“Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz” ve Nazım’ın şiirinden seslendirdiği “Güzel Günler Göreceğiz” şarkılarıyla kalplere ve dillere yerleşen ses sanatçısı Edip Akbayram, 2 Mart’ta uzun süredir tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Sanatını “ezilenlerin melodik sesi olmaya çalışıyorum” sözleriyle tarifleyen Akbayram’ın seslendirdiği pek çok şarkı miting alanlarında hala çalınıyor. Ardında önemli bir müzik mirası bırakan sanatçının aldığı 250 ödülün yanı sıra, Anadolu’dan çıkan ilk Anadolu rock sanatçısı olmasıyla ayrı bir yeri vardı. Son röportajını Serkan Koç’a veren Akbayram “12 bin 500 lira akan ve hele üstüne bir de kira veren insanı düşünebiliyor musunuz ? Yaşayan ölüdür o. Kahvaltıda zeytini, peyniri, kaymağı, balı göremez. Ben ondan mutsuzum. Bireysel mutluluk bir şey ifade etmiyor toplumsal mutluluk önemli. Ben bütün şarkılarımda ezilen insanların yanında oldum. Emek en yüce değerdir, emekçi eli öpülesi insandır. Biz düşeni kaldıran bir toplumduk, şimdi düşene bir tekme vuran bir toplum olduk” sözleriyle halkçı-sosyalist kimliğini ve düşüncesini gösterir. İlk turnesinde dinleyenlerin “Edip abi n’olur hep böyle kal” sözlerine mazhar olan sanatçı, Cemal Reşit Rey’de düzenlenen bir törenle son yolculuğuna uğurlandı.
***
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelen saray rejiminin ağır baskısı, İstanbul Kültür A.Ş ve Medya A.Ş’nin muhasebe kayıtlarının yer aldığı bilgisayarlara el konulmasıyla devam etti. 3 Mart’ta düzenlenen operasyon ile Saray rejiminin kayyum atamalarıyla başlattığı kuşatma, yöneticilerin sosyal medya hesaplarına kadar varan incelemelerle büyüyor.
***
3 Mart’ta Çayırhan maden işçileri kendilerini yeniden madene kapatarak özelleştirmeye karşı direnişe geçtiler. 4 Mart’ta özelleştirme ihalesi için teklif verilmesinden önce başlayan eylem, özelleştirme karşıtı eylemler tarihinde elde kalan son birkaç kamu işletmesinde lojman hakkını da kaybetmemek ve iş güvencesinden tamamen mahrum olmamak için başlatılan direniş, emekçi sınıfların kendi için sınıf olması adına gerçekleştirilen eylemlerden biri olarak tarihe geçti.
***
Mühendisleri de etkileyen yoksulluk giderek derinleşiyor. Yoksulluk sınırı altında kalan maaşlarıyla yurt dışında iş arayan nitelikli iş gücünü haberleştiren Nefes gazetesi muhabiri İkay Akkaya, Türkiye’de 59 bin lira olan ortalama mühendis maaşının, Avrupa Birliği ülkelerinde ise 257 bin lira olduğunu ortaya koydu.
***
Ekonomik çöküş ile birlikte yaratılan borç toplumunun boyutları giderek belirginleşiyor. Bankaların takipteki alacakları görülmemiş oranda artarken, ücretler genel seviyesinin düşürülmesi için uygulanan neoliberal politikalar borç dağları yarattı. 328 milyar liralık borcun takibe düşmesi sonucu 2 milyon kişinin takibe alındığı ortaya çıktı. Çiftçinin durumunun da neoliberal borç sarmalı nedeniyle giderek güçleştiği ortaya çıktı. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in yaptığı açıklamaya göre borçlandırma sonucu üretimden kopan çiftçilerin son üç ayda 111 traktörünün icradan satışa çıkarmak zorunda kaldığı belirtildi.
***
Siyasal islamcı yağmanın merkez üslerinden biri olan tarikatların lüks hayatı İsmailağa cemaati lideri Ahmet Mahmut Ünlü’nün kızı Yüsra Ünlü’nün çakarlı lüks cip arabayla trafiği birbirine katan sürüşünün görüntülenmesi sonucu başlayan tartışma, giderek büyüyor. Görüntüler üzerine 139 bin lira ceza alan kızını savunan Cübbeli Ahmet hoca, kızının aracının “zekatını verdiğini” söyledi. Cübbeli Ahmet Hoca, cipin görüntülenmesinin fetöcüleri sorumlu tuttu. Gazeteci Erdem Atay’ın Yüsra Ünlü’nün kullandığı lüks cipin korunan araç statüsünde olduğunu ortaya koymasıyla yeni bir boyut kazanan tartışmaya son noktayı gazeteci Murat Ağırel koydu. Ağırel köşe yazısında, lüks cipin sahibi olan Esat Palazoğlu’nun CARABA adlı şirketinin 2019-2021 yılları arasında hiç vergi ödemediği ortaya koydu.
***
4 Mart’ta Karabük Üniversitesi’nde “Atomlar Nasıl Allah der” başlıklı gerici bir konferans düzenlendi. Ramazan ayının başlamasıyla birlikte hız kazanan dinselleşme yarışı akademik çevrelerde alay konusu olabilecek düzeyde bir gerilemeyi tetikledi.
