini ve yeni bir iktidar kurulduğunda, görünmeyen ellerin geçmişte yaptığı hizmetlerin küçük bir karşılığı olarak yeni dönemin ve onun ruhuna uygun olan Sedat Peker’e üstün hizmet madalyası verilecektir. Böylece, geçmişte iktidarların istenmeyen kişilerini öldüren, haraç alan, beş kuruşsuz bir “serdengeçtiyken”, bu gün milyonlarca doları olan ve “aydınların kanlarında banyo yapmaktan zevk alan birine dönüştü. Videoları elbette devletin pisliklerinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Ama geçmişte yaptıkları ve mensubu olduğu derin yapıları koruyan tavrı ile bu günkü “şirinlik muskası” hali bizi yanıltmasın. İlk fırsat bulduğunda; abilerinden daha gaddar bir pislik olduğunu ispatlayacaktır.
Erdoğan, ilk videodan beri yaklaşık yirmi küsur gündür, hiç ağzını açmadan olan biteni seyretti. Soylu’nun son HT söyleşisi/monoloğu sonrası Bahçeli’nin destek çıkışından sonra bütün gözler ona çevrilmiş durumdaydı. Nihayet bu gün yarım ağız destek açıklaması yaptı ve devleti kendisinin değil, Bahçeli ile birlikte mafyanın yönettiğini kabul etmiş oldu. Önümüzdeki Haziran ayında Biden ile NATO toplantısı görüşmesinde dünya başına yıkılacaktır. Devletin çöküşü neredeyse tamamlanmış oluyor. Hiçbir kurumun sağlam ve sağlıklı işlemediği durumda; derin devletin klikleri, yönetimi ele geçirme mücadelesine girmişse; ülkemizin kaosa girmesine ramak kalmış demektir. Bundan sonraki tek kural: KURALSIZLIKTIR.
Yazarımızın daha önce yayınladığımız yazıları
SEDAT PEKER’İN GÖMLEĞİNİN RENGİ, BEYAZDAN SİYAHA DÖNDÜ / 23.05.2021
“BİZ HEPİMİZ AİLEYİZ VE HER SUÇTA BERABERİZ” / 07.06.2021
Devletin mafyası mı yoksa mafyanın devleti mi? / 2 / 21.05.2021
Kanserin üçüncü evresinden, dördüncü evresine geçen ülkemiz /14.05.2021
Birlikte olursak; her şeyi değiştirebiliriz / 04.05.2021
Ne yapmalı, nasıl yapmalı ve kiminle yapmalı? / 30.04.2021
Devlet mi mafyalaştı, yoksa mafya mı devletleşti? / 22.04.2021
Katastrof / Büyük yıkım kapımızda / 24.04.2021
Canı sıkkın hava ve rüzgar / 18.04.2021
Ülkemizin ahvali: Sadece parasız, işsiz ve aşısız değiliz. Geleceğimizi de kaybediyoruz / 11.04.2021
Ülkeyi Nasıl Yönettilerse Pandemiyi de öyle yönetti AKP 09.04.2021
Ülke soyulurken değil, soğan soyulurken ağlayan ulusalcılar / 05.04.2021
Polis, ülkede toplumsal düzeni korur ve huzuru sağlar, gerçekten öyle mi? / 03.04.2021
Ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım / 30.04.2021
AKP+MHP iktidar testisi çatladı / 29.03.2021
19 Mart 2021, uçurumdan önce yapılabilecek freni yok etmiştir / 20.03.2021
Bütün mesele: gelmekte ve gitmekte olanı anlayabilmekte / 28.02.2021
“HDP’ye oy veren milyonlar, kurşun yağdıran teröristlerdir” / 21.02.2021
ÖLÜLER ÜLKESİNİN SERİ KATİLLERİ / 18.02.2021
YAKLAŞAN FIRTINA VE YUMURTA HİKAYESİ / 07.02.2021
TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ / 03.02.2021
SEKİZ YÜZ YILLIK BİR DÖNEM SONA ERERKEN GELECEĞE BAKMAK / 30.01.2021
Telgraf cümleleri gibi kısa ve net bir analiz . Yalnızca yolun ilerisini de ışık tutuyor çok titizce bir analiz.
teşekkür ederim adnan arkadaşım. her zamanki dikkatli yorumlarını esirgememişsin yine benden.