OKTOBR DEVRİMİ, KOMİNTERN VE TÜRKİYE’DE KOMÜNİST HAREKETİN BİÇİMLENİŞİ

Editörden: Erden Akbulut’un bu makalesini, Mete Tunçay ile birlikte yazdığı, Yordam Kitap tarafından yayınlanan “Komintern Dönemi TKP Tarihi-1 Türkiye Komünist Partisi’nin Kuruluşu 1919-1925”, kitabından alıntıladık. Tarihi TKP’nin 104. kuruluş yıldönümünde, Türkiye komünist hareketinin kadim partisinin, örgütlendiği siyasal ve sosyal koşulları, Ekim Devrimi içindeki yerini analiz eden makaleyi yazarın izniyle sitemizde yayınlıyoruz.

Rusya’da Devrimci Hareketin Doğuşu

20. yüzyıla damgasını vuran Rusya’daki Oktobr Devrimi’nin kökleri, 1825’e Dekabristlere/Aralıkçılara kadar uzanır1. Başını 1789 Fransız Devrimi ilkelerini benimseyen Çarlık ordusu subaylarının çektiği Dekabristlerin programı, sosyal olarak serfliğin yıkılması, politik olarak da bir cumhuriyetin veya en azından meşruti bir rejimin kurulmasıydı. Bu çerçevede 1. Aleksandr doğrudan halef bırakmaksızın öldüğünde, saltanat içindeki tereddütlerden yararlanan Dekabristler ayaklandılar; Senato Meydanı’ndaki kısa bir çatışmadan sonra ayaklanma bastırıldı; işkence ve sürgünler yaşandı. Bunu izleyen 1. Nikolay dönemi (1825-1855) bürokratik polis devletinin kuruluşunu getiren yoğun baskı yılları oldu.

                              (George Willem Timm / “Peter Meydanı’nda Dekamberistler” -1853)

Rusya’da 19. yüzyılın ortalarında işçi sınıfı oluşmaya başladı. 1. Aleksandr döneminde 200.000 işçinin yarısı fabrikada feodal beyin emriyle çalışan serflerdi. “Özgür” işçiler 16 saat çalışıyor, her vesileyle para cezasına vb. çarptırılıyordu. 1. Nikolay, grevi devlete karşı suç ilan etti. Çoğunlukla bir anda fabrikalara gönderilmiş köylülerden oluşan işçi sınıfı, köyle bağlarını sıkı bir biçimde koruyor, yılın bir bölümünü tarlalarında geçiriyordu. Serfliğin kalkmasından (1861) sonra 40 yılda 1,5 milyon köylü, psikolojileriyle birlikte işçi sınıfına katıldı. Böylelikle köylü kitlesinin baskın özellikleri işçi hareketine de geçti: Şiddetli ayaklanmalarla kesilen pasif boyun eğiş; bireysel güvensizlik ve toplu safdillik; fikir düzeyinde basitlik; duygu düzeyinde mistisizm ve önyargılar düzeyinde fanatizm.

Toprakta serfliğin hüküm sürdüğü Rusya 16. yüzyıldan sonra Avrupa’nın en isyankâr ülkesiydi. Ünlü Stenka Razin ve Pugaçev büyük köylü isyanlarının dışında serfliğin son bulduğu 1861’den, 1905 büyük patlamasına kadar 2.000’e yakın yerel köylü isyanı oldu.

(19. Yüzyıl Rus devrimci hareketinde önemli bir isyan olan Pugaçev Ayaklanması, Puşkin’in Yüzbaşının Kızı adlı yapıtının ana temalarından biridir. Resim Pugaçev Ayaklanması’nda isyancıları tasvir ediyor)

Rusya burjuvazisi, ülkede yönetici sınıf haline gelemedi. İlk fabrikalar Büyük Petro zamanında kuruldu; 2. Katerina da onun yolunu izledi. Belli başlı sanayi işletmeleri, demir yolları devletin denetimindeydi. Sanayi koruyucu gümrük tarifeleriyle kökleştirilmeye çalışıldı. Çarlığı devirme yolunda çalışanlar, aristokrasinin, kırsal kesimdeki kimi soyluların, ordu kadrolarının ve liberal burjuvazinin yürekli ve eğitimli seçkinleri ile aydın kesimi oldu. İşçi-köylü devriminin kadroları da esas olarak bu kesimden çıktı.

Rusya’da devrimci hareketin düşünsel köklerine bakılacak olursa, özgür düşünce bu yoğun baskı döneminde, edebiyatta ve felsefede boy attı. Puşkin’den Tolstoy’a, Dostoyevski’den Gogol’e, Gonçarov’dan Turgenyev’e kadar Rus edebiyatının en büyük yazarları yetişti.

Aydınlanan gençlik Fichte’yi, Hegel’i, Feuerbach’ı, daha sonraları Stuart Mill, Spencer ve Darwin’i keşfetti. Saint-Simon ve Fourier’yi, Proudhon ve Louis Blanc’ı inceleme grupları oluştu.

1850’de Turgenyev, aydın gençlik içinde gelişen yeni felsefî ve ahlâkî hareketi nihilizm olarak niteledi. Nihilizmin temel fikri şöyle ifade edilebilir: Kadın olsun, erkek olsun bireyin, bağımsızlığına veya düşüncesinin özgürlüğüne zarar verebilecek her şeyden tam olarak kurtuluşu.

1840’larda aydınlar ikiye ayrılıyordu: “Slav severler (Slavofiller)” ve “Batıcılar”. Büyük Petro’nun zorla Avrupalılaştırıcı reformlarına tepkili, dış etkilere ve yabancıların taklidine düşman Slav severler, Rus geçmişini idealize ediyorlardı. “Kutsal Rusya”nın “Çürümüş Batı”dan geri kalmışlığını üstünlük gibi gösteriyorlardı2. Batıcılar, ülkelerini gelişkin Avrupa düzeyine yükseltmeyi, Rusya’daki yaşamı laikleştirmeyi, halkın düşüncesini özgür kılmayı ve insan haklarını sağlamayı yüceltiyordu.

Herzen ile birlikte, yeni bir doğrultu, bir sentez arayışındaki özgün Rus sosyalizmi yönelimi biçimlendi.

Herzen, köylü Slavların genel yıkıcı misyonu ile özellikle Proudhon’un devrimci görüşlerini eklektik bir öğreti halinde uzlaştırdı. Yıkıcı bir savaşın sonunda burjuva Avrupa yıkılacak, Rusya’da kurulacak köylü iktidarıyla komünizm doğacak, insanlığa kurtuluş işareti verilecekti. Köy topluluğu (mir) doğal olarak sosyalizme yönelecek ve gelecekteki federalist ve kooperatiflere dayalı örgütlenmenin nüvesini oluşturacaktı. Köylü Rusya, sosyal devrim ve komünizme yürüyüş çağını açacaktı.

                             (19. Yüzyıl Rus aydınlanmasının öncü düşünürlerinden Alexander Herzen)

Bu arada Rusya’da bir reformlar dönemi yaşandı. Çarlık Rusya’sının 1854-55 Kırım Savaşı’nda yenilgiye uğramasının ardından tahta geçen 2. Aleksandr 1860 yılından itibaren bir reformlar dönemi başlattı: Serflik kaldırıldı (1861); devlet memurlarından oluşan eski devlet mahkemelerinin yerine seçimli bir jüriye sahip mahkemeler kuruldu (1864); kentlerde ve kırda kamu yaşamının belli alanlarında (kimi eğitim dalları, sağlık, iletişim yolları vb.) özyönetim hakkına sahip yerel yönetim birimleri (zemtsvo) oluşturuldu (1864).

Ancak basın ve ifade de dâhil, hiçbir özgürlük tanınmadı; doğmakta olan işçi sınıfı hiçbir hakka sahip değildi. Aristokrasi, büyük toprak sahipleri ve burjuvazi, egemen sınıflar olmayı sürdürdü ve özellikle mutlakıyetçi rejime dokunulmadı.

İşte bu koşullarda Herzen’in umutları 1860’larda Narodnizmde/halkçılıkta ifadesini buldu: Burjuva evrimi bir ilerleme değil, gerilemeydi; kooperatiflerle tamamlanacak mir temeline dayalı olarak, topraklar komünlere, fabrikalar işçilere verilerek kapitalizm felâketinden kurtulunacak ve tek bir uygarlık serpilip gelişecekti.

Herzen’in takipçileri “Toprak ve Özgürlük” sloganını yükselttiler; onun “Halka Gidin” çağrısını benimsediler; dahası birçoğu onun yolunu izleyerek Batıya göç edip Polarnaya Zviezda (Kutup Yıldızı) ve Kolokol (Çan) dergileriyle Çarlığa karşı mücadele yürüttüler.

Rusya’daki devrimci hareketin düşünsel kökleri içinde Bakunin elbette özel bir yer tutar. Bakunin Rus halkının, işlediği toprağa el koyma özlemine sahip olduğunu ve her türlü yönetime karşı, komün halinde özerkliği istediğini düşünüyordu.

Bakunin, Razin ve Pugaçev’vari topyekûn bir isyanı düşleyerek kısmî bile olsa, yenilgiye mahkûm bile olsa sürekli bir köylü ayaklanmasını savunuyor, eşkıyaları “içgüdüsel devrimciler” olarak yüceltiyordu. “Halka Gidin” çağrısını “Yok olmaya mahkûm bu dünyayı, üniversiteleri, okulları hemen bırakın, halkın içine girin, yeni bir Stenka Razin isyanı, bu kez zafere ulaşacak olan isyan yaklaşıyor”a dönüştürdü.

Bakunin’e göre, genel isyan, merkezî iktidarsız, devletsiz, özgür komünlerin anarşik federasyonuna ulaşacaktı.

Devrimci harekette eli kulağındaki terörizmin ve gelecekteki Bolşevizmin teorik çerçevesinin esin kaynaklarından biri de Tkaçev oldu. 1875’te Tkaçev’in çevresinde, önemi izleyen yüzyılda görülecek olan Rus Jakobenizmi ideolojisini benimseyen küçük bir grup oluştu.

Tkaçev, Narodnik olmakla birlikte, devrimin yolları ve araçları bakımından Jakoben konumları benimsedi ve düşünsel olarak Blanqui’ye yaklaştı.

Tkaçev’e göre, devrim, kesin başarılara ulaşmanın girizgâhı olarak önce iktidarın alınmasına dayanmaktaydı. Propaganda hükümet darbesinden sonra ürünlerini verecek; bu darbeyi bilinçli bir azınlık ve ancak şiddet yoluyla yapacaktı. Bunun için merkezî, disiplinli, hiyerarşik yapıya sahip bir parti gerekliydi; “ne şimdi, ne de gelecekte tek başına bırakılmış halk sosyal devrimi gerçekleştirebilir.”

                                                                                         (Tkaçev)

Halka Gidin” barışçı hareketinden düş kırıklığına uğrayan Narodnikler, 1876’da ilk sosyalist ve devrimci partiyi Zemlia i Volia’yı (Toprak ve Özgürlük) oluşturdular. Eski aydın çevrelerini ve dağınık devrimcileri bir araya getiren bu grubun bir merkez komitesi, çalışma şubeleri, bir de mücadele grubu vardı. 1878’den itibaren suikast girişimleri birbirini izledi ve parti ağır darbeler yedi.

1879’da parti ikiye bölündü: Sistemli terörizmi sürdürmeyi savunanlar Narodnaya Volya (Halkın İradesi) grubunu, Plehanov’un da aralarında bulunduğu propagandaya ağırlık verenler ise Çorni Peredel (Genel Paylaşım) grubunu oluşturdu.

Çarlık bir engel oluşturduğuna göre, önce çarlığı ortadan kaldırmak gerekir” tespitiyle hareket eden gençliğin ağırlıkta olduğu Narodnaya Volya (Halkın İradesi) grubu, inceden inceye yapılan bir hazırlıktan sonra 1 Mart 1881’de Çar 2. Aleksandr’ı Sen Petersburg’da yolculuklarının biri sırasında öldürdü. Suikastçılar Çar’ın aracına iki bomba fırlattı. Birinci bomba aracı durdururken, ikinci bomba Çar’ın bacaklarını uçurup ölümcül biçimde yaraladı.

