HAFIZA-İ BEŞER BAHÇELİEVLER KATLİAMI VE BİR FİLMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ.

Ümit ÖZDEMİR / 23.10.2024

@masumlevrek

1978 MHP içinde küçük, dar bir suikast timinin oluşturularak özellikle başkent Ankara ve civarında oluşan sol gruplaşmaların faşist teröre maruz bırakıldığı yıldı. 7 TİP’li öğrencinin katledilmesi, ülkücü hareketin Orta Anadolu’dan başlayarak Ankara’yı kuşatan iç savaş stratejisinin ürünüdür. Ülkücü Mustafa Pehlivanlıoğlu tarafından tertiplenen Balgat katliamı ile başlayan suikastler ve kitle kırımları serisi, MHP’nin iç savaş stratejisinin başkent gibi güvenliğin yoğun olduğu yerlerde bile tertiplenebileceğini gösterir. Balgat katliamı solcuların gittiği 4 kahvehaneye ülkücülerin yaylım ateşiyle gerçekleşti. 5 kişinin öldüğü 2 si ağır 11 kişinin yaralandığı Balgat katliamı ile birlikte faşist terör, sivil hayatın devam ettiği merkezleri de hedefine oturtuyordu. Katliamın asli faili Mustafa Pehlivanlıoğlu daha sonra itirafçı olacak ve kendisini katliam için yönlendiren Abdullah Çatlı, Muhsin Yazıcıoğlu ve İsa Armağan’ın cezalandırılmalarını isteyecekti. Katliamda İsa Armağan’ın lojistik destek verdiğini de itiraf eden Pehlivanlıoğlu, Balgat katliamında kullanılan 12’li Baretta tipi tabancayı Abdullah Çatlı’dan aldığını söyler. Pehlivanlıoğlu, Balgat katliamının Abdullah Çatlı, Muhsin Yazıcıoğlu, Şevket Çetin ve Esat Bütün’ün yönlendirilmesiyle gerçekleştiğini ve planlayan kişinin Şevket Çetin olduğunu da itiraf eder. Katliamdan MHP’nin haberinin olduğunu da itiraf eden Pehlivanlıoğlu, katliamdan sonra ismini bilmediği bir MHP’li vekilin otomobiliyle kaçırıldıklarını da sözlerine ekler. Balgat katliamına katılan diğer ülkücüler Naim Yanık ve Mehmet Varmı yakalanarak yargılanırlar. Katliamı tertipleyen TÜŞKO (Türkiye Şeriatçı Komando Ordusu) adlı para militer örgütün kurucusu Abdullah Çatlı’dır. Balgat katliamı sonrası katliam hakkında bilgi sahibi olan TÜŞKO üyesi Haydar Şahin’in olaydan bir süre sonra Aksaray’da 14 kurşun sıkılmış cesedi bulundu. Pehlivanlıoğlu, Balgat katliamından idam cezasına çarptırıldı, darbe öncesi ceza evinden kaçırılan Pehlivanlıoğlu yakalandı ve idam edildi.

