GELECEĞİMİZİ BELİRLEYECEK OLAN, SOL’UN HDP İLE OLAN İŞBİRLİĞİNİN NİTELİĞİ OLACAKTIR

@RendaTaner

Taner Renda / 17 Aralık 2021

Önümüzde koskoca bir toplumsal, ekonomik ve siyasi kriz yumağı var ve gün geçtikçe de daha da büyüyor ve daha da karmaşıklaşarak içinden çıkılmaz bir duruma geliyor. Bence Cumhuriyet’in kuruluşundan beri göreceğimiz en büyük sorunlar yumağı ile karşı karşıyayız. Bugüne kadar yaşadıklarımızı kabaca Devlet’i hangi klik/kliklerler bağlantılı güç odağının yöneteceğini tartışıyorduk. Bugün ise Devlet’in tüm kliklerinin güç odağı olmaktan çıkarılmasının gerekliliği ile karşı karşıyayız.

Devlet, elbette zaman içinde değişen güç dengelerine göre farklı kliklerin yönetimde ağırlık kazanması ile varlığını sürdüre geldi. Zaman oldu kendi içinde kayıkçı kavgaları yaşadı. Ama hangi klik ağırlıklı olarak yönetimde kendi varlığını hissettirse de, diğerlerini tümden yönetimden ellerini çektirecek güce erişemedi. Ve tüm bu güç odaklarının ortak noktası ise; sermayenin, tüm dağıtılan milli gelir paylarından aldığı avantanın ağırlığının hiç değişmemesi olmuştur.

Ülkede bugün yaşanan, (yapılacaksa) ilk seçimde hangi kliğin (AKP+MHP faşist bloğu mu, yoksa CHP+5 benzemezin oluşturduğu ittifakın) yer değiştirmesi mi ile sonuçlanacağının sahnelendiği “klasik senaryonun” sahneye konduğudur. Kısaca, her iki blok da “izin verin ben devleti ondan daha iyi yönetirim/devletle ben daha iyi anlaşırım” bakış açısında. Oysa Rejim/Devlet, AKP+MHP faşist bloğu ile zaten kör topal yürütüyor işlerini. Onlara, yeni bir payanda gerekiyorsa; mutlaka daha itaatkar, ülkeyi daha içe kapalı ve demokrasi ile hiçbir bağlamda buluşmayan daha faşizan bir hale dönüştürecek yeni bir yönetim arıyor.

CHP+5 benzemeze yakından baktığımızda: İYİ Parti, Kürt sorunu/HDP’ye bakışında MHP’den hiç de farklı değil, ülkenin sorunlarına popülist yaklaşımı daha muhalefetteyken başladı. Ve giderek gün yüzüne çıkan Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu, Başbakan Akşener formülü, olası bir seçim sonrasında, yeni hükümetin ilk iki ayağının paylaşımını gösteriyor. Diğer ufak tefek diğer partiler de Rejim/Devlet ile asla ters düşmeyecek bakış açıları ile var olmaya çabalayan partiler. Geriye bir tek ülkenin kurucu partisi CHP’e kalıyor. AKP,MHP, İYİ Parti ve Millet İttifakı’nın  diğer partilerini köpekbalıklarına benzetirsek; CHP’yi de tilkiye benzetmek gerekiyor. CHP’nin, son dönemde gösterdiği farklılık stratejik değil, taktiksel. Geçmişte Milliyetçi Cephe olarak adlandırılan 4 eğilimin ilk önce ANAP’ta daha sonra da AKP’de vücut bulmuş halinin CHP tarafından utangaç olarak yeniden yürürlüğe sokma hali olduğu için taktiksel diyorum.

Elbette tüm bunlar ülkemizdeki sermayenin de rıza göstermesi ile yaşanacak olanlar olarak önümüze çıkıyor. Ancak muhalefetin büyük bir kısmı,  yeni Maliye ve Hazine Bakanı’nı pek ciddiye almadıklarına dikkat etmeliyiz. Çünkü “11 Aralık 2021 Cumartesi günü işveren temsilcileri Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’yle 7 saat süren bir toplantı yaptılar.Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Başkanı Nail Olpak: “İhtiyacımız olan ilaç gibi bir toplantı gerçekleştirdik.”Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği Genel Başkanı Mahmut Asmalı: “Bakan beyin çok net ve anlaşılır ifadeleri son derece önemli.”Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle: Son derece içimiz ve gönlümüz rahat bir toplantı çıkışındayız.”  demişlerdi.

İktidar ve sermaye çevreleri temsilcileri ekonomimizin durumu ile ilgili memnuniyetlerini dile getirirken; ülkemizin kredi risk primi (CDS)  baz puanını geçmiş,   yıllık tahvil faizi de yüzde 21‘in üzerinde. MB, aralık başından bu yana dövize 4 kez müdahale yapmış ama kur buna rağmen istikrarlı bir yükselişe devam ediyor. Gıda ve temel ihtiyaç maddeleri fiyatları her gün artıyor. Geçim sıkıntısı ve derin yoksullaşma büyük çoğunluğun haklı şikayeti olmaya devam ediyor. AKP rejimine iltimaslı İsviçre kökenli UBS Bankası bile, artık TL ile ilgili rapor yayınlamayacağını ilan ediyor.

Ülkenin görünümü bu kadar rezil haldeyken, işveren temsilcileri çiçeği burnunda Bakan Nebati’den niye bu kadar etkilenmişler diye aklıma soru takılıyor. Hiçbir yasal geçerliliği olmayan MGK toplantısı sonrasında alınan kararların sadece tavsiye niteliğinde olmasına karşın, neden ekonomik olağan üstü hal ilan edildiği cevabında saklı. AKP+MHP faşist bloğunun seçimleri normal koşullarda yapacağını zannedenler, ekonomik OHAL’in ilan edilmesini dikkate almadıkları belli oluyor. Dış düşmanlığın prim yapmadığını gören Erdoğan; iç düşman silahını yağlıyor. Yoksulluk arttı, geçinemiyoruz, açız diyenleri MGK bildirisini bahane ederek, dümdüz edecek. İç hainler çoğalacak. Bütün siyasi rakiplerinin üzerine bu silah ile gidecek. Tutar mı? Tek başına elbette olmaz ama meydanlarda her mitinginde bu silahını çekip; tabanını yeniden konsolide etmeyi umacak.

Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu için seçtiği isimler, ülke tarihinde daha önce görülmemiş çoklukta işveren temsilcilerini veya bizzat patronlardan oluştuğunu hiç unutmamalıyız. Saray bürokrasisi içinde yuvalanmış ve pek çok şirketin yönetim kurulunda olan onlarca kişinin olması; kurumsal etik, çıkar çelişkisinden sakınma, kamu alanına eşit erişim olanakları (Bakan Nebati’nin işveren kardeşi 1 gün önceden MB’nın kararını açıkladı. Bu suçtur ama anlatılmak istenenlere iyi bir örnek olarak karşımıza çıkıyor) gibi geçmişin normlarını ayak bağı olarak görenlerle doldurulduğunu da unutmamamız gerekir. Bu nedenle TOBB Başkanı Hisarcıkıoğlu’nun toplantı bitimi duygusunu açıkladığı gibi “Sayın Bakanımızın, tüm sorunlarımızla ilgileneceği ve çözüm odaklı çalışacağını biliyoruz” cümlesi, Erdoğan’ı neden terk etmediklerini gösterir.

Olası bir yapılacak ister erken seçim (Haziran 2022), ister normal zamanda (Haziran 2023)seçimde; AKP+MHP faşist bloğu ve onun Rejim/Devlet desteği asla hafife alınmamalı. Burada Erdoğan’ın ne istediğinin pek bir önemi yok. Evet, Rejimi/Devleti Erdoğan temsil ediyor. Ama işler eğer kendileri açısından sarpa sararsa; bütün suçlamaların hedefinde Erdoğan’ın olacağına hiç şüphemiz yok. Rejim, kendini son anda uçurumun kıyısından döndüreceğini biliyoruz. Bunu Erdoğan da biliyor. Ama geldiği noktada kendini kurtarmak için yapacağı pek bir şey yok. Tek çıkış noktası son bir kez daha hamle şansına sahip olmayı umuyor. Asgari ücrete yapılan yüksek yüzdeli zammın açıklaması: (ülke tarihindeki ilklerden biri de: asgari ücreti açıklamayı cumhurbaşkanın yapması) bu bile ne kadar zor durumda olduğunu gösterir.

Ne yazık ki, çaresiz kalmış diktatörlerin, tarihte yaptıkları da kitaplara geçtiği kadarıyla pek de iç açıcı değil. Kendi varlıklarının devamını Erdoğan’da gören köhnemiş Rejim/Devlet unsurlarının kendiliğinden ülkeye acıyarak gitmeyeceğini bilmeliyiz. Hele hele “güçlendirilmiş parlamenter sistem” diye ortalıkta salınan partilere baktığımızda; bunun büyük bir aldatmacadan ibaret olduğunu çok net görebiliyoruz. Ama ortada da ilk elden çözmemiz gereken bir “acil sorun” olarak duran: bu faşist bloktan kurtulma derdimizi de gör ardı edemeyiz.

Peki, meşhur ve gerekli soruyu şimdi soralım: NE YAPMALI?

Elbette ilk önce bu döneme son vermeli. Bunun için gerekli olan tüm olanaklar ( CHP+5 benzemez ve sol, sosyalist parti ve oluşumlarla birlikte) olabildiğince çok geniş bir anti AKP+MHP faşist bloğunun yenilmesini sağlayacak birliktelikle hareket edilmesinin sağlanmasını gerektirir. Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının Kılıçdaroğlu olmasının pek bir önemi yok. Çünkü ilk elde aslolan bu faşist bloğun devletle bağını koparmak gerekir.

 “Nasıl yürüdüğümüz, nereye yürüdüğümüzü ne için yürüdüğümüzü biliyoruz. Bu ülkenin halklarının büyük barışa güçlü demokrasiye ihtiyacı var. Bu ülkenin emekçilerinin yoksullarının aşa işe refaha ihtiyacı var. Mağdurların, ezilenlerin, adalete ve onurlu bir yaşama ihtiyacı var” diye özetleyeceğimiz isteklerimizi,  HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar tarafından İstanbul İl Kongresi’nde dile getirilenleri de en başa koyacağız. Bu amaçlar için kendine sol, sosyalist komünist diyen herkes ve her parti yan yana birlikte yürümek zorunda. Hiçbir kimsenin, hiçbir sol partinin asla ayrılmak gibi bir lüksü yoktur. Mutlaka ama mutlaka ESAS OLANI başa koymak ve ona uygun olan her adımı, her ileriye doğru hamleyi birlikte karar alarak eşgüdüm halinde yapmalıyız. Toplumsal çelişkiler artık sınıfsallığa doru evriliyor. Bu kez Kürt siyasi hareketi de aynı doğrultuda birlikte yürümek kararlılığında. Bu kez daha da güçlendik. Güzel ve büyük adımların ilk başlangıcını atmanın tarihsel sorumluluğuna sahip olmak isteyenler, bu anlayışı ve birlikteliği gösterebilecek olgunluktalar mı?

 

 

 

 

Diğer Yazılar

DOKTOR GARİPAŞK: BİR NÜKLEER SAVAŞ PARODİSİ

Ümit ÖZDEMİR / 02.12.2024 Stanley Kubrick’in soğuk savaşın tam orta yerinde yaptığı film, pek çokları …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir