Ne yapmalı, nasıl yapmalı ve kiminle yapmalı?

@RendaTaner

Erdoğan’ın ne manipüle edebileceği bir ülke gündemi var, ne de ülkenin en acil, en ağır ve en yıkıcı olan sorunlarına üretebileceği göstermelik de olsa bir çaresi kalmadı artık. Pandemi de gelinen son nokta acil olarak elbette ülkenin kapatılmasını gerektiriyordu. Ama şu an içinde bulunduğumuz kapatma, tam bir traji-komik bir halde başlatıldı. Ülke nüfusunun büyük bir kesimi çalışmaya devam edecek, küçük esnaf, devlet memurları ve öğrenciler ile emekliler evde oturacak. Ama aynı zamanda işsiz ve gelirsiz kalanlar, kiralarını, elektriğini, suyunu, yiyeceğinin parasını nasıl bulacağının cevabı olmadan tam kapanma yapılıyor. Üstüne üstlük, artık aşımız da kalmadı. Hem de Sağlık Bakanı’nın ağzından duyduk: “Önümüzdeki 2 ay (Mayıs ve Haziran) aşıya erişim şansımız neredeyse hiç yok. Ama ondan sonraki aylarda aşı bolluğu yaşayabiliriz”. Yani kısacası, benden artık buraya kadar, ondan sonrasını kim, nasıl cevap verecekse versin dönemine geçiyoruz.

AKP+MHP iktidarının ideolojik temeli sayılan konuların başında Kürt sorunu ve Ermeni Tehcirinin özellikle ABD tarafından Soykırım olarak tanınıp, tanınmaması var. Uzun bir aradan sonra, hem de Erdoğan’ın en sıkışık olduğu bir zamanda, ABD Başkanı tarafından bu 24 Nisan’da Ermeni Tehcirinin tanınması karşısında Erdoğan’ın ağzının içinde geveleyerek itiraz eder gibi yapmasını gerektirdi. Eh bizdeki anası ve danası muhalefet, bu durumun üzerine balıklama atlamadan geçmesini asla düşünemezdik. Biden karşısında niçin kükremediğinden başlayarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde asla Soykırım yapmadığını ve yapmayacağını iktidarı ve bilumum muhalefeti ile birlikte müthiş bir şekilde kınadılar. Bu arada HDP’nin Ermenilere yapılan Soykırımı tanımamızı ve Ermeni halkından özür dilememizi isteyen önergesine ise hep birlikte en sert biçimde itiraz ettiler. HDP’nin Ermeni kökenli milletvekili olan Garo Paylan’ı da (“kötü faşist partiden istifa edip, iyi faşist partiye geçen”, hatta orada da barınamayıp, bağımsız olan Profesör ünvanlı Ümit Özdağ adlı milletvekilinin) Talat Paşa’nın 1915’de Ermenilere uyguladığı yöntemi, kendisine devlet tarafından uygulayabilecekleri hatırlatıldı.

                                                      HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan

Daha önce hep yapıldığı üzere, içerde sıkışan AKP+MHP iktidarı, PKK’nın kampları olduğu düşünülen Irak topraklarındaki dağları, taşları ve mağaraları yine son günlerde savaş uçakları, toplar ve İHA’larla gece gündüz bombaladılar. Nasıl tespit edildiği belli olmayan yöntemler sonucunda yine onlarca “PKK’lı hainler” öldürülmüştü. Ama yabancı ve yerel kaynaklar ise düşürülen helikopterlerimizden ve sahaya indirilen komandolardan HPG tarafından yüze yakınının öldürüldüğünü haber ajanslarına geçiyorlar. Savunma Bakanlığımız ise gün gün ve birer ikişer askerlerimizin şehit olduğu haberini geçmekle yetiniyor.

Kısacası, içerdeki dağ gibi sorunlarımızı unutturmak için girişilen Irak macerası da hüsranla sonuçlanacakmış gibi görünüyor. Bütün bunların sonucunda AKP+MHP iktidarının şapkadan çıkaracağı hiçbir tavşanının kalmadığını gösteriyor. Koskoca ülkenin uçurumdan aşağı yuvarlanması da artık kaçınılmaz görünüyor. AKP’nin beyin ölümü gerçekleşti. MHP’de kenardan ağıtlar yakarken, bir yandan da “fişi çekin fişi çekin” diye “sağa sola” suflörlük yapıyor.

