Ümit ÖZDEMİR / 30.01.2025

Ayşe Atakan bir oyun yazarı, mutfağında eşine kahvaltı hazırlarken yazdığı oyunun afiş tasarımı üzerine tartışmaya başlarlar. Tartışma kavgaya dönüşür. Fakat o da ne ! Meğer biz bir oyunun, bir savaş oyunun yazılmasına şahitmişiz. Tiyatro seyircisini oyunun yazım aşamaları, bir yazarın iç dünyası, çelişkileri ile yüzleştiren bir oyun Kuşdili. Kuşdili gibi önce anlaşılmaz gibi geliyor, buna Brechtyen bir yabancılaştırma efektine benzer televizyon sesleri ve Ayşe Atakan’ın Babaanne Nihan Dinçel ile sohbetleri eşlik ediyor. Oyunu alımladığınızda da eğlenceli bir durum komedisine ve yer yer dramatik anlatıyla bütünleşen bir ferahlama hissetmemek mümkün değil.
Oyunda Ayşe Atakan’ın hicivli, sert, eleştirel dilinden nasibini almayan kimse yok gibi. Bu eleştirellik, komik dergi Cenaze Magazin’in haberlerinin sahnede okunması ile bambaşka bir ironi kazanırken, bu dünyada ölüm gerçeğini yadsıyan burjuvaların sebebi olduğu savaşların yarattığı derin eşitsizliğin sonucu ölümün de magazinleştirilebileceğini; burjuvanın ölüsünün bile haber değerinin olduğuna işaret ediyor. Kuşdili’ndeki Ayşe Atakan’daki eleştirellik, onu adeta sahneye fırlamış bir Sevgi Soysal gibi alımlamamıza neden oluyor. Oyunun ana aksını oluşturan karşılıklı diyalog, ya da diyalojik perspektif, zaman zaman Kuşdili’nin satirik bir komediye doğru bir anlam genişlemesine evrilmesinin sebebi. Oyunda savaştan bir haber küçük burjuvaları eleştirdiği tiradıyla Ayşe Atakan (Eylem Yıldız) rolüne başarıyla bürünürken, ekolojik kirlenme sonucu dışarıdan gelen pis kokularla, savaşlar ile ekolojik kirlilik arasındaki ilişki üzerine seyirciyi düşünmeye davet ediyor.
Tiyatro deyip geçmeyin, dünyanın ve insanın bin bir türlü halini, bize yansıtıyor ve onu yeniden yorumlamaya, üzerinde düşünmeye davet ediyor. Oyun yazarının dünyasını, karakterleriyle didişmesini, karakterlerin itirazıyla hiciv sanatının sınırlarında dolaşıyor. Oyun yazarının karakterleriye düştüğü tersliklerden, açmazlardan ve kendisiyle düştüğü çelişkilerden beslenen dramatik yapısıyla Kuşdili, anlaşılmaz olanı anlamaya bir tiyatro yazarının aslında pek de “tanrı yazar” falan olmadığına imkan veriyor. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun repertuarındaki Kuşdili, oyun yazarının ev içi hallerinden yürüyen dramatik anlatısıyla onu bütünleyen aile çevresinin, dostlarının, ölüm ve yas süreciyle yüzleşmesiyle sıradan insanların basit hayatlarından yola çıkan ve kimi zaman Çehov oyunları kadar sade ama muzip dramaturjisiyle izlenmeyi hak ediyor.