Taner Renda / 08.01.2022
Kazakistan’da doğal gaza yüzde elli zam yapıldı, halk ayaklandı. Günler süren sokak gösterilerinde pek çok sivil ve polis hayatını kaybetti. Sonuçta, hükümet zamları geri aldı ama göstericiler eylemlerine devam etti. Çünkü sorun sadece büyük oranda kış günü doğalgaza zam yapmaktan ibaret değildi. Halk artık var olan soysuz rejimin devam etmesini istemiyordu. Ve sonunda başbakan da istifa etti. Ne çare ki göstericiler bununla da yetinmeyip, gösterilerine devam ediyorlar. Ve sonunda beklenen oldu: Kazakistan Cumhurbaşkanı, olayları çıkaranların aslında dış güçler olduğunu söyledi (size tanıdık geldi mi?). Ardından da Rusya’dan ülkesindeki karışıklıklara son vermesi için ülkesine askeri güçleri ile gelip; olayları bitirmesini istedi.
İyi de bundan bize ne? Sadece yılbaşında doğalgaza gelen zam oranı yüzde yirmi beş. Elektriğe ise yüzde yüz yirmi yedi. Akaryakıta gelen zamlar ise tam bir felaket. Peki, biz de sokaklara dökülen halk var mı? Veya tutulan mikrofonlara isyan eden, zamların insafsız olduğunu söyleyen, cumhurbaşkanına sitem eden? Ben görmedim ve duymadım. Avrupa ülkesi olduğumuzu düşünüyoruz. Dünya’nın ilk on ülkesi içinde olduğumuzu gerine gerine ortalıkta söyleyenler var. Ama asıl düşünmemiz gereken bağ ise; iki ülkenin son yirmi yılına baktığımızda ortaya çıkan şablonvari benzerlikler: yolsuzluklar, hırsızlıklar, mafyavari yöntemler, iktidarların yakınlarının aşırı zenginleşmesi ve her başkaldırışın “dış güçler” ile yaftalanması.
(Sovyet sonrası diktatörlüklerin en belirgin özelliği, Sovyetler Birliği döneminin aksine gündelik hayatta ücretsiz kullanılan her şeyi ücretli hale getirmeleriydi. Kazakistan’da da aynı durum yaşandı-editör)
Ama Erdoğan, sanki halk sokaklara çıkmışçasına CHP Genel Başkanı’na ağzına geleni söyledi. Hırsını alamadı 15 Temmuz’da sokaklara çıkana bu halk ne yaptıysa; size de aynısını yapar. Cumhur İttifakı olarak sizi gideceğinize yere kadar süreriz diye tehdit etti.
Millet İttifakı’nın iki büyük partisinin genel başkanları bu suçlamaya ne diye karşılık verdi? Valla bizim sokağa çıkmak gibi bir derdimiz yok dediler. Anayasa’nın 35. Maddesi, çok açık bir şekilde barışçı bir şekilde gösteri hakkını herkese vermiş. Ana muhalefet partisine ve birlikte ittifak kurdukları diğer bir büyük partinin genel başkanlarına düşen tek şey: bu hakkın doğrudan kullanımıdır. Ha evet Erdoğan ve onun ortağı olan Bahçeli de zaten böyle bir çıkış bekliyor olabilir. Belki de bu çıkışı en elverişli bir biçimde kullanabilirler. Dikkat etmekte fayda vardır elbet. Ama evde mutfakta oturup; amcanız, dedeniz sizin için ne de güzel şeyler planlıyor diye söylenmek de bir hayli tehlikeli olabilir. Meclis’te dokunulmazlık zırhına bürünüp; yaradana sığınarak asmak kesmek de tehlikenin boyut atlamış hali olabilir, dikkatli olmalı insan.
Aslında sorun CHP’nin veya İYİ Parti’nin sokağa çıkıp çıkmaması değil (zaten İYİ Parti’nin de böyle bir şey yapacağını da asla düşünemem ya işin o kısmı benim için çok açık), sorunun kaynağı: 35’inci maddeden doğan demokratik protesto hakkının kullanımına iktidar elbette terör yaftası yapıştıracak, bunda bir terslik yok. Ama başta ana muhalefet partisinin de, bu hakkın kullanılmasına provokasyon olarak bakması ise; ilk yapılacak seçimden galip çıkıp; yeni bir sayfa açacaklarını söyleyenler için rezilliğin daniskasıdır. Demezler mi size: “seçim dışındaki tüm demokratik yurttaşlık haklarınızdan, hem de gönüllü olarak nasıl vazgeçiyorsunuz?” Hem “müesses nizama” bağlı kalıp, hem de yeni bir sayfayı nasıl açacaksınız güçlendirilmiş parlamenter sistemin asilzadeleri? Derdim size bol keseden akıl dağıtmak değil. Ama lütfen birazcık cesaret yahu.
AKP+MHP faşist bloğu, yapılacak ilk seçimden önce, HDP’yi saf dışı bırakmak üzere yaptıkları planlarında epeyce bir süredir yol aldılar. Parti binalarına yapılan silahlı saldırılarda, gencecik insanları hedef alıp; öldürdüler. Ve yüzsüzce hala HDP’nin terörist bir parti olduğundan dem vuruyorlar. Oysa, HDP’ye yapılan silahlı saldırıları yapanların nedense hepsi de MHP/Ülkü Ocakları üyesi olduğu ortaya çıkıyor. Ama Bu faşist odaklar terörist değil de, HDP terörist oluyor. Haa bunda CHP’nin hiç mi rolü yok? Olmaz mı, hem de taa en başından beri, sıranın kendilerine geleceğini bile bile hiç seslerini çıkarmadılar. Ne zaman ki aynı şeyler ucundan ucundan kendilerine de uygulanmaya başlayınca; işte o zaman dünyayı başınıza yıkarız salvolarını atmaya başladılar ( yıllarca HDP’nin elindeki belediyelere kayyum atayıp; kendi adamlarını iş başına getirirken, CHP bir iki ayıptır yahu yapmayınla geçiştirirken, İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’na da aynı manevra çekilince; aslan kesildiler).
Müesses Nizamın aslanları artık şunu anlamalılar: ülkede Kürt Sorunu HDP’yi muhatap alarak çözülmeden; hiç kimseye garanti koltuklar olamaz. Bu ülke pek çok insanını, zamanını ve emeğini zaten kaybederek mutsuzluklar denizinde boğuşmakla geçirdi son elli yılını. Bir elli yıl daha kaybedecek ne zamanımız ne de insanımız kaldı.