Faik Bulut’un bu makalesi, independent Türkiye web sitesinden yazarın izniyle alınmıştır.
25 Kasım’da çileli, bir o kadar da çalkantılı, şaşalı ve dramatik hayatı sona eren dünyaca ünlü Arjantinli futbolcu Maradona hakkında yazmak geldi içimden.
Gelgelelim yerli ve yabancı basında ona dair çokça yazı çıkınca, bir an için durup düşündüm: Değinilmemiş bir yanı, meziyeti veya hayatından farklı bir kesit kalmış mıydı acaba?
Mesela Uruguaylı ünlü gazeteci-yazar Eduardo Galeano’nun kaleminden Maradona’nın birbirine zıt; ancak bir o kadar da kalın çizgilerle belirlenmiş yaşam tarzını okumak, hayli önemli ve ilginçti. 1
Ancak şu noktaya değinilmemişti: Maradona’yı “aziz-ermiş” mertebesine çıkarıp ilahlaştırdıktan sonra, kimi fanatik taraftarlarınca kurulan, “İglesia Maradonia” (Maradona Kilisesi) adını taşıyan bir ibadethanede yapılan ayinden bahsedilmiyordu.
Eksik kalan bu hususu, siyaset bilimci Hüsamettin Aslan‘ın çok boyutlu makalesinden okudum:
Arjantin’de Maradona’ya tapan bu grup, Rosario şehrinde ilk Maradona Kilisesi’ni kurmuş. Kendilerine ‘Diegorian’ adını veriyorlar.
Futbol dinine inananların bir araya geldiği bu parodi din için, 30 Ekim kutsal gün sayılmaktadır. Maradona Kilisesi’ne göre: ‘Futbol bir dindir ve her dinin bir tanrısı olduğu gibi, futbolun da bir tanrısı vardır. Futbol tanrısı Arjantinlidir ve ismi Diego Armando Maradona’dır.’
Maradona dini 10 emir, 3 ritüel ve 150 binden fazla taraftara sahip. Onun doğumundan önceki ve sonraki zamanı takvim olarak belirleniyor… Diegorianlar, Hıristiyan dünyasında bilinen Christmas şenliğinden farklı bir dini ayin ve kutlama yapıyorlar. Dinin kutsal kitabı ise Maradona’nın hayatını anlattığı ‘Ben Diego’ isimli otobiyografisi… Maradona Kilisesi, nikâh kıyma hakkına da sahip. Kilisenin sembolü ise D10S. Bu sembol, İspanyolcada tanrı anlamına gelen (dios) ile Maradona’nın 10 numaralı formasına atıf yapıyor.
Maradona dindar bir Katolik idi. O, aynı zamanda Marksist ve solcu hükümetlerin anti-Amerikan, anti-emperyalist bir destekçisiydi. Katoliklik ve Tanrı, birçok açıdan futbol kariyerinin önemli bir parçasıydı. Maradona, ‘Tanrı, benim iyi oynamamı sağlıyor. Bu yüzden sahaya çıktığımda her zaman haç işareti yapıyorum. Yapmazsam. ona ihanet edeceğimi hissediyorum…’ demişti.
Aslında Katolik bir dindarın, Marksist veya Solcu hükümetleri desteklemesi kendi içinde çelişkili gibi görünse de; anti-Amerikancılık ve soğuk savaşla Güney Amerika’da varlığı artan ABD’nin ihraç ettiği Evanjelizm (Evangelism: İncilcilik, Kitabı Mukaddes’e inanan ve onu yayıp propagandasını yapan çoğu bağnaz sayılan Amerikalı Hıristiyanlar-F.B.) ile Katolik Kilisesi arasındaki rekabetten ötürü Maradona da kendisini teo-politik (ilahî politik) ve anti-Amerikancı bir pozisyona konumlandırdı. 2
Fanatik taraftar kitlesi olan Diegrionlar, Noel veya İspanyolca Navidad diye tanımlanan ve her yıl 25 Aralık’ta İsa Peygamberin doğum şenliğine alternatif bir kutlama yapıyorlar.
Maradona’nın doğum günü olan 30 Ekim’i, “Doğuş Bayramı veya Milat Yortusu” niyetine anıp şenlikli bir ayin düzenliyorlar.
