ÜmitÖZDEMİR / 14.02.2025

Orta sınıf bir çift, sosyalist Emily (Nurdan Kalınağa) ve birlikte yaşadığı Oliver (Gökçe Genç) diyalog sahnelerinde sınıfsal profilleri ve parasızlık yüzünden taşınmak zorunda kaldıkları yeni mahallelerinde başladıkları yeni hayat üzerine konuşuyorlar. Ressam olan Emily, dönemin öne çıkan resim sanatı Soyut sanat tarzında resimler yapıyor. Neoliberal dalgada işinden olan Oliver ise işsizlikle karışık orta yaş bunalımlı cinsel açlık hissediyor. Emily Marx’ın çok satılan az okunan ve hiç anlaşılmayan eseri Kapital’i okuyor, dünya meselelerine duyarlı, politik düşüncesi iyi, lakin devir Yeni Sol işçi partisinin lideri Tony Blair’in Irak’ı işgal edecek kadar emperyalistleştiği, sol adına ne varsa yerle bir edildiği “piyasalaştırıldığı” neoliberalizm devri…
Alan (Tankut Yıldız) küfürbaz, fanatik cinsinden bir futbol sever. Bol bira içip futbol muhabbeti çeviren ve ortalama İngiliz vatandaşını etkisi altına alacak kadar da milliyetçi. Eşi hafif yırtık Dawn (Gizem Akkuş) ile iyi bir ikililer. Lakin oyunun dramatik olay örgüsünün arka planında yer alan bir huzursuzluk kendini hemen hissettiriyor. Oyunda evli olan çiftin benimsediği kültürel kodların yani milliyetçi-muhafazakarlığın çok ötesinde 2000’li yıllar İngiltere’sine damgasını vuran neoliberal güvencesizlik ikliminin etkileri hissediliyor. Çiftlerin arasında geçen konuşmalardan yansıdığı kadarıyla, işsizlik ve güvencesizlikle gündelik hayatı metalaştıran neoliberalizmin bütün kodları oyun metninden sahneye sızıyor. Bir türlü ev sahibi olamayan Alan-Dawn çiftinin en büyük problemi olan geçim sorunu, iş bulabildiği anlarda çalışan, bu arada fanatiği olduğu İngiliz milli takımının hiçbir maçını kaçırmayan Alan karakterinin sosyo ekonomik profiliyle veriliyor. Dawn ise çalıştığı doktor muayenehanesinde çalışma saati düşürüldüğü için maaşı azalan biridir. Ressam eşi Emily’nin irite edici ukalalığından ve kendisine yönelik cinsel isteksizliğinden usanarak Dawn ile yakınlaşan ve onunla sevişen Oliver’in bir büyük sırrı da, Alan’ın çok sevdiği ve resmini çizdiği “Yenilmez” adlı kedisini istemeden de olsa öldürmesi. Milliyetçi histerinin etkisiyle kedisine İngiliz donanmasındaki gemilerden Yenilmez’in ismini veren Alan’ın kültürel kodlarında, agresif bir milliyetçilik var. Oğulları Sean’ın “ülkesini korumak” ve “teröristlerle savaşmak” için Irak’ta savaştığını iddia ederek devlet görüşünü metinde dile getiren Alan ve Dawn, neoliberal dalganın birey ve toplum üzerinde kurduğu kültürel ve ahlaki erozyonu sembolize ediyorlar.
Emily’nin kültürel kodlarında gerek sanatçı olması, gerekse sosyalist dünya görüşüne bağlanması belirgin bir biçimde öne çıkıyor. Yaptığı resimlerden elde ettiği gelirle yaşamını idame ettirmeye çalışan ve eşi Oliver’in işsizlik ve bununla bağlantılı alkolizme uzanan durumuna üzülmekle birlikte, onu yeterince politik olmamakla eleştiren Emily karakteri 20. yüzyılın son çeyreğine damgasını vuran politik bir figür olarak oyunda öne çıkıyor. Emily’nin dilinden küresel ısınmadan, yükselen savaş ve şiddet dalgasına, eşitlik ve özgürlük taleplerinden anti-emperyalist düşünceye uzanan geniş bir politik dil ve söylem dile getiriliyor. Dramatik dengeyi, Emily karakterinin muarızı Alan ile kurgulayan yazar Torben Bets, iki farklı kültürel-siyasal kutbu karşı karşıya getiriyor. Oyunun politik kamplarını belirleyen bu iki karakterin karşılıklı atışmaları, neyin sanat neyin olmadığı üzerine diyalogları ile Yenilmez’deki kurgu, dram sanatının seyirciye dünyayı anlatan diyalektik bütünlüğünün tezahürü olarak belirginleşiyor.
Her savaştan geriye ölüler, sakatlar ve evlatlarıını yitirenlerin yası kalır. Oğlu zannettiği Sean’ın aslında başka bir erkekten olduğunu öğrenmesiyle ikinci kez yıkılan Alan’a kötü haberi Dawn getirir. Sean’ın Irak’taki savaşta bir tank içinde mahsur kalan iki arkadaşını kurtarmak için çabalarken öldüğü haberinin gelmesiyle, evin ve ülkenin dışında “huzur” ve “güvenlik” için uydurulan “terörle mücadele ediyoruz” söyleminin bir insanı daha hayattan kopardığını öğreniyoruz. Oliver’in annesinin ölümüyle kalan mirasla aşağı sınıftan, “ayak takımından” insanların arasından nihayet kendilerine yakışır, orta sınıf bir mahalleye taşınacaklarını öğrendiğimiz Emily-Oliver çiftinin bebeklerini ilgisizlikten kaybettikleri ortaya çıkıyor. Yenilmez hayatta birbirleriyle karşılaşması zor olan orta sınıf çift ile işçi sınıfından bir ailenin karşılaşmasının olası sonuçlarını tartışmaya açıyor.
Karşılaşma-yüzleşme ve idrak yollarının açılmasıyla boyutlanan oyun, dramatik sunumda anlatı tarzının evrensel mesajını yerli yerine oturtuyor. Yenilmez, insan topluluklarının mikro ölçeği olan ailenin kapitalizmin etkisiyle yapay sınırlar ve tüketim alışkanlıklarıyla bölünmesinin birey ve aile üzerindeki yabancılaştırıcı etkisini yalın bir anlatıyla sunuyor. Neoliberalizmin açtığı yaraları göstermekten çekinmeyen diliyle Yenilmez, çağdaş insanı kuşatan ve kapitalizmin son evresi olan neoliberalizmin birey ve aileler üzerinde yarattığı umursamazlık, bencillik, iletişimsizlik ve tüketim için sürekli ve güvencesiz çalışma meselelerine de değiniyor. Oyunda işaret edilen ahlaki kriz göstergelerinin hemen tamamı -yalan, aldatma, milliyetçilik, savaş ve hayvanlara kötü davranma- neoliberalizmin birey ve toplum üzerinde yarattığı tahribatla bağlantılı meseleler. Yenilmez zannedilenin yenildiği, dönüşmez zannedilenin yüzleşmeyle dönüşebildiği dramatik anlatısıyla oyun, bütün bunların fevkinde, neoliberal kapitalizmin insanları kimliklere böldüğü, atomize ettiği, yabancılaştırdığı ve düşmanlaştırdığı kültürel-siyasal iklimin kodları üzerine düşünmeye davet ediyor seyirciyi. Tiyatro toplumsallaşmış insan düşüncesiyse Yenilmez, anlatı yapısı ve oyuncularının role bürünmedeki arzularıyla bu amaca hizmet ediyor.