“12 Eylül öncesi normal bir anneydim” diyor yaşlı kadın…
“Onlara yemek yapan, giydiren, okula gönderen, yollarını bekleyen, arta kalan zamanda komşulara giden bir anneydim. 12 Eylül’de çocuklarım içeriye alındıktan sonra artık evimde oturamaz oldum. Hep cezaevi kapılarındaydım…”
Alnındaki çizgiler, kendisini normal bir anneden ayıran acıların derinliğini tarif ediyor…
Ardından saçlarına aklar düşmüş bir başka yaşlı kadın anlatıyor; tutuklandıktan aylar sonra gördüğü oğlunun, 35 yıldır hafızasında evirip çevirdiği sözleri, bugün söylenmiş gibi taze: “Anne ağlayacaksan cezaevine gelme” dedi. “Karnımı tutarak dışarı çıktım. Çocuklarımı alıp gitmeleri yetmiyormuş gibi dövdüler, hakaret ettiler…”
Bir başka kadın, “Göz göre göre, elimle teslim edemezdim oğlumu. Bir anneyim, nasıl yapayım?” diyerek, oğlunu eve gelen askerlerin elinden nasıl saklamaya çalıştığını anlatıyor, gözlerinde yaşlarla…
Oğlu işkencede daha az acı çeksin diye cezaevine onlarca çorap götüren, oğlunun yaşayıp yaşamadığını yıllarca bilemeyen, kızının sevdiği yemekleri artık yapamayan anneler, gözünden sakındığı yavrusunun emniyet binasının camından atlayarak intihar ettiği haberini alan anneler…
Darbe sonrası çocukları apar topar evden götürülen, kaybolan, işkence gören, öldürülen annelerin 35 yıl sonra ilk kez yayımlanan tanıklıklarına yer veren ’12 Eylül Anneleri Belgeseli’, yarın Şişli Kent Kültür Merkezi’nde ilk kez gösterime çıkıyor.
11/09/2015
diken.com.tr
Oya Ayman
‘Çocuklarımızın haklı olduğunu öğrendik’
12 Eylül’de hapse düşen, faili meçhullere kurban giden çocukları için adalet arayan anneler yaşadıklarını ‘12 Eylül Anneleri’ belgeselinde anlatıyor. Filmin yönetmenleri “Acıların dinmesi hesaplaşmayla mümkün” diyor.
“Oğlumu 12 Eylül’de aldılar içeri. Metris Cezaevi’ne kondu. Bilinçsizdik. Türkçe bilmeyen, yolu bilmeyen biriydim. Çocuklarımız açlık grevine başladıktan sonra bir canavar kesildim. Her şeyi bize devlet öğretti. Çocuklarımızın haklı olduğunu öğrendim.”
12 Eylül askeri cuntasında çocukları hapse düşen, gözaltında kaybettirilen, faili meçhul cinayetlere kurban giden annelerin yaşadıkları beyaz perdeye aktarıldı. Yönetmenliğini Memik Horuz, Eyyüp Ekinci ve Sevim Erdem’in yaptığı ‘12 Eylül Anneleri’ belgeseli askeri darbenin açtığı yaraları çocukları için mücadele eden annelerin ağzından aktarıyor. Aralarında çocuklarını gözaltında kaybeden de var, sokağa çıkma yasağı nedeniyle evde doğum yaptığı için engelli çocuk dünyaya getiren de… Yaşadıklarını ilk günkü gibi taze acılarıyla anlatıyorlar:
“Çocuğumu aldılar. Bir aydan fazla hiç haber alamadım. En sonunda televizyonda İstanbul Emniyet Amirliği dediler. Polis memuruna soruyorum. Yok diyorlar, yok senin oğlun. Polis memuru, teyze eğer senin oğlun buraya geldiyse onu morgda ara, dedi. Yatsı namazına kadar gece morglara baktım. En sonunda Selimiye’de buldum oğlumu.”
“Tak tak tak. Kapı çaldı. Bir baktık ki etrafımız hep sarılmıştı. İçeri geldiler. Kızlarımız işkence görmüş ayakta duramıyorlardı.”
“Ev kadınıydım. Çoluğuma çocuğuma bakan bir insandım. Çocuklarıma da sormazdım düşüncelerini. Ben oğlumu kaybettim, dünyam karardı. Ancak ondan sonra bilinçlendim, dedim ki çocuklarımız bizim haklarımızı savunmak için bu davaya baş koymuşlar”
“12 Eylül’ü yargılayacaklardı hani? Devlet devleti yargılar mı?”
Tüm Türkiye’yi gezdiler
Belgesel üzerine konuştuğumuz yönetmen Memik Horuz ve Eyyüp Ekinci, askeri cunta döneminde yaşananları belgeleyerek kayıt altına alma ihtiyacıyla yola çıktıklarını anlatıyor. Belgesel 8 yıllık bir dayanışmanın ürünü, hiçbir kurumdan fon alınmadan, tamamıyla gönüllü insanların emeğiyle çekildi. Çekimler için 116 anneyle görüşüldü, bu görüşmelerden yalnızca 57’sine belgeselde yer verilebildi. Ancak görüşmelerin tamamı kitaplaştırıldı. Artvin’den İstanbul’a, Batman’dan İzmir’e dek pek çok ilde maddi imkânlar elverdiği ölçüde çekim yaptıklarını anlatan Eyyüp Ekinci, belgeselde Türkiye panoramasını yansıtmaya çalıştıklarını söylüyor.
Yönetmen Memik Horuz, belgeselin yaşanan acılar kadar, çocukları için mücadele eden kadınların politikleşme sürecinin de öyküsü olduğunu belirtiyor. Horuz, “Konuştuğumuz annelerden biri biz birçok şeyi bilmiyorduk, ama kutlarım onları bize direnmeyi öğrettiler, diyordu devleti kastederek. 35 yıldır annelerin mücadelesi sürüyor. Anneler bugün hâlâ çocuklarının mezarını arıyor. Hiç kimse yaşananları unutmuş değil. Hepsinin yarası taze, hâlâ kanıyor. Senin çocuğuna ne oldu, diye sorduğumuzda, yarayı deşmek gibi oldu belki. Ancak tüm bu yaşananların kayıt altına alınması lazımdı” diyor.
Acıyı hesaplaşma dindirir
“Evlerine yapılan her baskın ardından verdiği kayıpları ‘Onlar geldiği zaman Azrail geliyordu’ diyerek anlatan annelerin acısı ancak gerçek bir hesaplaşmayla diner” diyen Horuz sözlerini şöyle sürdürüyor: “8 yılda çok acı öyküler dinledik. En hafifi yıllarca cezaevinde yatmış, işkence görmüş, sakat çıkmış, sağ çıkmış… 12 Eylül’le hesaplaşmak 12 Eylül’ün zihniyetiyle, kurumlarıyla, Anayasası’yla hesaplaşmaktı. İşlenen suçların yargılanmasının sağlanmasıydı. Annelerin acısını dindirecek olan bu hesaplaşma olacak.”