Ukrayna İç Savaşı ve Yeni Halk Cumhuriyetleri

Mazhar Denizli’nin bu yazısı politikagazetesi.org’da yayınlandı yazarın izniyle sitemizde yayınlıyoruz.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından bu yana ABD’nin öncülüğünde emperyalist güçlerin eski Sovyet Cumhuriyetlerinde yürüttükleri operasyonlar hepimizin gözü önünde devam etmekte.

Gürcistan, Ermenistan, Kırgızistan gibi ülkeler dönem dönem Batılı güçlerce dizayn edilen çalkantılar, sıra dışı iktidar değişiklikleri yaşadılar. Bu ülkeler içerisinde dağılmadan bu yana emperyalistlerin en çok iştahını kabartan Ukrayna oldu kuşkusuz. Sovyetler Birliği’nin en önemli birleştirici harçlarından biri olan Ukrayna aynı zamanda bünyesindeki çok uluslu yapıyı da Rusya’dan sonra en iyi koruyan ülkelerden biriydi. Aşağıda gelişimini aktaracağımız iç savaş süreci bu gün için Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılarak Rusya’ya bağlanması ile sonuçlanmış, Donetsk ve Lugansk’da kurulan Halk Cumhuriyetleri birleşerek ‘Novoy Rusia’ (Yeni Rusya) adıyla yeni bir cumhuriyet hedefine yönelmiştir.

Bu sürecin nasıl sonuçlanacağını, genç Halk Cumhuriyetlerinin geleceğinin ne olacağını kestirmek gerçekten güç. Ancak bu gün gelinen noktada bile Ukrayna’da yaşananlar emperyalistlerin ülkeyle istedikleri gibi oynayamacağını, kendi oluşturdukları saatli bombanın ellerinde patladığını göstermektedir. 

Ukrayna’nın Doğu’sun da, özellikle Donbas bölgesinde anti emperyalist ve anti faşist bir mücadelenin sürdüğünü ve bunun Kobane örneğindeki kadar geniş ölçekli olmasa da uluslararası bir boyut kazandığını söyleyebiliriz.Yakın zamanda Lugansk’da Ukrayna Ordusuna ve Ukraynalı Faşist Milislere karşı Savaşan ‘Komünist Enternasyonal Birliği’nin Komutanı Aleksey Markov, Rusya, Belarus, Kazakistan, Moldova ve İspanya’dan çok sayıda anti faşist savaşçının saflarında kendileriyle birlikte dövüştüğünü belirtiyordu. Özellikle İspanya’dan gelen komünist – anti faşist gençlerin kendi ülkelerinde bu destekten dolayı yargılandıklarını biliyoruz. Fransa ve İtalya’dan savaşa katılan çok sayıda anti faşist bu mücadelenin aynı zamanda Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya karşı da sürdürüldüğünü belirtiyorlar. Aleksey Markov özellikle Lugansk’da eski devlet başkanı Yanukoviç döneminin yöneticilerinin yeni Halk Cumhuriyetinde yönetime geldiğinden şikayet etse de savaşan güçler içerisinde Komünistlerin önemli bir güç olduğunu belirtiyor.

ABD öncülüğünde batılı emperyalistler Ukrayna üzerinde yürüttükleri operasyon beklediklerinden farklı bir sonuç verince, savaşın suçunu Rusya’ya atarak başta Ukrayna olmak üzere eski Sovyet ülkelerini sosyal laboratuvar gibi kullandıklarını ve her türlü deneyi yaptıklarını unutturmak istemektedirler.

Yaklaşık 10 yıl önce Yanukoviç’in gençliğinde yer alan kriminal suçları öne sürerek, haklı sayılabilecek bir itirazı ayaklanmaya dönüştürmüşler ve ardından Yanukoviç’i mumla aratan hırsız yandaşlarını iktidara getirmişlerdir. Soros gibi toplum mühendisleri de vakıfları ve şirketleri aracılığıyla bu süreçte rollerini oynamıştır.

İlk deneme kalıcı bir başarı getirmeyince bu kez daha tehlikeli ve geri dönüşü mümkün olmayan bir ’Pandora Kutusu’ açılmış Faşist Milisler sahaya sürülmüştür.

Ukrayna halkının büyük bir çoğunluğunun yabancı olduğu sadece ülkenin batısında sıkışıp kalmış olan, 2. Dünya Savaşı’nda Nazilerin safında yer alarak Sovyetler Birliği’ne karşı savaşan milliyetçi lider Stephan Bandera’nın izinden yürüyen faşist milisler önce Kiev’de gösterilerin sürdüğü Bağımsızlık Meydanı’na daha sonra da tüm ülkeye müdahale etmeye başlamıştır.

Bu güçler doğaları gereği mücadeleyi meydanda gösteri düzeyinde bırakmamış, Rusya nefretlerini anti komünizmle birleştirmiş, Kiev’de ve ülkenin Doğu’sunda katliamların baş oyuncusu olmuştur.

Sovyetler Birliği’nin Kurucu Lideri ve Rusya’yla ortak geçmişin simgesi olan Lenin heykelleri bu başıbozuk Faşist güruhun ilk hedefi olmuş ve ülke genelindeki 500 Lenin heykeli yıkılmıştır.

Yanukoviç Yönetiminin yıkılmasından sonra kurulan hükümetin ilk icraatlarından biri de ülkede Sovyet propagandası sayılacak sembolleri Nazizm ile aynı kefeye koyarak yasaklamak olmuştur. Ukrayna Hükümeti bununla da yetinmemiş ve geçtiğimiz hafta içerisinde Adalet Bakanlığı aracılığıyla ülkede aktif olan 3 Komünist Partinin önümüzdeki seçime girmesini yasaklayan bir kararname açıklamıştır.

Ülkenin geçmiş değerlerinin tümüne saldıran başıbozuk Faşist Milisler son zamanlarda sahiplerinin de sözünü dinlememekte, yürüttükleri sigara kaçakçılığına müdahale edildiği için polisle ölümle sonuçlanan silahlı çatışmalara girebilmektedir. Üzerlerine daha fazla gelindiği taktirde hükümet güçleriyle silahlı çatışmaya girecekleri ve Kiev’de meydan gösterilerine yeniden başlayacakları tehdidini savurmaktadır.

Emperyalizmin 1. Denemesi: ‘Turuncu Devrim’

2004 yılında yapılan seçimlerde Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne girmesini savunan ve dolayısıyla batılı ülkelerce desteklenen Viktor Yuşçenko karşısında cumhurbaşkanı adayı Viktor Yanukoviç’in seçimi kazanması üzerine, Donetsk ve Lugansk bölgelerinde seçime hile karıştırıldığı iddiası ile seçim sonuçlarını kabul etmediğini ilan etmiştir.

Destekçilerini direnmeye davet eden Yuşçenko, rakibi Yanukoviç’in gençliğinde kriminal bir suçtan ceza almasını da kullanarak kısa sürede kitleleri Kiev’deki Bağımsızlık Meydanı’na çıkarmayı başarmıştır.

Geçmişte Merkez Bankası Başkanlığı dışında ciddi bir politik geçmişi olmayan Yuşçenko’nun arkasında Soros gibi emperyalizmin ileri karakol temsilcilerinin olduğunu belirmekte de yarar var.

Söz konusu güçlerin dizayn ettiği ve kendisine ‘Turuncu Devrim’ adı verilen bu ayaklanma seçimlerin tekrar edilmesi ile sonuçlandı. Oluşturulan manipülasyon sonucu seçimi kazanan Yuşçenko ve ekibi ile Ukrayna her geçen gün emperyalizmle daha da yakınlaştı. Devrim ve değişim vaatleriyle yönetime gelenlerin gerçek yüzleri ve kalibreleri kısa zamanda ortaya çıktı.’Turuncu Devrim’in liderleri kısa süre içerisinde yolsuzluklarla anılır oldu ve ülkeyi yönetenler yargılanır hale geldi. İktidara gelişlerinden yıllar sonra, Ukraynanın yeni ‘Lesia Ukrainka’ ’sı ilan edilen Başbakan Yulia Timoşenko yargılanarak hapis cezası alırken, Cumhurbaşkanı da gücünü ve koltuğunu yitirecekti.

2. Deneme: Faşist ‘Sağ Sektör’ Devrede

2004 yılında başlayan ‘Turuncu Devrim’ süreci hüsranla sonuçlanacak, devrik Yanukoviç 2010 yılında yapılan seçimle yeniden Cumhurbaşkanı olacaktı.

Emperyalist güçler bu sonuçtan hoşlanmasalar da oluşturdukları manipülasyonlarla başa getirdikleri ekibin yolsuzluklar nedeniyle çok yıpranmış olmasını da dikkate alarak seçim sonuçlarına bu kez güçlü bir itiraz göstermeyerek yeni senaryoları oluşturmaya başladılar.

Avrupa Birliği, Ukrayna’yı bir yandan ortaklık anlaşması için sıkıştırırken, diğer yandan göstericiler bir kez daha Kiev’deki Bağımsızlık Meydanını doldurmaya başlıyordu.

 

Yanukoviç yönetimi ise bir önceki dönemdeki gösterilerin sonuçlarının da etkisiyle panikleyerek süreci iyi yönetemiyor ve eylemcilere sert müdahalelerde bulunuyordu.

İlk dalga eylemlerde polisin müdahalesinin sertleşmesi üzerine Yanukoviç göstericilerle diyalog adına Kiev polis şefini görevden almasına karşın bu noktada eylemlerin rengini seyrini değiştiren bir gelişme oldu; Batı Ukrayna’da sıkışıp kalmış milliyetçi-faşist güçler sürece müdahil olmaya başladılar. Özellikle ‘Praviy Sektör’ adıyla örgütlenen faşist gruplar, maskeli ve silahlı militanlarıyla Bağımsızlık Meydanı’nda boy göstermeye başladılar.

Ukraynalı faşistlerin devreye girmesi ile gösterilerde ölümler de başladı. 20 Şubat 2013’de Kiev’de saldırganın tam olarak kim olduğu anlaşılmayan çatışmalarda çoğunluğu keskin nişancılar tarafından olmak üzere 100 den fazla insan öldürüldü. Ardından inanılmaz bir manüplasyon kampanyası başlatıldı ve sosyal medyada ölümlerden polis sorumlu gösterildi.

Bu günden sonra eylemlerde şiddet ön plana çıktı. Eylemler boyunca Ukrayna polisinin hatalı olmadığını söylemek mümkün değildir, ancak iktidarın yıkılmasından sonra ortaya çıkan videolarda polisin genellikle savunma pozisyonunda olduğu, tehdidin faşist milislerden geldiği gözükecekti.

İç Savaş ve Yeni Halk Cumhuriyetlerinin kurulması 

Olayların büyümesi ile Avrupa Birliği, taraflar arasında arabuluculuk yapmaya soyundu ve süreç şaşırtıcı olmayan bir biçimde parlementonun Yanukoviçi azletmesiyle sonlandı.

Bir süre sonra da Yanukoviç ülkeyi terketmek zorunda kalacaktı.

Halk hareketiyle başlayan ve sivil faşistlerin müdahalesiyle darbeye dönüşen süreç hızla bir iç savaşa doğru evrilmeye başladı.

İç Savaşı ilk tetikleyen konu, darbe yönetiminin ilk iş olarak çok kültürlü bölgelerde (Donets, Lugansk, Kırım vb.) kullanılan dilleri resmi dil olarak tanıyan yasayı kaldırması olmuştur.

Yönetimin bu hamlelerinin yanı sıra, faşist milisler huzursuzluğun ve tepkilerin yükseldiği Ukrayna’nın doğusuna ve Kırım’a giderek güç gösterilerinde ve ölümle sonuçlanan eylemlerde bulunmaları da iç savaş sürecini hızlandıran en önemli faktör olmuştur. Faşistlerin hükümet ile bir araya gelerek yürüttükleri saldırılar bu bölgelerde halkın ‘Savunma Birlikleri’ oluşturulmasıyla sonuçlandı.

Başlangıçta gösterilerin liderliğini üstlenen Savunma Birlikleri, bir süre sonra resmi binaları işgal etmeye başladılar.16 Mart 2013 tarihinde yapılan referandum ile Kırım Ukrayna’dan ayrılarak Rusya Federasyonu’na bağlanma kararı aldı. Bu kararla birlikte Kırım ve Sevastopol yeni federasyonlar olarak Rusya Federasyonuna bağlandı.

Bu referandumda karar halkın % 97 çoğunluğu ile alınmıştı. Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması sonrasında aynı eğilim ülkenin doğusundaki Donetsk, Lugansk, Harkov, Dnipropetrovsk, Mariupol, Odesa gibi şehirlerde de güçlenmeye başlamıştı. Bu bölgeler ağırlıklı olarak rusçanın konuşulduğu bölgelerdi.

Kiev yönetimi, doğuda büyük yatırımları olan oligarkların isteği ve güçlü desteği ile Nisan 2013 de muhaliflere yönelik silahlı operasyona başladı. Bu operasyonlarda ordunun yanı sıra sivil faşist milisler de yer alıyordu. Mayıs ayında, Odesa’da muhaliflerin bulunduğu sendika binası faşist milisler tarafından yakılacaktı. Bina içerisinde onlarca insan bulunurken yakıldıktan sonra Türkiye’de yaşanan Sivas katliamının çok benzeri bir eylem gerçekleşiyor ve polislerin varlığına rağmen ‘Sağ Sektör’ milisleri içeriden çıkmaya çalışanları da engelliyordu. Olay sırasında futbol taraftarları arasına karışan faşist katillerin hiçbiri olay sonrasında herhangi takibe uğramamışlardır. Odesa’daki tepkilerin büyümesi üzerine Ukrayna bu bölgede benzeri az görülen bir uygulamayla eski Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili’yi vali olarak atamıştır. Hatırlanacağı gibi ABD’nin bölgede sık sık başvurduğu organizasyonlardan biri 2004’de Gürcistan’da yaşanmış ve Şevarnadze’ye karşı ‘Gül Devrimi’ adı verilen halk hareketi sonrasında Saakaşvili Devlet Başkanlığına gelmişti.

2008 yılında Güney Osetya’yı işgal etmesi kendi sonunu da getirmişti. Bir süre öldüğü düşünülmüş ancak ABD’de üniversite öğretim üyesi olarak ortaya çıkmıştı. ABD, kendisine karşı bağlılığının ve hizmetlerinin karşılığında Saakaşvili’yi Ukrayna Yönetimi’ne yaptığı bir dayatma ile Odesa’ya yabancı güçlerin valisi olarak atanmasını sağlıyordu. Ukrayna halkının da utanç duyduğu bu karar bütün protestolara rağmen geri alınmayacaktı.

Bu arada iç savaşın şiddetlenmesi ile Ukrayna Hükümeti sivil hedefleri de ayırmaksızın, ağır silahlarla muhaliflerin üzerine saldırmaya başlamış ve çok sayıda sivilin ölümüne yol açmakla savaş suçu işlemeye başlamıştır. İnsan hakları örgütleri de bu durumu tescillemektedir.

Eylül 2014’e gelindiğinde bir milyonun üzerinde Ukrayna vatandaşı öncelikli olarak Rusya olmak üzere başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Ukrayna Devlet Başkanlığına getirilen ‘ çikolata kralı’ olarak anılan Poroşenko sivil faşist milisleri, doğudaki muhalif güçleri bastırmakta kullanmış ancak başarılı olamamıştır.

Uzunca dönem kullandığı ‘Sağ Sektör’ militanları ile bu kez ülkenin batısında başı belaya girmeye başlamıştır. Aslında bu resim yabancı olduğumuz bir durum değil, bizim ülkemiz de dahil birçok ülkede yaşanan bir durum gerçekleşmekte. Faşistlerin iktidarlarca ve emperyalist güçlerce kullanılıp ihtiyaç kalmadığında da oyun dışına atılamaları Ukrayna’da da yaşanıyor.

Güçlerini kaçakçılık ve benzeri kriminal olaylara yönlendirmiş faşistler kontrol edilemez hale gelince bugüne kadar destek verdikleri yönetimle karşı karşıya gelmektedir.

Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması sonrasında yaşanan iç savaş süreci Donetsk ve Lugansk’ta da bir referanduma gidilmesine yol açmış ve ardından her iki bölgede de Halk Cumhuriyetleri ilan edilmiştir.

Ardından yapılan seçimle meclis belirlenmiştir. Donetsk Havzası, Ukrayna’nın toprak olarak % 5’ini oluşturmakla beraber gayrı safi milli hasılanın % 20’sini ihracatın ise % 25’ini sağlamaktadır. Bölgede bulunan kömür havzası çok güçlü bir ekonomik değer oluşturmaktadır. Bu durum Ukrayna’nın tüm doğu bölgesi için geçerlidir ve bölge sanayi olarak batıya göre oldukça öndedir. Bu nedenle Ukrayna Hükümeti bölgeyi gözden çıkaramamakta savaş suçu ve sivil katliamlar da dahil her türlü yolu denemektedir. Savaş boyunca Donbaslı direnişçiler yalnız kalmamışlardır. Ülkede yürütülen savaş anti faşist bir niteliğe büründükçe bir çok ülkeden özellikle gençler Donbas halkının yanında savaşmak için bölgeye gelmektedir.

2014 sonbaharından itibaren Ukrayna Hükümeti, Halk Cumhuriyeti temsilcileri Rusya ve AGİT temsilcileri gözleminde görüşmelere başlamış ve ateşkesi sağlamışlardır. Ateşkes kalıcılığını koruyamayarak sık sık bozulsa da belirli periyotlarla Minsk’te yapılan görüşmeler sürmektedir.

Minsk’de yapılan son toplantıda yapılan protokol aşağıdaki gibidir.

Protokol

Üçlü Temas Grubu’nun, Rusya Devlet Başkanı V. Putin’in girişimleriyle, Ukrayna Devlet Başkanı P. Poroshenko’nun, Barış Planı’na yönelik olarak ortak adımların uygulanması hakkındaki istişarelerinin sonuçları 1 Eylül 2014 tarihinde Minsk’te yapılan istişarelerde tarafların öne sürdüğü önerilerin tartışılması sonucu Ukrayna temsilcileri, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü ve Rusya Federasyonu temsilcilerinden oluşan Üçlü Temas Grubu aşağıdaki adımların uygulanması gerektiğinde anlaşmıştır:

1. Silah kullanımının karşılıklı olarak derhal kesilmesinin sağlanması.

2. Silah kullanılmaması rejiminin AGİT tarafından gözlemlenmesi ve doğrulanması

3. “Donetsk ve Lugansk bölgelerinde belirli alanlarda yerel öz-yönetimlerin geçici statüsü ile ilgili olarak” Ukrayna Kanunu’nda düzenleme yapılması, iktidarın yerel yönetimlere devri. (Özel Statü Kanunu)

4. Ukrayna ve Rusya Federasyonu sınırında güvenli bölge oluşturulması, bununla birlikte Ukrayna-Rusya sınırının AGİT tarafından kalıcı olarak gözlemlenmesi ve doğrulanması

5. Tüm rehinelerin ve yasadışı biçimde gözaltına alınan kişilerin derhal serbest bırakılması.

6. Donetsk ve Lugansk bölgelerinin belirli alanlarında gerçekleşen olaylarla bağlantılı olarak kovuşturma ve cezalandırma yapılmasının önüne geçecek bir yasanın hayata geçirilmesi

7. Kapsamlı bir ulusal diyalog Yürütülmesi

8. Donbass’daki insani durumun iyileştirilmesini amaçlayan tedbirlerin alınması.

9. “Donetsk ve Lugansk bölgelerinde belirli alanlarda yerel özyönetimlerin geçici statüsü ile ilgili olarak” Ukrayna Kanunu kapsamında erken yerel seçimlerin düzenlenmesinin sağlanması (Özel Statü Kanunu).

10. Yasadışı askeri oluşumların, askeri donanımın, bunun yanında militanların ve paralı askerlerin Ukrayna topraklarından çıkarılması

11. Donbass’taki ekonominin canlandırılması ve bölgedeki ekonomik aktivitenin onarılması için bir programın kabul edilmesi.

12. İstişare katılımcılarının kişisel güvenliklerinin garanti altına alınması.

Bu süre içerisinde Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri Parlementolarını birleştirerek Novo Rusia Cumhuriyet’inin Kuruluşu doğrultusunda adım atmışlardır.

Sürecin sonunda nasıl bir tablo ortaya çıkacaktır kestirmek güç. Donetsk Halk Cumhuriyeti Başkanı Aleksander Zaharçenko, Ukrayna ile görüşmeleri beklemeyeceklerini ve kontrol ettikleri bölgelerde 18 Ekim’de yerel seçimlerin yapılacağını duyurmuştur.

Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko da geri adım atarak Donetsk ve Lugansk bölgelerine özel statü verilmesi doğrultusunda parlementoya teklif vermek zorunda kalmıştır.

Ülkenin önemli siyasi güçlerinden biri olan ve 2012 parlamento seçimlerinde % 13 oy alan Ukrayna Komünist Partisi ise bu sürecin sonunda ülkenin federasyonlaşmaya gitmesi ile barışın yeniden sağlanabileceği görüşünü savunuyor.

Parti Genel Sekreteri Peyotr Simonenko çatışmaların sürmesi halinde ülkenin farklı devletlere bölünmesinin kaçınılmaz olduğunu belirterek bunun önüne geçebilecek yolun federasyonlaşma olduğunu belirtiyor.

Ukrayna Komünist Partisi, Ukrayna’nın farklı uluslardan insanların kardeşçe yaşadıkları bir ülke iken radikal milliyetçi grupların bu mozaiği parçalamaya çalıştıklarını vurgulamaktadır.

Diğer Yazılar

HEGEMONYA BUNALIMINDAN AÇILIMA CUMHUR İTTİFAKININ YENİ RUBİK KÜPLERİ

Ümit ÖZDEMİR / 31.10.2024 Her şey Türkiye düzen siyasetinin oyun kurucularından Devlet Bahçeli’nin “önümüzdeki günlerde …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir