SEVMENİN KISA, UNUTMANIN İMKANSIZ OLDUĞU ŞİİRLERİN OZANI: PABLO NERUDA YÜZ YAŞINDA

 

(Cengiz Özdemir’in bu yazısını Fabrika 59. sayıdan alıntıladık-Editör)

 

Şili hey,

Uzun taç-yaprağı seni:

Denizden, şaraptan ve kardan!

Kavuşmamız ne zaman,

Oy ne zaman, ne zaman?

Siyah-beyaz, köpük kurdeleni,

Belime takacaksın o günde

Ben de, Şiirimi yakıp yandıracağım,

Senin toprağının üstünde …

 

Latin Amerika’nın yetiştirdiği en önemli şairlerinden biri olan Pablo Neruda doğumunun yüzüncü yılında dünyanın her yerinde çeşitli etkinliklerle anılıyor. Bu etkinliklerden en anlamlısı, elbette şairin Şili’de bulunan evinin önünde toplanan kalabalığın, onun şiirlerini, yaşadığı şehrin caddelerine, duvarlarına, vitrinlerine ve tepelerine yazmaları olmuştur. Bu, onun ölmeden birkaç gün önce evinin basılmasını ve yağmalanmasını emreden faşist Pinochet’nin yüzüne Şili halkının indirdiği bir tokattır. Neruda’nın doğumunun yüzüncü yılını tüm dünya hatırlarken, Pinochet’nin herhangi bir doğum yıldönümünü acaba kaç kişi hatırlayacak? Şili halkı Neruda gibi, Allende gibi onurlu evlatlarını unutmuyor, unutturmuyor. Pinochet gibileriyse her an tutuklanma korkusuyla artık ülkelerinde bile rahat gezemiyorlar.

12 Temmuz 1904’de Şili’de, Parral kasabasında doğan ve gerçek adı Ricardo Eliecer Neftali Reyes Basoalto olan Pablo Neruda 16 yaşına geldiğinde adını bir Çek yazardan esinlenerek (Jan Neruda) değiştirdi. Pablo Neruda, onun ilk şiirlerini yayınlarken kullandığı müstear isimdi. Müstear isim kullanmasının en önemli nedenlerinden biri şairliğini özellikle babasından gizleme kaygısıydı. Nitekim babasına ilk şiirlerin okuduğunda “bu şiirleri nereden kopya ettin” sorusuyla muhatap olacaktı.1 Onun şiirinin şekillenmesinde genç yaşta tanışma fırsatı yakaladığı kadın şair Gabriella Mistral’in önemli etkisi olmuştu. İlk şiirlerini ona gösterdiğinde, Mistral “sen gerçek bir şairsin” diyerek onu hem cesaretlendirmiş, hem de ona pek çok kitap hediye ederek ufkunun açılmasını sağlamıştır.2

1945’de Nobel Edebiyat ödülü alacaktı. Neruda’nın ilk şiir derlemesi Crespıısctılario adı altında 1923 yılında çıktı. Bir yıl sonra yayınlanan Veinte poemas de amour y una cancion desesperada (Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı) Latin Amerika’nın en çok satış yapan şiir kitabı oldu. Neruda bir aşk öyküsünü fon alarak aynı anda bir şehvet objesi, sığınılabilecek bir liman ve kozmik bir güç olan kadına bir od yazdı.

1927’de üçüncü mevki bir vapur biletiyle önce İspanya’ya oradan Paris’e geçti. Oradan Konsolos olarak Doğu Asya’ya gitti. Altı yıl çeşitli Asya ülkelerinde konsolosluk yaptıktan sonra 1934’de İspanya’ya geldi. Asya’da yaşadığı dönem kişiliğinde derin izler bırakmıştır. Bu dönem Kesidencia en la tierra (Yeryüzünde Konaklama, 1935) adlı iki ciltlik yapıtını verdi. Eski şiirlerinin melankolisi dünyadaki acıların doğrudan doğruya anlatımına yer verdi burada. Kendine özgü metriği ve dili de ana konusu olan yozlaşmaya uygundu. Neruda, katı mısra ve şiir biçimlerine yer vermeyip her şiiri kendine özgü bir ritimle yazmıştı. 1934’te İspanya’ya giden Neruda, burada sembolizm, sürrealizm ve fütürizm etkisinde kalan 1927 Nesli adlı şair topluluğuna katıldı. Bu gurubun içinde kimler yoktu ki; Lorca, Miguel Hernandes, Nicolas Guillen, Salinas, Jose Caballero ve diğerleri. İç Savaş patlayınca bu kuşak yok olup gidecekti. Neruda Franco’ya karşı çıktığı için diplomatik hizmetten çıkarıldı. Bu dönemde yazdığı Uluslararası Tugayın Madrid’e Girişi şiirinde o günleri şöyle betimliyordu:

Kardeşler bundan böyle

Saflığınız, gücünüz ve soylu hikayenizi

Çocuklar bilsin, kadınlar bilsin, yaşlı adamlar bilsin

Umutsuz kalmış herkese ulaşsın hikayeniz Kükürt dumanıyla kaplı maden ocaklarında Çıksın hayvanca merdiveninden köleliğin

Yazsın adınızı ve acı savaşınızı

Yıldızlar, buğday başları, Kastil’in ve evrenin

Yazsın güçlü bir karaağaç gibi güçlü ve topraktan zaferimizi”

1939’da diplomatlık mesleğine geri dönen Neruda, başkonsolos olarak Meksika’ya gitti ve bu görevini 1943’e kadar sürdürdü. Altı yıl sonra Şili Komünist Partisi’ne girerek senatör oldu. Videla yönetiminin sağ politikaları ve maden işçilerine karşı acımasız tutumuna karşı “İtham ediyorum” adlı bir bildiri yayınlaması üzerine hükümet tarafından 1948’de devlet düşmanı ilan edildi. Bir süre yeraltına çekilen büyük ozan, rahip kılığında Arjantin’e kaçmayı başardı. Bu zor yolculuk sırasında edindiği izlenimleri “Macchu- Picchu’nun Dorukları” adlı şiiriyle bizlere aktardı. İzleyen yıllarda Batı Avrupa’da, Sovyetler Birliği’nde ve Çin’de yaşamını sürdürdü. 1950’de Canto General (Evrensel Şarkı) adlı şiirler dizisi çıktı.

                                                                    (Pablo Neruda ve Nazım Hikmet)

Suçlama ile duygudaşlığın egemen olduğu bu ilahi havalı yapıtıyla Neruda, Latin Amerika’yı mitleri ve tarihiyle, doğası ve politik/sosyal durumlarıyla bir bütün olarak yansıtmaya çalıştı. Tarihe Marksist bir görüş açısı getirerek Stalin’e olan hayranlığını da hiç saklamadı.

1952’de Şili’ye dönen Neruda başka bir ad altında Los versos del Capitan’ı (Kaptanın Dizeleri) adlı şiir kitabını yayınladı. Ancak on yıl sonra bu yapıtın yazarı olduğunu açıkladı. Bunun nedeni, 1955 yılında üçüncü evliliğini yaptığı Matilde Urrutia’ya aşkını şiirlerle ilan ederken bir önceki karısını incitmek istememesidir. Neruda yapıtlarında giderek daha önce kullandığı, anlaşılması güç mecazlardan (simgelerden) vazgeçti. Böylelikle insanın var oluşunun bir envanteri olan Odas elementares (Temel Odlar, 1954), Nuevas odas elementares (Yeni Temel Odlar, 1956) ve Tercer libro de las odas (Üçüncü Odlar Kitabı, 1957) adlı yapıtlarındaki dizeler çoğunlukla bir ve iki heceli sözcüklerden oluşmaktadır. Bu dönemde şiirini önemli ölçüde yalınlaştırmıştır.

1953’de Lenin barış ödülünü aldı. 1969 yılında Komünist Parti tarafından başkan adayı gösterilen Neruda, Salvador Allende’nin ulusal cephesine katılmak üzere 1970’te adaylığını geri aldı. Arkasından Allende tarafından Fransa’ya büyükelçi olarak atandı. Bir yıl sonra Neruda, Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. “Incitation al nbconcidio y alabanda de la revolution chilena” (Nixon’u Devirmeye Çağrı ve Şili Devrimine Övgü, 1973) adlı şiir kitabında ABD’nin solcu hükümetin bozmaya yönelik çalışmalarını eleştirdi. 1973’te kansere yakalanan Neruda, Allende’ye karşı düzenlenen askerî darbeden birkaç gün sonra, 23 Eylül 1973’de, 69 yaşında Santiago’da hayata gözlerini kapadı. Özellikle çok yakın dostu Allende’nin Pinochet’nin faşist ordusuna teslim olmayıp savaşarak ölmesi ozanı derinden sarsmıştı.3 Nobel Edebiyat Ödülünü alan şairin anısı karşı- sında ezilen ve cenazesinin faşist cuntaya karşı bir eylem vesilesi olmamasını isteyen Pinochet üç günlük yas tutulmasını “emretti”. Cenazesine binlerce işçi katıldı ve Şili’nin yetiştirdiği bu onurlu şaire son görevlerini yerine getirdiler.

Neruda daha ilk şiirlerinden itibaren öncü bir tavır geliştirmiştir. Onun şiiri zaman geçtikçe bir imbikten süzülen şarap gibi yalınlaşmış, berraklaşmıştır. Onun en duygulu aşk şiirlerinde bile tumturaklı bir tek kelime yoktur. Özellikle son dönem şiirleri günlük konuşma diliyle, dekoratif öğelerden uzak, basit ve yalın bir halk diliyle yazılmıştır. Ancak bu tavır onun şiirini değersizleştirmez. Aksine onun şiiri bu yalınlığı sayesinde evrensel bir boyut kazanmıştır. İlk şiirlerinde egemen olan yalnızlık, sıkıntı ve kötümserlik gibi temalar özellikle İspanya iç savaşı ve ikinci dünya savaşından sonra dağılmış, yerine gümbür gümbür, coşku dolu toplumcu şiirler geçmiştir. Bu durum şairin yaşadığı dünya ile olan sıkı ilişkisinin bir kanıtıdır.

(Antonio Skarmeta’nın Ateşli Sabır adlı öykü kitabından sinemaya uyarlanan İl Postino (Postacı) şair Pablo Neruda ile İtalyan bir postacının dostluk öyküsünü anlatır. Unutulmaz “Evet, şiir yazana değil, ihtiyacı olana aittir” repliğiyle akıllara kazınan filmden bir sahne-editör)

Neruda sadece bir eylem adamı değil, gerçek bir şairdir. En güzel aşk şiirlerinin yanı sıra düpedüz propaganda şiirleri de yazmıştır. Ancak aşkı da, devrimi de yüreğinde hissettiği için tüm şiirlerinde aynı duruluğu ve samimiyeti yakalayabiliriz. Bu anlamda poetikası ile politik duruşu arasında bir açı söz konusu değildir. Sadece şu iki dize bile onun şiirinin büyüklüğünü kanıtlar bize:

“Seviyorum doğrudur, yürek bu hala sever

Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer.”

“Es tan corto al amor, y es tan largo el olvido

1Yaşadığımı İtiraf Ediyorum, Pablo Neruda, Alan Yayınları, İkinci Baskı, 1990 s. 22

2a.g.e s.23

3a.g.e s.327

Diğer Yazılar

ÜÇ İSTANBUL

(Editörden-Okan İrtem’in bu çok güzel yazısını Gündoğdu dergisinin sekizinci sayısından alıntıladık. Üç İstanbul yapıtı üzerine …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir