ARAFTA DÜET

Mert Yıldırım / 27.07.2024

Arafta Düet, Selahattin Demirtaş ile Yiğit Bener’in karşılıklı yazdığı kitabın adı. Zaten Düet adını buradan alıyor. Karşılıklı söylemek… Araf ise Arap ve İslam kökenli bir kavram olarak hem bir dağ adı hem de öncesi/arifesi anlamına geliyor.

Arafta Düet’in iki kahramanın, Avukat Sinan’ın ve General Ayvaz’ın hikayesi 1980’lerin olağanüstü günlerine dayanıyor. Yıllar sonra yolları yeniden kesişiyor.

Sinan Avukat olmadan önce başladığı devrimcilik faaliyeti ve bu faaliyetin tabii sonuçlarından biri olarak yaşadığı sorgu ve işkenceden sonra Mamak hapishanesi kendisine mesken oluyor. Ayvaz ise “cumhuriyetin yılmaz savunucusu” ve subayı olarak o dönemde Mamak hapishanesinin baş mimarlarından biridir. Görevi vatan hainleri olarak görülen Komünistleri ve bölücüleri sorgulamak, işkence yapmak ve “cumhuriyeti kurtarmaktır”. Bu zaman zarfında “görevini ziyadesiyle yapan” Ayvaz Generalliğe kadar yükselir. Daha sonra bir general olarak Kürt coğrafyasında görev yapar. Burada da görevini en iyi şekilde yerine getirerek “Suruç kasabı” ünvanını kazanır. Sinan ise işkence ve hapishane yıllarından sonra yarım kalan eğitimini tamamlayarak avukatlık yapar. “Sivil hayata katılmanın” tabi sonucu olarak evlenir ve Can Yücel adını verdikleri bir oğlu olur.

General Ayvaz emekli olduktan sonra yaşadığı büyük şehri terk ederek Akdeniz kenarında bungalov bir evde yaşamaya karar verir. Ancak hayatın griftliği onu trajik olaylara sürükler. Herşey bir trafik kazası ile başlar. Bungalov evinde huzur içinde uyuduğu gecenin sabahında şarampole yuvarlanan bir aracın sarsıntısı ile uyanır. Kaza yapan araçta bulunanlardan biri Avukat Sinan’ın oğlu Can Yücel’dir. Bir diğer kazazede ise etnik kökeni itibariyle potansiyel terörist olarak görülen Berfin isminde genç bir kadındır. Öykünün diğer kahramanları ise vaktiyle Sinan’ın yoldaşları olan İrfan ve Aysel’dir.

İnzivaya çekilmiş görünen Ayvaz, kaza yapan Can Yücel ve Berfin’e yardım eder. Tam o sıralarda, kazanın yaşandığı saatlerde Akkuyu Nükleer santralinde bir patlama yaşanır. Patlamanın ip uçları bu iki gence uzanır. Daha doğrusu uzanıyor gibi olur. Bunun üzerine güvenlik kuvvetlerinin operasyonları başlar. General Ayvaz, “şüpheli gençlere” yardım eder. Başı belada olan Can Yücel babası olan Avukat Sinan’a mesajlar göndererek yardım talebinde bulunur. Sinan, arkadaşları olan İrfan’ı ve olayın cereyan ettiği bölgeye yakın oturan Aysel’i de alarak Can Yücel’i aramaya başlar. Tam bu sırada operasyona çıkan güvenlik güçleri Can Yücel’e yardım eden General Ayvaz’ı ve aynı civarda gezinen Sinan ve arkadaşlarını göz altına alır. Sinan ile Ayvaz yıllar sonra gözaltında karşılaşırlar. Birbirlerini tanırlar ve eski husumetleri sonucu iki gün sürecek olan atışmaları ve laf sokmaları başlar. Gözaltı süreleri kısa sürer. General Ayvaz ile ilişkili olan bölge jandarma komutanı herkesi serbest bırakır. Ancak Can Yücel halen ortalıkta yoktur. Bunun için Sinan ve arkadaşları bir süre daha Ayvaz’a misafir olur. İki gün sonra çıkıp gelen Can ve Berfin’in anlatımları üzerine patlama dahil yaşananların iç yüzü ortaya çıkar. Tahminlerin tersi çıkmıştır. Berfin kendi topraklarına uygun bir faaliyet içinde olup bambaşka bir eylemlilik içindedir. Patlama ile bir ilgileri bulunmamaktadır. Can Yücel ise hem bir yoldaş hem de bir sevgili olarak Berfin’in omuzdaşıdır. Ayvaz ise İnzivaya çekilen değil, yönünü Avrasya’ya çeviren islamcı iktidara karşı NATO yanlısı bir faaliyet içindedir. Amaç islamcı iktidarın Rusya ile olan ilişkilerini bozmaktır. Bunu da “Cumhuriyete sahip çıkma” aksiyonu olarak görmektedir.

Ayvaz, cumhuriyete sahip çıkmanın modernizme ve aydınlanmaya sahip çıkmak olduğunu iddia ederken; Başta Berfin olmak üzere Sinan ve arkadaşları bunun, yani cumhuriyetin sol-sosyalist ve Kürt hareketi için aynı şeyi ifade etmediğini söylerler. Mevcut islami iktidarın yolunu açanların ise yine cumhuriyet savunucuları olduğunu, amaç kitleleri depolitize etmek ve sol-sosyalist harekete yönelimini tıkamak olduğunu, mevcut iktidar ile olan çelişkilerin laiklik ile sınırlı olduğunu dilendirirler. Sol-sosyalistlerin ve Kürtlerin Cumhuriyetçilerle ittifakı mı? Bunun için önce geçmişle yüzleşmek ve hesaplaşmak gerektiğinin altı çizerler.

Sonuç olarak;

Selahattin Demirtaş, Yiğit Bener ile yazdığı kitabın kurgusu daha önce yazdığı kitaplara benziyor. Farklı hayatların kesişmesini akıcı bir dille anlatmaya devam ediyor.

Bu kitap dahil Demirtaş’in tüm kitapları öyküyü aşan, romana merdiven dayayan bir serüvene sahiptir. Mehmet Uzun stili bir teknikle hem edebiyata yolculuk yapıyor hem de güncel hayata, tarihe, sosyal çelişkilere ve siyasal konulara gezinti yapıyor.

Selahattin Demirtaş külliyatı

Diğer Yazılar

HAMAS’IN İSRAİL’E FÜZE ATMASIYLA MI BAŞLADI HER ŞEY?

Taner Renda / 03.12.2024 2001 yılının 11 Eylül’üne gelindiğinde; dünya o gün yeni bir aşamaya …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir