Taner Renda / 01 Ocak 2022
Değişen dünyada, değişmemek; yozlaşmayı getirir. Kapitalizm, kendi gelişim olanaklarının sonuna geldi. Yeni bir biçimlenim, Kapitalizmi zorlamaya başladı. Uluslararası politika yapıcıları, kendi sonlarının gelmesini geciktirmenin telaşında. Bu nedenle yeni politika olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaptıkları gibi Sosyal Demokrasi/Keynesvari formülünü önleyici güç olarak toplumlara sunuyorlar. Ne var ki, toplumsal muhalefet, bu değişime pek de hazırlıklı görünmüyor. Uzun yıllar toplumun gelişim dinamiklerinin üzerinde hoyratça tepindikten sonra, “haydi şimdi değişim zamanı” demek; pek de işe yarar bir çıkış olamayacakmış gibi duruyor.
“Yeni Biçimlenim” Güney Amerika’dan mı başlıyor? Şili bunun parlak bir örneği mi?
Şili’de geçtiğimiz Aralık ayında yaşanan gelişme, elbette çok anlamlı. Hatta geleceğe ilişkin umutlarımızı da arttırdı. Şili, dünya üzerinde faşizme boyun eğmeyen, kendi inandıkları değerlere sahip çıkma konusunda inatçı bir toplum. Bu insani ve toplumsal taleplerinin dayanağı toplumsal sınıfların da sahiplenmesiyle; Sol Seçenek yaratıldı. Bu Sol Seçenek, şimdi yönetime güçlü bir çoğunlukla gelmeyi başardı. Bu yolun taşlarının döşenmesinde Şili halkının son elli yılındaki yılmayan toplumsal mücadelesinin çimento görevi gören azmi ve kararlılığı var. Geçtiğimiz yıllarda benzer yarılma Nikaragua’da da görülmüştü ama sonu hüsran olmuştu. Belki de mücadelenin unsurlarının bileşeninde ve/veya biçimlerinde aramak bize ipuçlarını verebilir. Bu başka bir yazının konusu olabilir. Vurgulamaya çabaladığım şey: ülkemiz de aynı dönemece pek çok kereler girmesine karşın, ya jeopolitik koşulların elverişli olmaması veya toplumsal sınıfların yeterince güçlü bir irade gösterememesi, belki de “Kötülük yapan iktidar ile onu kabul eden halk arasında utanç verici bir dayanışma vardır” diyen Victor Hugo’nun tespitinin yaşanmasından dolayı başarısızlığın faturası değişimi savunan güçlere her seferinde çok ağır olmuştu.
(Şili’de 2019’da başlayan öğrenci protestoları rejim karşıtlarını birleştirerek solcu lider Gabriel Boriç’i iktidara taşıdı-editör)
Özellikle, 2020 ve 2021’de bu ülke AKP+MHP faşist bloğunun aldığı tüm ekonomik kararlar sonucunda, çalışan emekçiler, üretici köylüler ve düşük gelire muhtaç bırakılmış emekliler açısından, kısacası yoksul kesimin top yekün olarak daha da yoksullaştırılmasına yol açtı. Derin yoksulluk olarak adlandıracağımız bu felaket karşısında, yoksullaştırılan kesimlerden gelen tepkiler çok anlamlı olmasına karşın, hala AKP+MHP faşist bloğuna oy desteği ciddi biçimde sürmekte. Bu duruma ister “Kasabın bıçağını yalayan öküz” benzetmesi yapalım, ister muhafazakar sağ diye niteleyelim sonuç değişmiyor. Bu durumda, bu faşist bloğun içten gelen etki ile yıkılmayacağını gösteriyor. Eğer içten gelen etki ile yıkılmıyorsa; dıştan gelen etki ile yıkılacak demektir ki; bu da yerine gelecek olanların Rejimin/Devletin pek de yabancısı sayılmayacak politik ve ekonomik “çözümleri” topluma sunacağını gösteriyor.
Risk, şimdi toplumsallaşıyor.
Geçen yazımda da dediğim gibi bilinçli bir şekilde döviz kışkırtılıp, yükseltildi ve aniden U dönüşü ile dövizin geçici olarak tansiyonunu düşürecek palyatif önlemler devreye sokularak “Keriz silkeleme operasyonu” yapıldı. Böylece sermayenin gereksinimi olan sermaye transferi yapıldı. Şimdi bu Keriz Silkeleme Operasyonu bir kez daha farklı bir biçimde devreye sokuluyor. TÜİK eliyle yıllardır sahte enflasyon oranları ile işçi, memur ve emekliye verilecek zamları küçülttüler. 3 OCAK 2022 günü açıklanacak son yılsonu zamla yine aynı senaryo günün şartlarına göre işleyecek. Ama asıl kötülük geçtiğimiz yıl içinde küçük küçük yapılan zam oranlarını, yeni yılın ilk saatlerinde yeni bir manevra ile büyük hem de çok büyük oranlarda yaparak tüm toplumu şaşkınlığa uğrattılar. On gün önce küçük bir havuç vererek topluma işlerin iyileşmeye gittiğini müjdeleyenler, bu sabah ise sopanın büyüğünü çıkararak; dayak faslına geçtiler. Yeni yılın ilk saatlerinde elektriğe, doğalgaza, benzine ve motorine yapılan devasa zamlar; derin yoksulluğu daha da derin hale sokacak zam yağmuruna neden olacak. Zaten kira ve faturalar dışında kendileri için harcayacak paraları kalmayan geniş bir yoksul kesimin yanına, orta sınıf diye kendini avutan kesimi de katacak. Yani Keriz Silkeleme işi bu kez daha da genişleyerek; büyük sermayenin dışındaki tüm kesimleri içine alacak.
Zaten Kürtler’in kısmetine her daim sopa düşüyordu ve yine sopa düşüyor. Ama bu kez sopanın boyu büyüyerek. Muhalefet de bu sopadan nasibini almaya başladı. Kürtlerin ellerindeki belediye başkanlıklarına kayyum atanırken ses çıkarılmadığı için yani “Sarı İnek” o zaman koşulsuz verildiğinden; bu günün “Sarı İnekleri ”ne muhalefet de dahil oluyor.
Rejim/Devlet değişime sıcak bakmıyor. Zaten bakmasını da beklememeliyiz. Ancak, değişimin dinamikleri olan sınıfların Partileri, Demokratik Kitle Örgütleri ve birlikte hareket edecekleri diğer unsurların kararlılıkları, hazırlıkları ve hedeflerinin sağlamlığı, sonucun nereye evrileceğine karar verici temel güç olacaktır. Peki, bundan ne kadar eminiz?
Ne yazık ki doğru ve bir o kadar da acı tespitler