Ne var ki bu eylem kitleler tarafından anlaşılmadı. Tam tersine bir yüzyılı aşkın zamandır Çar’ın aslında onların iyiliğini istediği ancak soyluluğun her türlü yolla Çar’ın iyi niyetlerine engel olduğu masalıyla gözleri boyanmış köylüler, soyluları serfliğin ortadan kaldırılmasının intikamını almak üzere ve serfliği geri getirmek umuduyla Çar’ı öldürmekle suçladılar.

(Çar II. Alexander suikasti, siyaset yapma biçimlerinin tümünün yasaklandığı, baskı altına alındığı Çarlık Rusya’sında bireysel terör eyleminden duyulan beklentinin yansımasıydı. Resim 2. Alexander suikastinin tasviri)

Narodnaya Volya partisinin önderleri, suikastı düzenleyenler ve uygulayanlar, hızla tespit edildi, tutuklandı, yargılandı ve ölüme mahkûm edildi. Yeni Çar 3. Aleksandr, reformlara sırt çevirip baskıcı yönteme geri döndü; bürokratik polis devleti tüm kurumlarıyla diriltildi. Her hareket, her türlü liberal anlayış boğuldu.

Ancak Petersburg’dan Odessa’ya kadar işçi çevreleri oluşuyor ve sosyalizm programına uygun politik talepler yükseltiyorlardı. Sanayinin gelişmesiyle birlikte emek-sermaye çelişkisi, feodal beyler ile köylüler arasındaki çelişkiye ağır basar hale geliyor, yeni bir partinin unsurları oluşuyordu.

1880’li yıllar boyunca ve devamında devrimci hareket yeni bir doğrultu kazandı: Marksizm’le tanıştı. Marksist ideoloji, yalnızca proletaryanın örgütlü eylemine dayanarak, geçmişteki komplocu-konspiratör çevrelerin hüsrana uğramış özlemlerinin yerini aldı ve dünün Narodniklerinin birçoğu tarafından benimsendi.

Eski bir Narodnik olan Plehanov 1882’de Komünist Manifest’i Rusçaya çevirip bir önsöz yazdı. İlk sosyal-demokrat grup “Emeğin Kurtuluşu” adıyla Plehanov, Akselrod, Zasuliç tarafından 1883’te Cenevre’de oluşturuldu.

Yahudi Sosyalist İşçi Partisi Bund’un kongresinden 1 yıl sonra, 1898’de, Rus Sosyal-Demokratlarının ilk kongresi Minsk’te toplandı ve Struve’nin kaleme aldığı bildiriyi kabul etti. 9 katılımcısı tutuklandı veya ortadan kaybolduysa da Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin [RSDİP] temelleri atılmıştı. Yeni bir Marksist aydın kuşağı gelişiyordu: Lenin, Martov, Riazanov, Troçki… Bir yandan politik mücadelede yetkinleşiyorlar, öte yandan her biri iyi birer gazeteci olarak değişik Marksist yayın organları çıkartıyordu.

1901 yılında sosyal-demokrat partinin yanında, Marksist öğretiyi benimsemeyen, köylü kitlelerini devrimci ve sosyalist davaya kazanabileceğine inanan, politik suikastları mücadele yöntemi olarak benimseyen sosyalist-devrimci parti (Es-Er’ler) doğdu. Ancak her iki partinin acil politik ve sosyal programı, yani asgari programı hemen hemen aynıydı. Sosyalizme yolu açacak bir burjuva demokratik cumhuriyeti.

1901’den 1905’e kadar, sosyalist-devrimci parti, kimileri ses getiren birçok suikast düzenledi.

1905 Devrimi

Hükümet, baskı yöntemlerinin yetersiz olduğu yargısına vardı ve ipleri kendi elinde olacak legal, izinli bir işçi örgütü kurmaya karar verdi. Böylece bir yandan devrimci partilerin elinden koparıp aldığı işçi sınıfının sempatisini, takdirini ve adanmışlığını kendisine doğru çekecekti; öte yandan işçi hareketini yakından gözeterek istediği yere götürecekti. Bunun için gizli siyasî polis (Ohrana) ajanı iki kişi seçildi: Biri, Moskova için Zubatov; diğeri papaz ve Sankt Peterburg cezaevlerinden birinin rahibi, Papaz Gapon. İşte 1905 Devrimi’ne giden süreç böylece başladı.

Moskova’da Zubatov’un maskesi hızlı bir biçimde düştü. Ancak Sankt Peterburg’da işler daha iyi gitti. Ajitatör ve örgütçü yeteneklerine sahip Gapon, şahsen önderlik ettiği ve enerjik faaliyetiyle canlı tuttuğu, “İşçi Şubeleri” adını verdiği yapılar kurdu. 1904 yılı sonlarına doğru, bu şubeler, başkentin değişik mahallerinde 11 adede ulaştı ve binlerce üyeye sahipti.

Gapon’un ve bizzat işçiler tarafından seçilmiş yardımcılarının yaydığı tez şuydu: “İşçi arkadaşlar koşullarınızı iyileştirmek için politikaya kesinlikle ihtiyacınız yoktur. Somut, ivedi kişisel çıkarlarınızla ilgilenin, kısa süre sonra daha mutlu bir durumda olacaksınız. Sizi esirgeyen hükümet sizi destekleyecektir.”

İşçiler bu çağrıya anında yanıt verdiler. Bir ekonomik eylem hazırlamaya koyuldular. Gapon harekete hâkimiyetini koruyacağını, kitleleri dilediğince yönlendirebileceğini, eylemlerini yönetip biçimlendirerek istediği istikamete götürebileceğini umuyordu. Ancak hareket, kısa sürede Gapon’u aşan ve onu da sürükleyen gerçek bir fırtınaya dönüştü.

Japon-Rus savaşının yıkım ve yokluk günlerinde, Aralık 1904’te Sankt Peterburg’un en büyük fabrikalarından biri olan ve Gapon’un çok sayıda taraftar ve dosta sahip olduğu Putilov fabrikası işçileri eylemi başlatmaya karar verdiler. Gapon ile hemfikir olarak, aslında alabildiğine mütevazı bir ekonomik talepler listesini kaleme alıp fabrika yönetimine ilettiler. Ay sonunda fabrika yönetiminin “bu talepleri karşılamanın olanaklı olmadığını düşündüğünü” ve hükümetin de yönetimi buna zorlayamayacağını öğrendiler. Üstelik fabrika yönetimi, önder olarak gördüğü birkaç işçiyi de kapıya koydu. İşçiler arkadaşlarının işe iadesini istediler. Yönetim bunu reddetti.

İşçilerin hoşnutsuzluğu, öfkesi sınırsızdı; kendilerini “kandırılmış” hissediyorlardı. Saygınlığını ve rolünü korumak için Gapon, Putilov fabrikası işçilerini var güçleriyle tepki göstermeye itti. İşçilerin tepki verişi de gecikmedi. Böylece Putilov fabrikalarındaki grev, Rusya’daki ilk önemli işçi grevi Aralık 1904’te patlak verdi.

Ancak hareket burada durmadı. Tüm işçi şubeleri hareketlendi ve Putilov işçilerinin eylemini savunmak için seslerini yükseltti. Putilov grevi, Sankt Peterburg işçilerinin neredeyse bir genel grevi haline geliyordu.

Grev de tek başına yeterli değildi. Şu fikir ortaya atıldı ve büyük bir hızla benimsendi: Tüm Rusya’nın zavallıları işçiler ve köylüler adına Çar’a bir “dilekçe” yazmak; bunu desteklemek üzere, kitle halinde Kışlık Saray’ın önüne gitmek; başta Gapon olmak üzere bir delegasyon aracılığıyla dilekçeyi bizzat Çar’a vermek ve Çar’dan halkının acılarına kulak vermesini istemek. Gapon dilekçeyi kaleme almakla görevlendirildi. Ocak 1905’in ilk günlerinde dilekçe hazırdı. Halkın sefaleti dilekçede büyük bir samimiyetle ortaya konuyordu. Çar’dan bu duruma eğilmesi, etkili reformlar yapması ve bunların hayata geçirilmesini sağlaması isteniyordu.

Bu arada o zamana kadar Gaponculuğun tümüyle dışında duran kimi sosyalist-devrimciler, yani SR’ler Gapon ile ilişki kurdular. Gapon, onlarla birlikte, ilk dilekçesini elden geçirdi. Böylece devrimci partilerin asgari programının tümü dilekçeye yansıdı: Eksiksiz basın, ifade, vicdan, vb. özgürlüğü; her türlü dernek ve örgüt için mutlak özgürlük; işçilere sendikalaşma ve grev yapma hakkı; köylü toplulukları lehine büyük toprak sahiplerinin mülksüzleştirilmesine yönelik tarım yasaları; nihayet demokratik bir seçim yasasına dayalı olarak seçilmiş bir “Kurucu Meclis”in ivedi olarak toplantıya çağrılması.

Kışlık Saray yürüyüşünün tarihi eski takvime göre 9 Ocak Pazar olarak belirlendi. 8 Ocak akşamı yürüyüş için her şey hazırdı. Hükümet tarafında da her şey hazırdı. Başkent tepeden tırnağa silahlı birliklerin elindeydi. Sonrası biliniyor. 9 Ocak Pazar sabahı çoğu aileleriyle birlikte işçilerden oluşan muazzam bir kalabalık Kışlık Saray’a doğru harekete geçti. Her yerde, bu insan denizine karşı yoğun biçimde ateş açan asker ve polis barikatlarıyla karşılaştılar. Sonuç hayal bile edilmesi güç, tarihte benzeri görülmedik bir vahşetti. Kurbanların sayısı, yaklaşık olarak bile, hiçbir zaman öğrenilemedi.

Gapon ilk ateş başladığında yüzükoyun yere uzandı ve hareketsiz kaldı. Birkaç dakika boyunca onun öldüğü veya yaralandığı sanıldı. Kimi dostları tarafından hızla oradan alınıp güvenli bir yere götürüldü. Uzun papaz saçları kesildi, sivil elbiseler giydirildi. Yurtdışına çıktı ve özellikle sosyalist-devrimcilerle birlikte oldu. Ancak oradaki yaşam koşullarına ayak uyduramadı ve Çarlığın gizli polisine başvurup Rusya’ya döndü. Ne var ki yakın dostu işçiler Gapon’un ihanetine ikna olur olmaz, onu öldürdüler, sonra boğazına bir ip geçirip tavana astılar.

İşçi hareketine gelince, o Papaz Gapon’u arkasında bırakarak ilerleyişine devam etti…

9 Ocak olayları ülkede muazzam bir yankı uyandırdı. Sankt Peterburg’da olayların etkisi grevin genelleşmesi oldu. 10 Ocak Pazartesi günü başkentte tek bir fabrika açılmadı, tek bir şantiyede işe başlanmadı. Sağır edici bir başkaldırı hareketi her yerde patlıyordu. Rus emekçilerinin -Sankt Peterburg işçilerinin- ilk büyük devrimci grevi bir oldu-bitti haline gelmişti.

