Taner Renda / 31.03.2022
AKP, 2002’de devraldığı iktidarın o güne kadar izlediği programı, noktasına bile dokunmadan aşağı yukarı 2013 yılına kadar sürdürdü. Dünyadaki temel olarak sürdürülen para politikaları da genişlemeci bir süreç içinde olduğundan, bollaşan para gidecek ballı kapıları, bizim gibi ülkelere gitmekte bulmuştu. Eh bir de buna ülkenin Cumhuriyetin kuruluşundan beri yapılan temel sanayi yapılarını da, gerek iç gerekse de dış sermayeye peşkeş çekilmek suretiyle elde edilen gelirleri de eklersek; harcanacak, yenecek, şatafata harcanacak ve de en önemlisi, seçim kazanmanın en temel harcı olan ulufe dağıtımı için muazzam miktardaki nakitten bahsediyoruz.
(Özelleştirmenin yıkıcı sonuçlarından biri de KİT’lerin tasfiyesiyle yaygın işsizlik ve fiyat kontrol mekanizmasını çalıştıran üretim gücünün yok edilmesiydi-editör)
AKP’nin başındaki (siz onu Erdoğan ve hempaları diye anlayın) yönetim, bu bedava gelirleri sonsuza kadar zannetmesi ile gerek içeride, gerekse de dışarıda ellerine verilen pusuladan sapmaya başladığında; başına gelmeyen kalmadı. Önce Muhterem Fetullah Efendi, hain FETÖ terör örgütü oldu, daha sonra da içi boş Osmanlıcılık rüyası ile kavgalı olmadığımız komşumuz bırakılmadı. Neyse ki Rusya’nın başında da Erdoğan’a benzeyen Putin vardı. Aranan yeni müttefik de böylece bulundu. Amerika, Almanya, Fransa, İsrail, Yunanistan ve en sonunda da Esad ile her türden normal ilişkilerimizi hot zot konumuna çevirerek; dış politikamıza level atlattık.
Ve beklenildiği gibi bu durumun bazı küçük getirileri olsa da, esas olarak ödenecek faturaları da bilindiği gibi bir hayli kabarık oldu. Avrasyacılığı benimseyen AKP, bundan sonra yanına MHP’yi de eklemek zorunda kaldı. Aslında gidilecek yolun sonu elbette çıkmaz sokaktı. Erdoğan da bunu görmesine karşın, tek başına ayakta kalacak gücünün olmaması nedeniyle, bu ortaklığa da daha önceki ortaklıkları gibi kendince geçici olarak bakıyordu. Bir yanıyla da bayağı keyifli bir durum ortaya çıkmıştı. Sorumsuz ama tek yetkili ve de sınırsız harcama yetkisine kavuşmasının bir bedeli de olmalıydı diye bakıyordu bu yeni duruma.
Sayılı günler çabuk geçermiş derler ya, hah işte tam da böyle oldu Erdoğan’ın MHP ile olan simbiyotik ilişkisi. Fakat uçurumun kıyısına yaklaştıkça; geriye dönmeye MHP’nin izin vermediğini gördü. Bahçeli, her konuşmasında Erdoğan’ın, Millet İttifakı’nın tek adayı olduğunu ısrarla ve üstüne basa basa açıklıyordu. Ben daha bu güne kadar Erdoğan’ın ağzından 2023’de yapılacağı söylenen Cumhurbaşkanlığı seçiminde, kendisinin aday olduğunu duymadım. Ama Bahçeli’nin de ısrarından vazgeçmediğine göre, Erdoğan’ın da uçurumdan atlamaya niyeti yok.
Hepsi bu mu? Elbette var. Mesela artık, “Eyyy Amerika veya Almanya, veyahut Macron” türünden babalanmaları duyuyor muyuz? İsrail’i en üst düzeyde devlet töreni ile karşılamak çok da normalleşmiş bir konumda. Ya ABD ile Rusya arasında bindiğimiz tahterevalli ne alemde? O da Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile tarihe karıştı. S 400’lerde de CİA analistleri WSJ aracılığıyla, bize “onurlu bir çıkış” sunuyorlar. İbrahim Kalın, bu işi resmiyete dökmeden yani evlenmeden gerdeğe girmeyiz dedi ama majestelerinin en güvendiği ve NATO’nun gözbebeği Savunma Bakanımız Hulusi Akar ise formalitelere girişmeden de bu işi sonuçlandırabiliriz görüşünde. Ne de olsa iş bitiricilik yanı ağır basıyor.
Önümüzdeki günlerde Irak’taki, hain PKK kamplarına, Barzani ile birlikte sıkı bir saldırı yapalım. Daha sonra Rusya, Suriye’de ister işbirliği yapmak istesin, isterse bizi engellesin. Bize göre hava hoş. Endülüs Camii’nde namaz da kılarız, Esede, Esad da deriz. Hatta bu yaz zorda kalacak olan turizm camiamıza yardım olsun diye yarım kalan birlikte ailecek tatili de yaparız. Yeter ki Biden Amca, Beyaz Saray’a davet etsin Erdoğan’ımızı. Ha bir de şu Halkbank davasından vazgeçmesin ama makul ve mantıklı bir cezadan fazlasını istemesin. Erdoğan hakkında hazırlanan savaş suçlusu suçlamalarını da görmezden gelsin. Ve bir de uyuşturucu ile kendisi arasında bağ kurmasın. Son olarak da paralarının bir kısmından vazgeçebilir ama dokunulmayacaklar listesinde de çok fazla kısaltma yapmasın.
Hamiş: Bu Sonbahar ’da erken veya baskın ne derseniz deyin, seçim var. Yani, siz bakmayın bu yeni seçim yasası martavalına, o iş cambaza bak taktiği olarak ortaya atıldı. İyi Parti de, Meral Hanım manevralarına başladı. İki önemli kişi (Yavuz Ağıralioğlu ve Koray Aydın) örgütün üst düzeyinden uzaklaştırıldı. MHP’nin yedek lastikliğinden, merkeze yanaşma yapılıyor. Binali Yıldırım’ın da sanki önü bir kez daha açılıyor. AKP+MHP için benim adayım Binali Yıldırım.