İyi de, HDP ve yeni TİP’in dışında ülkenin geriye kalan muhalefet partilerine baktığımızda; ülkenin yoksul halkını bu uçurumun dibinden çıkarmaya ne niyeti ne de isteklerinin olmadığını görüyoruz. İşin acı taraflarından biri de, TESK Başkanı olan Bendevi Palandöken, yıllardır o koltuğun başında oturmakta. Hangi iktidar gelirse gelsin; o koltuğunu hep korumanın “bir yolunu” bulmuş bir kişidir. İçişleri Bakanı Soylu’nun yayınlanan resmi genelgede olmamasına rağmen, tekel büfelerine içki satışına yasak getirmesini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şikayet etmeye korktuğunu söyledi. Ama ertesi gün ise bu korkuyu nedense yenmiş olduğunu belirten şu çıkışı çok ilginçti: “bizim esnafımız yasal dayanaktan yoksun olan içki satışı yasağına uymayıp, içki satacaklar”. Bir gecede bu “Uyaroğlu” olan kişi ne olmuştu da birdenbire yürek yemiş hale geldi? Tepesinde oturduğu esnaf örgütünün üyelerinin tepkisinden doğan bir cesaretle (siz ona koltuğunu korumak için deyin) yasaklara karşı çıktı. Eğer toplum örgütlüyse ve gücünün bilincindeyse; yıkmayacağı hiç b ir duvar yoktur.

Ergun Babahan’ın Ahval’deki yazısına baktığımızda: doğru tespitler(perişan hale getirilen ülkenin, bu durumdan kurtulması için restorasyon dönemine gereksinimi olduğu) yaptığı ama yanlış çözümler(en az 2 yıl daha cumhurbaşkanlığı sisteminin devam etmesi gerektiğini, bu perişanlıktan kurtaracak olan kişinin de DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan olduğunu söylüyor) ürettiği görülüyor. Babahan, CHP ve İYİ Partiye bakıp, bu sonuca varmakta pek de haksız değil hani. Eksik olan şey ise; geçmişte de bu tür durumlara düşüldüğü ve kurtarıcı olarak gelenlerin de bu ülkenin ırzına geçmekte tereddüt etmediğini biliyoruz. Doğru soruları sormazsak; doğru cevaplara da ulaşamayız.

Doğru sorular: Bizi sürekli düşük ücrete, işsizliğe, güvencesiz çalışma koşullarına, açlığa ve adaletsizliğe sürükleyen partilerin kadrolarına, program ve amaçlarına bakıyor muyuz? İçinde yaşayacağımız sistem, gelir dağılımında kimin çıkarlarını gözeterek dağıtılacak? Yapılacak anayasanın, baştan aşağı insan haklarını güvenceye alan, eğitimden, sağlığa pek çok konuda, tüm yurttaşlarına fırsat eşitliğini koşulsuz olarak sağlayıp, sağlanmadığına ülkenin her bir bireyi ikna oluyor mu?

Bu sorulara verdiğimiz cevaplar etrafında bir araya gelmeden ve bu sorunları ortadan kaldırmaya aday olacak parti veya partileri ön yargısız iş başına getirmeden; ne bu ülkeyi yakında düşeceği uçuruma düşmekten kurtarabiliriz, ne de düşmüş olan ülkemizi yeniden ayağa kaldırabilecek güç birliğini kurabiliriz. TESK Başkanı’nın U dönüşü çok anlamlı bir örnektir. Evet, ülkeyi yönetenler artık ülkeyi eskisi gibi yönetemiyorlar. Eğer, yönetilenler hakları ve gelecekleri gasp edildiğinde itiraz edip, ses çıkarmazlarsa; bu yönetememe halinden, ülkenin çoğunluğunun yararına kendiliğinden bir şey çıkmaz. Kısacası: YUMURTAYI İÇERDEN KIRMALIYIZ. YOK BUNUN BAŞKACA ÇARESİ.

Yazarımızın daha önce yayınladığımız yazıları

Devlet mi mafyalaştı, yoksa mafya mı devletleşti? / 22.04.2021

Katastrof / Büyük yıkım kapımızda / 24.04.2021

Canı sıkkın hava ve rüzgar / 18.04.2021

Ülkemizin ahvali: Sadece parasız, işsiz ve aşısız değiliz. Geleceğimizi de kaybediyoruz / 11.04.2021

Ülkeyi Nasıl Yönettilerse Pandemiyi de öyle yönetti AKP 09.04.2021

Ülke soyulurken değil, soğan soyulurken ağlayan ulusalcılar / 05.04.2021

Polis, ülkede toplumsal düzeni korur ve huzuru sağlar, gerçekten öyle mi? / 03.04.2021

Ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım / 30.04.2021

AKP+MHP iktidar testisi çatladı / 29.03.2021

19 Mart 2021, uçurumdan önce yapılabilecek freni yok etmiştir / 20.03.2021

Farklı bir şey yapmadan, farklı bir etken işin içine karışmadan biz bu işin içinden alnımızın akıyla çıkamayız. / 15.03.2021

Bütün mesele: gelmekte ve gitmekte olanı anlayabilmekte / 28.02.2021

“HDP’ye oy veren milyonlar, kurşun yağdıran teröristlerdir” / 21.02.2021

Diğer Yazılar

YİNE YAKMIŞ YAR MEKTUBUN UCUNU

Mustafa Durmuş / 8 Nisan 2024 Bugünlerde, yerel seçim sonuçlarının yanı sıra, T.C. Merkez Bankası’nın …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir