Ümit ÖZDEMİR / 04 Aralık 2024
Perde, 4 Aralık 1945’ten bir hafta kadar önce Resimli Ay dergisi ve Tan Gazetesi Sabahattin Sertel, Zekeriya Sertel ve Nazım Hikmet’in önderliğinde “savaştan kimler nasıl zengin oldu açıklıyoruz” anonsuyla açıldı. 2. Dünya savaşının yokluk yıllarında, vurguncu Türk burjuvazisinin karaborsa üzerinden nasıl zengin olduğunu, halk şeker ve ekmek ve yağ gibi en temel ihtiyaç maddelerinin yokluğunda kıvranırken stokçuların nasıl kârlarına kar kattığını duyuruyordu sayfalarında.. Türkiye egemen sınıfları ise 2. Dünya savaşının bitiminde batı kampına yanaşmak için, matbuatından Türkiye’deki komünizm “tehlikesini” eksajere etmek (abartmak) yani aslında bir yanılsama yapmak için önce SSCB ve Dışişleri Bakanı Molotov’un Türkiye’den toprak talebinde bulunduğu yalanını propaganda ediyordu. Yıllar sonra Sovyet arşivleri açıldığında böyle bir talebin olmadığı ortaya çıkacaktı. SSCB, Faşizmi yenmenin haklı gururuyla 2. Dünya Savaşı sırasında Alman denizaltılarının cirit attığı ve bu arada Türkiye’ye sığınan Yahudi mültecilerin gemisi Struma’yı batırmasıyla yaratılan tehdide karşı, Montrö boğazlar sözleşmesinin gözden geçirilmesini istiyordu.
Sağ basınla Tan arasında aylardır devam eden tartışma ise 2.Dünya savaşının ardından tek parti diktatörlüğüne ve savaş zamanı ilan edilen sıkıyönetime son verilerek demokrasiye geçilmesini savunan Tan ile CHP eksenindeki sağcı muhafazakar basın organlarının tartışması gerilimini tırmandırıyordu. Çok partili siyasal hayatı savunan Sertellerin Tan Gazetesi ile iktidarı elinde tutmak isteyen çevreler arasında süre giden bu tartışmadan müesses nizamın sahiplerinin son derece rahatsız olduğu kesindi. Tan Gazetesi için tertip hazırlanması gerekiyordu…
Beklenen tertip, Görüşler dergisinin ilk sayısıyla ortaya çıktı. Serteller Görüşler’i çok partili siyasal hayata geçiş için bir cephe dergisi olarak tasarlamışlardı. Görüşler’e yazı yazma sözü veren DP’nin kurucu kadroları Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü solcu görülmekten korktukları için bu sözlerini yerine getirmediler. Beklenen manşet Cumhuriyet’ten verildi “Bizim Yoldaşlar Nihayet Maskelerini Attılar” manşetiyle Görüşler’i hedef gösteren Cumhuriyet, haberde şunları duyuruyordu: “ Dün bir okuyucumuz Görüşler mecmuası ile idarehanemize geldi. Mecmuayı masanın üzerine yaydı. Başlığını ters çevirerek parmağını üzerine bastı. O şekildeki başlıktan ortaya bir harf değil, bir orak resmi kaldığını hayretle gördük. “Böyle G harfi olmaz, bu kasden böyle çizilmiştir” dedikten sonra sordu: “Ya bunun çekici nerede?” Sustuk. Cevabını gene kendisi verdi: “Okuyunca anladım, içinde imiş!” Soğuk savaş atmosferini yaratmak için ortaya konan bu hezeyan, gerçekte iktidar sahiplerinin çok partili siyasal hayata geçilmesi ihtimalinden doğan ve iktidar mevkilerini kaybetmelerinden besleniyordu. Görüşler dergisinin G harfinden şüphelenecek kadar derinleşen paranoyaya Hüseyin Cahit Yalçın el yükselterek katıldı…
Her provokasyonda olduğu gibi bu provokasyon da kitle desteği olmadan gerçekleştirilemezdi. Aranan kitle desteği, CHP İstanbul İlçe Teşkilatı’ndan geldi. Tasvir gazetesinin istihbarat şefliğini yapan Tekin Erer saldırı öncesi süreci anılarında şöyle anlatır: “CHP İstanbul İl Teşkilatı tarafından 3 Aralık 1945 Pazartesi akşamı talebe yurtlarına gerekli talimat verilmiş ve ertesi sabah Tan gazetesi aleyhine büyük bir nümayiş yapılacağı bildirilmişti. O zaman ben Tasvir gazetesinde istihbarat şefliği yapıyordum. Yazı İşleri Müdür rahmetli Necdet Baytok, ertesi sabah gazeteye erkenden gelmemi, komünist neşriyatı yapan gazeteler aleyhine büyük bir nümayiş hazırlandığını duyduğunu, bu haberin bir balon da olabileceğini, binaenaleyh (bununla birlikte) kimseye bir şey söylemememi tembih etmiştir.”1
Olayın başladığı gün sabah saatlerinde İstanbul Üniversitesi’ne gelen bir grup faşist provakatörün anfileri dolaşarak propagandada bulunmasıyla yığın, Tan Gazetesine doğru yürüyüşe geçti. Tanin Gazetesinde saldırının gerçekleştiği gün Hüseyin Cahit Yalçın’ın yazdığı “Kalkın Ey Ehli Vatan” manşetiyle ajite olan güruh, Necip Fazıl Kısakürek’in de çalıştığı Vakit Gazetesi önünde toplandı. Kısakürek’in işareti ve onayıyla Tan Gazetesi’nin basıldığı konak binasına doğru yürüyüşe geçildi.
Kurt dumanlı havayı seviyordu soğuk savaşın kara propagandasının etkisindeki öğrenci gençlik, 4 Aralık 1945’te İstanbul Üniversitesi önünde toplanarak Babıali yokuşundaki Tan Gazetesi matbaasına yürüyüşe geçti. Aralarında Süleyman Demirel ve İlhan Selçuk gibi sonradan epey meşhur olacak tipler de vardı ! Tan Gazetesi önünde biriken güruh, kısa süre sonra gazeteye saldırdı. Linç başlamıştı.. Gazete bobinleri ve baskı makineleri paramparça edildi.. Hızını alamayan güruh, buradan İstiklal Caddesi’ne kadar yürüyüp sol ve demokrat yayınlar satan Sabahattin Ali’nin La Turguie dergisi ofisiyle ABC yayınevini yağmaladı.. Saldırganların bir diğer hedefi Zekeriya ve Sabiha Sertel çiftiydi. Çift, faşist terörden kurtulmak için vali Lütfi Kırdar’dan yardım istediyse de bu yardımı alamadılar. Kurtuluşu bir yakınlarının yanına sığınarak sağladılar. Çifti kızıl bir boya ile boyayıp sokaklarda dolaştıracak kadar gözü dönmüş faşist güruhtan kurtaran bu hamlesinin detaylarını Sertel’in anılarını kaleme aldığı Roman Gibi adlı eserinden okuyabilirsiniz.
4 Aralık 1945 Tan Gazetesi baskınını, Türkiye’de ilan edilen soğuk savaşın başlama vuruşu sayabiliriz. İktidardaki yönetici kliğin yönlendirmesiyle bu lince ve yağmaya katılanlardan bazıları ilerde devletin muhtelif mevkilerinde taltif edilerek ödüllendirilecekti. Türkiye sağcılığının tipik sol ve demokrat basın düşmanlığının belgesi olan Tan gazetesi baskını, aynı zamanda yukarıda işaret ettiğimiz büyük korkunun, yani Türkiye halkı yokluğun karaborsanın elinde kıvranırken kimlerin zengin olduğu gerçeğinin öğrenilmesine engel olduğu için vurguncu Türkiye burjuvazisinin işine gelmiştir. Baskın sonrası yayın hayatı sona eren Tan Gazetesi’ne yönelik saldırı için doğru düzgün bir adli kovuşturma yapılmadı. Saldırının sorumluluğunu üstlenmek istemeyen CHP’liler saldırıyı “üniversite gençliği”nin tertiplediğini iddia etti. Sertel ise matbaayı yıkanın üniversite öğrencileri değil polis olduğunu öne sürdü.
Siyasal sonuçları bakımından Tan Gazetesi saldırısı ve yağması, DP ile 2. Dünya savaşı sonrasında ortak bir eksende muhalefet çizgisi geliştirmeye çabalayan Serteller ve entelektüel çevreleri bu işten vaz geçirdi. DP’nin etkili isimlerinin köşe yazılarıyla destek vermesi beklenen Görüşler dergisinin tiraj patlaması yaratması büyük bir olasılıktı. Dönemin baskı, sansür ve sıkıyönetim uygulamaları göz önüne alındığında, DP’liler daha sonra bu ilişkiyi inkar etseler de, siyasal olarak kamu oyu yaratabilmeleri ve siyasi fikirlerini duyurabilmeleri için fazlaca bir seçenekleri yoktu. Tan’ın 2. Dünya Savaşı boyunca izlediği anti-faşist çizgisiyle kendi okur kitlesini yaratması, DP’nin önde gelen kadroları için de uygun bir zemin yaratıyordu. Sovyet kampı ile “hür dünya” yani aslında kapitalizm ile sosyalizm arasında kalan Türkiye, yönünü hızla batıya çevirmiş, Tan Gazetesi matbaasının basılmasıyla başlayan olaylar, 1946’da vefat eden Washington elçimiz Münir Ertegün’ün naaşını taşıyan Missouri zırhlısının Türkiye’yi ziyareti, Amerikan emperyalizmine yanaşmanın fırsatı olarak görülmüştü. Naim Tirali’nin “25 kuruşa Amerika” adlı köşe yazısıyla Missouri zırhlısı ziyaretindeki izlenimlerini kaleme alarak selam durduğu Amerikan hayranlığı, Celal İnce’nin “Dost Amerika” adlı şarkısıyla Amerikan kültürel hegemonyasına destek oluyor, Amerikan tüketim kültürü ve kurumlarını ölçüsüz övgüsüyle besliyordu. Amerika’ya desteğini, cami minarelerinden “Welcome” mahyasıyla ilan eden rejim, Missouri ziyareti için hatıra pulları bastırıyordu. Bu denli bir Amerikancılaşmanın kökeninde, 2.Dünya savaşı yıllarında Alman emperyalizmine yedeklenen Nazi propagandasına ve Nazi büyükelçisi Franz Von Pappen’in faaliyetlerine izin veren sağcılığın büyük payı vardı. Cevat Rifat Atilhan adlı Türk ırkçısının, Nazilerin Der Strummer adlı dergisinin tıpkı basımı olan Milli İnkilap dergisinin yayınına izin veren, Nazi hayranlığını hiçbir zaman gizlemeyen Peyami Safa’nın Türkiye’de yakılacak kitap anketi yapmasına kadar varan gericileşmesinin de aynı ölçüde Alman emperyalizmine katkı sunduğunu söylemek mümkün. Irkçı, ayrımcı bir facia olan Varlık Vergisi ile azınlık burjuvalarını, Türk burjuvaları lehine mülksüzleştiren tek parti diktatörlüğü, burjuva kampta da gerilime neden oldu. Nazilere krom ticareti de dahil her şeyin ticaretini yapan burjuvazi savaş sonunda Almanya’nın kaybedeceğini anladığında gafil avlandığını gördü ve süratle kamp değiştirdi ! Vurguncu sermaye sınıfları ile toprak reformuna karşı çıkan komprador sermaye sınıfları ise sonradan iktidardaki CHP’den ayrılarak Demokrat Parti’yi kuracaklar ve böylece Amerikan emperyalizmine ve sömürü düzenine yedeklenmenin yeni partisi olarak zuhur edeceklerdi. DP’nin tek parti diktatörlüğüne karşı liberal muhalefet çizgisiyle aynı frekansa girmeleri söz konusuydu. Baskın ve yağma, bu olasılığı bir muhalefet seçeneği olmaktan çıkardı.
(Tan Baskını’ndan bir gün sonra yayınlanan Cumhuriyet’ten bir karikatür. Neredeyse bütün basın önde gelen yazarları bir olmuş Tan ve Görüşler’i çıkaran Sabiha Sertel’e saldırıyor. Tam bir linç manzarası olan karikatürde Sabiha Sertel’in elindeki orakla Görüşler dergisi sembolize edilmiş.)
Tek parti dikta rejiminin 1946’da devam eden saldırıları, bu kez ortalama liberal muhalefetle sınırlı kalmadı. Aralarında Marko Paşa gibi aydın hareketinin yüz akı sol mizah dergilerini de içeren kapsamlı bir anti-komünist reaksiyona dönüştü. 1946’da kurulan yasal sosyalist partileri ve sendikaları kapatan gerici taaruz, Esad Adil Müstecaplıoğlu gibi Kemalizmle sosyalizm arasında sentez arayan sosyalist aydınların şüpheli ölümüyle devam etti. Tan sonrası kurulan Zincirli Hürriyet ve Hür dergilerinde Orhan Veli Kanık, Zekeriya Sertel, Cami Baykut, Aziz Nesin, Behice Boran ve Zekeriya Sertel’in yazılarıyla devam eden düzen karşıtı aydın muhalefeti de dergi bürosunun basılıp yağmalanmasıyla susturuldu. Soğuk savaşta karşı devrimci taaruz, 1948’de Ankara Üniversitesi DTCF’yi cadı kazanına çevirdi. Behice Boran, Niyazi-Mediha Berkes ve Pertev Naili Boratav gibi konularında uzman akademisyenleri üniversiteden tard eden kampanya, son adımda Sabahattin Ali’yi Bulgaristan sınırından katletti. Sabahattin Ali, katledilmeden bir süre önce kaleme aldığı yazısında “memlekette mevcut olmayan bir kızıl tehlikeyi halkçı kuvvetlere karşı bir silah olarak kullanabilmek için adeta zorla yaratan bu adamlar hiç bir zaman bu yalanlarla halkın gözünü boyayamayacaklardır” cümleleriyle yaratılan paranoyayı teşhir ediyordu.
1945-1950 arasındaki bu destabilizasyon, soğuk savaşta zayıf bir liberal muhalefete bile izin vermeyen devlet terörüyle birleşerek, Türkiye’de düşünce dünyasının kurumasına neden oldu. Hezeyan, dünya edebiyat klasiklerini Türkçeye çevirterek okuma ve aydınlanma kültürüne eşsiz bir katkı sunan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i tasfiye ederek, kendi evlatlarını yiyen bir içeriğe büründü. 2. Dünya Savaşı bittiğinde, emperyalist Batı’ya yedeklenmek için ülkedeki komünist tehdidini abartan ve giderek kendi evlatlarını da yiyen bu otoriter faşizan yöneliş, tarım ve ticaret burjuvazisinin gelişimi engelleyen sağcı gerici politik çizgisinin ürünüydü. DP, CHP’nin tek parti dikta rejiminden devraldığı basını susturma misyonunu, “Bir Mücadele Gazetası” lejandıyla çıkan muhalif Demokrat İzmir gazetesinin tesislerini kendi güruhuna yağmalattırarak devam ettirdi.
Tan Gazetesi baskını, etkileri zamana yayılan bir gericileşmenin kapılarını açtı. Son analizde Kemalistlerin termidoruna ve Amerikan emperyalizmine yedeklenmesine kadar varacak bu yol, Köy Enstitülerinin kapatılması, halk eğitiminin fiilen ortadan kaldırılmasıyla gerici, lümpenleştirici bir boyut kazandı. Tan Gazetesi baskını bir soğuk savaş saldırısı olarak kendisiyle sınırlı kalmadı. Basına yönelik saldırıların ilk defa bir gazete bürosunun ve tesislerinin son örneği olmayacağını bu satırların yazarı da üniversitede kantinde sohbet ederken duyduğu bomba patlaması sesiyle öğrendi… Özgür Ülke gazetesinin binası, karanlık güçler tarafından 1995’te bombalandığında gazetenin önüne koştuk ve maalesef gazeteden geriye bir enkaz kaldığını gördük… Özgür Ülke’nin bombalanmasıyla, Tan Gazetesi’nin benzeri yeni bir deja vu yaşadığımızı itiraf etmeliyim. Birbirinden farklı siyasi atmosferlerde gerçekleşseler de iki saldırının esprisi aynıydı: Gerçeği duyurmamak ! Basın özgürlüğü her türlü özgürlüklerin temelidir, halkın doğru haber alma hakkının engellendiği her yerde soygun ve yağma derinleşir ve diktatörlük rejimleri yükselir…
1Elektronik Erişim: https://journo.com.tr/tan-gazetesi-baskini-olayi