***
“Mücadele dersini öğretmenler veriyor” dövizleriyle atanamadığı için işsiz bırakılan öğretmenlerin sorunlarını Nefes Gazetesi’nden İlke Çıtır haberleştirdi. Haberde, işlem hataları yapıldığını öne süren sosyal bilimler öğretmeni Sevgi Süle “4 Kasım öncesine bir türlü dönemiyoruz. Büyük bir mağduriyet yaşıyoruz. Mülakat sonuçlarında maddi hatalar var. Bu hata öyle boyutta ki, puanlarda toplama çıkarma hataları gördük” sözleriyle yaşanan hak gaspını anlattı. AKP’nin kadrolu tam güvenceli öğretmen atamalara engel olmak için getirdiği mülakat yoluyla hak gaspı, aynı zamanda ücretli öğretmenlik uygulamarıyla tam güvencesiz, saat ücretine dayalı sefalet dayatması anlamına geliyor.
***
Yaklaşık 1.5 ay önce Bolu Kartalkaya Grand Kartal Oteli’nde 78 kişinin hayatını kaybettiği yangın soruşturması bir türlü ilerlemezken, Çalışma Bakanlığı’nın yangın yönetmeliğini çıkardığı, ancak çıkardığı yangın yönetmeliğinin gereğini yerine getirmeden yangın denetimini otellere bıraktığı ortaya çıktı. Yangın görünümlü katliamda asli failin siyasi iktidar olduğunu ortaya koyan bu haber itfaiye teşkilatından yangın denetimini alarak katliamın önünü açan AKP iktidarının katliamın asli faili olduğunu bir kez daha gösterdi.
***
Kafelerde ilk siparişten sonra her yarım saat için 50 TL ekstra ücret alınması uygulaması, dünyada eşi benzeri olmayan bir rant düzeninin son parçası olurken, Kültür Bakanı’nın eşi Pervin Ersoy’un uygulamayı desteklediği sosyal medya paylaşımı tepki çekti. Ersoy mesajında “Bu haber doğru ise çok isabetli bir karar olmuş, bütün gün masa işgal edip gelen insanlara yer vermeyen saygısızlara iyi olur” mesajına geçim sıkıntısı yaşayan insanların çok zor şartlarda yaşıyoruz. Mesajıyla tepki gösterdiler. AKP’nin her şeyi piyasalaştıran rantiyeye dönüştüren tüccar siyasetinin sözcüsü olan halkla hiçbir bağı kalmamış Pervin Ersoy’un bu paylaşımı, saf burjuva zihniyetin bir yansıması olarak kayıtlara geçti.
***
5 Mart’ta bilirkişi davası duruşmasında yargılanan gazeteciler Seda Selek, Kürşat Oğuz, Barış Pehlivan, Serhan Asker ve Silivri’de 34 gün boyunca tutsak durumda olan Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş çıkarıldıkları ilk duruşmada beraat ettiler. Mahkeme doğrudan beraat kararı vererek içi boş bir dosyayı sonuçlandırırken, yargı sopasıyla gazetecilere hiza istikamet vermeye çalışan AKP’nin yeni soruşturmalarla basın özgürlüğü karşıtı, geleneksel sağ tutumu devam ettireceği kesin gibi.
***
DİSK-AR’ın araştırmasına göre reel ücretlerde 2025’in ilk iki ayında enflasyon kaynaklı erime 101 milyar lirayı geçti. Sosyal diyalog sendikacılığı yapan DİSK’in bu artığın hangi sınıfa aktarıldığından söz etmediği raporda, sermaye sınıfının yarattığı enflasyonla, muazzam bir servet transferini kasasına koyduğundan bahsedilmedi. Rapor yaz olsun bitsin !
***
Ramazan ayının başlamasıyla birlikte oruç tutmayanlara yönelik ayrımcı uygulamalar hız kazandı. Sinop İl Sağlık Müdürlüğü “yemek servisi almak istemeyen personel sayısının yetersiz olması” gerekçe gösterilerek yemekhaneyi kapattığı haberinin kaynağı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı bir genelgeydi. Cumhuriyet muhabiri Taylan Gülkanat’ın 6 Mart’ta “Oruçsuza öğle yemeği yok” manşetiyle duyurduğu haberde, Selçuk Üniversitesi’nin de ramazan ayı boyunca yemekhaneyi kapattığı bilgisi verildi.
***
ABD’nin faşist yeniden yapılandırılması adına Trump ve Elon Musk’ın başlattığı operasyon bütün hızıyla sürüyor. CIA ajanlarından, ordu ve yüksek yargı içinde girişilen temizlik harekatı, yazar Ergin Yıldızoğlu’nun “otogolpe” tanımlamasıyla yerli yerine oturuyor. Yazara göre süreç olarak faşizmin belirleyici anlarından biri olarak ortaya çıkan otogolpe, bir devlet başkanının veya yürütme erkini elinde tutan kişinin, mevcut anayasal düzeni devre dışı bırakarak kendi yetkilerini genişletmesidir. Yıldızoğlu’nun işaret ettiği diktatörlüğü 400 yıl kadar önce büyük siyaset bilimci Montesqieu “ezeli bir tecrübe ile sabittir ki, kuvvete sahip olan onu kötüye kullanmaya meyleder” sözleriyle göstermişti. Lord Acton’un “Güç çürütür, mutlak güç mutlaka çürütür” sözleriyle işaret ettiği Otogolpe, Türkiye’de de saray rejiminin lideri tarafından kullanıldı. Hileli referandumla gücü ve yetkileri eline geçirdikten sonra siyasi rakiplerine yönelik baskıyı derinleştiren Erdoğan, iktidarı elinde tutmak adına herhangi bir sınırının olmadığını da gösterdi.
***
HTŞ adlı selefi tekfirci örgütün iktidarı ele geçirmesinin ardından Suriyeli Arap Alevilerin yoğunluklu yaşadığı yerlerde giriştikleri katliamlar, 7 Mart’ta sosyal medyada yayınlanmaya başladı. Görüntülerde pek çok cesedin olması, katliamın Serebrenitsa kadar büyüyebileceğini gösterirken, “Alevi Direnişi” adlı X hesabından, katliama karşı silahlı direnişin başladığını, direniş sırasında pek çok HTŞ militanı ve üst düzey komutanının cezalandırıldığı bilgisi paylaşıldı. Katliamı durdurmak adına Suriye’ye askeri müdahale çağrılarının yapıldığı Lazkiye katliamı, Esad rejiminin çökmesinin ardından Suriye’nin bir iç savaşa doğru hızla ilerlediğinin kanıtı oldu.
***
Trump’ın deliler kabinesinden dış işleri Bakanı Mark Rubio’nun alnına haç işareti çizerek Fox News TV programına çıktı. Dışişleri Bakanı Mark Rubio, Donald Trump’ın Hamas’a yönelik tehditlerini tekrar etti ve “başkan bir şeyi yapacağını söylüyorsa yapar, sözlerini ciddiye alsalar iyi olur” sözleriyle tehdit korosuna katıldı. Rubio’nun bu hareketi, bazı katolik kilislerinde gerçekleştirilen tövbe günü kapsamında “kül çarşambası” ritüeli olarak izah edilmeye çalışılsa da, Evanjelistlerin Orta Doğu’ya başlattıkları din savaşlarının bir parçası olarak algılandı.
***
İran’da kadınlara yönelik kıyafet dayatmasını ve türban zorunluluğunu protesto eden Başörtün şarkısı yüzünden 74 kez kırbaç cezası alan ünlü şarkıcı Mehdi Yarrahi, 13 milyon lira tutarındaki kefaleti ödemeyi reddetti. Bu insanlık dışı işkenceyi kınasam da iptal istemeyeceğim” sözleriyle direnişine devam etti. 74 kez kırbaçlanan Mehdi’nin durumu, molla rejiminin gaddar baskıcılığının ve acımasızlığının kanıtı olarak kayıtlara geçti.
***
Sağlık ocağında görev yapan doktor Abdullah Keskin, AKP’nin sağlıkta dönüşüm adlı neoliberal saldırı kampanyasının yeni kurbanı olarak kayıtlara geçti. Sosyal medyada yayınladığı videosuyla istifa ettiğini, emekliliğini de yaktığını duyuran Keskin, Günde 130 hastaya bakmak zorunda bırakılarak tükenmişlik sendromu yaşadığını da gösterdi. Keskin, “işimi yapamaz hale geldim. İlaç sektörünün sekreteri olmamı bekliyorlar. Artık dayanamıyorum” sözleriyle de kapitalist ilaç sektörünün hekimlik mesleğini nasıl kirlettiğini ve yozlaştırdığını da gözler önüne serdi.
***
7 Mart’ta ziyaret ettiği Kent Lokantası’nda yediği yemekleri övdüğü için gurme Vedat Milor’a Ticaret Bakanlığı tarafından “örtülü reklam” soruşturması açıldı. Gurme olan Milor’a soruşturma açan Ticaret Bakanlığı’nın görevden alınan Ruhsar Pekcan’ın pandemi sırasında sahibi olduğu şirketlerden, bakanlığa ihalesiz alım yaparak görevi kötüye kullanmıştı. Pekcan’a yapılmayan soruşturmanın yemek yediği ve yediği yemeği yorumlaması gibi uyduruk bir gerekçeyle Vedat Milor’a yapılması, saray rejiminin yeni bir çifte standardı olarak kayıtlara geçti.
***
8 Mart’ta uzun süredir işçi direnişine sahne olan Çayırhan Termik Santrali özelleştirildi. 164 milyar lira fiyat biçilen tesis, değerinin 8 kat altına Akçadağ İnşaat’a satıldı. Oluşan kamu zararı 144 milyar lira olarak hesap edilirken, devletin mülksüzleşmesi anlamına gelen özelleştirmenin, işçi sağlığı ve güvenliğini de tehdit ettiği, yaşanan onlarca ölümlü iş cinayetiyle defalarca kanıtlandı.
***
Bit pazarına nur yağdı ! 8 Mart’ta Nefes gazetesinden İlke Çıtır’ın haberine göre, şiddetli yoksulluk yaşayan ve KYK bursu dışında pek de geliri olmayan üniversite öğrencilerinin kıyafet mi yemek mi ? İkileminde yemek masraflarına öncelik tanıdığı ortaya çıktı. Öğrenciler ihtiyaçları olan kıyafetleri ikinci ya da üçüncü el olarak satın aldıklarını söylediler.
***
Gıda enflasyonunda dünyayı ikiye katladığımız haberi BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun endeksleriyle ortaya çıktı. AKP’nin neoliberal tarım ve hayvancılık politikaları sonucu Türkiye’nin gıda güvenliğinin yok edilmesi sonucu, bütün dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye’de yükselmesi, tarımsal yapıların tasfiyesinin acı sonuçlarından biri olarak kayıtlara geçti.
***
9 Mart’ta Kıbrıs Cumhuriyetçi Türk Partisi milletvekili Doğuş Derya, CTP’nin Youtube kanalında yayınlanan meclis konuşmasında, Kıbrıs’ta yaşanan çürüme ve yozlaşmanın bir sonucu olarak kadınlara dayatılan seks köleliği üzerine bir konuşma yaptı. Yavru “vatan” Kıbrıs’ta “öğrencilik” adı altında Uluslar arası beyaz kadın ticaretinin yürütüldüğünü öne süren Derya, gece kulüpleri üzerinden kadınların seks köleliğine mecbur bırakılmasının bütün boyutlarıyla ele aldığı dehşetengiz konuşmada, Kıbrıs’ta kumarla başlayan çürümenin, tecavüz ve seks köleliği ile devam ettiğini kölelik baskısı yüzünden intihar eden kadınları da anlattı.
***
Suriye’de rejimin dağılmasının ardından silahlarını HTŞ’ye teslim eden Suriyeli Nusayrilerin Lazkiye’de HTŞ ve selefi grupların katliamına maruz kalması sonucu, sosyal medyada yayınlanan görüntüleriyle büyük bir infial oluştu. Türkiye’den katliamı protesto eden basın açıklamalarıyla, Yeni Şafak gazetesi yazarın İsmail Kılıçarslan’ın bilinen bütün nefret suçlarını işlediği yazısı, ateşin üzerine dökülen benzin etkisi yarattı. Siyasal islamcıların “siyasal alevilik” kavramını icat ederek katliama maruz kalanları “Esad rejiminin artıkları” olarak nitelendirerek katliamı meşrulaştırma çabaları, Suriye’nin giderek Afganistanlaşmaya başladığının bir işareti olarak yorumlandı.
***
10 Mart’ta tam bir kara deliğe dönüşen KOİ ödemelerinde Avrasya Tüneli’nde hedeflenen araç geçiş sayısı tutturulmasına rağmen, Hazine’nin kasasından şirkete 3 milyar 294 milyon lira fazladan ödeme yapıldığı ortaya çıktı. CHP’li Deniz Yavuzyılmaz’a göre bu fazladan ödemenin nedeni AKP’nin şirketle yaptığı berbat sözleşme. Sözleşmeyle 4 dolar + KDV olan her bir araç için geçiş bedeline bir de Amerika Tüketici Fiyat artış oranları da ekleniyor.
***
Halkt TV Youtube Kanalı’na çıkarılarak röportaj yaptırılan opeasyoncu Rasim Ozan Kütahyalı’ya tepki gösteren Kayda Geçsin programının 4 başarılı gazetecisi, Şule Aydın, Timur Soykan, Murat Ağırel ve Barış Pehlivan kanaldan 11 Mart’ta istifa ettiler. Halk TV’nin liberal ekran yüzlerinin “başkalarına da kulak vermek gerekir” türünden çıkışlarıyla yatıştırmayı denedikleri kriz, Halk TV’nin seyirci kaybıyla sonuçlandı. Kayda Geçsin ekibinin yayınlarını Youtube üzerinden devam edeceği duyuruldu.
***
Şeyh Abdülbaki Erol’un ölümünün ardından başlayan miras kavgasının giderek büyüdüğü Menzil tarikatında karşılıklı suçlamalar ve itiraflar yağmur gibi yağmaya devam ediyor. Nefes Gazetesi’nden Tarık Işık’ın 11 Mart tarihli haberine göre Muhammed Saki Erol kardeşlerini “Topladığınız paralar nereye gitti söyleyeyim. Karun sofralarına, A8 Lüks arabalara, silahlara, yüksek maaşlara” sözleriyle suçlarken, tarikat sermayesinin din sömürüsüyle nasıl kanserli bir ur gibi büyüdüğünü de dolaylı yoldan itiraf etti.
***
Yeni bir çevre felaketi daha yaşatmaya muktedir haber İzmir’den geldi. İzmir Büyükşehir Belediyesi ekipleri tarafından tesbit edilen İzmir Gaziemir’deki eski kurşun fabrikasının atıklarının Torbalı’daki açık alana döküldüğü haberi, 400 kişinin yaşadığı Torbalı Yoğurtçular Mahallesi’nde boş bir araziye dökülmesi sonucu oluşan çevresel riskte, bölge halkının yaşaması kuvvetle muhtemel kanser vakalarının patlama yapma ihtimaliyle toplum sağlığını da riske ediyor.
***
Rant yağması çok değerli bir tarım arazisini daha yok etti. Nefes Gazetesi’nden Dilan Kutlu’nun 11 Mart tarihli haberine göre Hatay depremi sonrası Hatay Dikmece’de 3 milyon metrekare ölçeğindeki tarım arazisi ve bölge halkının geçim kaynaklarından biri olan zeytinlikler TOKİ tarafından yapılan imar-rant operasyonuyla yok edildi.
***
Ekonomide devasa bütçe açıklarının ve beşli çetenin Hazine kaynaklarını yağmalamasının ekonomik boyutları açığa çıktı. Nefes Gazetesi’nden Tarık Işık’ın imzalı 11 Mart tarihli haberinde, Yap İşlet Devret projeleri kapsamında “vatandaşın cebinden bir kuruş çıkmayacak” yalanıyla verilen garantiler sonucu 8 yılda (2016-2024) 179 milyar liralık ödeme gerçekleştiği, bu ödemenin kapatılamayan bütçe açıklarını kapatabilmek adına vergi ve zam sağnağına yol açtığı da ispatlanmış oldu.
***
AKP’nin neoliberal şirket devletinin bekası için yükselttiği faiz soygunu görülmemiş bir iflas dalgasını tetikledi. Nefes Gazetesi’nden Songül Dalgıç Bilgili’nin haberine göre yılın ilk iki ayında konkordato başvuruları % 172 artarak rekor kırdı. İflasların % 92 ile en yüksek seviyesine ulaştığı ilk iki ay boyunca pek çok firma konkordato ve mahkemeler tarafından verilen geçici mühlet kararlarının önceki yılın aynı ayına göre % 152.5 arttığı görüldü. CB hükümet sisteminin halkı fakirleştirip, şirketleri batırdığı ve yaygın bir işsizliğe neden olduğu böylece ortaya çıktı.
***
Vergi yağması giderek derinleşiyor Son 23 yılda sürekli arttırılan ÖTV yüzünden bir pakette satın alınan 20 sigaranın 16’sının vergi olduğu kanıtlandı. Prof Murat Batı’nın açıklamalarıyla ortaya çıkan bu durum, halkın temel gıda ve ihtiyaçlarını da kuşatan bir soyguna dönüşerek temel ihtiyaç maddelerine erişimi kısıtlayan başlıca faktör.
***
Derinleşen yoksulluk Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın Nefes gazetesine verdiği röportajla bir kere daha kanıtlandı. Muhabir Özlem Güvemli’ye röportaj veren Şahan, ailelerin çocuklarının karınlarının doyması için okula gönderdiğini ifade etti. Şişli Belediyesi tarafından başlatılan “Bir Öğün Bizden” kampanyasıyla 3-4 mahallede yemek dağıtımı kampanyası başlattıklarını ifade eden Şahan, AKP’nin neoliberal saldırısıyla derinleşen yoksulluğun gittiği vahim boyutu teyit etti. Ekonomik krizin boyutunun çok büyük olduğunu sözlerine ekleyen Şahan, “Yoksul maalesef artık daha çok yoksul oldu” sözlerini sarf etti.
***
Türkiye’nin Orta Doğu ülkesi olarak kabul edilmesi teklifi ABD temsilciler meclisi üyeleri Cumhuriyetçi Parti Florida Temsilcisi Gus Bilirakis ve Demokrat Parti Illinois temsilcisi Brad Schneider 11 Mart’ta sunduğu teklif, emperyalizmin Türkiye’yi reva gördüğü mevkinin ne olduğunu kanıtladı.
***
Yandaş, devlet merkezli sendikacılığın ve memur yoksulluğunun sebeplerinden biri olan Memur-Sen’in başkanı Ali Yalçın’ın oğlu Yuşa Yalçın’ın kurduğu kooperatifle konut yapıp satan bir müteahhit olduğu Nefes Gazetesi’nin 12 Mart tarihli manşetiyle ortaya çıktı. Siyasi iktidarla yandaş ilişkiler geliştiren Ali Yalçın, bu avantajının nimetlerini Kuşadası’nda bedava kamu arazisi üzerine ina ettirdiği villalarla aldığı teyit edildi. Tanesi 1.1 milyon lira gibi oldukça yüksek bir bedelle satışa sunulan villalar, nepotizmin son örneği olarak kayıtlara geçti.
***
Kasım 2024’te muhalif Flash TV’ye iktidar merkezli bir operasyonla el koyan Bank Pozitif sahibi Erkan Kork’un bankadan televizyon kanalına pek çok şirketi kara para ile elde ettiği Masak raporlarıyla belgelendi. Polisin düzenlediği operasyon sonucu tutuklanan 59 kişiden bir kısmı serbest bırakıldı. Türkiye’de tek şubesi olan Bank Pozitif’in %60 hissesine İsrail’de silah ticareti alanında faaliyet gösteren Hapoel bankasının olması, kara para-silah-yasa dışı bahis ağının varlığını kanıtlar nitelikte. Erkan Kork’un Timur Soykan’ın video kaydıyla haberleştirdiği BDDK düğününe katılarak yeni evli çiftlere takı taktığı, bunun karşılığında banka kurabildiği iddialar arasında.
***
Çürüme ve yozlaşmanın bütün devlet kurumlarını ve toplumu kuşattığını belgeleyen yeni kitabı Kirli Çark ile ilgili Kırmızı Kedi Yayınevi’nin Youtube kanalına röportaj veren gazeteci Murat Ağırel, uyuşturucu kaçakçılığında YÖK’e ait araçların kullanıldığını öne sürdü. Ağırel’in eseri Kirli Çark’ta, ortaya koyduğu haliyle, kara para- yasa dışı bahis-sanal kumar bağımlılığı vakalarının kökenindeki yoksullaştırma, borçlandırma ve neoliberal saldırı dalgasıyla ilişkisini henüz kuramasa da, önemli bir kitap olduğunun altını çizelim.
***
Seçim tartışmalarının gölgesi altında Ciner Grubu’nun sessiz sedasız Habertürk’ten çekilmesi, Gazete Duvar’ın Google algoritmalarının yarattığı dolaylı sansür nedeniyle iflas ederek yayın hayatına son verdi. TV 100 2019’da Nejat Gülseven’e satılmıştı Gülseven’in kim olduğu ülkücü mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın yemeğinde verdiği fotoğrafla ortaya çıktı. TV 100 AKP’nin para militer örgütlenmesi SADAT’tan reklam alacak kadar iktidarla iç içe geçmiş bir TV kanalı. Sahibi Azeri iş adamı Mübariz Mansimov’un olduğu Ekol TV ise Jandarma Genel Komutanı Arif Çetin’in yönetim kurulu üyeliğine atanmasıyla rengi belirginleşti. Çetin’in Alaattin Çakıcı’nın eski danışmanı Ferhat Aydoğan’ı makamında ağırlamıştı. Çetin Organize Suç örgütü liderliği ile suçlanan Selahattin Yılmaz’ın oğlunun antika dükkanını da ziyaret etmişliği var. Ziyaretleri çok seven Çetin’in Demir Yumruk operasyonuyla göz altına alınan Hüseyin Eryılmaz’ı makamında ziyaret ederek meşrulaştırmıştı. KRT’nin CHP’li Tuncay Özkan’dan Şişli belediyesinin yolsuz belediye başkanı Mustafa Sarıgül’e geçmesiyle patronlu, burjuva medyanın basın ve haber alma özgürlüğünü nasıl yok ettiği bir kere daha kanıtlandı. Haberi metalaştıran ve reklama boğan ve kamu yararı yerine magazini öne çıkaran burjuva haberciliği, halkın doğru bilgilenmesi yönündeki en büyük engel olduğu ortaya çıkarken, elde kalan birkaç sol, muhalif gazete ve haber kanalının önemi bir kez daha anlaşılıyor. Sabah gazetesinin İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun photoshoplu sahte diplomasını manşete çektiği skandal haberde 4 yerde imla hatası yaparak asparagas haberde sınır tanımadığını gösterdi !
***
18 Mart’ta Saray rejiminin darbesi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ile başladı. Diploma iptali, islamofaşizme ve seçimsiz otoriter rejime yönelik bu son tertip, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin başlattığı ayaklanmayla karşılandı. Polis barikatını yararak Saraçhane binasına doğru yürüyüşe geçen öğrenciler, tarihte pek çok örneğinde gördüğümüz üzere haysiyet ve özgürlük mücadelesinin fitilini ateşlediler. 18-25 Mart darbe süreci, geniş halk yığınlarının protesto gösterileriyle karşılandı. Saraçhane önünde düzenlenen mitingler yoğun bir katılıma sahne olurken, Saray rejimi protesto gösterileri karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. İBB’ye kayyum atanması şimdilik ertelenirken, islamofaşizmden kurtulabilmek adına seçim tartışmaları alevlendi. AKP içinden eski milletvekili Hüseyin Kocabıyık dışında hiç kimsenin itiraz etmediği darbe sürecinde Kocabıyık’ın “Recep Tayyip Erdoğan geleceğin yer burası mıydı ? Biz bunlar için mi mücadele ettik ? Bunun için mi mahkemelerde süründük yıllarca ? Sen aslında kendine darbe yaptın haberin yok” sözleri kesin ihraç talebiyle disipline sevk edilmesiyle yanıtlanarak, AKP içinden darbe sürecine yönelecek itirazların önü kesilmek istendi.
***
Neoliberal yağma ve talan rejimi sonrasında her 4 kişinden birinin icralık olduğu gerçeği ortaya çıktı. 23 yıllık AKP ve saray rejimi iktidarı boyunca ücretler genel seviyesinin kasti müdahalelerle sermaye sınıfı lehine düşürülmesi ve gündelik hayatın metalaşması sonucu ortaya çıkan borç dağı, borç dağını ödenemez hale getirdi. Ödenemeyecek borç ve faizlerinin siyasallaşması talebi henüz borçların silinmesi talebine dönüşmese de, borç dağının neoliberalizmin yarattığı bölüşüm şokunun doğal bir uzantısı olduğu görülmeye başlandı.
***
24 Mart’ta uydurma deliller ve gizli tanık ifadeleri ile tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı için yapılan gayri resmi referandum, yoğun bir katılıma sahne oldu. Aralarında yürüyemeyecek durumda olan pek çok yaşlı insanın yardım ve desteklerle katıldığı oylama, Saray rejiminin 18 Mart darbesine karşı reaksiyonun yeni bir biçimine dönüştü. Gayri resmi referandum hukuki sonuç doğurmasa da, halkın seçme ve seçilme pratiklerine sahip çıktığının bir delili olarak kayıtlara geçti.
***
Gençliğin diploma ve adalet isyanı geleceği saray rejimi tarafından çalınan üniversiteli gençlerin karşısına konulan bariyerleri aşarak devam ediyor. Rejimin polis terörüyle bastırılmaya çalışılan isyan, Galatasaray, İTÜ, ODTÜ ve Mülkiye ile Ege Üniversitesi ile daha da büyüdü. Saraçhane mitingleriyle kitlesel buluşmalara sebep olan saray rejimine karşı toplumsal muhalefet, halka halka yayılarak muhalefeti de dönüştürdü. Bütün bu isyan dalgaları, Gezi isyanı esnasında ortaya çıkan enerjinin sönümlenmediğini gösterdi.
***
Halk düşmanı faşist saray rejiminin Şişli Belediyesi’ne yönelik kayyım ataması sonucu bölgedeki sosyal belediyecilik uygulaması olan Kent lokantası kapatıldı. Seçilmiş belediye başkanı Resul Emrah Şahan yerine getirilen kayyımın bu icraatine karşılık halk, kendi lokantasını örgütleyerek bölgedeki yoksulların beslenme hakkına sahip çıktı.
***
Kağıt üretiminin özelleştirilmesinin yıkıcı etkileri netleşmeye başladı. Yayıncılık sektörünü ithal kağıt bağımlısı yapan 1995 Seka özelleştirilmesi, Nefes Gazetesi’nden İlkay Akkaya imzalı habere konu oldu. Tam bir yarı sömürge ekonomisine dönüşen Türkiye’nin Finlandiya, Norveç ve Çin’den kağıt ithal etmesiyle bağımlı hale geldiğinin altınının çizildiği haberde, normalde 80 lira civarında olan ortalama bir kitabın maliyetinin ithal kağıt bağımlılığı nedeniyle 300-400 liraya kadar çıktığı belirtildi. Kitap satış ve okuma oranlarında trajik bir düşüşe ve kültürel krize neden olan bu durum, neoliberal dönüşümün kültürel hayata yaptığı derin bir darbe olarak kayıtlara geçti.
***
25 Mart’ta ABD’de Tufs Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Rümeysa Öztürk, gittiği iftar yemeği sırasında ajanlar tarafından göz altına alındı. Vizesi iptal edilen ve Hamas destekçisi olarak suçlanan Rümeysa’nın avukatı Mahsa Khanbabai müvekkiline yönelik herhangi bir suçlama olmaksızın sınır dışı edilmesini “Rümeysa tıpkı Amerika’daki herkes gibi görüşlerini özgürce ifade etme hakkına sahip. Şu anda Filistinlilerin temel insan haklarına sahip olması için çağrı yapılan bir görüş yazısının altında imzası olduğu için hukuksuz biçimde Trump yönetimi tarafından hedef alınıyor.” sözleriyle eleştirdi. Rümeysa’nın sınır dışı edilmesi ve eğitim hakkının gaspı, faşist Trump yönetiminin İsrail karşıtı cepheyi hedef alan intikam saldırısı olarak yorumlandı. Emperyalist bir ülkede “düşünce özgürlüğü” gibi kulağa hoş gelen ancak gerçekte tam bir aldatmaca olduğu görülen Rümeysa vakası ilk değil. ABD’de Gazze yanlısı İsrail karşıtı protestolara destek verdiği için bursu kesilerek sınırdışı edilen 400 öğrenci olduğu gelen bilgiler arasında.
***
27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde Devlet tiyatrolarında bilete yapılan % 291’lik zam ile saray rejiminin kültür karşıtı politikaları bir kez daha tescillendi. Cumhuriyet gazetesi’nde yer alan habere göre, kar amacı gütmeyen bir kurum olarak Devlet Tiyatroları biletlerine yapılan bu fahiş zam, tiyatrocular tarafından “skandal” olarak nitelendirilirken, neoliberalizmin kültürün metalaşmasına hizmet ettiği kanıtlandı. Zam ile tiyatro sanatının halk ile bağlantısını kesmeye çalışıldığı ve devlet tiyatroları ile özel tiyatrolar arasında bir fark kalmadığı anlaşıldı. 2 Nisan’da yürürlüğe girecek olan zamla, Neoliberal politikaların halkın kültür talebini kısmaya yöneldiği netleştirken, tam biletin 680 öğrenci biletinin 495 lira olması bekleniyor.
***
Darbe, RTÜK cezalarıyla devam etti. 27 Mart’ta Saraçhane protestolarını canlı yayınlayan Sözcü TV’ye 10 gün ekran karartma cezası verilirken, Halk TV’ye Tele 1’e ve 5’er program yayın durdurma cezaları verildi. RTÜK cezalarının yargı denetimine açık olmaması, RTÜK’ün 12 Eylül’de temelleri atılan otoriter yönetim mantığının bir ürünü olduğunun ispatı. Uzatılmış 12 Eylül rejimi olarak yorumlayabileceğimiz saray istibdatının bir ceza kurumu olarak RTÜK’ün işini yapması nedeniyle televizyonlara ceza yağdırması sansürcü zihniyetin son örneği olarak kayıtlara geçti.
***
29 Mart’ta tarihçi Cemal Kafadar, ders verdiği Harward Üniversitesi’ndeki Orta Doğu Çalışmaları Merkezi CMES direktörlüğündeki görevine son verildi. “Kim Varmış Biz Burada Yoğ İken”, “İki Cihan Arefesinde” “Kendine Ait Bir Roma & Diyar-ı Rum’da Kültürel Coğrafya ve Kimlik Üzerine” gibi kitaplarından tanıdığımız Kafadar’ın yardımcısı Rosie Bsheer ile birlikte görevden alınması, ABD’nin İsrail yanlısı semitik politikasının bir sonucu olduğunu rahatlıkla söylemek mümkün. Kafadar’ın görevden alınması başkanlığını yürüttüğü programın “anti semitik” bulunması ve Cumhuriyetçi siyonistlerin ABD dış politikasını eleştiren üniveriste camiasını hedef almasıyla Harward Üniversitesi’nin akademik bağımsızlığının da tam bir aldatmaca olduğu ortaya çıktı. Görevden alma ABD’nin siyonist vahşete sunduğu kayıtsız koşulsuz desteğin giderek üniversiter hayatı da zehirleyen bir başka örneğiydi.
***
ABD’de bunlar yaşanırken, Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyım karşıtı protesto gösterilerine öğrencileri ile birlikte katıldığı gerekçesiyle öğretim üyesi Esra Mungan’ın 5 yıl süreyle üniversite kampüsüne girmesi yasaklandı. Kararda Esra Mungan’ın kampüse girmesinin “rektörlük iznine bağlı” olduğu duyuruldu. Kararı gülünç olarak niteleyen akademisyen Esra Mungan yaptığı açıklamada zaten emekliye ayrıldığını “İsteyerek ayrıldım çünkü artık orada yaratıcı bir şeyler yapamayacağımızı fark ettim. Akademik üretimin mümkün olmadığı bir ortamda kalmanın anlamı yoktu” sözleriyle kararı eleştirdi. Mungan ayrıca “Bu tamamen anlamsız bir yasak çünkü ortada pasifize edilecek bir kart yok. Emekli olunca akademik kimlik kartınızı alıyorlar, yerine eskiden olduğu gibi herhangi bir emekli kartı verilmiyor kayyum yönetim başa geçtiğinden beri. Boğaziçi mezunuyum ama ona rağmen mezun kartı için başvurmadım çünkü beni tanımlayan 4 yıllık lisansımdan çok üniversitemdeki 22 yıllık akademisyenliğimdi. Bu durum da acziyetlerini gösteriyor çünkü olmayan bir kartın 5 yıllığına pasifize edilişinden bahsediyorlar. Tam bir trajikomedi” sözleriyle kararın aslında komik bir karar olduğunu yineledi. Karar yasakçı, faşist zihniyetin zıvanadan çıktığının bir belgesi olarak tarihe geçerken, kayyım saldırısı bununla da sınırlı kalmadı. Kayyım, Boğaziçi Üniversitesi’nde 1050 gündür devam eden kayyım karşıtı pasif direniş eylemini kırmak adına eylem yapılan yere gübre döktü ! Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden Prof Tuna Tuğcu, kararı sosyal medya hesabından “Bu kadar mı basitleştiniz ? 4.5 yıldır durduramadığınız Akademik nöbeti meydanı gübreleyerek mi durduracaksınız” cümleleriyle eleştirdi. Saray rejiminin bir aparatı olan kayyımın atanması ile zıvandan çıkarılan saygın bir eğitim kurumu olarak Boğaziçi Üniversitesi’nde skandalların bitmeyeceği, gübre dökülmesi skandalıyla bir kez daha ispat edildi.
***
***
Bursa Uludağ Kervansaray Otel’de çıkan yangında aynı aileden aralarında milli kayakçı Berkin Usta’nın yer aldığı 3 kişi hayatını kaybetti. 5 Ocak’tan beri işletme belgesi olmayan otelde çıkan yangın ve can kayıpları, saray rejiminin neoliberal yağma ve denetimsizliğinin bir başka örneği olarak kayıtlara geçti. Otelde çıkan yangında hayatını kaybedenlerin otel çalışanları olduğu ortaya çıktı. Yangın, Bolu Kartalkaya Grand Otel yangınında hayatını yitiren 78 kişiyi akıllara getirirken, “Grand Kartalkaya oteli gibi daha pek çok otel var” biçiminde görüş dile getiren sektör uzmanlarının haklılığı ispatlandı.
***
Sanatçı Volkan Konak, 30 Mart günü Kıbrıs’taki bir otelde sahnede geçirdiği bir kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti. Konak, “Mimoza Çiçeği” ve “Cerrahpaşa” gibi unutulmaz şarkılara imza atan Gezi protestolarına destek için sanatçılarla birlikte Nazım Hikmet’in Karlı Kayın Ormanı şiirini parkta seslendiren Konak, sosyal konulara duyarlı, 69 öğrencinin okuması için sosyal sorumluluk üstlenen nitelikli bir sanatçıydı. Sevenlerinin ve meslektaşlarının başı sağ olsun…
***
Saraçhane protestoları sırasında çevik kuvvet tarafından gözaltına alınan dayak yiyen kimyasal gazlara maruz kalan üniversite öğrencilerinin aileleri Mart ayı sonuna denk gelen Ramazan bayramını buruk bir şekilde geçirmelerine sebep oldu. Evlatları için adliye, karakol ve cezaevleri kapılarında bir umut serbest bırakılmalarını bekleyen bu insanların eylemlerine ve meşru taleplerine kulak tıkayan ceberrut saray rejimi, gençlere, ailelerine ve tüm Türkiye halklarına yalan söylemeye devam ediyor. Ancak Maltepe mitingi de gösterdi ki canına tak diyen yığınlar, bu resmi yalanların etkisinden süratle kurtularak özgür, adil, bağımsız bir Türkiye’de bayram kutlamalarının gerçek anlamını bulacağını ilan ettiler. İBB Büyükşehir Belediyesi Genel Sekteret Yardımcısı Mahir Polat’ın uydurma delillerle tutuklanarak yeni rejimin toplama kampı Silivri Cezaevi’ne yollanması sonrasında, kalbindeki hastalık nedeniyle 6 stent takıldığı ve bu haliyle cezaevinde kalmasının mümkün olmadığı ortaya çıktı. Sağlık kontrolllerinde bile ortaya çıkabilecek bu duruma rağmen, Mahir Polat’ın sadece kendilerinden yardım isteyen iki öğrenciye para göndermesini delil sayarak tutuklama kararı veren hakimler, Mahir Polat’ın kritik sağlık durumunu hiçe saydılar. Mahir Polat’ın apar topar hastaneye kaldırılmasıyla sağlık durumunun ciddiyeti ortaya çıktı. Polat’ın serbest bırakılması için sosyal medyada yürütülen kampanyalara destek olalım.
***
Mart 2025 umut ile umutsuzluğun adalet talebi ile baskının birbiriyle mücadele ettiği bir aydı. Milyonlarca insan, adalet ve özgürlük talepleriyle, insan gibi yaşayabilmek, çalışabilmek okuyabilmek için mevcut siyasal partilerden hiçbir şey beklememeleri, mücadele etmeleri gerektiğinin nihayet farkına vardı ve eyleme geçti. Umut mu ? Turgut Uyar yazdı tekrar etmek boynumuzun borcudur.. Umut Kaçınılmaz gelecektir…