1906’da Stolipin yönetimine denk düşen uzun politik gericilik döneminde, devrimci hareket, polis baskıları karşısında, içine kapanmak zorunda kaldı. Bu koşullarda sosyalistlerin konumlarını belirleyen anayasal rejime katılıp-katılmama, Duma seçimleri ve politik programlar konuları oldu. Sosyal-Demokratlar bakımından boykot ettikleri 1. Duma seçimlerine yönelik seçim kampanyası esas olarak bir propaganda aracından ibaretti. Sayıca en önemli grubu, çoğu SR’lerden gelen, köylülerin ve kimi aydınların görüşlerini yansıtan, 100’e yakın temsilciyle Trudoviki (Emekçiler) grubu oluşturdu. Duma açılışında Çar’ın söylevine yanıt olarak yayınladıkları Çağrı da, milliyetlerin haklarının kabulüyle birlikte toprak sorununun çözümü konusunu da dile getirdiler: İlk kez talepler arasında, legal düzeyde iktidara karşı sosyalizm dile getirildi. Gruplarını güçlendirdikleri 2. Duma’da, reformist sosyalist görüşlerden esinlenerek hazırladıkları “104’ler Programı”nda, tazminat karşılığı büyük toprak sahiplerinin topraklarının millileştirilmesini öngördüler. Trudoviki’nin konumları Kadetler [Anayasal Demokratlar] ile Sosyal-Demokratlar arasında gidip-geliyordu. 1907 Darbesi ertesinde 3. ve 4. Duma’da 14 ve 10 temsilciyle giderek daha küçük bir grup oluşturan Trudoviki, 1917 Şubat Devrimi’nden sonra geçici hükümeti destekleyecekti. Sosyal-Demokratlar 65, SR’ler de 35 temsilciyle 2. Duma seçimlerinde büyük başarı kazandılar. Ancak bir baskı politikasıyla birlikte 1907’de seçim yasasının değiştirilmesi üzerine, SR’ler seçimleri boykot ederken, RSDİP 3. Duma’da 11’i Menşevik 20 kişilik, 4. Duma’da 5’i Bolşevik 14 kişilik bir gruba düştü. Bu sonuçlar, başta Sankt-Peterburg olmak üzere belli yerlerde güçlü bir sosyalist yükselişe tanıklık ediyordu. İşçi toplulukları, devrimci kadroların devşirildiği alanlar haline geliyordu. 1912 seçimlerinde Menşevikler, burjuva partileri gibi, demokratik özgürlük ve genel oy talepleriyle yetinirken, Bolşevikler özgür seçimleri gerçekleştirmenin biricik yolunun Çarlığın devrilmesi olduğunu ileri sürüyorlardı.

Her halükârda 1910’dan ve özellikle 1912’den sonra devrimci ajitasyon, tam gaz sanayileşmekte olan Rusya’da yeniden yükselişe geçti. Nitekim Sibirya’daki Lena’da patlak veren grevciler hükümet güçlerince katledilmesi üzerine, 1 Mayıs 1912’de olağanüstü bir dayanışma hareketi yükseldi. Bu bağlamda grevcilerin sayısı 1912’de 700 bin, 1913’te 800 bin iken, 1914’ün ilk üç aylık döneminde 1 milyon 300’e yükseldi. Polis ve atlı Koçaklar ile işçiler arasındaki çatışmalar artarken, patronlar da sık sık lokavta başvuruyordu. İşçi kitlelerinin büyük işletmelerde toplulaşması bu hareketliliği alabildiğine tehlikeli hale getiriyordu.

İşte böylesi gelişmeler ortamında patlak veren Birinci Dünya Savaşı sosyalistleri bir anda ulusal çıkarların savunulup-savunulmaması sorunsalı bağlamında savaş kredilerinde hükümetleri destekleyici yönde oy kullanıp-kullanmama ikilemiyle yüz yüze getirdi. Alman sosyal-demokratları savaş kredilerinden yana oy kullanırken Rus sosyalistleri arasında şaşkınlık yaşanıyordu. Ancak Duma’daki 5 Bolşevik temsilci savaş kredilerine karşı oy kullandılar ve sürgüne gönderildiler. İşte bu koşullarda Lenin 2. Enternasyonal önderlerinin çoğunun sosyalizme ihanet ettiğini vurgulayarak “emperyalist savaşın iç savaşa çevrilmesi” sloganını yükseltti. İşte Bolşevikler de dâhil sosyalistlerin hiçbirinin öngöremediği devrim Şubat 1917’de patlak verdi.

1917 Devrimleri

Bilindiği gibi 1917’de Rusya’da biri Şubat, diğeri Oktobr aylarında olmak üzere 2 devrim oldu. Aslında bu 1905’te başlayan devrim sürecinin bir sonraki aşamasıydı.

Birinci Dünya Savaşı’nın yıkım koşullarında, 1917’de Kanlı Pazar’ın yıldönümünde 150 binden fazla işçi greve gitti. 14 Şubat’ta 60 fabrikanın işçisi greve katıldı. 22 Şubat’ta Putilov fabrikaları lokavta gitti; 30 bin işçi kapıya konuldu. 23 Şubat’ta ekmek kuyruğunda bekleyen kadınlar arasında patlak veren huzursuzluk bir anda ve hiç beklenmedik bir biçimde Çarlığın yıkılmasını ve savaşın bitmesini isteyen bir sokak gösterisine dönüştü. Bu Rus devrimci partilerinin hiç birinin örgütlediği bir olay değildi.

24 Şubat’ta kızıl bayraklar taşıyan 150 bin kişilik bir dev dalga Neva Nehri’nin donmuş sularının üstündeki köprüleri aşarak Sankt Peterburg’un zenginlerinin yaşadığı mahalleleri istila etti. 25 Şubat’ta olay yaygınlaştı. Öğrenciler de gösterilere katıldılar. Olayları bastırmak için getirilen Kazaklar da göstericilerin yanında yer aldılar. 26 Şubat’ta Pavlovski Alayı da göstericilere katıldı. Volinski Garnizonu’ndaki askerler göstericilerin üzerine ateş açtı ama kışlaya geri döndükten sonra herhangi bir saldırıya katılmayacaklarını söylediler. General Kabalov emrindeki, cepheden gelen iki birlik şehre giremedi; Kronştad’da ayaklanan denizciler arkadaşlarını öldüren binbaşının emrindeki 50 subayı idam ettiler. Bu olayların sonunda 300 yıldan fazla süren Çarlık rejimi iflas etmiş oldu.

Şubat Devrimi’yle Çarlık rejimi yıkıldı ve egemen sınıfların siyasî temsilcisi liberaller geçici hükümeti kurdular. Emekçilerin ve köylülerin hedefi demokratik bir cumhuriyet ve ilhaksız, tazminatsız, adil bir barıştı. Köylüler toprak, işçiler de 8 saatlik işgünü talep ediyorlardı.

şubat devrimi

Şubat Devrimi ertesinde sosyalist partiler de liberal hükümeti destekledi. 1917 Nisan başlarında Lenin’in Rusya’ya dönüşüne kadar Bolşevikler de bu desteğe katıldı. “Nisan Tezleri” ile Lenin, Rusya’da sosyalist devrim sloganını yükseltti. Nisan sonlarından itibaren Bolşevikler Şubat Devrimi boyunca oluşmuş işçi ve asker Sovyetlerinin hükümetinin kurulması çağrısını ileri sürdüler. Bu hükümet varlıklı sınıfların siyasî temsiline son vererek yalnızca emekçilerden, işçilerden ve köylülerden oluşacaktı. Başlangıçta fazla destek bulmayan bu çağrı, geçici hükümetin sekiz ay boyunca hiçbir olumlu girişimde bulunmaması ve Çarlığı geri getirme yönündeki askeri karşı-devrim hareketleri üzerine halk kitlelerince, yani savaştan bıkmış işçiler, köylüler, askerler tarafından kabul görmeye başladı ve 25 Ekim’deki (7 Kasım’daki) devrimle iktidar hemen hemen kan dökülmeksizin Sovyetlere geçti.

Oktobr Devrimi ile ilgili birçok önemli çalışma ülkemizde de yayınlandı, yayınlanıyor. Yine de birkaç noktaya dikkat çekmek yerinde olur. Her şeyden önce devrimle iktidara gelen Bolşevikler, ağırlıklı olarak köylü nüfusa sahip yoksul bir ülke olan Rusya’nın sosyalizmin maddi ve politik koşullarına sahip olmadığını, sosyalizmin gerçekleşebilmesi için Avrupa’daki gelişmiş ülkelerde devrimin gerekli olduğunu kabul ediyorlardı. Ayrıca Batılı emperyalist devletler, ekonomik ve diplomatik ablukanın yanı sıra Rusya’daki devrime karşı bir yandan askeri birlikler gönderiyor, diğer yandan her türlü karşı-devrimci gücü finanse ediyorlardı. Öte yandan yoksul köylüler Bolşevikleri toprak sorununu çözüme kavuşturma ve ülkeyi savaştan çıkarma hedefleri ölçüsünde destekliyorlardı. Zengin ve orta köylüler ise, toprakların dağıtılmasına ve kolektifleştirme girişimlerine sıcak bakmıyorlardı.

(Lukin’in “Kaçınılmaz” adlı tablosunda Kışlık Sarayı zapteden Kızıl Muhafız, çocuksu merakla karışık bir keyifle asırlar boyu kendisine ve atalarına hükmetmiş olan hanedanların iktidar ve zenginlik alametlerini seyrediyor.)

3 yıl süren zorlu bir iç savaş ve dış müdahaleden sonra Bolşevik iktidar başta işçi sınıfının önder kadroları olmak üzere milyonlarca insanın canı ve tamamen yıkılmış bir ekonomi pahasına zafere ulaştı.

Oktobr Devrimi’nin dünya sosyalist hareketi bakımından getirdiği en önemli sonuç, elbette Sovyetler Birliği’nde kapitalizme alternatif yeni bir toplum kuruculuğunun mümkün olduğunu göstermesinin yanı sıra dünya devriminin genelkurmayı olarak Komünist Enternasyonal’in, Komintern’in kuruluşudur.

Komintern’in Kuruluşu3

3. Enternasyonal, kısaca Komintern, tıpkı 1. ve 2. Enternasyonal gibi dünya devriminin partisi, genelkurmayı olarak kuruldu4. 1. Dünya Savaşı ertesinde Avrupalı sosyalist partilerin Şubat 1919’da uluslararası sosyalist birliği yeniden kurmak üzere Bern’de bir uluslararası toplantı çağrısı yapması, ayrıca Avrupa’da eli kulağında bir devrim beklentisi Lenin’in uzun zamandır yeni bir komünist enternasyonal kurulması fikrini bir an önce hayata geçirmesini tetikledi. Aslında uzun zamandır Zimmerwald solu içinde tartışılmakta olan ve Rosa Luxemburg’un şiddetle karşı çıktığı yeni komünist enternasyonalin kurulmasıyla ilgili adım, hepsi de Sovyet topraklarında bulunan Rusya, Polonya, Macaristan, Avusturya, Letonya, Finlandiya partileri, Balkanlar Sosyal-Demokrat Federasyonu ve Amerikan Sosyalist İşçi Partisi temsilcilerinin imzalarını taşıyan ortak çağrı mektubuyla atıldı.

2-6 Mart 1919’da toplam 51 delege kongre çalışmalarına katıldı; çoğunluğu RKP (b) üyesi5 olan delegelerin yanı sıra sözcüğün gerçek anlamında parti temsilcisi olarak yeni kurulmuş Almanya, Polonya, Avusturya ve Macaristan komünist partisi temsilcileri vardı. Bunların dışında düşük üye sayılı, herhangi bir merkezi yapıya sahip olmayan İsveç Sol Sosyal-Demokrat Partisi, Norveç İşçi Partisi, İsviçre Sosyalist Partisi, Amerikan Sosyalist İşçi Partisi, Hollanda Sosyalist Partisi temsilcileri de toplantıya katıldı. Rakovski, Balkan Federasyonu’nun yanı sıra Bulgar dar sosyalistlerini ve Romanya Komünist Partisi’ni temsil ediyordu. Gerçekten güçlü tek komünist partisi olan KPD (Almanya Komünist Partisi) temsilcisi eski bir Spartakist olan Hugo Eberlein, ölümünden birkaç gün önce Rosa Luxemburg tarafından imzalanmış bir yetki belgesi taşıyordu; Eberlein bunun bir hazırlık konferansı olmasını, kuruluş kongresinin daha sonra toplanmasını öneriyordu.

Kongrede Lenin’in kaleme aldığı “Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü” üzerine 22 noktada toparlanan tezler ele alındı. Enternasyonal’in platformu Buharin tarafından hazırlanıp sunuldu; yeni Enternasyonal’in ilânıyla ilgili Manifesto’yu kaleme almak, Zimmerwald’de olduğu gibi Troçki’ye düştü. Kongrede Rakovski, Lenin, Troçki, Zinovyev ve Platten’den oluşan Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu (KEYK) seçildi, başkanlığına Zinovyev getirildi. Rakovski Ukrayna hükümetinin, Lenin Rus hükümetinin, Troçki Kızıl Ordu’nun başındaydı, Platten ise İsviçre’ye dönmekle uğraşıyordu. Bir diğer deyişle Zinovyev, zaman zaman Buharin’in desteğiyle Komintern’in teşkilât yapısını oluşturmaya çalıştı. KEYK’in fiilen olmadığı yapı bir Büro tarafından yönetiliyordu. İlk yılında Komintern’in etkili bir faaliyetinden söz etmek pek mümkün değildi. Öngörülenin tersine devrimci dalga Avrupa’da beklenen yükselişi gösteremedi ve 1919 yılında (21 Mart’ta ilân edilen) Macaristan ve (13 Nisan’da ilân edilen) Bavyera Sovyet Cumhuriyetleri başarısızlığa uğradı.

19 Temmuz – 7 Ağustos 1920 tarihleri arasında Petrograd’da açılıp oturumlarını Moskova’da yapan Komintern 2. Dünya Kongresi’ne 37 ülkeyi temsil eden 217 delege katıldı ve ilk tüzük ve Komintern’e kabulün 21 koşulu onaylandı. Bir diğer deyişle kongrenin ana sorunu komünist partilerinin kuruluşu oldu. Kongrenin açılışı sırasında Kızıl Ordu’nun atlılarının Varşova’ya doğru ilerlemesi, tüm delegelerde büyük bir coşku yarattı. 2. Dünya Kongresi, Komintern’in ve seksiyonlarının ilk biçimlenişini sağladı. 2. Dünya Kongresi’nde kabul edilen programatik belgeler ve tüzük eski dünyanın yıkılmak üzere olduğu öngörüsüne ve gelişmekte olan devrimi gerçekleştirip yönetebilecek proletarya teşkilâtını bir an önce oluşturma ihtiyacına dayanıyordu. Her ne kadar Lenin bu kongrede İtalyan ve Alman “sol”larıyla “goşizm” konusunda tartışmışsa da, bunun temelinde devrimci sürecin analizi değil, mevcut siyasî kurumlara karşı izlenecek taktik yatıyordu.

22 Haziran – 21 Temmuz 1921 arasında toplanan Komintern 3. Dünya Kongresi’nde 52 ülkeyi temsilen 605 delege yer aldı ve KEYK’in bileşimi 24 asil 10 yedek üye olarak belirlendi; bunlardan en azından 15’i sürekli Moskova’da ikamet edecekti. Ulusal seksiyonların/partilerin merkez komitelerinin KEYK’e tabi olması zorunluluğu getirildi. Mart 1921’de Almanya’da yeniden kabaran devrimci grev hareketinin burjuva devletince bastırılması ve bu eylemlerde komünistlerin tek başlarına kalmaları 3. Dünya Kongresi’nin temel konusunu oluşturdu ve derin tartışmalara yol açtı. Bu tartışmaların sonucunda 1921’den itibaren 1 Dünya Savaşı’ndan sonra açılmış dünya devrimci hareketinin birinci döneminin kapandığı saptamasıyla, devrimin siyasî koşullarını yaratmak üzere izlenecek yol tartışılmaya başlandı. “Devrimci olmayan durumda devrimci siyasî eylem ne olmalı?” sorusu gündemin odağı haline geldi. Dünya devriminin oldukça uzun bir devrimci mücadeleler dönemi gerektirdiği, bu devrimin doğrusal bir hat halinde gelişen bir süreç olmadığı, bu sürecin kapitalizmin ağır ağır dağılması, gündelik devrimci çalışmanın zaman zaman gelişmesi ve keskin bunalımlar halinde yoğunlaşması olduğu analizleri, komünist partilerinin faaliyetlerini biçimlendirecekleri ana doğrultulara işaret eden “Yığınlara Gitmek”, “Proleter Tek Cephesi”, “İşçi-Köylü Hükümeti” gibi yeni sloganların öne çıkmasını beraberinde getirdi. 1921 ile açılıp 1923’e kadar süregiden dönemde Tek Cephe yönelimi oluşturulup geliştirildi. 3. Dünya Kongresi’nin “Yığınlara Gitmek” olarak tespit edilen sloganı aynı yılın sonlarında ortaya konan “Proleter Tek Cephesi” sloganıyla değiştirildi ve bu değişiklik 21 Şubat – 4 Mart 1922’de ilk kez toplanan KEYK 1. Plenumu (Tam Üyeli Toplantısı) tarafından onaylandı.

5 Kasım – 5 Aralık 1922 tarihlerinde çalışmalarını yürüten Komintern 4. Dünya Kongresi’nde, KEYK’in düzenli aralıklarla, bu toplantı için özel olarak çağrılmış tüm partilerin delegasyonlarının da katılacağı “genişletilmiş oturumlar” yapması kararlaştırıldı. KEYK Plenumları başlangıçta dünya kongresinin üzerinde yeterince duramadığı belirli bir sorunu ele alacaktı, ancak 1925’ten sonra gitgide dünya kongresinin yerini aldı. KEYK Plenumunun aldığı tek cephe kararını onaylayan IV. Dünya Kongresi bu kararın mantıksal bir uzantısı olarak işçi hükümeti sorununu ele aldı, bir diğer deyişle komünistlerin sosyalistler tarafından yönetilen hükümetlere karşı izleyecekleri tutumu tanımladı, ortak eylemlere bir hükümet oluşturma perspektifi kazandırdı, komünist partilerinin hükümete katılabilecekleri koşulları belirledi. Böylece komünistlerin, komünist olmayan, yani fiilen sosyal-demokrat bir işçi hükümetini destekleyebilecekleri, burjuvaziye karşı gerçekten mücadele eden komünist olmayan parti ve teşkilâtlarla ortak hükümet kurmaya hazır olduklarını ilân edebilecekleri tespit edildi; ancak komünistlerin ne pahasına olursa olsun işçi sınıfına kurtuluşunun ancak proletarya diktatörlüğü ile sağlanabileceğini açıklaması gerekiyordu. Bu anlayışla Komintern’in Sosyalist Enternasyonal ile yaptığı görüşmelerde herhangi bir başarı sağlanamadı; komünistler öne kapitalizme karşı ortak eylemi koyarken, sosyalistler öncelikle Rus Menşeviklerinin akıbetini birincil sorun olarak ele almak istiyorlardı.

İşte Türkiye’de komünist hareket bu kongreler sürecinde, onun çizdiği doğrultuları da esas alarak biçimlendi.

Türkiye’de Komünist Hareketin Biçimlenişi

Türkiye’de komünist hareketin biçimlenişi çok kollu bir biçimde gelişmiştir.

Birinci kol, esas itibariyle Oktobr Devrimi sırasında Rusya’da bulunan savaş esirleri arasında oluşmuştur. Mustafa Suphi kolu olarak da anılan çevrenin faaliyeti de kendi içinde bütünsel olmadığından, 10 Eylül 1920’de toplanacak olan kongre “Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları Kongresi” (TKP Kuruluş Kongresi) olarak anılmıştır.

Komintern 1. Dünya Kongresi ertesinde Mustafa Suphi’nin Türk Komünist (Bolşevik) Partisi’nin “Heyet-i Merkeziyesi’nin Moskova’dan Kırım’a Haziran 1919’da intikaliyle” Türkiye’ye gönderdiği bir çevre Türk Komünist (Bolşevik) Partisi adı altında ağırlıklı olarak İstanbul’da ve Karadeniz kıyılarındaki kentlerde çalışmalarına başlamıştı6. Öte yandan bu dönemde Mustafa Suphi’nin Anadolu’da başlayan Mustafa Kemal Hareketi ile de temasları olduğu anlaşılmaktadır. Mustafa Suphi, Bakü’de çıkan 8 Temmuz 1920 tarihli Yeni Dünya gazetesinde yazdığı “Tarihi Vazife” başlıklı makalesinde şöyle demektedir: “Geçen Balkan ve son Avrupa kasaplıklarında bahtsız Anadolu rençperlerinin kanı dökülmesine çılgınca, merhametsizce o şekilde muharebeye karşı durmuş iken Mustafa Kemal Paşa’nın takriben bir yıl evvel bize Odesa’da iken bildirdiği kıyamcılığa razı ve taraftar olduk ve bugün Antanta yağmacıları karşısında büyük cephe açan Kuva-yı Milliye ordularının muvaffakıyetine müzahir oluyoruz.”

Komintern Güney Şubesi’nden gelen bir davet üzerine İstanbul Komünist Grubu’ndan (İKG) Ethem Nejat ve Hilmi oğlu Arap İsmail Hakkı Komintern 2. Dünya Kongresi’ne katılmak üzere Temmuz 1920’de İstanbul’dan hareket etmişlerdi. Kongre tarihinde Moskova’ya ulaşamayacaklarını anlayınca Mustafa Suphi’nin, Mayıs 1920 sonlarında Azerbaycan’ın Sovyetleştirilmesinden sonra Bakü’ye gelerek yeniden biçimlendirdiği Türkiye Komünist Teşkilâtı’na katılmışlar8, 10 Eylül’de toplanacak Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları Kongresi hazırlık çalışmalarını yürütmüşlerdir9. Mustafa Suphi’nin Mustafa Kemal’e mektubuyla temas aradığı Haziran-Temmuz 1920 günleri, Eskişehir ve Ankara’da da komünist hareketin ilk nüvelerinin görüldüğü zamana rastlar10.

Bu süreçte dikkat çekici bir husus, Komintern 2. Dünya Kongresi’ne Mustafa Suphi’nin şahsen katılmak yerine sadece bir selâmlama mesajı çekmesi ve Kayserili İsmail Hakkı’yı temsilci olarak göndermesidir11. Türkiye bu toplantıda üç kişiyle temsil edildi: Türk Komünist Teşkilâtları Bürosu’ndan: Kayserili İsmail Hakkı ve Slavutski, İstanbul [Mustafa Suphi’nin İstanbul’a gönderdiği İsmet Lütfi çevresindeki] Komünist Grubu’ndan: Nihat Nusret. İştirakçi Hilmi’nin Türkiye Sosyalist Fırkası’nın (TSF) Genel Sekreteri Mustafa Fazıl’ın [Çun] kendisinin hazırlayıp Nihat Nusret’e verdiğini, yolda yakalanabilir endişesiyle imza atmadığını belirttiği, Komintern 2. Dünya Kongresi’ne İKG adına Türkiye’de Sosyalist Faaliyet başlığıyla sunulan rapor tümüyle TSF’nin faaliyetinden söz etmektedir12.

Komintern 2. Dünya Kongresi’nden sonra Bakü’de 1 Eylül 1920’de toplanan Doğu Halkları Kurultayı, Komintern’in dünya devriminde Doğu’ya doğru yeni açılımının da bir göstergesi oldu13. Bu Kurultay nedeniyle açılması 10 Eylül’e ertelenen ve Bakü’de toplanan Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları Kongresi’nde, Suphi’nin İstanbul’a gönderdiği İsmet Lütfi ekibinden gelen Lütfi Necdet14 ve Latif15, orada yaptıkları teşkilâtlanma ve faaliyetler hakkında konuştuktan sonra, Hilmi oğlu Hakkı16 Berlin’deki Türkiye İşçi Çiftçi Fırkası (TİÇF)/Spartakistler hareketini, Ethem Nejat17 da Komintern Kongresi için hazırlanmış İKG’nin çalışmalarını anlattılar; bir diğer deyişle Kongre’de iki ayrı İKG’nin varlığı ve faaliyeti meşrulaştı. Ethem Nejat’ın Kongre’ye sunduğu birlik kararının arkasında değişik örgütlerin yanı sıra iki İKG’nin varlığı meselesinin de aşılması kaygısı vardı.

Dr. Şefik Hüsnü ise, İstanbul’daki bu durumu 1921’de toplanan Komintern 3. Dünya Kongresi’ne 31 Mayıs 1921 tarihli raporunda şöyle açıklamıştır: “1920 Mayıs ayı içinde, hemen hemen eşzamanlı olarak İstanbul’da birbirinden habersiz iki komünist grup oluştu. Hâlihazırda İngiliz polisinin istihbarat bölümünde ajan olarak çalışan İsmet Lütfi adında bir maceracının girişimiyle, güvenilir olmayan, birbirine pek benzemeyen unsurlardan oluşmuş bir grup izleyen süreçte dağıldı. En iyi birimler Bakü’ye gidip TKP teşkilâtlarına katıldı ve burada kalanlar da çok daha büyük bir hassasiyet gösterecek olan diğer grubu [İKG] oluşturdu.”18

17 Eylül 1920’den başlayarak Mustafa Suphi’nin başkanı, Ethem Nejat’ın genel sekreteri olduğu TKP, Türkiye’ye dönüş konusu üzerinde odaklandı19. Bakü’de aralarında iki Merkezî Heyet üyesi (Kayserili İsmail Hakkı ve Süleyman Nuri) ile birlikte Ahmet Cevat [Emre] ve Abdurrahman Mesudi’den oluşan 4 kişilik bir Haricî Büro oluşturulup bırakıldı20. Aralık 1920 sonlarında aralarında Mustafa Suphi ile 4 Merkezî Heyet üyesi ve bir grup partili Türkiye sınırına vardı ve bir süre Kars’ta bekletildikten sonra ülkeye girdi. Bilindiği gibi içinde Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın da olduğu TKP heyeti 28-29 Ocak 1921’de Trabzon açıklarında katledildiler. Bunun ardından 18 Mart 1921’de Moskova’da RSFSC ile BMM hükümeti arasında imzalanan Dostluk Anlaşması’nın 8. maddesi uyarınca TKP’nin Sovyetler’deki resmi varlığına son verilmesi gerekiyordu21.

Bu arada toplanan Komintern 3. Dünya Kongresi’ne Salih Zeki ve Süleyman Nuri’nin yanı sıra daha sonra Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF) çalışmalarında göreceğimiz Hüseyin Hüsnü de delege seçilmişken, 26 Temmuz 1921’de Salih Zeki ile Süleyman Nuri, Hüseyin Hüsnü’nün temsil belgesinin iptalini talep ettiler22. 17 Ağustos’ta Salih Zeki ile Süleyman Nuri’nin Pavloviç’in nasıl TKP delegesi yapıldığını sormalarından, Pavloviç’in de bu kongrede delege olduğu anlaşılmaktadır. Komintern 3. Dünya Kongresi delegelikleriyle ilgili olarak Süleyman Nuri’nin yaptığı itiraz başvurusunda TKP’nin kuruluş kongresinin Komintern tarafından tescil edilmemiş olmasının kabul edilemez olduğu vurgusu dikkat çekicidir. Ayrıca 1922 Ağustos’unda Ankara’da toplanan THİF Kongresi’ne katılan Komintern yetkililerince de Kongre’nin TKP 1. Kongresi olarak selâmlanması ve tutanağının böylece düzenlenmesi 10–16 Eylül 1920’de Bakü’de toplanmış kongrenin Komintern bakımından geçerliliğini tartışılır hale getirmiştir.23

Batum’dan yürütülen TKP Teşkilât Bürosu24 faaliyetinin İstanbul’a yönelik kısmı dar bir aydın grubu olarak değerlendirilen Aydınlık grubundan çok, işçi kitlesine yönelik çalışma yürüten TSF ve İştirakçi Hilmi üzerinde odaklanmıştır.25

18 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması’nda olduğu gibi 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması’nın 10. maddesine de TKP’nin Rusya’daki varlığına son verilmesi hükmü kondu ve bu çerçevede Aralık 1921’de aldığı kararla TKP Teşkilât Bürosu da kendisini feshederek, Gürcistan Komünist Partisi içinde bir seksiyon haline gelme kararı aldı. Bir diğer deyişle Bakü TKP’si fiilen son buldu.26

İkinci kol, Ankara’daki THİF’dir. 1920 Haziran-Temmuz’unda boy veren Anadolu’daki komünist faaliyetin Yeşil Ordu ile başlangıçta kısa süreli işbirliği ve tarihsel gelişimi ile ilgili olarak gerek Salih Hacıoğlu’nun Komintern 4. Kongresi için hazırladığı 2 Ekim 1922 tarihli raporda gerekse Sovyetler Rusyası Temsilcisi Upmal Angarski’nin kaleme aldığı 5 Mart 1921 tarihli raporda çok önemli ayrıntılar yer alır.27

Bilindiği gibi Yeşil Ordu genel sekreteri Tokat mebusu Nâzım Bey 4 Eylül 1920’de BMM tarafından Dâhiliye Vekili seçildi ama Meclis Başkanı Mustafa Kemal tarafından istifaya zorlandı. 8 Eylül 1920’de aydınlar üzerinde uzun süreli etkisi görülecek olan Halk Zümresi Programı yayınlandı. Yine o günlerde Kör Ali İhsan’ın Programı28 ve Mesaî29 başlıklı program gün yüzüne çıktı. Mustafa Kemal çevresinde oluşturulan Halkçılık [Narodnizm] Programı da 13 Eylül’de BMM’ye sunuldu. Bu anlayışın bir devamı olarak kabul edilebilecek Türkiye Komünist Partisi (Resmî olarak anılır) [Resmî TKP] 18 Ekim 1920’de Tevfik Rüştü [Aras], Mahmut Esat [Bozkurt], Yunus Nadi [Abalıoğlu], Kılıç Ali, Hakkı Behiç [Bayiç, Genel Sekreterliği üstlenmiştir], Refik [Koraltan], Eyüp Sabri [Akgöl] ve Süreyya [Yiğit] de dâhil bir grup milletvekili tarafından resmen kuruldu.30 Resmî TKP kurulurken, İçişleri Bakanı Dr. Adnan [Adıvar] Bey tarafından yayımlanan 16 Ekim 1920 tarih ve 1640 sayılı bir genelge ile resmî partiye üye olup da oradan mühürlü üyelik kartı almamış kimselerin komünizm propagandası yapmaları ve komünizmle ilgili herhangi bir faaliyette bulunmaları yasaklanmıştır. THİF yöneticilerinden Ziynetullah Nevşirvanov’a göre Hafî (Gizli) TKP’nin31 7 Aralık 1920’de aralarında milletvekillerinin de bulunduğu yasal bir partiye dönüşmesi bu zorunluluktan kaynaklandı.32 Sonuç itibariyle 1920 Sonbaharı’nda Türkiye’ye Sovyetler Rusyası Temsilcisi olarak geniş bir grupla gelen Upmal’ın da katkılarıyla Ankara’da Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası kuruldu. Tokat mebusu Nâzım, Bursa mebusu Şeyh Servet, Afyon Mebusu Mehmet Şükrü ve İzmit mebusu Sırrı’nın da bulunduğu kurucuların dışında Salih Hacıoğlu, Ziynetullah Nevşirvanov, Ahmet, Hilmi fırkanın önde gelen yöneticileri arasında yer aldı.

1920 sonlarında Resmî TKP üyesi Çerkes Ethem’in isyanı sırasında Ankara’da partinin yayın organı Yeni Dünya gazetesi hükümete karşı cephe aldı ve isyancılara karşı asker sevkini engellemek için demiryolcuları greve çağırdı. 2 Ocak 1921’de Yeni Dünya gazetesi idare binası tahrip edildi ve Resmî TKP’nin faaliyeti de kendiliğinden son buldu. İsyanı destekledikleri gerekçesiyle Ocak ayı içinde Salih Hacıoğlu, Ziynetullah Nevşirvanov ve kimi THİF yöneticileri tutuklandı. Mustafa Kemal ile bu konuları da görüşen Upmal Angarski33 “istenmeyen kişi olarak” ülkeden sınır dışı edilirken Mustafa Suphi ve yoldaşları da Karadeniz’de öldürülüyordu. 1 Şubat’ta THİF’in Meclis’teki temsilcileri partiyi tatil ettilerse de dokunulmazlıkları kaldırılarak yargılandılar. Mart 1921’de THİF yöneticileri ağır cezalara çarptırıldı, Tokat mebusu Nâzım 15 yıl küreğe mahkûm edilirken diğer mebuslar beraat etti. Eylül 1921’de Frunze’nin gelişi arifesinde çıkartılan bir afla THİF yöneticileri özgürlüklerine kavuştular. THİF yöneticilerinin yeniden siyasî faaliyete geçmeleri, Paris Komünü’nün yıldönümünde, 18 Mart 1922’de yayına başlayan Yeni Hayat dergisinin ardından ve Aralov döneminde Sovyetler Rusyası Temsilciliği’nde görev yapan Komintern destekçisi olarak Ankara’ya gönderilmiş Golman’ın yönlendirmesiyle oldu. Ağırlıklı olarak Tokat mebusu Nâzım’ın yönetimindeki yeni dönem dergi ve parti faaliyeti, Komintern Doğu Seksiyonu’nun ve Komintern destekçisi Golman’ın eleştirileri altında yürütüldü. Ağustos 1921’de Rauf Bey hükümetinin yasaklaması üzerine gizli olarak yapılan ve Komintern temsilcilerinin de katıldığı THİF Kongresi’nin34 ertesinde genel sekreterliğe Salih Hacıoğlu getirildi. Eylül 1921’de resmen kapatılan THİF’in kongrede seçilen delegeleri bir Sovyet denizaltısıyla35 Rusya’ya ulaştı ve Komintern 4. Dünya Kongresi’ne katıldı. Bu arada 7 aydan uzun süren THİF yargılaması sonunda sanıkların yalnızca 6’sı üçer ay hapse mahkûm oldu.

Üçüncü kol, başında Dr. Şefik Hüsnü’nün yer aldığı 3. Enternasyonal Grubu veya daha yaygın adıyla İstanbul Komünist Grubu’dur (İKG).

Almanya’dan dönen Spartakistlerin girişimiyle, Almanya’da örgütlenmiş TİÇF’nin devamcısı olarak Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF) 1919 Eylül’ünde İstanbul’da faaliyete başladı.

Mart 1920’de İstanbul’un kontrolünün İtilâf kuvvetlerince tamamen ele alınarak Osmanlı Meclis-i Mebusan’ının dağıtılmasının ardından, Dr. Şefik Hüsnü’nün anlatımıyla Mayıs 1920’de TİÇSF içinde İKG oluşturuldu.36 Bu tarihten sonra Dr. Şefik Hüsnü, TİÇSF adına BMM tebrik telgrafı gönderdiyse veya seçim beyannamesi çıkardıysa da esas faaliyet illegal İKG adına yürütüldü, legal alanda Aydınlık dergisi odak anıldı.

Aralık 1920’de Dr. Şefik Hüsnü Fransa’da komünist partisinin kuruluş kararının alındığı Tours Kongresi’ne katıldı, oradaki 3. Enternasyonal grubuyla tanıştı, Komintern ve dünya komünist hareketindeki gelişmeler konusunda öz deneyimiyle bilgi edindi37.

Tam da bu süreçte, Ocak 1921’de TİÇSF’nin Almanya’dan gelen Spartakist kurucu kadrosu, Mustafa Kemal hareketine katılmak üzere İstanbul’dan Ankara’ya geçmiştir. Dolayısıyla merkezinde Dr. Şefik Hüsnü, önceleri TSF içinde yer almış Sadrettin Celâl [Antel], Baytar Ali Cevdet, Hasan Âli’nin [Ediz] yer aldığı İKG’yi, TİÇSF’nin temsilcisi olarak ele almak da pek yerinde olmayacaktır.

Komintern 3. Dünya Kongresi’nde Mart 1921’de yargılanarak mahkûm edilen THİF yöneticileri ve İKG temsil edilmedi, ancak Kongre arifesinde Aydınlık dergisi yayın hayatına başladı ve Dr. Şefik Hüsnü İKG faaliyetleriyle ilgili geniş bir rapor gönderdi38. Raporda dikkat çeken hususlardan başlıcası, İKG içinde, özellikle Dr. Şefik Hüsnü ile Almanya’dan gelmiş Spartakistler arasında Ankara ve Millî Mücadele konusunda izlenecek taktik konusunda ortaya çıkan görüş ayrılığına işaret ediliyor olmasıdır. 3. Kongre’de Enver Paşa’nın İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihadı adına bir bildiri sunuldu. Kongre’nin “Doğu Sorunu” tartışmaları sırasında, yukarıda belirttiğimiz tartışmalardan sonra delegeliği kabul edilen Süleyman Nuri Anadolu’daki işçi ve ulusal hareket hakkında bir konuşma yaptı. Ayrıca Komintern 3. Dünya Kongresi’ne Türkiye komünist hareketinin bir diğer kolunu oluşturan Beynelmilel İşçiler İttihadı (Bİİ)/İstanbul Rum Komünist Partisi temsilcisi olarak da Maksimos’un katıldığı ifade edilmektedir39.

Komintern 3. Dünya Kongresi’nin ardından Bakü TKP’si giderek sönümlenirken İKG, KEYK’e düzenli rapor vermeye başladı. İKG, 1921 sonbaharında Komintern’le doğrudan ilişki kurmak üzere, yetkili temsilci olarak Fahri’yi [Baytar Ali Cevdet] Moskova’ya gönderdi. Onun 6 Kasım 1921’de hazırladığı rapor, tahlillerinden çok Türkiye’de komünist hareketin temsilinin kim tarafından yapılacağı konusuna getirdiği yaklaşımla ilginçtir. Fahri [Baytar Ali Cevdet] Kurtuluş ve Aydınlık dergilerinden alıntılara başvurarak, İKG’nin, daha Almanya’daki Spartakist hareketten itibaren Türkiye’deki biricik Marksist hareket olduğunu kanıtlamaya çalışır. THİF’ten hiç söz etmediği bu değerlendirmede, Bakü’de Mustafa Suphi önderliğinde oluşmuş TKP’yi maceracı olarak nitelemekte ve Komünist Enternasyonal’in bu teşkilâtı lağvetmesini sevinçle karşılamaktadır.40 Bu, elbette Baytar Ali Cevdet’in Mustafa Suphi çevresiyle ilgili şahsi görüşü değildir; nitekim Dr. Şefik Hüsnü de 1926’da 15’lerin anmasıyla ilgili hazırladığı bir notta Mustafa Suphi’yi 1908’lerde Paris’te tanıdığından ve kendisinin 2. Abdülhamid’in nişanlarına sahip olma arzusundan söz etmektedir.41

Komintern 4. Dünya Kongresi sonunda, Türkiye’deki değişik komünist çevrelerin bir kongrede birleşerek Türkiye Birleşik Komünist Partisi’ni kurması kararlaştırıldı; bu görevle de bir Teşkilât Bürosu kuruldu. Komintern destekçisi olarak Bakü TKP’sinde de yer almış Şarki’nin [Gafurov] görev yaptığı, sekreterliğini Dr. Şefik Hüsnü’nün, üyeliklerini THİF temsilcisi Hacıoğlu Salih’in ve Bİİ temsilcisi Vanlı Kazım’ın [Kip] üstlendiği, Ermeni sol sosyal-demokratlarını da kapsaması öngörülen Teşkilât Bürosu gitgide Aydınlık dergisi çevresinde legal olarak faaliyet yürüten bir grup haline geldi.

Aydınlık çevresinin siyasî yaklaşımı, teşkilât ve yayın faaliyeti, Komintern Doğu Seksiyonu ve onun Türkiye’deki görevlisi Mirniy bakımından “legal Marksist”, oportünist olarak değerlendiriliyordu42, nitekim Aydınlık yayınları ve faaliyeti Komintern 5. Dünya Kongresi’nde Manuilski tarafından açık bir biçimde eleştirildi43.

Komintern Doğu Seksiyonu ve onun Türkiye’deki görevlisi Mirniy bu duruma kadro bakımından çözümün KUTV’da eğitim gördükten sonra Türkiye’ye dönenlerden, başta da Şevket Süreyya Aydemir’den geçtiğini düşünür. Bu anlayışla, 1924 başlarında Dr. Şefik Hüsnü, Sadrettin Celâl Antel ve Aydınlık çevresini pasifist bulan Şevket Süreyya Aydemir’den oluşan yeni bir teşkilât bürosu oluşturuldu, varolan bütün hücreler Aydemir’e teslim edildi. Ancak Aydemir’in parti faaliyeti de 1924 yılı sonu itibariyle “grupçuluk” olarak görülüp ağır biçimde eleştirildi.

Dr. Şefik Hüsnü’nün, Komintern 5. Dünya Kongresi’ne gönderdiği Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Durumu44, Partinin Reorganizasyonu ve Faaliyeti45 ve TKP’nin Geçici Asgari Programı46 raporları Şubat 1925’te toplanacak TKP Kongresi’nin programatik çerçevesini oluşturdu. Komintern’in ısrarları sonucu İstanbul Akaretler’de toplanan ve Petrov başkanlığında Kolarov, Brike, Kitaygorodski, Kats, Frid. yoldaşlardan oluşan KEYK Doğu Seksiyonu tarafından TKP 2. Kongresi47 olarak adlandırılan kongreyle TKP’nin 10 Eylül 1920’de başlayan çok kollu kuruluş süreci Şubat 1925’te nihai halini aldı denebilir. Bu kongreden sonra TKP 1983 yılında “5. Kongre”sini topladı.48

1919 öncesinde esas itibariyle bir sendika olarak değerlendirilebilecek, Türkiye Sosyalist Fırkası hariç, Ermeni, Rum ve Yahudi sosyal-demokrat/sosyalist hareketleri dışında bir işçi-sol hareketin var olmadığı Türkiye’de, ulusal kurtuluş savaşı sürecinde değişik noktalardan boy veren komünist hareketin değerlendirmesinde, Oktobr Devrimi’yle açılan sosyalist/komünist aydınlanmanın belirleyici olduğu görülüyor.

Türkiye komünist hareketinin ilk kurucuları, Marksizm tartışmaları içinde, işçi sınıfı ve emekçi hareketin gündelik mücadelesiyle yoğrulmuş değildi. Esas itibariyle gözlerini o dönemin kutup yıldızına, Sovyet Devrimi’ne dikmiş, yepyeni bir denizde yol almaya çalışan gencecik, henüz acemi taka reisleriydi.

1919’da Mustafa Suphi, Dr. Şefik Hüsnü, Hacıoğlu Salih, Vanlı Kazım [Kip] henüz 30’lu yaşlarında, Hasan Ali Ediz, Nâzım Hikmet, İsmail Bilen, Hikmet Kıvılcımlı 17 yaşındaydı.

Bilgi ve bilinçlerinden çok vicdanları onları baskı ve sömürüye karşı eşit ve özgür bir dünyaya yöneltmişti. Ağır bedeller ödeyen bu kuşağın davasının, eşit ve özgür bir dünya davasının bugün de insanlığın biricik umudu olması, bizleri bu tarihi öğrenmeye, değerlendirmeye ve onların anısını hep yükseklerde tutmaya sevk ediyor.

Son Söz Yerine…

1. Türkiye’de komünist hareketin biçimlenişinin öncesindeki, miras aldığı devrimci hareket, gayrimüslim topluluklar hariç tutulursa49 esas itibariyle İttihat ve Terakki hareketi oldu. Nitekim Komintern 3. Dünya Kongresi sürecinde Doğu Sekreterliği ile görüşen Resmî TKP temsilcisi Tevfik Rüştü [Aras] kendilerinin son 15 yılın devrimci kadroları olduğunu söyledi50. Dr. Şefik Hüsnü, ölümünün 5. yıldönümünde Mustafa Suphi’yi değerlendirirken, onun İttihat ve Terakki’nin devrimci doğrultusunu anlayamadığını belirtirken “iktidar partisi kapitalist burjuvaziyi temsil ediyordu ve tüm eksikliklerine ve hatalarına rağmen, tarihsel bakımdan, devrimci cephe İttihatçılardan yanaydı”51 notunu alıyordu. Mustafa Suphi çevresi de, Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları Kongresi Hazırlık Komisyonu olarak Küçük Talat’tan İttihat ve Terakki hakkında “tenkitsiz, yalnız bir tarihçe şeklinde layiha” hazırlamasını oybirliğiyle kabul etti52. Dolayısıyla Türkiyeli devrimciler üzerinde sınırlı etkisi ve sürekliliği görülen Rum, Ermeni ve Yahudi sol-sosyalist mirası dışında İttihat ve Terakki, o dönem Türkiye’de yeni biçimlenmekte olan komünist hareketin de biricik devrimci mirasını oluşturdu.

2. Sosyalist düşüncenin gelişim doğrultusunun, değişik eğilimlerin ortaya çıkış nedenlerinin ve görüşlerinin, bunlar arasında Marks-Engels’in eserlerinin ve teorik yaklaşımının olduğu gibi, Proudhon’un, Bakunin’in, Blanqui’nin vb. yaklaşımlarının incelenmesi yerine Oktobr Devrimi’nden sonra bir öğreti düzeyine getirilerek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde okutulan derslerin, Marksizm-Leninizm adıyla birer dogma düzeyinde kabullenilmesi, komünist harekette teorik-düşünsel gelişimin önünde bir engel oluşturdu. Komünist Manifest’in, bu broşürden 1918’den sonra haberdar olan Dr. Şefik Hüsnü tarafından Türkiye’de ilk kez 1922’de çevrilerek yayınlanması53, Dr. Şefik Hüsnü’nün Aydınlık dergisinde yaptığı tahlillerin KEYK adına Manuilski tarafından Komintern kongre kürsüsünden “sağ oportünizm” örneği olarak eleştirilmesi, izleyen dönemde çeviriye dayalı bir sosyalist aydınlanmanın ülkemiz komünist-sosyalist hareketinde ağır basmasına, her görüşün “öğretiye uygunluğa” göre değerlendirilmesine yol açtı.

3. İstanbul’da komünist hareketin ilk biçimlenişinde Oktobr Devrimi’nden çok Batı sosyalizminin, daha özel olarak da Almanya’daki Spartakist hareketin dolaysız etkileri görülür. Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın kurucu kadrosu, Dr. Şefik Hüsnü dışında, Almanya’da Spartakist hareket içinde yer aldı, orada Kurtuluş dergisinin ilk sayısını yayımladı ve Türkiye İşçi Çiftçi Fırkası’nı oluşturdu. Bu grubun büyük bölümü 1920 ortalarından itibaren Ankara’ya geçti ve Kemalist devletin kuruluşunda önemli roller oynadı. Aydınlık dergisi çevresinde ve TKP’nin kuruluş döneminde önde gelen yer tutan Sadrettin Celal [Antel], Vanlı Kazım [Kip], Baytar Ali Cevdet, hep Batı sosyalizmiyle beslenmiş kadrolardır. 1925 Kongresi sürecinde Oktobr’ın dolaysız etkisiyle yetişmiş kadrolar, bu arada Mustafa Suphi kolundan Hüseyin Sait, Hamdi [Alev] Şamilov, Sarı Mustafa [Börklüce] ve soyadı olmadığı için ayırt etmemiz mümkün olmayan kimi komünistler TKP yönetiminde yer aldı. Mustafa Suphi kolundan Abid Alimov, Seydahmedov, Kadirov, İsmail Hakkı Moskova’daki Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde [KUTV] uzun yıllar öğretmen olarak görev yaptı ve TKP’nin yöneticilerinin yetişmesinde birinci derecede rol oynadı. TKP içinde görülen muhalefet hareketlerinde, elbette ülkede güçlü bir işçi mücadelesinden ve hareketinden kadro bakımından beslenememesinin, sürekli illegal çalışma zorunluluğunun yarattığı darlığın ve konspirasyonun beraberinde getirdiği insan malzemesindeki kuşkuculuğun belirleyici etkilerinin yanı sıra, bu farklı kollardan ve ideolojik yetişme tarzlarından geliş de dikkatle izlenmesi gereken bir husustur.

4. Komünist hareketin ulusal kurtuluş mücadelesi boyunca biçimlenmesi ve Komintern’in ulusal kurtuluş mücadelelerinde ulusal burjuvazinin desteklenmesi yolundaki politikası, ülkemiz komünist hareketinde Kemalist ve ulusalcı eğilimlerin doğup yeşermesinde etkili oldu. 1960’lı yıllarda da sosyalist-komünist harekette 2. Kuvayı Milliye/Ulusal Kurtuluş Savaşı söylemi ve kalpaklı Mustafa Kemal fotoğrafı simgesi, TİP Programı’nın Atatürk’ten alıntıyla başlaması, vb. bunun belirgin dışavurumları olarak değerlendirilebilir. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri 1969 Zirvesi’nde ulusal kurtuluş cephe ve devrimlerine yapılan vurgu da bu eğilimin süregitmesinde etkili oldu.

5. Tıpkı Rusya’da Herzen’in aydınlar arasındaki Slav sever tutumdan hareketle Rusya’ya ait orijinalite olarak obşçina/mir’i, özel mülkiyet öncesi ortak yaşamı keşfetmesi ve Rusya’da buna dayalı köylü devriminin insanlığı kapitalizmden kurtaracağı yaklaşımı gibi, Türkiye komünist hareketinin biçimlenişinin ilk evresinde önemli rol oynamış Mustafa Suphi’nin Türkiye’de iken yazmış olduğu makaleler, yapmış olduğu fiiller ve bulunmuş olduğu çevre dikkate alınırsa, Türkçü bir arka plana sahip olduğu açıkça görülebilir. En yakın arkadaşı Türk Ocakları başkanı Ahmet Ferit(Tek)’tir. Osmanlı İmparatorluğu’’nda programında açıkça Türkçülüğü savunan Milli Meşrutiyetperver Fırka’nın içerisinde yer almıştı.54 Nitekim Mustafa Suphi Sinop’tan kaçışından sonra [birlikte kaçtıkları Batı’ya giderken] Rusya’da Gaspıralı İsmail çevresine yöneldi ve nihayetinde 1919’da Sultan Galiyev ile birlikte çalıştı. Aynı biçimde THİF’in kurucu kadrosundaki Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi (Abdullah Servet Akdağ) alabildiğine etkili konuşmalarında sosyalizmi Asr-ı Saadet olarak dinsel kökenli çağrışımlarla aktardı ve etkili oldu55. İzleyen yıllarda TKP’nin Viyana Konferansı’nda dine karşı takınılacak tutum konusunda farklı görüşlerin, Müslümanlığa saygılı olunması görüşünün savunulması56, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın özgün tarih tezi arayışı ve Muhammed ve Müslümanlık57 ile ilgili yaptığı çalışmaları, Kerim Sadi’nin yine Muhammed ve Müslümanlık ile ilgili yaptığı çalışmaları58, hatta Nâzım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı adlı eserini de bu çerçevede görmek yerinde olur.

6. 1920’de Komintern 2. Dünya Kongresi’nde partilerin üyeliğiyle ilgili olarak kabul edilen 21 Şart, esas itibariyle Batı’da sosyal-demokrat partilerin gelişim sürecinden ve ağırlıklı olarak 2. Enternasyonal’den bir kopuşu hedeflediği için, yeni kurulan seksiyonlar bakımından uygulanması pek de mümkün olmayan bir çerçeve oluşturdu.

Nitekim THİF deneyiminin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Ankara’daki Sovyet görevlilerinden Raevski şöyle yazıyor: “Sendikalar vasıtasıyla işçi sınıfını örgütlemek, ona sınıf bilinci ve uluslararası proletaryayla dayanışma duygusu aşılamak, halkçı aydınları teşkilâtlandırmak, onlar sayesinde köyü kazanmak, aydınlar vasıtasıyla kapsamlı reformlar için savaşmak, Türkiye gerçeğinde savaşkan görevler işte bunlardır. Burada elbette ki, 21 şart ve dar sınıf partisi değil, Türk işçi ve köylülerinin, Türk aydınlarının düzeyine uygun ve popüler bir programı olan halkçı-komünist partisi söz konusu olmalı.”59

7. Rusya Komünist Partisi X. Birlik Kongresi’nde, 1920’de hiziplere son verilmesi, parti içinde verimli görüş alış-verişinin olanaklarını ortadan kaldırıp, sürekli bir parti-düşmanı çizgi arayışını gündeme getirdi. O tarihten sonra yalnızca işçi hareketi içindeki sosyal-demokrasi değil, parti içindeki aykırı/muhalif görüşler de ötekileştirildi ve sürekli arınma doğrultusunda bir tasfiye süreci yaşandı. 1926 Viyana Konferansı’ndan itibaren Türkiye Komünist Partisi’nde, 1960 sonrası Türkiye İşçi Partisi’nde, 1970 sonrası Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nde her kongre bir grubun tasfiyesiyle süregitti. 1990 sonrası kurulan sosyalist-komünist partilerde de bu davranış kalıbına rastlanmaktadır.

8. Lenin, Nisan-Mayıs 1920’de kaleme aldığı Komünizmin Çocukluk Hastalığı “Goşizm” kitabında Oktobr Devrimi’nin kimi ana ve hatta ikincil özelliklerinin uluslararası önemini vurguladı. Ancak bu özelliklerin diğer devrimlerde de yineleneceği hakikatini abartmanın yaratabileceği tehlikelere de işaret etti. Ne var ki izleyen süreçte, Oktobr Devrimi ve Bolşevizm, politik iktidarı hedefleyen tüm ulusal seksiyonlar bakımından temel alındı. 20. yüzyıl boyunca yaşanan kapitalizmden kopuşlarda ise Oktobr Devrimi’nin ikincil özellikleri bir yana, ana özelliklerine bile bir daha rastlanmadı. 2. Dünya Savaşı sonrasında oluşan dünya sosyalist sistemi içinde Arnavutluk, Yugoslavya ve Çin dışındaki ülkelerde devrim, Sovyet Kızıl Ordusu’nun dolaysız katkılarıyla gerçekleşti. Küba Devrimi ve ardından klasik sömürgeciliğin son bulmasıyla Asya ve Afrika’da kurulan ve kapitalist-olmayan kalkınma yoluna giren ülkelerde ise işçi sınıfının bulunmaması karşısında işçi-köylü ittifakının Sovyet proletaryası ile adı geçen ülke köylü kitlelerinin ittifakıyla sağlandığı açıklaması yapılır oldu.

9. 2. Enternasyonal’in enternasyonalizmden saparak iflas ettiği temel tespitiyle kurulan 3. Enternasyonal 1943 Haziran’ında KEYK kararıyla dağıtıldı, ulusal seksiyonlar, bu kez SBKP’nin yönlendirmesi çerçevesinde komünist partileri olarak faaliyetlerini sürdürdü, 1957, 1960 ve 1969 Komünist ve İşçi Partileri Zirveleri, 1976 Avrupa Komünist ve İşçi Partisi Zirvesi bu faaliyetin politik programını biçimlendirdi. 1990’da sosyalist sistemin son bulmasının ardından şu veya bu biçimde varlığını koruyarak politika sahnesinde varlığını sürdüren belli başlı komünist partilerinde gözlemlenen ortak özellik milliyetçilik olarak tespit edilmektedir60. Bugün dünya politikasında Sosyalist Enternasyonal halinde varlığını sürdüren 2. Enternasyonal partileri politik ağırlıklarını nispeten korurken, 3. Enternasyonal’in seksiyonu olmuş partilerin ülkelerinin politik yaşamında ağırlıklarından61 söz etmek pek olanaklı değildir.

1 Bu süreçle ilgili ayrıntılı bilgi için diğer kaynakların yanı sıra bkz. Volin, Bilinmeyen Devrim, Çeviri: Erden Akbulut, Ayrıntı Yayınları, 2017; Jacques Droz, Histoire générale du socialisme, 4 cilt, Quadrige/PUF, Vendôme, 1997, 2. Cilt De 1875 à 1918, s. 401-447; Boris Souvarine, Staline : Aperçu historique du bolchévisme, Editions Ivrea, Paris, 1992.

2 Rus devrimci hareketinin düşünsel kökleri arasında yer alan bu “Slav severlik/Slavofili”, 2. Dünya Savaşı sırasında Stalin ve Komintern çevresinde yeniden görülür. 9 Mayıs 1943’te düzenlenmesi öngörülen Slavlar Mitingi için hazırlıklar konusunda aldığı notta Dimitrov şöyle yazıyor: “Miting için belge tasarılarını görüştük: 1) Slav halklarına çağrı; 2) Slavların faşistlerce imha edilmesine karşı uyg[ar] dünyaya çağrı.” G. Dimitrov, Günlük-2 1 Eylül 1939-5 Mayıs 1945, Çeviri: Rüstem Aziz, TÜSTAV Yayınları, İstanbul, 2004, s. 285. Ayrıca bir Slavlar Komitesi de kuruldu ve Slavyene adıyla bir dergi de yayınlandı.

3 3. Enternasyonal’in tarihiyle ilgili olarak diğer kaynakların yanı sıra bkz. Komünist Enternasyonal (1919-1943) Komintern veya Yıkılan Dünya Devrimi Partisi Hayali, Serge Wolikow, Çeviren Erden Akbulut, Yordam Kitap, 2015; Histoire de l’Internationale Communiste, Pierre Broué, Fayard, Paris, 1997. Komintern’in ilk dört kongresinin belgeleriyle ilgili olarak bkz. Lenin Döneminde Komünist Enternasyonal – Belgeler, 2 cilt, Çeviri: Orhan Dilber, MAYA Kitapları, İstanbul, 1997.

4 Bilindiği gibi Stalin Komintern kongrelerine sadece açılışta gelir ve genel olarak oturumları izlemezdi. Genel Sekreterliği üstlendikten sonra Komintern Sekreterliklerine alternatif kendi örgütünü oluşturmuştu. Dimitrov’un Günlük’ünden aşağıdaki alıntı Stalin’in Komintern’i değerlendirmesi bakımından öğreticidir. “11 Mayıs 1943 Man[uilski] ile Komün[ist] Enternasyonal’in dağıtılması için KEYK Prezidyumu’nun karar tasarısını redakte ettik. Tasarıyı Sta[lin] ve Molotov’a gönderdik. Akşam Man[uilski] ile birlikte Sta[lin]’in makamında (Molotov da oradaydı). (…) Bu konuda Sta[lin] şöyle dedi: Deney gösterdi ki, tüm ülkeler için ulusla[rarası] bir merkez bulunmamalı. Bu, Marks’ın zamanında, Lenin’in zamanında ve şimdi görüldü. Belki bölgesel birleşimlere geçilmeli, örn[eğin] Güney Amerika, Birleşik Devletler ve Kanada, kimi Avru[pa] ülkeleri vb… ama bu konuda da acele etmemek gerek.” Georgi Dimitrov, Günlük-2 1 Eylül 1939-5Mayıs 1945, Çeviren: Rüstem Aziz, TÜSTAV Yayınları, İstanbul 2004, s. 288.

5 Rus partisinin dışında, Leton, Litvanyalı, Belarus, Ermeni, Doğu Rusya, RKP (b) yabancı seksiyonları – Çek, Bulgar, Yugoslav, Fransız, Çinli, Koreli, Kuzey Amerikalı, Volga Almanı-, aralarında Mustafa Suphi’nin de bulunduğu Doğu halkları merkez bürosu seksiyonları temsilcileri vardı.

6 İstanbul Komünist Grubu’ndan (Aydınlık Çevresi) Türkiye Komünist Partisi’ne (1919-1926), Erden Akbulut – Mete Tunçay, 1. Cilt 1919-1923, İstanbul, 2012, s. 20 ve devamı; Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi, Yavuz Aslan, TTK Yayını, 1997, s. 264-265

7Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi, ibidem.

8 Bakü’de kurulan ve ağırlıkla İttihatçılardan oluşan (Dr. Fuat Sabit, Yakub, Süleyman Nuri, Küçük Talat, Halil Paşa vb.) Komünist Gruppası ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz. Bolşeviklerle İlişki Kurmak Amacıyla Oluşturulan Bir Siyasi Kuruluş: Türk Komünist Fırkası (Bakü-1920) Yavuz Aslan, Türk Kültürü İncelemeleri, Sayı:6,(Bahar-2002).

9 İstanbul Komünist Grubu’ndan (Aydınlık Çevresi) Türkiye Komünist Partisi’ne (1919-1926), age, s. 50 ve Haziran-Eylül 1920 Türkiye İştirakiyun Teşkilâtı, Derleyen: Banu İşlet – Cemile Moralıoğlu Kesim, s. 43 ve devamı.

10 Bu dönemki faaliyetle ilgili toplu bilgi için, diğer kaynakların yanı sıra bkz. Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-1923), Erden Akbulut, Mete Turçay, İletişim Yayınları, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş Baskı, 2016, s. 17 ve devamı;1920 Yılı ve Sol Muhalefet, Hamit Erdem, Sel Yayıncılık, 2010.

11 İsmail Hakkı’nın 17 Temmuz 1920 günlü selamlama konuşmasının çevirisi için bkz. Haziran-Eylül 1920 Türkiye İştirakiyun Teşkilâtı, Derleyen: Banu İşlet – Cemile Moralıoğlu Kesim, s. 39-40.

12 Bu konu ve rapor metni için bkz. İstanbul Komünist Grubu’ndan (Aydınlık Çevresi) Türkiye Komünist Partisi’ne (1919-1926), age, s. 72 ve devamı.

13 Bu konuda bkz. Birinci Doğu Halkları Kurultayı (1-7 Eylül 1920-Bakü), Yavuz Aslan, Kaynak Yayınları, 2007.

14 Konuşma metni için bkz. Bakü/10-16 Eylül 1920, Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları Birinci Kongresi (TKP Kuruluş Kongresi Tutanaklar, Belgeler, Derleyen Emel Seyhan Atasoy – Meral Bayülgen, Sosyal Tarih Yayınları, 2008, s. 181 ve devamı.

15 Konuşma metni için bkz. age, s. 183 ve devamı.

16 Konuşma metni için bkz. age, s. 99 ve devamı.

17 Konuşma metni için bkz. age, s. 185 ve devamı.

18 İstanbul Komünist Grubu’ndan (Aydınlık Çevresi) Türkiye Komünist Partisi’ne (1919-1926), age, s. 104.

19 18 Eylül 1920 tarihli Merkezî Heyet’in 2. İçtimasında konu ele alınmış, 24 Eylül tarihli 4. İçtimada “Fırkanın Türkiye’ye nakli için Ethem Nejat, Mehmet Emin ve İsmail Hakkı yoldaşlardan mürekkep bir encümen teşkil edilmiştir. Encümenin vazifesi gidecek arkadaşların miktar ve isimleri, heyetlerin tertibatları, heyet-i seferiyenin tertibat ve teşkilât ve masarifi, Türkiye’deki fırka teşkilâtı hakkında bütçe 16 aylık.” TKP MK 1920-1921 Dönüş belgeleri – 1, Transliterasyon: Yücel Demirel, TÜSTAV Yayınları, 2004, s. 29-30.

20 Harici Büro bir seferde ve nihaî haliyle oluşmamıştır. “15 Teşrinisani 920 tarih ve 22 numerolu merkezi heyet içtimaında harici büro hakkında verilen karar sureti (Heyet-i merkeziye ve Türkiye’ye gidecek heyet-i seferiyenin listesi tertip olunmuş ve burada kalacak harici büro riyasetine İsmail Hakkı yoldaş ve heyet-i idare azalığıyla matbuat tebligat ve neşriyat şubesi müdüriyetine Ahmet Cevat yoldaş tayin olunmuş ve üçüncü azanın tayini ve isminin heyet-i merkeziyeye bildirilmesi İsmail Hakkı yoldaşa havale edilmiştir.” TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri – 1, Transliterasyon: Yücel Demirel, TÜSTAV Yayınları, 2004, s. 240. 14 Kanunuevvel (Aralık) 920’de alınan harici büro kararında şöyle deniyor: “harici büro heyet-i idaresi, İsmail Hakkı, Ahmet Cevat ve Abdurrahman Mesudi yoldaşlardan mürekkep olarak teşekkül etmiştir.”, age, s. 259.

21 24 Nisan 1921 tarihli Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi Harici Bürosu’nun Pavloviç’e gönderdiği yazıda şöyle deniyor: “TKP MK yurt dışı bürosu lağvedilerek Kafkas bürosu tarafından üç kişiden oluşan (Süleyman Nuri, Abid Alimov ve İsmail Hakkı) örgüt bürosu oluşturulmuştur.” TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri – 2, Transliterasyon: Yücel Demirel, TÜSTAV Yayınları, 2004, s. 240

22 age, s. 154.

23 age, s. 155-156; s. 176-181; s. 186-193.

24 Oluşumuyla ilgili olarak bkz. Dipnot 21.

25 İstanbul Komünist Grubu’ndan (Aydınlık Çevresi) Türkiye Komünist Partisine (1919-1926), age, s. 80 ve devamı.

26 age, s. 100 ve devamı.

27 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-1923), age, s. 164 ve devamı [Salih Hacıoğlu raporu] ile s. 192 ve devamı [Upmal’ın notları ve raporu].

28 Kör Ali İhsan Bey’in Programı ve Notları için bkz. Türkiye’de Sol Akımlar 1908-1925, Mete Tunçay, 1. Cilt, İletişim Yayınları, 2009, s. 372 ve devamı.

29 Metin için bkz. Türkiye’de Sol Akımlar 1908-1925, age, s. 378 ve devamı.

30 Ayrıntılı bilgi için bkz. Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-1923), age, s. 42 ve devamı.

31 Ayrıntılı bilgi için bkz. Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-1923), age, s. 110 ve devamı.

32 age, s. 175ve devamı.

33 Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri, Mehmet Perinçek, Kaynak Yayınları, 2005, s. 263-295.

34 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-1923), age, s. 355 ve devamı.

35 age, s. 441 ve devamı.

36 İstanbul Komünist Grubu’nun oluşumu ve ilk dönem faaliyetleriyle ilgili olarak bkz. İstanbul Komünist Grubu’ndan (Aydınlık Çevresi) Türkiye Komünist Partisi’ne (1919-1926), age, s. 110 ve devamı.

37 age, s. 77 ve devamı.

38 age, s. 104 ve devamı.

39 Beynelmilel İşçiler İttihadı’yla ilgili geniş bilgi için bkz. Beynelmilel İşçiler İttihadı, Erden Akbulut-Mete Tunçay, İletişim Yayınları, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş Basım, 2016.

40 age, s. 123 ve devamı.

41 “Kendisinden çok yaş küçük olduğumdan, bütün çevresinin onu ittiği idarecilik kariyeri batağından onu çekip çıkarmaya katkıda bulunamadım. Sultan’ın devlet memurlarının liyakatine karşılık verdiği nişanlara Suphi’nin atfettiği önemin ve Türkiye’yi sadece taşrada iyi bir idare ile ayağa kaldırmanın olanaklı olduğu yönünde koruduğu inancın gülünçlüğünü göstermek için hiçbir fırsatı kaçırmıyordum.” Mustafa Suphi’ler (Şahsi Dosyası – Değerlendirmeler – Anmalar), Derleyen: Rüstem Aziz, Sosyal Tarih Yayınları, 2009, s. 28.

42 İstanbul Komünist Grubu’nun oluşumu ve ilk dönem faaliyetleriyle ilgili olarak bkz. İstanbul Komünist Grubu’ndan (Aydınlık Çevresi) Türkiye Komünist Partisine (1919-1926), Erden Akbulut – Mete Tunçay, 2. Cilt 1924-Mart 1925, İstanbul, 2013, s. 20 ve devamı.

43 age, s. 65 ve devamı.

44 age, s. 45 ve devamı.

45 age, s. 49 ve devamı.

46 age. S. 54 ve devamı.

47 age, s. 188.

48 İ. Bilen’in sağlığında yapılan ve onun sıralamasıyla “5. Kongre” olarak anılan toplantı öncesinde, Bakü, Ankara ve Akaretler kongreleri 1., 2. ve 3. Kongre olarak adlandırılmış, 1932’de Silahtar’da yapılan ve Komintern kayıtlarına TKP’nin 2. Aktif Konferansı olarak kaydedilen toplantı ise 4. Kongre olarak kabul edilmiştir. Bir diğer deyişle, 1925 Kongresi’nden sonra, TKP’nin 1926’da Viyana’da 1. Aktif Konferansı, 1932’de İstanbul Silahtar’da 2. Aktif Konferansı ve 1962’de Leipzig’de Yurtdışı Aktif Konferansı düzenlenmiştir.

49 Beynelmilel İşçiler İttihadı içinde yer almış birçok Rum komünisti Türkiye Komünist Partisi’nin 1925 sonrası faaliyetinde gerek merkezi düzeyde, gerekse il ve semt komiteleri düzeyinde etkili rol oynadı; 1930’ların 2. yarısından itibaren ise bu militanların bir bölümüne 1940’tan sonra TKP içinde ağırlık kazanan Ermeni komünistleriyle birlikte TKP yurt dışı faaliyetlerinde rastlıyoruz. Yahudi komünistleri içinde 1930-1940’lı yıllarda, KUTV’da öğrenim görmüş ve İstanbul İl Komitesi’nde de görev yapmış David Nae adı öne çıkıyor.

50 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-1923), age, s. 95-102.

51 Mustafa Suphi’ler (Şahsi Dosyası – Değerlendirmeler – Anmalar), age, s. 28.

52 Haziran-Eylül 1920 Türkiye İştirakiyun Teşkilâtı, age, s. 55.

53 Dr. Şefik Hüsnü Deymer, Yaşam Öyküsü, Vazife Yazıları, Derleyen: Erden Akbulut, Sosyal Tarih Yayınları, 2010, s. 25.

54 Mustafa Suphi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi, age.

55 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-1923), age, s. 180 ve devamı.

56 Türkiye Komünist Partisi 1926 Viyana Konferansı, Çeviri ve Transliterasyon: Sinan Dervişoğlu, TÜSTAV Yayınları, 2004, s. 99 ve devamı.

57 Müslümanlıkla ilgili olarak bkz. Allah-Peygamber- Kitap ve Fetih ve Medeniyet.

58 Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, Kerim Sadi, İletişim Yayınları, 1994, s. 93 ve devamı.

59 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (1920-1923), age, s. 422 ve devamı.

60 Communisme 2014: En Europe, L’éternel retour des communistes 1989-2014, Stéphane Courtois ve Patrick Moreau yönetiminde, Vendémiaire, 2014 içinde özellikle Patrick Moreau’nun “Communisme et postcommunisme en Europe, un bilan contrasté” makalesi.

61 age, Fransa, Yunanistan, Portekiz, İrlanda, Lüksemburg, Hollanda, Kıbrıs, Romanya, Slovenya, Çekya, Slovakya, Bulgaristan, Almanya, Estonya, Belarusya, Rusya Federasyonu, Ukrayna komünist partilerinin gerek faaliyetlerini, gerekse kendi ülkelerinde ve Avrupa Parlamentosu’nda yıllar itibariyle elde ettikleri oyları inceleyen makaleler, kimileri karşılaştırmalı olarak ele alınmaktadır.

Diğer Yazılar

TÜRKİYE’DE SOL YAYINCILIĞIN GELİŞİMİ

(Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’nin 62. Fasikülü’ndeki 27 Mayıs Sonrası Sosyalist Hareket bölümünden alıntıladığımız Doğan …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir