BİZ SEÇİMİ KAZANALIM SİZ İKTİDARI VERMEYİN DE GÖRELİM

Salih Zeki Tombak / 07.05.2023

@tombak_salih

Türkiye’de seçimler AKP-MHP rejimi tarafından uzun süredir iki aşamalı hale getirildi. HDP seçmeni yerel yöneticilerini sandığa attığı oylarla seçiyor; rejim milyonlarca seçmenin iradesini hiçe sayarak, seçilmiş yerel yöneticileri görevinden alıyor ve yerlerine kayyum tayin ediyor. Yetmiyor, seçilmiş yöneticileri “gizli tanık” ifadeleriyle tutukluyor, yıllarca cezaevinde yatırıyor.

HDP seçmeni vekillerini seçip Meclis’e gönderiyor. Rejim partileri dokunulmazlık kaldırıyor, vekillik düşürüyor. Seçilmiş vekiller gene uzun yıllar hapis yatırılmak üzere cezaevlerine gönderiliyor.

İstanbul halkı Büyük Şehir Belediye Başkanı seçiyor. Erdoğan “İstanbul’da 13 bin farkla seçim kazanılmaz” diyor. Yüksek Seçim Kurulu, rejim partilerinin kampanyası sonucu, aynı zarftaki dört oy pusulasından sadece İBB Başkanlığına ait oyda “hile” olduğuna karar verip seçimi iptal ediyor.

Türkiye demokrasisi sığdır. Yasalara, demokratik geleneklere, kurumlara dayanmaz. Ama sandık meşruiyeti çok önemlidir. Bu yüzden seçimlere katılma oranı, Dünya’da benzeri pek az görülen düzeyde yüksektir. Gene bu yüzden 27 Mayıs askeri darbesini yapanlar da, 12 Mart ve 12 Eylül darbecileri de 2-3 yıl içinde halkın önüne seçim sandığını koymak mecburiyetinde kalmışlardır.

Cumhuriyet tarihinde darbe dönemleri dışında, seçim sonuçlarını tanımayan, seçilmişleri siyasi saiklerle görevden alıp yerlerine kayyum atayan, vekillik iptal edip seçilmişleri cezaevine gönderen bir iktidar olmamıştı. Demokrat Parti iktidarından başlayarak her sağ iktidar Basın kanunu, Toplantı ve Gösteri yürüyüşleri kanunu ve seçim kanununu olduğundan daha anti-demokratik hale getirerek muhalefeti susturmaya çalışmıştır. Ama seçim sonuçlarını tanımama, darbe dönemleri dışında sadece AKP-MHP rejiminin demokrasiye karşı işlediği suçlardandır. Dolayısıyla 15 Temmuz sonrası AKP-MHP rejiminin de bir DARBE REJİMİ olduğunu söylemek yerinde olur.

14 Mayıs’da demokrasiye geçmeyeceğiz; ama tarihin en uzun süren darbe dönemine son vereceğiz.

Rejimin en küçük ortağı Perinçek, HDP seçmeninin iradesinin hiçe sayılmasını, HDP’nin bütün seçilmişlerinin görevden alınmasını, aldığı “binde sıfır küsur” oya bakmadan uzun zamandır, talep etmektedir. Benzer şekilde Perinçek, Bahçeli ve Soylu’nun yürüttüğü kirli kampanyalar sonucu HDP kapatılmanın eşiğine getirilmiştir.

Seçim günü yaklaştıkça, Erdoğan’dan başlayarak, AKP’nin çok sayıda üst düzey yetkilisi ve Bahçeli, demokrasinin elde kalan son kriterini de iptal eden, halk iradesini darbe ve kurşunla tehdit eden bir dil kullanmada el yükseltme yarışına girişmişlerdir.

“Seçilsen bile bu millet sana iktidarı vermez/Erdoğan”; “14 Mayıs Batı’nın siyasi darbesidir; Türkiye’nin tasfiyesi girişimidir./Soylu”; “Vur de vuralım, öl de ölelim”; “Onun da günü gelecek./H. Akar”; “14 Mayıs, istilacılara karşı vatan savunmasıdır/Binali Yıldırım”; “Muhalefetin bütün amacı Erdoğan’ı devirmektir./Ö. Çelik”, “Siz 14 Mayıs’da ancak vücudunuza kurşun alırsınız./Bahçeli”

Bu tehdit cümlelerinin özeti şudur: “seçimi kaybetsek de iktidarı vermeyiz”; yani “darbe yaparız; meşruiyetini halkın iradesinden almayan bir iktidar olarak koltuklarımızda oturmaya devam ederiz.”

Hiçbir Halt Yiyemezsiniz!

Önce bu sözlerin sahiplerinin siyasi akıl sahibi olduğunu bir an için var sayarak, darbe düşüncesi “rasyonel mi, akla uygun mu?” sorusuna cevap arayalım:

Darbe yapmaya cesareti olan seçime gitmez. 12 Mart, 12 Eylül darbelerinin toplum gözünde meşruiyet kazanmasi için sayısız siyasi cinayet işlendi. Psikolojik harp operasyonları yapıldı, medya manipüle edildi, devlet kurumlarının uyumu garanti altına alındı, ordunun hiyerarşik yapısının ve bütünlüğünün korunması için 12 Mart’ta önce iç darbe gercekleştirildi. Uluslararası destek, özellikle NATO onayı alındı.

12 Eylül darbesine “toplumun hazırlanması için” 5 bin genç sokaklarda vuruldu. Böyle bir meşruiyet “hazırlığı” olmadığı; sadece “devlete çökme” girişimi olduğu için, 15 Temmuz’da TSK’daki generallerin yarıdan fazlası cemaatçi olduğu halde sokağa bir avuç birlik çıktı. Ordunun üst kademelerinin iktidara yakın olması bu türden kalkışmalar için yeterli değildir. Her rütbeden veya rütbesiz askeri personelin, Emniyet ve Jandarma’nın ve istihbarat örgütü personelinin böyle bir KANUNSUZLUĞUN PARÇASI OLMAYA İKNA EDİLMİŞ OLMASİ GEREKİR. Yetmez, yargı bürokrasisi başta olmak üzere, devletin üst düzey sivil bürokrasisinin bu fikre kazanılmış olması; en azından sessizliğin sağlanması gerekir.

Burada altını çizerek not edeyim ki, mevcut kuvvet komutanlarını, TSK’nın komuta kademelerini böyle işlere kimse dahil edemez. Emniyetin ve Jandarmanın büyük gövdesi de kanunsuz girişimlere karşı kanuni sorumluluklarını yerine getirmekten geri durmayacaklardır. Küçük tereddütler gösterenler de kısa sürede devletin gövdesiyle uyum içine girerler.

Kanunsuz kalkışmanın, iktidara gayrı meşru şekilde el koymaya kalkmanın, tam da seçim gecesi ve seçimin kaybedilmesi üzerine yapılması, 85 milyonun tamamına karşı bir meydan okuma olmakla kalmaz, “milletin bütününe karşı” bu aleni savaş ilanına devletin silahlı güçlerinin mensuplarının da gönüllü katılacağı varsayımına dayanır. Halbuki devletin memuru, subay, astsubay, emniyet mensubu, ezici çoğunluğuyla “kimsenin fedaisi”, hiçbir siyasi partinin “davası” için silahına davranıp suç işleyecek, kendisinin ve ailesinin geleceğini ateşe atacak gönüllüsü değildir. Özellikle aynı gün meşruiyetini sandıkta kaybetmiş bir iktidar için küçük bir gözü dönmüş veya o gece için organize edilmiş profesyonel, paramiliter grup dışında kimse böyle bir suç işleme davetine icabet etmez.

Böyle bir teşebbüs, söz konusu olan Türkiye gibi, önemli bir ülkede gerçekleştirilecekse, dış Dünya’dan destek ve onay almak ihtiyacındadır. Böyle bir destek arayışı darbe sonrasına bırakılmaz, önceden gerçekleştirilmiş olmalıdır. Öyle acemi 27 Mayısçılar gibi, elçiliklerin bahçesine “NATO’ya, CENTO’ya Bağlıyız” yazılı kağıt atarak darbenin uluslararası desteği garanti edilemez. Zaten bu çeşit “yoklamaların” yapılmış olduğunu var saymak akla uygundur. Yakın zamanda Dünya Başkentlerine yapılmış ziyaretlerin bu bakımdan da dikkate alınması yerinde olur.

Gene de ABD, NATO ve AB’nin böyle bir destek vermeyeceğini öngörebiliriz.

Rusya Federasyonu Türkiye’nin yakın ve önemli komşusudur. Coğrafya kaderimizdir. Hep komşu kalacağız ve her zaman güçlü ekonomik bağlarımız, stratejik ilişkilerimiz olacak. Rusya Federasyonu’nun Türkiye ile çok uzun bir geleceği içine alan ilişkilerini, her konuda sırtı duvara dayanmış, halk desteğini kaybetmiş Erdoğan rejimi ömrünü bir-iki seneliğine uzatabilsin diye kirleteceğine ve ağır bir güven kaybını göze alacağına aklı olan kimse inanmaz.

Özetle böyle bir girişimin uluslararası destek ve onay görmesi mümkün değildir.

Dolayısıyla “seçimi kaybetsek bile iktidarı vermeyiz” şeklindeki darbe tehditleri boş işlerdir, kuru gürültüdür ve sahiplerini yargı önüne çıkarabilecek suç kapsamında fiillerdir. Emekli General Haldun Solmaztürk’ün sözünü burada tekrarlayayım: “Sadece seçimi kaybetmekten çok daha fazlasını kaybederler.”

Hadi Akşener’in sözünü de paylaşayım: “Biz seçimi kazanalım da siz iktidarı vermeyin bakalım.”

15 Temmuz darbecilerinin başına gelene talip olmayı, kimseye tavsiye etmeyiz.

Not: Yazının son okumasını yaparken haberlerde gördüğüm Erzurum ve Mersin’de işlenen gözü dönmüşlüklerin de “cezasızlıkla” ödüllendirilmesi artık mümkün olmayacaktır.

Diğer Yazılar

DOKTOR GARİPAŞK: BİR NÜKLEER SAVAŞ PARODİSİ

Ümit ÖZDEMİR / 02.12.2024 Stanley Kubrick’in soğuk savaşın tam orta yerinde yaptığı film, pek çokları …

1 yorum

  1. haluk ağabeyoğlu

    iktidarın seçimi fiilen kaybedip ama arada muvazaya açık az bir fark olması halinde – ki bunu büyük ölçüde hile yaparak sağlayabilirler – seçimi kazandıkları iddiası ile ve beraberinde muhalefetin hile ile seçimi kazanmaya çalıştığı yalanı ile iktidarı bırakmama ısrarında, yani sureti haktan görünmek giysisine bürünerek bırakmamak ısrarında bulunabileceğini hesaba katmak, bu direnci kıracak bir hazırlığa, örgütlenmeye sahip olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir