Taner Renda / 21.01.2024
Bir SGK emeklisi olarak Erdoğan, Devlet memurlarına üst üste yüksek oranda zamlar yaparak maaşlarını yükseltirken, işçi emeklilerine daha düşük zam yapması beni oldukça şaşırttı. Zaten 7 bin 5 yüz TL gibi çok düşük bir gelire sahip olan biz yaşlıların, ortalama 10 bin TL bir gelirle açlığın dehşet dengesinde önümüzdeki Mart ayında yapılacak Yerel Seçimde partisine oy vermelerini mi bekliyordu? Sanırım işin püf noktası: yeni dönemde, sırtını kimlere dayayacağında yatmakta. Mart ayından sonra ülkede temizinden 4 senelik seçimsiz bir döneme girilmesi ile emeklilerden ziyade, Devlet’e olan gereksinimden doğan zorunlulukla devlet memurlarına yatırım yapılıyor.
İşte korkutan gelecek burada kendini gösteriyor. Erdoğan, bundan sonra kendisi olmasa da, kendisinin ailesinden ve/veya işaret edeceği kişilerin yönetimi için yatırım kararı alıyor. Yakın gelecek de çooook büyük bir değişim yaşanmazsa; “seçimli bir otoriterlik” bizleri bekliyor olacaktır. İyi de, “değişmiş” bir muhalefet ne yapıyor bu büyük tehlike karşısında? Hala sadece Erdoğan’ a karşı muhaliflikte ısrar ediyorlar. Rejimden bir derdiniz yok mu? Devlet’ten bir derdiniz yok mu? 50 Milyon Dolar’a satılan bir askeri tesis çok ihtiyacımız olduğu için satılmak zorundaydı da, 55 Milyon Dolar vererek Uzay dolmuşuna bindirilen bir zatı muhterem ne anlama geliyordu? Yahu üç kuruşa bile muhtaç Merkez Bankamız varken, bu hovardalık da neyin nesiydi diyeceğinize, zatı muhterem “İstikbal göklerdedir” dedi diye aklanmış mı oldu?
21 askerin ölüsü yetmeyecek bu seçim için. Hatta seçim mitinglerine yapılacak saldırılar da yetmeyecek. En barışçıl gösteriler bile kana boyanacak. Camide imama saldırı yapıldı diye kim bilir hangi kör odalarda, aklımızın alamayacağı intikam katliamlarının hazırlıkları yapılacak. Ta ki toplum olarak Barış’ı, birlikte yaşamayı, birlikte mutlu olmayı içimize sindirene kadar bu gaddarlıklar sürdürülecek. CHP’nin, 2019’da AKP’den aldığı Büyük Büyük şehirlerin bu kez kimlerde olacağından daha da fazla ilgilendiriyor bunlar beni. Ülkeden kaçmak zorunda kalan bu ülkenin genç insanları, üniversite okumuş ama ya işsiz ya da açlık ücretine çalışmak zorunda kalanlar, Uzayda “bilimsel deneylerin” yapılmasından daha fazla dertlendiriyor beni. Böylesine rezil bir Devlet’e ve iktidara mahkum olmak sanki kaderimizmiş gibi olmaktan uykularım kaçıyor ve gecenin bir yarısı ne yapmalı ve nasıl yapmalı sorularına cevap aramaya çıkıyorum. Bulabilir miyim? Tek başıma asla bulamam. Ama aklını aklıma/aklımıza ekleyeceğimiz bizim gibileri bulabilir ve yan yana gelebilirsek; sanırım bir umudumuz olabilir.
Hamiş: Bu Devleti ve iktidarı değiştirecek insanları, Merkür’den veya Mars’tan bulup; getiremeyeceğiz. Muhafazakarı/ilericisi, Sünni’si/ Alevi’si/Ateisti, Kürdü/Türkü/ Laz’ı ile bu ülkede hep bir arada ama ne inancına, ne diline ne de yaşam tarzına karışmadan, saygı duyarak barış içinde yaşamak istiyorsak; birbirimizle konuşacağı, tartışacağız, hatta kavga bile edeceğiz ama hep konuşacağız. Yoksa: yoksa diye bir alternatif yok. Hep birlikte batacağız.