Mert Yıldırım / 08.10.2025
Meclis açılışı ve resepsiyonlarda ortaya çıkan fotoğraf kareleri üzerinden yürütülen tartışmalar, siyasal alanda imgelerin ve ideolojik manipülasyonun gücünü bir kez daha açığa çıkardı. Görsel temsillerin, yalnızca estetik unsurlar olmadığı, politik anlam üretiminde aktif rol oynadığı, Gramsci’nin “Sivil toplum”, Althuser’in “Devletin ideolojik aygıtları” tezlerinden biliniyor. Tartışmaya muhtaç bir diğer başlık ise yaşanan tartışmaların, eleştirinin iki yönünün —samimi ve dostane eleştiri ile manipülatif ve düşmanca söylemler arasındaki farkın—altının çizilmesidir.
Tartışmalarda, çok belirgin olarak Türk sosyal şovenizmine ve Kürt ilkel milliyetçiliğine tanık olduk.
Bu arada, herşeyin içe içe geçtiği, ortalığın toz duman olduğu ortamda eleştirinin politik bir araç olarak nasıl işlevsizleşebileceğini de gördük. Ve demokratik siyasetin bu tür manipülasyonlar karşısında dostu ve düşmanı karıştırmadan direnç göstermesinin elzemliğini hissettik.
Siyasal ve kamusal alan, özellikle 21. yüzyılda, dijital kapitalizm çağında artan iletişim döneminde, imgeler üzerinden kurulan bir temsil savaşı olduğunu öğreniyoruz. Her fotoğraf karesi, yalnızca bir anı belgelemekle kalmıyor; aynı zamanda bir siyasal konumun, duyguların ve ideolojik tercihlerin taşıyıcısı hâline geldiğini de gösteriyor. Malum fotoğraflar üzerinde yapılan tartışmalar, bu durumu çarpıcı biçimde yansıtmıştır.
Ancak yaşanan tartışmaları ve eleştirileri ayrıştırmak gerekiyor. Herkesi, herşeyi bir çuvala koymamak hem siyasi hem etik bir sorumluluktur. Çünkü tartışmaların ve eleştirilerin bir tarafı parti tabanından ve dost çevrelerden geliyor. Bu tür dostça eleştiriler, siyasal hareketin kendi iç mekanizmalarını diri tutması bakımından değerlidir. Ancak diğer yönü, manipülatif amaçlarla yürütülen, politik bağlamdan koparılmış, kutuplaştıran ve itibarsızlaştırmayı hedefleyen saldırılar dostça yapılan eleştirileri gölgelemiştir. Bunun için, bu eleştirilerin iki biçimini birbirinden ayırmak, siyasal söylemdeki bu ayrımın altını çizmek büyük önem arz ediyor.
Dolayısıyla siyasal olgunluk, eleştiriyi bastırmakta değil, onu üretken bir biçimde dönüştürmekte yatar. Bu yönüyle samimi eleştiri, hem etik hem politik bir değere sahiptir.
Samimi Eleştirinin Siyasal İşlevi!
Siyasal hareketlerin gelişimi, yalnızca dışsal mücadeleye değil, içsel eleştiri kültürüne de bağlıdır. Bu anlamda yoldaş ve dost çevrelerden gelen sorgulamalar, eleştiriler, bir hareketin kendini yeniden üretme kapasitesini besler. Ancak savunmacı reflekslerle hareket etmek, “ayar vermeye” çalışmak, eleştiri ve özeleştiri prensiplerine taban tabana zıttır.
Türk sosyal şovenizmi, tarihsel olarak solun bir kesiminde süreklilik arz eden bir sorundur. İktidar ufkundan yoksunluk, egemen ulus kompleksi sosyal şovenizm yelkenlerini geçen zaman içinde şişirmiştir. Anti-Erdoğanizm eksenli refleksler, giderek mevcut rejimin kurucu ideolojisine bağlılıkla birleşmekte ve eleştiriler sistem içi bir düzleme hapsolmaktadır.
İlkel Milliyetçiğin İflah Olmaz Düşmanlığı!
Kürt hareketine karşı başından beri öfkeli olan ilkel milliyetçi çevreler, politik ve örgütsel iradeden yoksun oldukları ölçüde, eleştiriyi bir tatmin aracına dönüştürmektedir. Bu çevrelerin bir kısmı, doğrudan devletin enformasyon aygıtlarıyla bağlantılı manipülatif odaklardır.
1980 öncesinde belli etkinlikleri olan bu çevreler, direniş örgütü formasyonuna sahip olmadıkları için, 12 Eylül açık faşizmi karşısında tuzla buz olmuştur. Ama bu çevrelerin “Kürtçe bilmiyorlar” dedikleri Özgürlük hareketi ise bir-iki yıllık geri çekilme ve hazırlıktan sonra Botan’ın kırlarını kendisine mesken tutmuştur. Akabinde tüm Bakur’un zirvelerinde geliştirilen öncü gerilla mücadelesi Kürt pasifikasyonunu kırmış, bunun sonucu yüz binler ayağa kalkmış ve serhildanlar ortaya çıkmıştır. Ulusal ve sosyal devrim değil, ama kültürel ve politik devrim gerçekleşmiştir.
Kürt direniş hareketinin artan politik ve askeri hegemonyası Bakur’u aşmış, Rojava başta olmak üzere tüm parçaları ve diasporayı etkilemiştir. Yaşanan örgütsel ve politik meşruiyet, ilkel milliyetçi çevreleri derin bir komplekse ve kıskançlık duygusuna sürüklemiştir. Bu nedenle Kürt direniş hareketinin her dönemi, her pratik adımı ya “provokasyon” ya da “teslimiyet” olarak adlandırılmış; eleştiri, siyasal analizden çok psikolojik bir tepki biçimine dönüşmüştür.
Demokratik Siyasetin Direnç Noktaları!
Eleştirinin toplumsal işlevi, siyasal bilinci keskinleştirmek ve dönüşümü hızlandırmaktır. Ancak manipülatif eleştiri, bu işlevin tersi yönde işler; siyasal alanı daraltır ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştirir.
Bu nedenle demokratik siyasetin önündeki temel görev, samimi eleştiriyi korurken manipülasyonu teşhir etmek olmalı. Bunu başarmanın koşullarını kısaca şöyle özetleyebiliriz;
Eleştiriyi bağlamından koparmamak,
İdeolojik sınırları tanımlı tutmak,
Görsel manipülasyonlara karşı politik farkındalık geliştirmek,
Özeleştiriyi kurumsal bir refleks hâline getirmek.
Ancak bu şekilde eleştiri, yeniden bir özgürleştirici pratik olarak değer kazanabilir; aksi takdirde, fotoğraflardan vazife çıkaranların ürettiği sığ ve dağıtıcı siyaset, demokratik potansiyelleri boğmaya devam eder.
YazıPortal Resmi İnternet Sayfasıdır