Taner Renda / 23.03.2025

Eğer Erdoğan, bu gün, zamanı geri alabilme şansı olsa; asla Çarşamba sabahı planını uygulamaya koymazdı. Kafalarındaki plan: tam saha pres ile CHP’yi baskı altına alıp; İmamoğlu’nu terörle ilgili gösterip, tutuklayacak. Önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından düşürülecek, ardından da büyük bir olasılıkla İçişleri Bakanlığının Yardımcılarından birini İBB’nin başına Kayyum olarak atayacaklar. Eh gelsin artından işçi kıyımları, Kent Lokantalarının kapatılması, AKP Gençlik Kollarının İBB’ye doldurulması ve Belediyenin kaynaklarını sonuna kadar kurutarak içinin boşaltılmasını sağlayacaklardı. Ardından da CHP’nin son Kurultayına hile karıştırıldığını ileri sürüp, partiye de Kayyum atayacak. Kayyum ’un ilk icraatı da: 23 Mart Pazar günü yapılacak CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayının belirleneceği Ön Seçimi durdurmak olacaktı. Böylece, AKP+MHP iktidarının her türden yaptığı, hukuksuzluk, adaletsizlik, geniş kitleleri mutlak yoksullaştırmaktan gelen hoşnutsuzluğun önünü keseceklerdi. Ardından da 45 günlük yasal süre içinde yeni bir kurultayda kendi istediği biçimde yeni bir Genel Başkan ve yönetim seçtirerek; kendinin ömür boyu ve /veya Yeni Anayasa ile %40+ 1 oy ile seçilmeyi getiren onayları alacaktı.
Fare bile köşeye sıkıştırıldığında: kendini sıkıştıranın üstüne atlarmış. Ancak, Ekrem İmamoğlu’nun boyun eğmemesi ile başlayan dik durma, CHP’nin başta Genel Başkanını ve MYK’sını olabileceğinden daha fazla radikalleşmesini sağladı. Çarşamba gününün ilk saatlerinde şaşkınlıktan ne yapacağını bilmeyen bir CHP ve Genel Başkanlığı varken, ilerleyen saatlerde ve günlerde giderek işin vahametini fark eden, geri adım atılması halinde; CHP’nin varlığının bile sona ereceğini fark etmeleri ve diktatörlük yönetimi ile bunalmış geniş kitlelerin de CHP’lilerin yanı sıra Saraçhaneye tereddütsüz akın etmesi ve Polisin her türden baskısına karşın direnç gösterilmesi ile Erdoğan’ın planı aksamaya başladı.
Ama en çok da direnç sağlayacak olanlar ise başta beni ve hepimizi de yanıltacak olan öğrenci gençliği oldu. Onların direnci, gayreti ve heyecanı; tüm kitlenin kendilerine olan güvenini daha da üst boyuta taşıyarak; yıkılması güç bir dirence dönüştürdü.
Elbette, Sol, Sosyalist Parti ve güçlerin özellikle DİSK’in de meydanlara inmesi: Valiliğin İstanbul, Ankara ve İzmir’e koyduğu eylem yasağının ilga edilmesine neden oldu. Korku duvarı bir kez aşılınca; ne TOMA, ne Çevik Kuvvet, ne de biber gazının etkisi hiçe indi. Saraçhane Meydanı, AKP+MHP Devletine meydan okuyan bir alan olarak sabahlara kadar direnişin merkezi olarak her gece hınca hınç işçi, emekli, memur ve öğrencilerin doldurduğu alan oldu.
İşte tüm bunların sonucunda: Ekrem İmamoğlu Terör Örgütü olarak lanse edilen hukuksuzluğun sonunu getirdi. Erdoğan’ın Cumartesiyi Pazar’a bağlayan geceyi yeniden değerlendirmesinin sonucunda: İmamoğlu’nu terörden tutuklatmaktan vazgeçiren kararını vermesine neden oldu. Yani Erdoğan, kendi oyunu ile alta düşüp; YENİLDİ.
Bu yenilgiye güvenip; işleri gevşetmek; yapılacak en aptalca şey olur. Hemen yarın sabahtan başlayarak CHP, İmamoğlu’nun da dediği gibi sokaklardan asla çekilmemeli. Her ilde Demokrasi Mitingleri yapmalı. İl ve ilçelerde ev ev, sokak sokak herkes ile yüz yüze temas edip; bu despot iktidardan kurtulmanın gerekliliğini anlatmalı. Politize olmuş insanların hangi partiden olduğuna bakmadan; birlikte hareket edebileceklerinin altı çizilmeli.
Erdoğan hala 2025 Kasım ayında Erken Seçim yapmayı planlıyor. Önümüzde çok fazla zaman yok. Halk, Erdoğan’dan bıktığını gösterdi. Ama hala muhalefete tam olarak güvenmiyor. Şu son 4 gündeki başta CHP’nin gösterdiği kararlılık, azalmadan artarak, halka dokunmalı. Al-i Osmanda oyun çok olduğunu da asla unutmamalı.
Hamiş: Bu Pazar günü ben de CHP’nin, Ön Seçim için kurduğu sandıklardan Dayanışma Sandığına İmamoğlu’nun adını attım. İlk kez İmamoğlu’na 2019’da İstanbul için tekrarlanan seçim için oy vermiştim. Hayat yine beni kendisine oy vermeye mecbur bıraktı. Doğru bir şey yaptığımı biliyorum ama yine de içime sinmeyen bir şeyler var.