7 TİP’li gencin Ankara’da özel bir suikast timi tarafından katledilmesi, Ankara’daki katliamlar serisinin devamı niteliğindeydi. Tarihe Bahçeliever Katliamı olarak geçen 7 TİP’li öğrencinin katli, faşist terörün bir öğrenci grubunu kendi evlerinde hedef alan ilk saldırısıydı. Bahçelievler katliamının habercisi solcu öğrencilerin gittiği Diyarbakır Öğrenci Yurdu’na yönelik saldırılardı. Solcuların gittiği kahvehaneleri de hedefine alan faşist terör, destabilizasyon stratejisi izliyordu. Bu strateji, faşist işgalin tamamlanması için hedeflenen bölgenin tamamen kuşatılmasına ve sol unsurlardan arındırılmasına dayalıydı. Solcu öğrenciler İbrahim Bozkurt ve Zafer Boz’un katledilmesiyle ilerleyen süreç, Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 öğrencinin TİP’in İl Başkanları toplantısı için Ankara’da buluşması, MHP’yi alarme eden gelişmedir. Katliam emrini MHP lideri Alparslan Türkeş’ten alan Abdullah Çatlı, Ömer Özcan ve Duran Demirkıran’ın apartman önünde gözcülüğünde; Haluk Kırcı, Ercüment Gedikli, Kürşat Poyraz ve Mahmut Korkmaz’ın yer aldığı çete ile baskını gerçekleştirir. Baskın esnasında otomobilde beklemekte olan Abdullah Çatlı evde 7 TİP’linin bulunması üzerine eter ve pamukla bayıltılan 5 TİP’li öğrenci Serdar Alten, Hürcan Gürses, Efrahim Zengin, Latif Can ve Osman Nuri Uzunlar’a yapılan saldırı esnasında eve TİP Genç Öncü üyesi iki öğrenci daha gelir. Faruk Erzan ve Salih Gevence’ye de müdahale eden çete, iki öğrenciyi otomobile zorla bindirerek Eskişehir yolunda 13. kilometrede bir tarlada başlarına ateş ederek infaz eder. Abdullah Çatlı, evdeki TİP’li öğrencilerin Eskişehir yoluna götürülerek infaz edilmeleri emrini verir. Ancak çevredeki polis denetimleri buna engel olur. Katliamı evin içinde gerçekleştirme kararı veren çetenin İdi Amin lakaplı üyesi Haluk Kırcı 5 TİP’li öğrenciyi tel ve havlu boğmaya çalışsa da Osman Nuri Uzunlar’ın uzun süre can çekişmesi nedeniyle fikir değiştirerek TİP’lileri silahla öldürme kararı alır. Çeteyi evden çıkaran Haluk Kırcı Serdar Alten’i, Hürcan Gürses’i, Efrahim Zengin’i ve Latif Can’ı tabancayla katleder ve evden kaçar. Silah seslerini duyan ve polislik sınavlarına hazırlanan Tuncay Özkul, komiser Seyfi Eroğlu ile eve gelir. Cesetleri ve hala can çekişen Serdar Alten’i bulan Özkul, Alten’i Hacettepe Üniversitesi hastanesine kaldırır. Hastanede vücudundan 9 kurşun çıkarılan ve akciğeri alınan Serdar Alten, hastanede verdiği ifadede saldırganları ayrıntılı bir biçimde tarif eder. TİP’li öğrencileri kaçıran otomobilin plaka numarasını da veren Alten, hastanede girdiği yaşam mücadelesini 8 gün sonra kaybeder.

Bahçelievler katliamının aydınlatılmasında tamamen tesadüfi bir gelişme damgasını vurur. Bahçelievler semtinde oturan Semiha Üstündağ dostlarıyla konuşurken açığa çıkan gerçek, katliamdan birkaç gün önce pazara giderken kapının önünde iki kişinin birbirlerine 5-6-2 rakamlarını söyleyip onaylaştıkları gerçeğidir. 7 TİP’li öğrencinin kaldığı apartmanın kapı numarası olan bu rakamlar, katliamla bağlantılı kişinin ülkücü Duran Demirkan olduğu anlaşılır. Demirkan katliam esnasında gözcüdür. Katliam sanıklarının tamamı yakalanır. Bahçelievler katliamı, faşist terörün iç savaşı tırmandırma stratejisine de hizmet eden yapısıyla kanlı zincirinde önemli bir halkadır.

Katliam sonrası TİP Genel Başkanı Behice Boran’ın yayınladığı bildiride Planlı, örgütlü bir terörün uygulanmasıdır. İki hafta önce Genel Merkezimize Genel Sekreterimizi hedef alarak yapılan saldırıyla bugünkü katliam birbirleriyle ilişkilidir. Partimize karşı planlanmış bir operasyonun iki değişik parçasıdır. Partimize karşı bu planlı, örgütlü saldırılarla faşist terörizmin tırmandırılışı yeni bir düzeye ulaştırılmıştır. Amaç, Parti hareketimizin engellenmesi, sindirilmesi, ellerinden gelirse yok edilmesidir.” sözleriyle faşist terörün politik hedeflerini ortaya koyar. TİP’in üye kazanma kampanyası başlatmasına denk getirilmesi de Boran’a göre katliamın bir diğer görünür nedenidir. Katliamı gerçekleştiren acımasızlığı nedeniyle “İdi Amin” lakaplı Haluk Kırcı, idama mahkum edildi. 1991’de cezaevinden şartlı olarak salıverilen Kırcı, infazı yanlış hesaplandığı için yeniden aranmaya başladı. Arandığı sırada Erzurum’da evlenen Haluk Kırcı’nın nikah şahitliğini Erzurum Valisi Mehmet Ağar yaptı ! 1996’da İstanbul’da yeniden yakalanan Kırcı, aynı gün yeniden salıverildi. Haluk Kırcı’nın yıllar sonra Susurluk Çetesi’ne üye olduğu, Radikal Gazetesi’nde yayınlanan bir sünnet düğünü fotoğrafıyla ortaya çıktı…

Faşist terörün iç savaş boyutunu zorlaması, silahsız insanları hedef alan bir kıyıcılığa ulaşmasına rağmen CHP hükümetinin devirmeyi başaramadı. Faşist hareket, bunun yerine daha otoriter bir yönetimin, askeri bir cuntanın gelmesi talebi resmi olarak ilan etti. Bildiri MHP Genel İdare Kurulu tarafından Kasım 1978’de “yetki ve sorumluluğun askeri yönetime devredilmesini”1 talep eden bir bildiri yayınlar. Böylece MHP resmi olarak da askeri darbe çağrısı yapıyor ve askeri darbeyi zorlayacak tırmandırma stratejisini ilan ediyordu.

Resmi ideolojinin alan temizliğinde filmin işlevi: Hiçbir Şey Yerinde Değil

Bahçelievler katliamını konu alan film, Hiç Bir Şey Yerinde Değil, yönetmeni Burak Çevik’in t24’den Hazal Özvarış ile yaptığı röportajda dile getirdiği “Filmimi ülkücülere ya da solculara beğendirmekle ilgilenmiyorum” sözleri, sol liberallerin yeni bir alan temizliğine, her zaman yaptıkları gibi ülkücü faşist terörün kanlı geçmişinin izlerini silmeye yönelik yeni bir hamle olarak okunabilir. Benzer örneklerini 1 Mayıs 1977 katliamının tartışıldığı esnada Halil Berktay, 1 Mayıs 1977 katliamında katliamı düzenleyen kontrgerillayı aklamak ve somut tarihi tahrif edebilmek adına katliamı, “birbiriyle mücadele eden sol grupların çatışmasına” bağlayabildi. Berktay’ın bu çıkışı Taksim meydanı için kitlesel mücadelelere başlayan ve meydanda 1 Mayıs kutlaması yapmak isteyen sosyalist sola sermaye sınıfı adına bir meydan okumaydı. Berktay, tarihi tahrif etmekle kalmıyor, aynı zamanda katliam sonrası sosyalist solu suçlayan dönemin sağ basınının siyasi dilini yeniden üretiyordu.

Hiç Bir Şey Yerinde Değil filmiyle Burak Çevik, silahsız mücadeleyi savunan TİP’li gençlerin maruz kaldığı faşist katliamı, tarihsel ve siyasal bağlamından koparıp münferit bir vaka olarak sunması nedeniyle tam da resmi ideolojinin bellek üzerinde kurmaya çalıştığı ideolojik yanıltmacanın bir aracına dönüşüyor. Burak Çevik’in filmini yaparken sol liberal Birikim dergisi yazarlarından Tanıl Bora’dan aldığı danışmanlık yardımı ve Haluk Kırcı’nın Bahçelievler katliamı üzerine polise verdiği ifadeler ve çeşitli belgelerden oluşan kitabına dayanan referansları, filmin ideolojik kaynaklarını gözler önüne seriyor. Hafızayı sadece unutmak ve hatırlamak eksenli bir edim olmaktan ziyade siyasal bir mücadelenin alanı olarak tanımlıyorsak, Bahçelievler katliamı gibi 12 Eylül’e giden yolun taşlarını döşeyen bir faşist terör eylemini de yerli yerine oturtmak gerekir. Hiç Bir Şey Yerinde Değil filminin ödül almış olması, ödülü verenlerin de salt biçimsel özelliklere takılı kalıp, Bahçelievler katliamını oluşturan bu politik bağlam hakkında hiçbir şey bilmediklerini ispatlamakla kalmıyor; verdikleri ödülle dolaylı olarak bu ideolojik yanıltmacanın bir parçası haline getirmiyor mu ? Sanıyorum getiriyor ! 

Necla Algan Adana Altın Koza Film Festivali’nde filmi izlerken şaşkınlık ve öfke duygularına kapıldığını belirtir. Algan, filmin “gerçek olaylardan esinlenmiştir” ibaresiyle başladığını, ancak esinlendiği olaydaki gerçeği es geçen, gerçeği eğip büken, katliamın Türkiye tarihindeki yeri ve önemini önemsemeyen bir eser var karşımızda” sözleriyle eleştirir “Hiç Bir Şey Yerinde Değil’de 7 kişinin faşist katillerce katledilmeleri bir bakıma sağ-sol çatışması gibi gösterilmeye çalışıldı. Ancak bunun ahlaki ve vicdani olduğu kadar siyasi bir karşılığı olduğu da yönetmenine hatırlatmak lazım” cümlelerini söyler. Sinema yazarı Vecdi Sayar da film üzerine yazdığı yazıda ideolojik yanıltmacayı “bu kurmacada gerçekten hiçbir şey yerli yerinde değil” sözleriyle eleştirir.

                                                                                       (Filmden bir sahne)

Filmler gerçekçiliğe hizmet etmiyor, sınıf mücadeleleri tarihinde önemli kırılma noktalarını ezilen sınıfların doğru hatırlamasına ve anlamasına imkan tanımıyorsa ideolojik işlev olarak AB fonlarına, liberalizme ve bunların hafızayı lobotomiyle silmeye hizmet eden burjuvazi adına politik bir işlev yükleniyor demektir. Hiçbir Şey Yerinde Değil filmi, film yoluyla yapılan bir tür lobotomi2 seansıyla rengini belli ediyor. Doğru hatırlamak ve hatırladığını doğru yorumlamak için tasarladığımız Hafıza-i Beşer bölümünde bugüne kadar kaleme aldığım bütün yazılar, aslında resmi ideolojinin bize anlattığı bütün sahte hikayelere karşı bir tersinden tarih okumasıydı. Tersinden tarihin verimi, tarihi bir sınıf mücadeleleri tarihi olarak görenlerin, böyle anlayanların kolektif çabalarından süzülür ve şüpheyi düstur edinen okurların yolunu aydınlatır. Tarihi tersinden okuyana selam ve devam: Unutmaya karşı verilen mücadeleler iktidarlara karşı verilir !

1Tanel Demirel, 12 Mart ve 12 Eylül’ün Anatomisi: 1960-1980 Dönemi Türkiyesi’nde Siyaset, İstanbul, Liberte Yayınları, 2023, s.419.

Diğer Yazılar

TÜRKİYE’DE SOL YAYINCILIĞIN GELİŞİMİ

(Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’nin 62. Fasikülü’ndeki 27 Mayıs Sonrası Sosyalist Hareket bölümünden alıntıladığımız Doğan …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir