Taner Renda / 17.06.2021
Zaten, ömrünün sonuna gelmişti AKP ve Erdoğan ama Sedat Peker’in haftalık videoları da kucağa bırakılan pimi çekilmiş bomba gibi bu sonu hızlandırdı. Mafya, devlet, faşizm, din soslu hırsızlık ve yağmacılık yıllar içinde o kadar birbirinin içine geçmişti ki; birinin sınırı nerede başlar ve diğerinin sınırı nerede bittiğini artık kimse tespit edemez hale gelmişti. Bir ülkenin iç işleri bakanı, aynı zamanda işveren, haraççı ve şantajcıysa; zaten o ülkede adaletten, insan haklarından ve dürüstlükten söz edilmeye gerek kalmamıştır. Bir ülkenin merkez bankasının rezervleri eksiye düşmüş ve en çok sevilen 5 inşaat şirketine aktarılmışsa; eşit gelir dağılımından, yüksek faizler altında kredi almaya mecbur bırakılan insanların geleceğinin olacağından bahsetmeye kimsenin yüzü yoktur. O ülkenin cumhurbaşkanı ve avenesi, saraylarda gününü gün ederken, ülkede yoksulluk, işsizlik ve adam kayırmacılık/ nepotizm almış başını gidiyorsa; zaten ülke top yekün soysuzlaşmıştır ve yıkımı yakındır.
(Rant ve talan ekonomi politikalarının kaçınılmaz sonucu, çeteleşmelerin ortaya çıkmasıdır. Türkiye’de 1990’lı yıllarda sermaye sınıfının yağmasına açılan KİT’lerin ve finans kuruluşlarının özelleştirilmesi meselesi ve Kürt savaşı nedeniyle siyasetin merkezine iyice yerleşen çete olgusu, 2010’da Suriye iç savaşının başlatılmasıyla birlikte belirleyici bir faktör haline geldi, getirildi. Mafyozo Sedat Peker’in de içinde yer aldığı bu yozlaşma burjuva muhalefetinin de altını oymaya aday-editör)
CIA destekli Sedat Peker’in saldırıları sonucunda ortaya çıkan bataklığın kokuları, artık en kör gözler tarafından görülmüş, ortaya dağılan pis kokular en tıkalı burunlar tarafından da tahammül edilemez bulunmuştu. Lakin hayatın dinamiği her zaman birebir işlemiyor. Bazen içeriden, bazen de dışardan güçlü karşı koyuşlar ve alternatiflerin de doğru zamanda devreye girmesiyle çözüme ulaşır. İç dinamiklerin, sermaye tarafından süreçler içerisinde zayıflatılması ile elde kala kala dış güçlerin etkisine muhtaç hale gelindi. ABD başkanının değişimi ile gereken destek Joe Biden tarafından seslendirildi. NATO toplantısında yapılan Erdoğan/Biden görüşmesi hem biçim, hem de içerik açısından önemliydi.
Beklenen görüşmede, beklenmeyen kadro değişikliği
İkilinin ilk görüşmesinde yanlarında sadece tercümanlar vardı (Erdoğan, tercüman olarak nedense Merve Kavakçı’nın kızını seçmişti). Erdoğan’ın neredeyse son yirmi yılına yakın bir zamanda yanından hiç ayırmadığı İbrahim Kalın, Hakan Fidan ve Fahrettin Altun bu toplantıya girememişlerdi. Benim aklıma gelen ilk neden: içerde konuşulacakların, yarın öbür gün bir yerlerde duyulmasının doğuracağı sonuçların ağırlığı. Oysa Kalın ve Fidan, Erdoğan’ın kara kutuları olarak biliniyordu. Bunlar gözden mi düşmüşlerdi? Bence hayır ama Biden’ın dikte ettireceği “ev ödevlerinin” ağırlığı ve sonuçlarından bu ikilinin bile haberdar olmamasını istediği için onları bile bu dar toplantıya almadı. Ne var ki, Merve Kavakçı ve ailesine olan güveni de hayret ettirecek kadar şaşırtıcı geldi bana. Demek ki, Erdoğan’ın etrafındaki güvenilir kişilerin sayısındaki darlık; gelebileceği son çizgiye ulaşmış. Bundan sonrası artık, var olan kuşkuların şiddetli paranoyaya dönüşmüş olduğunu gösterir. Erdoğan, artık gerçekten de yalnız kalmıştır. Karısına bile güvenmezse; şaşırmamamız gerekir demektir.
(Resmi bir görevi olmamasına rağmen, Brüksel’deki NATO zirvesinde Erdoğan-Biden görüşmesini Türkçe’ye çeviren Malezya Kuala Lumpur Büyükelçisi Merve Kavakçı’nın kızı Fatma Gülhan Abusahanab-editör)
Uluslararası politika yapıcılarının, Erdoğan’ı getirmek istedikleri nokta da tam burası: kuşkucu, yalnız ve paranoyak bir kişiliğin alacağı kararlar. Erdoğan, Biden’la yaptıkları gerek teke tek, gerekse de heyetler arası görüşmelerden sonra basın önünde kendisine sorulan, 24 Nisan Ermeni katliamının ABD tarafından tanıması konusu sorulmasına: “Hamdolsun bu konu gündeme gelmedi” diye saçma sapan/şaşkınlığın zirvesi sayılacak bir cevap vermesi, onun ruh halini en iyi anlatan cümle olmuştur.
Toplantının içeriğine baktığımızda da: Biden’ın son derece sakin biçimde ve sıradan olan gayet verimli geçti diye özetlenecek laflarla verilmesi gereken mesajların/ev ödevlerinin içeride teke tek kalındığında net bir biçimde verilmiş olmanın rahatlığıyla ayaküstü cevapladı.
Peki, “Erdoğan’ın ev ödevleri” ne olabilir?
Öncelikle, iktidarının özellikle son on yılında, ABD’nin çıkarlarına uymayacak NATO, Suriye, Libya, Akdeniz ve Rusya ile olan ilişkileri ve Türkiye’nin içeride Erdoğan’a muhalif olan başta Kürtlere, iş adamlarına, aydınlara ve yenidünya düzeninde yeri olmayacak köhne mafyavari iktidar ortaklıklarına son vermesini.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın haksız yere hapisliklerine son vermesi kararına saygı gösterilmesi.
NATO ile Rusya’nın hala hasım olduklarını ve alınacak silahların da, NATO ülkelerinden alınmasını ve hali hazırda alınmış olan S-400’lerin uygun bir biçimde etkisiz hale getirilmesini.
Ülkede, artık iktidarların seçimle gelip, seçimle gidilmesinin önündeki pürüzlerin giderilmesini. Muhalefete uyguladıkları her türden baskıya son verilmesi (Ayhan Bilgen’in salınmasında, belki de yeni parti kurabilir düşüncesi de etkili olmuştur).
Zaten AB içinde Macaristan’ın başındaki Orban’ın neden olduğu otoriterlik yanlısı iktidardan, kendilerince sıkıntı duyduklarını, bir de buna Avrupa’nın sınır güvenliğini koruyan Türkiye’deki belirsizliğin katlanamayacakları boyuttan çıkarılmasını.
Peki, ev ödevleri yapılmazsa ne olabilir?
Halkbank davası aniden sonuçlandırılır ve Türkiye’ye onlarca milyar dolarlık cezalar kesilir ( ülke, bu cezaları asla kaldırmaz ve kaosa neden olur).
Türkiye’ye konulan yaptırımlar yeniden ele alınır ve genişletilerek ağırlaştırılır ( ki bu da bizi dizimizin üstüne çöktürür).
AB ile olan zayıf bağlarımız bir anda koparılır.
Daha şimdiden başlatıldığı gibi, turizmimiz öldürülür. Bu gelirden yoksun kalmanın sonuçları ile baş edebilmemiz mümkün görünmüyor.
Kısacası: parasız, yalnızlaştırılmış ve ticaretten uzaklaştırılmış Türkiye; her türden provokasyona açık hale gelir. Üzülürüz, büzülürüz ve sonunda da düzülürüz.
O nedenle, bu ülkede yaşayan ve namuslu, dürüst ve de zengin/yoksul ayrımı yapmadan herkes ülkenin gidişatından etkilenecektir. Sen bu gidişatı olumlu anlamda değiştirmek istiyorsan; müdahil olacaksın. Sen müdahil olduğunda; değişecek mi? Belki. Ama değişecekse de; müdahil olanlar değiştirecektir.
Yazarımızın daha önce yayınlanmış yazıları.
Peker, Erdoğan abisi ile helalleşmeyi niye erteledi ? / 02.06.2021
Tek bir kural var kuralsızlık / 26.05.2021
SEDAT PEKER’İN GÖMLEĞİNİN RENGİ, BEYAZDAN SİYAHA DÖNDÜ / 23.05.2021
“BİZ HEPİMİZ AİLEYİZ VE HER SUÇTA BERABERİZ” / 07.06.2021
Devletin mafyası mı yoksa mafyanın devleti mi? / 2 / 21.05.2021
Kanserin üçüncü evresinden, dördüncü evresine geçen ülkemiz /14.05.2021
Birlikte olursak; her şeyi değiştirebiliriz / 04.05.2021
Ne yapmalı, nasıl yapmalı ve kiminle yapmalı? / 30.04.2021
Devlet mi mafyalaştı, yoksa mafya mı devletleşti? / 22.04.2021
Katastrof / Büyük yıkım kapımızda / 24.04.2021
Canı sıkkın hava ve rüzgar / 18.04.2021
Ülkemizin ahvali: Sadece parasız, işsiz ve aşısız değiliz. Geleceğimizi de kaybediyoruz / 11.04.2021
Ülkeyi Nasıl Yönettilerse Pandemiyi de öyle yönetti AKP 09.04.2021
Ülke soyulurken değil, soğan soyulurken ağlayan ulusalcılar / 05.04.2021
Polis, ülkede toplumsal düzeni korur ve huzuru sağlar, gerçekten öyle mi? / 03.04.2021
Ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım / 30.04.2021
AKP+MHP iktidar testisi çatladı / 29.03.2021
19 Mart 2021, uçurumdan önce yapılabilecek freni yok etmiştir / 20.03.2021
Bütün mesele: gelmekte ve gitmekte olanı anlayabilmekte / 28.02.2021
“HDP’ye oy veren milyonlar, kurşun yağdıran teröristlerdir” / 21.02.2021
ÖLÜLER ÜLKESİNİN SERİ KATİLLERİ / 18.02.2021
YAKLAŞAN FIRTINA VE YUMURTA HİKAYESİ / 07.02.2021
TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ / 03.02.2021
SEKİZ YÜZ YILLIK BİR DÖNEM SONA ERERKEN GELECEĞE BAKMAK / 30.01.2021
Taner Renda net yazmış, evet emeğiyle geçinen Latince proletarya sosyalist görüşe yönelmezsa, eğer ülkenin kaderine el koymazsa, din değil bilim hakim olmazsa sonuç “Kısacası: parasız, yalnızlaştırılmış ve ticaretten uzaklaştırılmış Türkiye; her türden provokasyona açık hale gelir. Üzülürüz, büzülürüz ve sonunda da düzülürüz.”