Ülkemizin içinden geçtiği süreci anlatabilecek en iyi örnek: kanser benzetmesi ile yapılabilir. Sağlıklı bir vücutta kanserin oluşması için ya geçmişine/genetiğine bakılır. Ya da vücudun dışarıdan alacağı darbe veya yapısının bütünlüğünü bozacak, vücudun doğasına aykırı girişler ile oluşmaya başlar.
Kanser, vücudu yenileyen hücrelerin yanlış/kötü /doğal olmayan bölünüp, çoğalmasıyla, kendine bir yapı oluşturur. Kanser yapısı, eğer baştan/erken tanı ile önlem alınmazsa; yerleştiği yerden, bir müddet sonra, başka yerlere/organlara sıçrar. Ve sonunda bütün vücudu sarar. Ölüm, asla kanserden olmaz ama neden olduğu büyük yıkım ile vücudu koruyan bağışıklığı yok ederek; en zayıf ve/veya en çok yoğunlaştığı organın işlevlerini göremez duruma getirerek; ölüme yol açar.
Derdimizin tıp bilimi bilgilerimizi yinelemek olmadığını baştan belirtmiştim. Cumhuriyet’in kuruluşundan başlayarak, “ilk düğmenin yanlış iliklenmesi” ile bir biri ardına elde edilen sonuçlar, zamanla kanser yapısını oluşturmuş ve 12 Eylül darbesi ile bu kanser yapısı, ülkenin en hayati koruyucu organları olan ve yasaları uygulayıcıları da içine alarak, yeni bir evreye doğru yönelmiştir.
Ülkenin, kanserin ilk evrelerinde çözüm bulamaması (gelir ve adaletin eşit dağıtımını yapamaması) ile kanser yayılmaya başlamış ve ikinci evreye doğru geçiş yapmıştır. Uyuşturucunun, Kürt mafyasından alınıp, Türk mafyasına verilmesi ve cumhuriyeti birlikte kurduğumuz Kürtleri, ülke yapısına ortak etmek yerine, yok etmeyi seçmemizle birlikte, ülkemiz uzun süredir içinden çıkamadığı bir girdabın dibine doğru sürüklenmiştir. “ Bölücü ve hain” öldürmek için ülkenin insanları, parası, enerjisi, adaleti ve bir arada birlikte yaşama içgüdüsü yok edilmiştir. Bu yok edilişte ülkenin getirildiği sosyolojik konum da/halk da, duyarsız kalarak, görmeyerek buna çoğu zaman onay vererek sağ iktidarların zaman içinde gerici, faşizan ve yasa tanımayan otoriter yönetimlere dönüşmesine cesaret vermiştir.
Ülkemiz artık kanserin üçüncü evresinden, dördüncü evresine geçişin arifesindedir. Halk deyimi ile: “tuz bile artık kokmuştur”. AKP yönetimi, ülke kanserini ikinci evresinde ele geçirmiş ve bu gün artık öldürücü dönem olan üçüncü ve dördüncü evre aşamasında ne yapacağını bilemediği bir durumda çaresizce sağa sola kimi zaman yardım isteyen, kimi zamanda “karışmayın öldürürüm ha” tehditleri savurur durumda kötücül bakışlar atmaktadır.
Susurluk ta ortaya çıkan: devletin bir kesimi ile uyuşturucu işini devrettiği kesimlerin tesadüfen aynı Mercedes arabasının içinde olduğu bir sırada yine tam tesadüf ile aniden yola çıkan kamyonun çarpışması ile kirli ilişkiler ortaya dökülmüştü. O gün bu pislik temizlenip, tüm sorumlular cezalandırılsa ve devletin bu türden olaylara karşı refleksi haline getirilseydi; Mehmet Ağar, Sedat Peker, Alaattin Çakıcı, Mübariz Mansimov, Reza Zarrab, Sezgin Baran Korkmaz, Jandarma Genel Komutanı, İçişleri Bakanı ve daha adlarını saymakla bitiremeyeceğiz kişilerin yarattığı kanserojen yapılara, daha baştan geçit verilmezdi.
İster Genç Parti’nin (nedense hala) Genel Başkanı Cem Uzan’ın iddia ettiği gibi Erdoğan/kayıp damat Berat Albayrak ile Katar’ın en tepesindekilerle birlikte yüz milyarlarca doların ülkeden usulsüz biçimde çıkarılıp, Swap işlemleri adı altında, yine Katar’a ait QNB Finansbank aracılığıyla ülkemize temizlenerek giriş yapıyor olsun. İsterse ülkeye vizyon kazandıracak masalları altında en çok kayrılan 5’li inşaat çetesine verilen ülkenin hem bu gün var olan hazinenin paraları ve ülkenin geleceğinin ipotek altına konulması olsun. Yukarının yolsuzlukları, usulsüzlükleri, yasa tanımazlıkları, ülkenin bütün kurumlarını iğdiş edişleri ve eğitimin sıfır noktasına kadar aşağılara çekilmesi; kanserin son evresine adım atmamıza neden oluyor.
Ülkemizin ölümünü seyreder duruma getirildik. İnanın buradan sağ kalım olmaz. AKP+MHP yönetimi, hala Mehmet Ağar’ın ağzından bu işlerin sorumlusu olarak “bir gizli servisin yönlendirilmesi” diyerek sıyrılmaya çalışıyor. Ülke çökmeye başladığında; iktidarın seçimleri yapalım diyeceğine inanan muhalefet partileri ve kendini dokunulmaz olarak görenler de dahil hepimiz bu büyük enkazın altında kalabiliriz.
Çıkış var mı diye soracak olursanız; belki vardır, hatta muhakkak vardır ama ben bu çıkışı artık göremiyorum.
Yazarımızın daha önce yayınladığımız yazıları
Birlikte olursak; her şeyi değiştirebiliriz / 04.05.2021
Ne yapmalı, nasıl yapmalı ve kiminle yapmalı? / 30.04.2021
Devlet mi mafyalaştı, yoksa mafya mı devletleşti? / 22.04.2021
Katastrof / Büyük yıkım kapımızda / 24.04.2021
Canı sıkkın hava ve rüzgar / 18.04.2021
Ülkemizin ahvali: Sadece parasız, işsiz ve aşısız değiliz. Geleceğimizi de kaybediyoruz / 11.04.2021
Ülkeyi Nasıl Yönettilerse Pandemiyi de öyle yönetti AKP 09.04.2021
Ülke soyulurken değil, soğan soyulurken ağlayan ulusalcılar / 05.04.2021
Polis, ülkede toplumsal düzeni korur ve huzuru sağlar, gerçekten öyle mi? / 03.04.2021
Ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım / 30.04.2021
AKP+MHP iktidar testisi çatladı / 29.03.2021
19 Mart 2021, uçurumdan önce yapılabilecek freni yok etmiştir / 20.03.2021
Bütün mesele: gelmekte ve gitmekte olanı anlayabilmekte / 28.02.2021
“HDP’ye oy veren milyonlar, kurşun yağdıran teröristlerdir” / 21.02.2021
ÖLÜLER ÜLKESİNİN SERİ KATİLLERİ / 18.02.2021
YAKLAŞAN FIRTINA VE YUMURTA HİKAYESİ / 07.02.2021
TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ / 03.02.2021
SEKİZ YÜZ YILLIK BİR DÖNEM SONA ERERKEN GELECEĞE BAKMAK / 30.01.2021