Ümit ÖZDEMİR / 10.02.2025
Fakat bombalar hiç bir işe yaramaz / kalplerin attığı yerde..

Sahnede İspanya’nın anti faşist Cumhuriyetçilerinin bayrağı, üzerinde bir delik, kurşun yemiş, yenilmiş bir devrimi sembolize ediyor… İki varyete sanatçısı Paulino ve Carmela Cruz.. Carmela üzerinde beyaz kıyafetiyle arz-ı endam ediyor. Meğer öldürülmüş ! Paulino ile hesaplaşıyor Carmela… Geçmişten gelen ince serzenişler, dokundurmalar ve eleştiriler… Carmela’nın söylediği net, Cumhuriyeti savunmak ve zalimin önünde boyun eğmemek.. Sanatını faşistler önünde meze etmemek. Ay Carmela deyip geçmeyin Cumhuriyetçilerin şarkısı olarak tarihe geçti. Mutlaka duymuşsunuzdur..
Jose Sanchis Sinisterra’nın yazdığı Naşit Özcan’ın yönettiği oyunda İspanya İç Savaşı’na gidiyoruz. Gittiğimiz yer Cumhuriyetçileri eğlendirmek için uğradıkları yerlerde hamasetle karışık güldürüler sergiledikleri İç Savaş İspanyası. Ay Carmela’da turne sırasında yanlışlıkla faşistlerin tarafına geçen Cumhuriyetçi cephede yer alan bir gezici bir varyete tiyatrocusunun iki oyuncusunun öyküsü anlatılıyor. Cumhuriyetçi tarafta yer alan Uluslararası Tugayların Polonyalı militanlarıyla beraber bir okula hapsedilen iki oyuncunun iç hesaplaşması oyunun ana dramatik yönünü belirliyor. Yönetmen Ken Loach’un Ülke ve Özgürlük filminde tanımladığı “Yaşadığımız yüzyılda halkın bu gezegenin gerçek sahibi olabilmesi için birkaç büyük fırsat çıkmıştı. Bu da onlardan biriydi” dediği İspanya Devrimi yenildiğinde 2. Dünya Savaşı’na giden yol tamamen açılmıştı. İç Savaş İspanya’sı fonunda kurgulanan Ay Carmela, Ülke ve Özgürlük’teki gibi yenilmiş bir devrimin hesabını tutmuyor, oyunun derdi bu değil. Eşi Carmela’yı kaybettikten sonra alkolizme sürüklenen Paulino karakteriyle, otoriteye boyun eğen ve bu yüzden onurunu kaybeden bir sanatçının dramı gösteriliyor. Öte yandan oyunda Carmela’nın bir insan ve sanatçı olarak seçtiği yolda trajik sonu gösteriliyor. O trajik sonda, sahnedeyken bir faşist tarafından vurularak öldürülen Carmela, zaman zaman öte dünyadan gelerek eşi Paulino ile sohbet ediyor. Bu sohbetlerde, yaşam ile ölümün sınırları ortadan kalkıyor. Faşistler tarafından kurşuna dizilerek öldürülen şair Federico Garcia Lorca’dan haberler de getiren Carmela, yaşam ile ölüm arasındaki ayrımı kaldırıyor. Işık ve gölge efektlerinin eşlik ettiği bu oyun sahneleriyle, tiyatro sanatının insan dramını anlatan derinliği gözler önüne seriyor.
Yaşayanlar yitip gidenlere borçludur ki o borç, özgür bir ülkede yaşamak uğruna hayatını sahnede, sokakta, barikatta, düşünüp yazarken, söyleyip eylerken kaybedenlerin mirası olsun.. İnsan özgürlüğünün özü, onun hiçbir şeye mecbur edilmemesinde gizlidir. Ay Carmela’nın bildirisi, işte tamda bu somut gerçekte ortaya çıkıyor. İnsana yakışır onurlu bir yaşamla, karanlıkta kralın soytarısı olmak arasında savrulanın yaşadığı dramatik çatışma, trajik anlatıda ve iç içe geçmiş çelişkiler yumağında karşılığını buluyor ve bir gerçekliğe oturuyor. Oyunda insan olmakta gösterilen onurlu ısrar ile köle olmanın konformist, umarsız ve karakteri aşındıran yanları, bütün keskinliğiyle sahneleniyor. Carmela rolündeki Ada Alize Ertem ve Paulino rolündeki Çağatay Palabıyık’ın uyumu ve role bürünmeleriyle Ay Carmela, tiyatro sanatında tarihin izlerini arayan izleyici için iyi bir deneyim vaat ediyor.
Guernica tablosunu gören bir militerin “bunu kim yaptı” sorusuna Picasso’nun zeka ve ironi dolu “siz yaptınız” cevabı, Ay Carmela’da da faili ortaya koyuyor. Ay Carmela, Avrupa’nın Güney Batı ucundaki İspanya’da, halkın oyuyla seçilmiş meşru hükümeti deviren Frankist darbe ve iç savaşın sonunda tam 40 yıl sürecek faşizm karanlığına boğulan İspanya’da, iki varyete sanatçısının dramını bütün yönleriyle ortaya koyuyor. Guernica ile Ay Carmela arasındaki sessiz geçiş ise tam bu noktaya ortaya çıkıyor. Ay Carmela’da sergilendiği üzere evrensel bir mesele olan sanatçının özgürlüğü meselesi yine, yeniden o soruyu sorduruyor. Eğer sanat özgürleşmek için yapılacaksa ve sanat insan aklının en ince emeğiyse, o emeği her şeye rağmen korumanın yolu direnmekten mi geçiyor ? Sanırım öyle…