Maradona sevdalıları, o günü, getirdikleri şarapları içip dans ederek ve Maradona’ya adanmış şarkılar söyleyerek birlikte geçiriyorlar.
Ayinin bir parçası olarak “ermiş” mertebesine yücelttikleri ünlü futbolcunun heykeli önünde topluca dua edip ilahi söyleyerek dini ritüellerini sürdürüyorlar.
Maradona adına düzenlenen ikinci şenlik-şölen ve bayram günü olarak 22 Haziran tespit edilmiş.
Nedeni, o tarihte, Arjantin Milli Takımı’nın, Maradona’nın attığı efsaneleşmiş gölü sayesinde İngiltere Milli Takımı’nı eleyerek 1986 Dünya Kupası şampiyonluğunu kazanmış olması.
İngiliz takımının kalesine atılan bu golün Maradona’nın ayağıyla değil eliyle gerçekleştiği iddiası, tartışmalara yol açmış; büyük gürültü koparmıştı.
Gol kararını veren Ali bin Nasr isimli FİFA kokartlı Tunuslu bir hakemdi. Atılış şeklinden kuşkulanan Ali bin Nasr, yan hakeme danıştıktan sonra golün meşru olduğunu açıklamıştı.
Ona göre, “Şampiyonluğu Arjantin değil, o mücadeleci ruhuyla Maradona kazanmıştı.”
Ağustos 2015’te Tunus‘a giderek bahsedilen hakemle görüşen Maradona, ona Arjantin Milli Takım formasını hediye etmiş; karşılığında o tartışmalı golün fotoğrafını almıştı.
O sırada, daha önce verdiği demecini tekrarlamıştı:
Topa değmiş olan el benim değil, Tanrı’nın eliydi.
İngiliz futbol çevreleriyle fanatik seyircileri, usta sihirbaz Maradona’yı asla affetmediler.
Çünkü bir bakıma o, Falkland Adaları savaşında (Nisan-Mayıs 1982) Arjantin‘i askeri bakımdan bozguna uğratan İngiltere‘den futbol yoluyla intikam almıştı. 3
Muhtemelen bu nedenle, Arjantin Cumhurbaşkanı Alberto Ángel Fernández, “milli kahraman” Maradona için üç günlük yas ilan etmeden önce, şöyle dedi:
Maradona, yükselerek eliyle kutsal semaya dokundu, ayağı bir daha toprağa değmemecesine gökyüzüne çıktı.
Ellerinde futbolcunun 10 numaralı mavi formasıyla tabuta konulmuş cenazeyi uğurlayabilmek için sokağa dökülen gözü yaşlı on binlerce hayran ve fanatik kitle, “son elveda”yı, kutsal bir ayine çevirmişti.
Bir zamanlar şehir takımında oynadığı spor takımlarının Napolili yöneticileri, “Maradona hep manevi koruyucumuz olageldi; onun ölümü, Napoli futbol takımına ölümcül bir darbedir…” diyerek dört günlük yas ilan ettiler. 4
Maradona’nın alâmetifarikası, yani ayırt edici özelliklerinden biri sayılan bu husus, Independent Türkçe ve Independent Arapça nüshalarında, iki farklı uzman ve tarihte yazıldığından, konuyu yukarıdaki alıntıyla bitirmeliyim ve ünlü futbolcunun farklı yanlarına ve niteliklerine de bakmalıyım.
İşte bulabildiklerim:
Arjantinli futbol ilahını konu edinen film çekildiğini biliyoruz. Onun hakkındaki en önemli belgesel, Hindistan kökenli İngiltere vatandaşı yönetmen Asif Kapadia’ya aittir.
Onun uluslararası ödüller almış çoğu belgesel nitelikli birkaç filmi bulunuyor. Kapadia, 10 numaralı formayla özdeşleşmiş Armando Maradona’nın birbirine zıt yaşam serüvenini, 1980’lerden günümüze belgesel filminde anlatmış.
Daha önce Senna ve Amy ile övgü toplayan yönetmenin Oscar ödüllü yeni filmi olan “Diego MARADONA: Asi, Kahraman, Hileci, İlah” adını taşıyor.
Arjantinli efsane sporcunun daha önce hiç görülmemiş 500 saati aşkın görüntüsünden alınıp kurgulanmış.
Belgeselde, Maradona’nın kariyerinden unutulmaz anlar, yakınları ve ailesinin röportajları yer almış. 5
2019’da düzenlenen 72. Cannes Film Festivali’nde gösterildikten hemen sonra, yönetmen Kapadia, kendisiyle söyleşen bir Fransız gazeteciye, Maradona için şunları söylemişti:
Dünyadaki en iyi oyuncu odur; aynı zamanda en düzenbazı da odur. Çift kişilikli bir görüntü veriyor. O, hasımlarına karşı son derece sinsi/kurnaz biriymiş. Onun çekilen bütün arşiv belgesellerini izledikten sonra gördüm ki Maradona, çok kere topa eliyle dokunmuştur. (1986’daki İngiltere-Arjantin arasındaki şampiyonluk maçında) yaşanan eliyle dokunarak gölü atması ise, bunlar arasında fark edilmiş olup tartışma yaratan biricik hadisedir.
Ancak kendisi olağanüstü bir oyuncudur; Barselona takımında oynarken bedensel kuvveti ve yetenekleriyle hem rakipleri hem de meslektaşlarından üstün olduğunun farkına varabilmiştir. Bu nedenle kendine özel bir antrenör tutulmuştur ki, spor camiasında nadir rastlanan bir olaydır bu. 1986’daki Dünya Kupası maçlarına alışabilmek için Meksika’da üç ay boyunca bu özel antrenör nezaretinde ortama uyum sağlama antrenmanları yapmıştır. Buna karşılık İngiliz Milli Takımı oyuncuları votka ve biraya talim etmişlerdi.
1980’lerin başında, Maradona’nın menajeri, bu futbol yıldızı hakkında belgesel film çekimine karar vermişti. Aralıksız 25 yıl boyunca ve toplamda 500 saat süren belgesel Arjantin, Barselona (İspanya) ve Napoli’de (İtalya) çekilip tamamlanmıştır.
2012 Londra Olimpiyat Oyunları esnasında İngiliz yönetmen Kapadia’ya tiyö verildi: Maradona hakkında “harika denecek kadar ciddi ve zengin belgesel malzemesi” arşivde bulunuyordu!
Kapadia, daha önce meşhur bir sporcuyu konu edinen bir belgesel yapmıştı; yeni bir sporcu belgeseli çekme önerisine soğuk bakıyordu.
Neden sonra, henüz hayattayken Maradona belgeselini yapmak cazip görününce, öneriyi kabul etti.
Bu belgesel, Maradona’ya övgüler dizen türden değildir. Olumlu anlamda onun propagandasını da yapmıyor.
Tam tersine, efsane futbolcunun çelişkili tutum ve davranışlarına, zıtlıklarla dolu inişli çıkışlı hayat tarzına yönelik sert eleştirileri içeriyor.
Başkent Buenos Aires‘in çamurlu ve derme çatma barakamsı bir teneke evinden çıkmış olan bu yoksul çocuğun, sonradan nasıl şöhret ve yücelik tuzağına düştüğünü; bu durumun kendisinde yol açtığı tahribatlardan kurtulma gayretlerini anlatıyor.
Olağanüstü yeteneklerini, büyüleyici oyunuyla nasıl efsanevi goller attığını da gösteriyor söz konusu belgesel.
Mesela Maradona, İtalya‘nın en fakir şehirlerinden biri olan Napoli‘deki futbol kulübüne transfer olup oynadığında, bu takımı ihya etmiş; İtalya ve dünya çapında başarıdan başarıya koşturmuştu. Bu yüzden halk tarafından ilahlaştırılmıştı.
Bunu olduğu gibi yansıtan belgesel, aynı süreçte uyuşturucu aldıktan sonra yaşanan çöküntü döneminde Maradona’nın Napolilileri ne kadar hayal kırıklığı uğrattığını da gözler önüne seriyor.
Ne yazık ki o çıktığı gecekondu mahallesinden dişiyle tırnağıyla dış dünyaya açılıp kavuştuğu şöhreti, fikirsel olarak içselleştiremedi.
Ortamdan zehirlendi, yasak şeylere dadandı; alabildiğine uyuşturucu kullandı. Küba lideri Fidel Castro, tedavisi için onu Küba‘ya davet ederek bu beladan kurtulmasına yardımcı etti, ama olan olmuştu.
Kapadia, 27 Kasım tarihli “The Guardian” gazetesine verdiği demecinde, film yapma sürecindeki izlenimlerini şöyle aktarıyordu:
Diego Maradona İngiltere Milli Takımı kalesine o unutulmaz iki golü attığında, ben henüz 14 yaşındaydım. İlki, onun deyimiyle, ‘Tanrı’nın eli’ sayesinde olmuşsa da ikinci gol şahaneydi. O, artık dünya ölçeğinde bir fenomen olmuştu.
Herkes, ona benzemek ve onunla özdeşleşmek istiyordu. Papa, kendisiyle görüşmek istemiş; Küba lideri Fidel Castro karşısında oturmuş dinlerken Maradona hayatını anlatıyordu.
İngiliz yönetmen, Dubai‘de 2017-2018 yılları arasında Maradona ile görüşebildi. 2019’da “Diego Maradona” adıyla filmini tamamladı. Ancak yıldız futbolcu, filmi beğenmemişti.
Çünkü ana başlığın altına: “Asi, Kahraman, Hileci, İlah” ibareleri de eklenmişti. Yıldız futbolcuyu çileden çıkaran tanım ise, “hileci, üçkâğıtçı, düzenbaz” manasına gelen İngilizce “Hustler” kelimesiydi.
Acaba, yönetmen ile futbolcu arasında bir soğukluk veya kırgınlık mı yaşanmıştı?
Muhtemelen böyle olduğunu, Kapadia’nın “The Guardian” ile söyleşisinin satır aralarından çıkarabiliyoruz:
Dubai’ye gidip çekim için bir stüdyo kiraladım. Normalde verilen gün ve saatte gelmesi lazımdı. Ancak ‘bugün rahatsız, bugün çok yorgun, bu saatte uygun değil’ gerekçesiyle sürekli erteleniyordu görüşme zamanı. Üstelik film çekme önerisi benden değil, bizzat Maradona’dan gelmişti.
En sonunda menajerine dedim ki: ‘Stüdyo kirası çok pahalı, günler uzarsa bu yüklü meblağın altından kalkamayız. Bana beş dakikasını ayırsın stüdyo için, ona dünya âlemin gönlünü fethedecek filmini hediye etmiş olacağım. Ona göre de muhteşem bir afiş hazırlayacağım.’
O süreçte Maradona’nın, ‘Benim adımdan istifade etmek istiyorsanız, beklemeniz gerekir’, dercesine, bizi bekletmekten hoşlandığını fark ettim. Nihayet, akşam saat beşte yemeğe indi ve kendisiyle buluşabildik.
Kapadia, Maradona’nın vefatından sonra ise Twitter hesabında şöyle yazmıştı:
Gittiğine inanamıyorum. Kendisiyle birlikte 10 saat geçirmiştim. Sol ayağına da elimle dokunmuştum. Yıkılmaz biri gibi gözüküyordu.
Yeri gelmişken değinmekte yarar var: Onun servetinin “75 ile 100 milyon dolar olduğu” ileri sürülüyorsa da, bu meblağ spekülasyondan ibarettir.
Almanya’nın Sesi Deutsche Willy Arapça sitesi, konuya daha nesnel yaklaşıyor:
Kim, kendi şöhretine yakışır bir servet bıraktığını düşünüyorsa, yanılıyor. Marksist eğilimli Maradona, krallar gibi şaşalı bir yaşam sürmesine rağmen geride bıraktığı nakit miktarı sadece 100 bin dolardır.
Üstüne üstlük 2005 yılında İtalyan hükümeti, Maradona’nın Napoli Kulübü’nde oynadığı günlerden kalma 48 milyon doları aşkın bir miktarda hazineye ödemesi gereken vergi borcu olduğunu bildirdi.
Bu borcun çok büyük bir bölümü bugüne kadar ödenmiş değil. Maradona, bu haksız vergiyi haraç sayarak ödemeyi reddetti.
Meşhur futbolcunun ailesi konusunda da magazinsel spekülasyonlar ortalığı kapladı.
“Spor Arena” sitesindeki 7 Aralık 2020 tarihli haber-yoruma bakılırsa eşi ve çocuklarıyla ilgili durum şöyleydi:
Ünlü futbolcunun onlarca yıl boyunca 6 farklı kadınla yaşadığı ilişkilerden en az 8 çocuğu var. Maradona renkli yaşamında birçok babalık iddiasıyla yüzleşti. O, 2003’te 20 yıllık evlilikten sonra boşandığı eski eşi Claudia Villafane’den doğan 31 yaşındaki Gianinna ve 33 yaşındaki Dalma dışında çocuğu olmadığını iddia etti.
Aynı zamanda 6 çocuğunun daha babalığını kabullendi. 2010’ların ortalarında, ilişkisi olan kadınların mahkemeye taşıdığı süreçler sonucunda 34 yaşındaki Diego Junior ve 24 yaşındaki Jana’nın babası olduğunu kabul etti. 2016 yılında ise üç yıl önce doğan ve şu anda 7 yaşında olan ikinci oğlu Diego Fernando’nun babası olduğunu mahkemeye gitmeksizin açıkladı.
Ancak Maradona’nın babaları olduğuna inanan en az iki kişi daha var. Arjantinli 19 yaşındaki Santiago Lara ile 23 yaşındaki Magali Gil onun çocukları olduklarını ve bunu kanıtlamak için yasal yollara başvuracaklarını söylüyorlar.
İngiliz “Daily Mail” gazetesi ise, 8 çocuğunun yanı sıra Küba’da geçirdiği tedavi sürecinde, üç çocuğunun daha olduğunu yazmış.
Avukatı, bu çocukların babası olduğunu da söylemiş. Bu durumda 11 çocuk babası bir futbolcudan bahsediliyor.
Kızının şaka yollu ifadesiyle, “Maradona, bir futbol takımı kuracak kadar çocuğa sahip” olmuş!
Filistin asıllı Katarlı futbol hakemi Abdurrahman Casim’in, Maradona’nın ölümü münasebetiyle yazdığı makale, daha insani bir kıvamdadır:
“‘Maradona’ya yetişebilen yoktur! Hızda onu yakalayan olmaz, olmaz, olmaz!’ Bu nağmeli slogan evimizde dinlenebilen Lübnan radyosunda şarkıya dönüştürülerek tekrarlanıyordu.
Babam, gelenekçi biriydi. Radyonun düğmesini çevirip haber kanalına getirirdi. Oysa Siyonistlerle varılan anlaşma gereği zindan tutsaklığından salıverilen babam için yepyeni bir pijama dikilmişti.
Âdettendir; mapustan çıkıp evine gelen herkese yeni pijama dikilir ki, o karanlık günlerini hatırlamasın, kendini evinde rahat hissetsin. Bir süre sonra, bu dinlediğimiz spor marşının söylenmesinin sebebini sordu. Açıkladık; Maradona’dan bahsettik. Onun Arap davası ve Filistin meselesini desteklediğini söyledik. Meğer o haliyle tanıyormuş Arjantinli futbolcuyu. Radyodaki marşı dinlememizden memnun olmuşçasına gülümseyerek, ‘Onu, herkes tanır’ dedi.
Doğrudur; Maradona’yı tanımayan yoktur, olamaz. Çünkü o, biziz; bizden biridir ve mahallenin bıçkın delikanlısıdır. Aradaki mesafeye, farklı gelenek ve göreneklere rağmen Maradona biziz; 1980 ve 1990’ların kuşağından gelen bizler, onunla özdeşleşmişiz. Nazarımızda Pibe Del Oro‘dur (Altın Çocuktur) Maradona.
Farklı siyasal, sosyal ve kültürel meşreplerimize karşın tek bir noktada buluşuruz: Maradona sevgisi ve hayranlığı. Onu kusurlarıyla; yorgunluğu, zorlukları, yaralı veya kırık organlarıyla kabullenip sevmişiz. Mağlup ve galip haliyle de benimsemişiz. Çünkü o, gösterişe aldırmadan ve ihtişamlı şeylerin büyüsüne fazlaca kapılmadan bizim gibi sıradan bir insan olarak kalmasını bilmiştir.
Özel ve genel hayatını kimseden gizlememiştir; açık ve harbi olagelmiştir. Başlangıçta bizler gibi yol yordam bilmezdi; çoğu kez hedefini ve menzilini yitirdiği de olmuştur. Ancak doğru yolu çabucak keşfedip onu izlemiştir. Hem de daha kararlı ve güçlü bir şekilde. Hiçbir gözdağına ve meydan okumaya asla boyun eğmemiştir.
1986 Dünya Kupası’nda İngiltere Milli Takımı kalesine o unutulmaz golünü atarken, şöyle demiştir: ‘O gol, Falkland Savaşı sırasında bizi mağlup eden İngiltere’yi cezalandıran Tanrı’nın elidir!’
Onun siyaset yapma tarzı ve üslubu böyleydi. Bir ara şöhretli sporcularla birlikte Kudüs’e gidip Yahudi takkesi giymek suretiyle Ağlama Duvarı önünde dua etmişliği de vardı. Bu, İsrail’i parlatmak isteyen çevrelerin bilinçli bir organizasyonuydu. Fakat çok geçmeden bu tür tezgâhlardan çabucak sıyrıldı.
Emperyalizm ile işgalcilerin bin bir surat olduklarını kılıktan kılığa girebildiklerini çok geçmeden fark edince; Arjantin’in Falkland Adalarını işgal edenlerle, Castro, Chavez ve Eva Morales gibi Latin Amerikalı önderlere baskı yapanların aynı hamurdan olduğunu keşfetti. Derken Filistin’de işgali sürdüren Siyonistlerin de bunlara pek benzediğine tanık oldu. Bu nedenle ‘Kalben Filistinliyim’ diye ayan beyan konuştu.
Bütün bunlara rağmen o asla ermiş ve aziz biri değildir. Çelişkili, inişli çıkışlı bir hayatı vardı. Kötü ortamlara dadandı; ancak kimseye zararı dokunmadı. Çoğu kez hata üstüne hata yaptı. Belki onu sıradan bir insan, sade bir insan kılan bu zıtlıklar idi. Onu yiğit kılan da buydu. Kendi tarzınca ve üslubunca egemenlere karşı sesi hep gür çıktı.
O, bizler kadar güzel ve bizler kadar da çirkindi. Dünyaya (egemenlere) kafa tuttukça hep güzelleşiyordu. Çünkü yoksullar adına top koşturuyordu. O Ronaldo ve Messi gibileri değildi. Sömürgeci Beyaz Adam’a köle olmadan, doğduğu mahallenin ve ortamın insanı gibi olmayı denedi.”
Maradona, “ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu” yolundaki göz boyamaya yarayan beylik görüşe olanca gücüyle tekme atmış; son zamanlarda giderek yaygınlaşan “halk diplomasisi” yöntemini iyi kullanan örnek bir futbol sihirbazıydı.
Olumlu ve olumsuz yönlerinden ders alınması umuduyla.
Kaynakça:
1. “Eduardo Galeano’nun kaleminden: Maradona”, Birgün gazetesi, 25 Kasım 2020.
2. 26 Kasım 2020; Hüsamettin Aslan, “Latin Amerika’nın ‘sevimli ve öfkeli futbol ikonu’ Maradona: Futbol ve siyasetin tehlikeli ilişkisi” isimli makale, Independent Türkçe gazetesi, 8 Aralık 2020.
3. من داخل الملعب.. أبرز ضحايا مارادونا يسردون قصة لقطة تحدّت الفيزياء
4. تعرّف إلى ‘الديانة المارادونية‘ الأغرب بين الديانات _ اندبندنت عربية– أيمن الغبيوي,
4. Filmekimi sitesi, “Maradona Filmekimi’nde!” başlıklı duyuru; NTV Spor sitesi, 22 Mayıs 2019.
5. دييغو مارادونا” فيلم آصف كاباديا: الوجه الآخر للأسطورة– هوفيك حبشيان-27 Kasım 2020, Independent Arabia.
6. عن دييغو مارادونا راحلاً يشبهنا– عبدالرحمن جاسم, 26 Kasım 2020 tarihle Al Ahbar gazetesi, Lübnan.