Taner Renda / 09.11.2021
“Muhalefetin meşruiyeti, çok önemli bir kavramı da akla getiriyor. Acaba Türk siyasetinde meşru olmayan unsurlar, legal olarak yer bulabilirler mi? Mesela PKK’nın HDP ile birlikteliğine değiniliyor ve bu konu adeta sakız haline getiriliyor. Ve biliyoruz ki HDP hakkında bir de kapatma davası var. Yani bir parti, meşruiyetini kaybederse seçime katılabilir mi?
Aynı durum Cumhuriyet Halk Partisi ve Kemal Kılıçdaroğlu için de söz konusu değil mi? Sürekli yalan söyleyen, kendi ülkesini yabancı ülkelere jurnalleyen, ülkenin geleceği hakkında olumlu hiçbir görüşü olmayan bir siyasetçi ne kadar meşruiyet taşır? Yani bir bakarsınız, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönettiği Cumhuriyet Halk Partisi kapatılmış ve seçime girmesi yasaklanmış olabilir.
Unutmayalım ki bu durum Türkiye’de ne ilktir ne de son olur. Son Anayasa değişikliğine kadar Anayasa Mahkemesi musluk kapatır gibi partileri kapatmıyor muydu?
Çünkü 2023 seçimleri Türkiye için geleceğe yönelik bir dönüm noktası olacaktır. 85 milyon insanın kaderini 2-3 sorumsuz politika heveslisinin gayrimeşru çabalarına kurban edemeyiz.
Eğer siyaseti ciddiye alıyorsanız söylediklerimi hafife almayın. Kemal Kılıçdaroğlu’na yöneltilen her “yalancı” suçlaması veya İYİ Parti’nin her “küfürbaz” milletvekili, meşruiyet sınırlarını zorluyorlar.”
Yukarıdaki uzun alıntıyı, AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın damadının yönettiği Sabah Gazetesi’nin Başyazarı olan Mehmet Barlas’ın 8 Kasım 2021 tarihinde yazdığı yazıdan kısaltarak aldım.
Bunu her devrin gazetecisi, her devrin iktidarının yalakası olan M.Barlas olarak görmeyin. Son dönemde AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın muhalefeti ama özellikle de CHP’yi ve onun Genel Başkanı’nı hedef alan açıklamalarında verdiği gözdağının, birkaç gün önce Tweeter’dan yaptığı açıklama da: “Bay Kemal çıktı ne diyor? Gelirse Kandili yerle yeksan edecekmiş. Ya Bay Kemal sana bu millet bu devleti teslim eder mi?” demişti. İşaret fişeği bu açıklama oldu M.Barlas için.
Ülkeye ve onları o makama getiren Uluslararası Politika Yapıcılarına verecekleri hiçbir şey kalmadı. O makamda kalmaları bu güçlerin de artık işine gelmiyor. Uluslararası Politika Yapıcıları da artık Dünya’yı artık eskisi gibi yönetemiyor. Onların, ülkelerin başına getirdikleri bu kişiler de iktidarın nimetlerinden yararlandıkça ve muktedir olmanın getirdiği güç sarhoşluğu ile ülkelerinin halklarını soyup soğana çevirmeleri, demokrasiye karşı olan düşmanlıkları, gerek ülke içinde, gerekse de ülke dışında bu politika yapıcılarının çizdiği sınırları hiçe saymaları; onların da varlığını tehlikeye atıyor. Sonunda, Politika Yapıcıları istemeden de olsa bir iç temizlik yapmak zorunda kalıyorlar.
İktidarı bırakmak; AKP+MHP için “beka sorunu”. Eldeki bütün olanakları 2019 yılındaki Yerel Seçimlerde, özellikle de İstanbul seçimlerinde tükettiler. 2023 seçimlerine ilişkin ne içerde, ne de dışarıdan gelebilecek yardım yok. Sedat Peker’in yakın zamanda dikkat çektiği tehlikeler yavaş yavaş senaryolaştırılıyor. Önce küçük küçük CHP ve İYİ Parti’nin Genel Başkanlarına alıştırma turu olarak göz dağları. Ardından yine muhalefetin 2 büyük partisine provokasyonlar. HDP’ye açılan kapatma davası. Pek çok kademedeki parti yöneticilerinin yıllarca hapse atılmaları ve Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’a karşı uyduruk delillerle açılan davalar sonucunda 5 yılı aşkın tutsak edilmeleri de artık işe yaramıyor. Ekonominin dibe vurması da bu iktidarı çaresizce elde kalan son seçeneğe doğru koşar adım sürüklüyor.
Sahibi ve sahibinin sesinin de aynı nakaratı tekrar etmeleri nedeni, sonucu değiştireceğini düşünmelerinden değil. Ellerinde kala kala bu köhnemiş tehdit ve şantajdan başkaca bir şeyin kalmamasıdır. Onlar da biliyorlar ki, bu çıkmaz yolu daha önce pek çok kereler denemişlerdi. Artık, bu yol da aşındı. Kanıksandı. Ve kendilerinin bu ülkeye iyi tek bir şey vereceğine inananların sayısı da her geçen gün azalıyor. Erdoğan’ın ve onun yaşlı finosunun yazdıklarının kıymeti harbiyesi kalmadı. Baksanıza, eski pislikleri olan Sedat Peker bile artık onlardan çoktan yüz çevirdi.
Pollyanacı değilim elbette. Erdoğan’ın “elinden gelen her yolu” denemeden kolay kolay iktidarı bırakacağını düşünmüyorum. Artık devletten el çektirilmiş ama hala yeni güne devletin sahipliğine getirileceğini düşünenlerin bu ülkeye yapacakları kötülükleri tasarlamakla meşgul olduklarını da tahmin edebiliyorum. AKP +MHP faşist iktidarınca ellerine zaman içinde verilmiş silahlı milisler olduğundan da kuşku duymuyorum. Ve bu silahları 15 Temmuz’da vahşice kullandıklarını da hep birlikte gördük. Bundan sonra da aynı vahşilikte kullanacaklarını da biliyorum. Ne çare ki, bunların hiç biri de sonlarını değiştirmeyecek.
Kimlerin gideceğini biliyorum. Bilmediğim ise; kimlerin bu ülkenin geleceğine ilişkin bir araya gelip, iyi ve güzelden yana bir şeylerin yapılmasında yan yana olabilecekleri.