Taner Renda / 26.03.2025

Erdoğan, 19 Mart planını yaparken, aklında KAOS çıkarmak vardı. Karşısına çıkabilecek güçlü rakiplerini yok etmek, toplumun olası karşı çıkış noktalarını kayyumlarla kendisinin kontrol edebileceği şekle sokarak; kendisine uygun bir zaman ve zeminde toplumun önüne sandığı koyarak; ülkede demokrasinin olduğunu dosta düşmana ilan etmekti.
Ancak KAOS ile yola çıkıyorsanız; ilk bilmeniz gereken şey: KAOS’un sizin istekleriniz doğrultusunda yönetilemeyeceğidir. 19 Mart ile 25 Mart arasında ülkede yaşan şey, tam da bu doğrultuda gelişti. Bu işten büyük oranda karlı çıkmayı bekleyen Erdoğan, en çok zarar gören kişi oldu. Evet, İmamoğlu şimdilik olsa da oyun dışına çıktı. Evet, Şişli Belediyesi Başkanı terörden suçlu bulunup; Başkanı tutuklandı ve Belediye’ye de kayyum atandı. Evet, Beylikdüzü Belediye başkanı da tutuklanıp; hapse konuldu. Peki, bunu ne pahasına sağladı? Öncelikle Merkez Bankası’nın son iki yılda vergi adı altında bizlerden zorla topladığı paraların 27 Milyar Dolarını fırsatçılara savurdu. Küçük yatırımcının paralarından BİST, 2 Trilyon Dolar’a yakın kayba uğradı. Dolar’ın yükselmesi ile yeni zam dalgası geniş halk kitlelerini bir kez daha vurmaya başladı. Enflasyonu indiriyoruz mavalı da çöktü. Amma en önemlisi de uysal CHP’yi bir miktar radikalleştirdi. Ve uyuyan dev olan öğrenci gençliği öylesine bir uyandırdı ki; bir daha uyutması çoook zor bir hale getirdi.
Şimdi, muhalefet cephesinde herkes evine dönsün havası estirilmek isteniyor. Bu kadar hareket; yorgun Demokrat CHP’ye çok fazla geliyor. Ankara’ya, TBMM’ye yani eski rahat müzmin muhalefet kariyerine dönmek istiyorlar. Bunu Erdoğan da çok istiyor. Hatta yakın bir zamanda oturup, orta bir yol bulalım da diyebilir Erdoğan. İşte bu yapılacak en büyük ve tek hata olarak kendini gösteriyor. Muhalefet, zarardan kar etmiş olarak ve İktidar ise kardan zarar etmiş olarak, bu planı devreye sokacak gibi duruyorlarsa da, Erdoğan gibi hırslı ve kindar biri bunu asla unutmaz. 13 yıl sonra Gezi Davasını yeniden açması da bunun en somut göstergesidir.
Kaos teorisinin bir diğer önemli unsuru da: eğer bir şeyin içine girip de bir zaman sonra ileriye doğru ilerlenemiyorsa; ya geriye doğru çıkış yapılıp: kar/zarar muhasebesi yapılır, ya da daha da içeriye doğru her ne pahasına sonuna kadar ilerlenir.
Muhalefet cephesine baktığımızda: belirli şeyler elde edilmiş (İmamoğlu’nun terörden yargılanması önlenmiş ve dolayısıyla da İBB’ye kayyumun şimdilik atanması engellenmiş) ama geniş halk kitlelerini yakından ilgilendiren yoksulluk, enflasyonun yüksekliği, iktidarın kendi yandaşları dışında ülke gelirinden alınan refah gitgide düşmüş, haksızlık yaşamın her alanına yayılmış, hukuksuzluk en sonunda dokunulmazlar olan sermayeye de yavaş yavaş yaklaşmaya başlamış, gençliğin geleceksizlik kaygısı giderek daha da artmış.
İşte şimdi bu noktada: yani halkın birlikte direnerek bir şeyleri elde etmeye ve değiştirmeye olan inancı tam da yükselişe geçerek umudun yayılmaya başladığında bunlar yeterli görünerek, geri çekilmek; eyleme gönülden inanmış ve değişimin somut ilk adımlarını görmüş olanların üzerinde soğuk duş etkisi yaratır.
Klasik deyimi ile yediden yetmişe, kadını, erkeği, genci yaşlısı, işçisi memuru, esnafı öğrencisi korku tünelinden başarıyla geçip; TOMA’ya, polis copuna, soğuk sudan, biber gazına karşı, özellikle de öğrenci gençliğin müthiş enerjisi ve klasik direnişin ötesine geçen eylem biçimleri ile şimdiden tarihe geçmişken; ansızın hiçbir şeyin değişemeyeceğine inandırılması çok zor.
Başta CHP’nin ve diğer muhalefet partilerinin ve de özellikle DEM’in hep bir ağızdan ve kararlılıkla: ERKEN SEÇİM YOKSA HİÇ BİR ŞEYİN ÖNEMİ YOK sloganını şiar edinerek, eylemliliğini devam ettirmeliler. Halk buna çoktan hazır. Öğrenci gençlik, hala direnmekte kararlılar. Geriye kalan sadece bu iktidardan kurtulmak isteğinin ateşini harlamak kalıyor.
Belki istediğimiz yere varamayız. Ama varanlar: yola çıkanlardır.