GÜNCE 2025-OCAK / ŞUBAT DÖNEMİNİN ÖNEMLİ OLAYLARI

GÜNCE 2025 / OCAK-ŞUBAT 2025

Editörden- Ajans titizliğiyle hazırladığımız Günce serisini yıllık bazda hazırlamak imkansız olduğundan, dünya “hızla” döndüğünden iki aylık bazda yayınlıyoruz. Günce ile kısa sürede gelişen her şeyi sol bir yorumla okumanın imkan tanıyor, umarız ki yıl sonunda çok daha kapsamlı bir almanak’ı yayınlayacağımızı şimdiden ilan ediyoruz.

3 Ocak’ta Ulaştırma Bakanlığı’nın yüksek hızlı rant ihalesi gazete sayfalarında yerini aldı. Ulaştırma Bakanlığı tarafından Kırıkkale-Delice Çorum hattı için yapılan ihalede 2B usülüyle ihaleye katılan Yapı Merkezi-Çelikler ihaleyi kazandı. Yapı Merkezi-Çelikler tarafından sunulan teklif 75.2 milyar liraydı ve bu teklif, Ulaştırma Bakanlığı tarafından kabul edildi. Konu uzmanlarının yaptığı incelemede hattın toplam maliyetinin 32 milyar lira olduğu, ihaleden 43.2 milyar lira rant aktarıldığı öne sürüldü.

***

10 Ocak’ta Fransız donanması Martinik’te durdurduğu Haliç Equality adlı 3 milyar dolar değerinde 9 ton kokain ele geçirdi. Uyuşturucu operasyonu, ton bazında ele geçirilen en büyük operasyonlardan biri olarak tarihe geçerken, uyuşturucu operayonunun sonraki adımı Yüksekova Esendere gümrük kapısından geçen bir TIR’da yapılan aramada TIR’ın temiz çıkmasıydı. Aynı tır Adana emniyet müdürlüğü tarafından durdurulup arandı ve bu aramada 850 kilo eroin yakalandı. Türkiye’nin Gri Listeden çıkışını abartılı bir sevinçle kutlandığı sıralarda yakalanan bu uyuşturucu miktarları, propaganda edilenin aksine uyuşturucu ve kara para trafiğinin devam ettiğinin bir deliliydi. Uyuşturucu kaçakçılığının ton bazında yapılması, AKP ve saray rejiminin yarattığı çürümenin boyutlarını kavramak açısından önemlidir.

***

17 Ocak’ta Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanmasının ardından “turbun büyüğü heybede” açıklaması yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, saray rejiminin saldırı kampanyasının devam edeceğini üstü kapalı bir dille ima etti.

***

20 Ocak’ta ABD’nin yeni başkanı Trump, yemin ederek görevine başladı. 2.Trump dönemi, neoliberal şirket devletin ABD’nin yerleşik bütün kural ve kurumlarının temellerine dinamit lokumları yerleştirerek patlatacağı bir süreç olacak. Zafer sarhoşluğuyla işi Nazi selamı vermeye kadar vardıran Elon Musk’un kritik bir mevkiye getirilmesiyle birlikte iyice sirk görüntüsü veren ABD’nin yeni kabinesinin ilk icraatları da tuhaftı. Yılların Meksika Körfezi’nin adının Amerika Körfezi olarak değiştirilmesi işini Google Map’le yaparken, Grönland ve Kanada’da hak iddia eden Panama körfezine sataşan Trump’ın ergen enerjisi, yeni dönemde yükselişe geçen Amerikan sağı ile bütün dünya halklarının başının derde gireceğinin göstergesi oldu. Amerikan sağının emekçi düşmanlığı ise 10 binden fazla memurun işine son verilmesiyle kendini gelir gelmez belli etti.

***

21 Ocak’ta Bolu Kartalkalya Grand Kartal otelinde çıkan yangında 78 kişi hayatını kaybetti. Otelden sağ olarak kurtulabilenlerin çoğu, civar otellerden yardıma koşanların çabaları ve pencerelerden sarkıtılan çarşaflarla yangından kaçarken, otelden geriye kalan enkaz ve pencerelerden sarkan çarşaflar hafızalara kazındı… Otelin kaçak olduğu ve işletme belgesinin Antalya’dan başka bir otelden apartıldığı yangından sonra öğrenildi. Otel çalışanlarının kendi aralarında konuşurken “bu mutfak bacası başımıza iş açacak” sözleri, yangının neden kaynaklandığını ispatıydı. Yangından sağ kurtulan bir otel çalışanının itiraflarından öğrendiğimiz kadarıyla yangın dedektörlerinin odalarda sigara içildiği için kapalı tutulduğunu öğrendiğimiz facia, yangın denetimini gerçekleştirecek itfaiye yetkilerinin 2007’de iktidar tarafından kaldırılmasıyla önü açıldı. Yangın görünümlü katliamda, otelin içinde hiçbir güvenlik tedbirinin alınmadığı, mesela bir yangın merdiveninin bile olmadığı da ortaya çıktı. Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un şirketi ETS Tur’un oda satarak turizm rantından pay aldığı facia, neoliberal şirket devletin yağmasında insan hayatına kasteden bir güvencesizliği göstermesi bakımından öğreticidir.

***

28 Ocak’ta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı Turbun Büyüğü başlıklı basın toplantısı ile Satılmış Büyükcanayakın ismini ifşaladı. Bilirkişi olan Satılmış Büyükcanayakın’ın saray rejiminin bütün operasyonel davalarında bilirkişi sıfatıyla rapor yazdığı, yazdığı şaibeli raporlara diğer bilirkişilerin imza atmadığının duyurulduğu basın toplantısı sürerken, Ekrem İmamoğlu’na henüz kürsüden inmeden yeni bir soruşturma daha açıldı. Hızlandırılmış saray yargısının aparatı olan Satılmış Büyükcanayakın ile telefonda görüşen gazeteci Barış Pehlivan’ın yaptığı haber ile operasyon Halk TV’ye yöneldi. Aralarında Barış Pehlivan olmak üzere, program sunucusu Seda Selek, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş ve Halk TV Programlar Müdürü Serhan Asker’in olduğu gazeteciler tutuklandı. Suat Toktaş’ın cezaevine gönderilmesi ve diğer tutukluların adli kontrol şartıyla serbest bırakılmalarıyla tamamlanan saray rejiminin reaksiyonu olarak kayıtlara geçti. Gazeteciler 4 Mart’ta yargılanacaklar.

***

28 Ocak’ta Gaziantep’te toplanan Antep Başpınar İşçi Kurultayı’nda %65 zam için bir araya gelen işçiler, bu haklarını ancak birlikte ve sendika ile alabiliriz açıklamasında bulundular. Evrensel’den Mesut Baylav’ın haberleştirdiği ve Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri sendikası öncülüğünde toplanan kurultayda konuşan bir halı dokuma işçisi Haksızlıklara maruz kalıyoruz. Düşük ücretler, zorunlu mesailer… Sendika bir şemsiyedir şemsiyenin altına giren kendini kurtarır. Karanlıkta yol almak için bir fenere ihtiyaç var sendika o fenerdir. Yanınızda sendika varsa haksızlıklara maruz kalmazsınız. Bu maaşla geçinemiyoruz. Çocuklara harçlık veremiyoruz, dershaneye gönderemiyoruz. Ben işçi olarak Antep’te kendimi güvende hissetmiyorum. Sendika burada pırıl pırıl duruyor. Ben her haksızlığa uğradığımda sendika arkamda durdu. Bir olay oluyor işçinin dört katı çevik kuvvet geliyor. İşçi ile sendika arasına yüksek duvarlar örmek istiyorlar.” sorunlarını ve çözümünü dile getirdi. Asgari ücrete saray rejimi tarafından yapılan %30 zam ile sefalet dayatmasına karşı Birtek-Sen’in öncülüğünde gösterilen direnişler, polis kuşatmasıyla kırılmaya çalışıldı ve sendika başkanı Mehmet Türkmen gözaltına alındı. Bütün bu olumsuz tabloya rağmen, Başpınar işçilerinin direnişi ve sendikal iradesi Şubat ayı emek gündemine damgasını vurdu.

***

Akademisyen Çiğdem Bayraktar Ör 31 Ocak’ta x hesabından saray rejimini eleştirdiği bir paylaşımda bulundu. Ör’ün apar topar gözaltına alınmasıyla hapse konulmasına neden olan süreç iddianame yazılması ile tamamlandı. Ör’e yönelik suçlamada zincirleme şeklinde Cumhurbaşkanına yönelik alenen hakaret suçlamasından 1 yıl 5 ay 15 günden 8 yıl 2 aya kadar hapis cezası isteniyor.

***

Türkiye 2025 yılı sonuna kadar 11 yeni cezaevi daha yapılacağı Nefes Gazetesi’nde yayınlanan haberle ortaya çıktı. Uşak, Bartın ve Siirt’te kapasite arttırımı yapılacağı bilgisi verilen haberde 11 yeni cezaevinin yolda olduğu bildiriliyor. AKP döneminde yaşanan çürüme sonucu suç oranlarında yaşanan patlamanın kaçınılmaz sonucu olarak değerlendirebileceğimiz yeni cezaevleri, iş ve aş bekleyen yoksullara karşı bir tehdit unsuru olarak algılanıyor.

Şubat ayının önemli olayları

4 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayınlanan kanunla Resmi Gazete’de yayınlanan kanunla, sermaye sınıfına derin bir darbe indirildi. Kanundaki “şirketlerin terörle iltisaklı olduğuna dair kuvvetli şüphe varsa” kritik maddesiyle, şirketlere kayyum atanabileceği belirtiliyor. Böylece TMSF’ye verilen bir talimatla istediği şirketin yönetimine el koyma yetkisi tanındı. Sermaye sınıfının tarihindeki emval-i metruke, Varlık vergisi kökeninden gelen şirkete, mal varlıklarına çökerek mülksüzleştirme pratiklerinin güncel bir versiyonu olarak biçimlenen bu yasa, sermaye sınıfları arasındaki çelişki ve çatışmayı hızlandıracağı kesinleşti. Saray rejimi bu yasayla, sınır tanımaz bir otoriter yönetime doğru koşar adım gittiğini bir kez daha ispatladı.

***

7 Şubat’ta sahte içkiden ölenlerin sayısı İstanbul’da 70 Ankara’da 33 kişi olduğu açıklandı. Sahte içki sessiz katliamında bilanço her gün ağırlaşırken, siyasal islamcı iktidarın ürünün kendi fiyatından çok vergi alarak fiilen yasaklamaya çalıştığı alkol tüketimi, tamamen kaçak-merdivenaltı içki üretimine kapıları açtı. Son olarak Ortaköy’deki bir Site Tekel bayiinden satın aldığı içkiyi tüketen Kuaför Taşkın Erturan’ın hayatını kaybetmesiyle, sahte içkinin tekel bayilerine kadar yayıldığı ortaya çıktı. Aynı tekel bayisinden içki satın aldığı düşünülen ve alkol zehirlenmesi sonucu hayatını kaybeden iş adamı Rıza Kalkavan’ın dosyası da soruşturmaya dahil edilirken, Site tekel bayisi kapatıldı.

***

9 Şubat’ta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Enflasyon dar gelirliyi vuruyor” açıklamasını yapmak zorunda kaldı. Şimşek’in bu açıklamasının, ENAG’a göre %8 TÜİK’e göre % 5 çıkan Ocak ayı enflasyon artışının bir sonucu olduğu dikkatlerden kaçmadı. Saray rejiminin yağması sonucu kontrolden tamamen çıkan enflasyonun, halk sınıflarını vergi ve zamlarla soymasına neden olan OVP’sinin iflasını dolaylı yoldan kabul eden Şimşek’in basın yoluyla kamu oyuna verdiği mesajlara rağmen çöküşün gözle görülür bir biçimde ortaya çıkması, Şimşek’in görevden alınması tartışmalarını yeniden alevlendirdi.

***

Bolu Kartalkaya Grand Kartal Oteli’nde 78 kişinin ölümünden sorumlu Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un rant ağında, Ayasofya Müzesi’nin işletmesini üstlenen DEM Müzecilik olduğu, CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı’nın X hesabından yaptığı ifşa ile ortaya çıktı. DEM Müzeciliğin sahibi, Mehmet Nuri Ersoy’un eniştesiydi. Nepotizm ve kayırmacılığın bir başka örneği olan yolsuzlukta, DEM Müzeciliğin işletmeciliğini üstlendiği müzeden elde ettiği gelirden devlete hiçbir pay vermediği belirlendi. Yıllık cirosu 50 milyon euro olan müzelerden elde edilen gelirler ile müze bakım, onarım, restorasyon ve yenileme için kaynak ayrılırken, başta arkeologlar ve sanat tarihçileri olmak üzere nitelikli iş gücü istihdamı da yaratılıyordu. Kurulan yolsuzluk ağının bir başka boyutunda Efes Müzesi’nin de yer aldığı ortaya çıktı. Ziyaretçilerden alınan 40 Euro giriş ücretinin, turistler ziyaret etse de etmese de 17 Euro’sunun, Efes Müzesi’nin içinde yer alan Deneyim Müzesi’ne kesildiği yolsuzluğun bir başka boyutuydu.

***

6 Şubat depreminde Hatay’da 59 kişinin hayatını kaybettiği Arık ve Parlak apartmanı davasında olası kasıtla adam öldürme suçundan yargılanan Celal Arık, 1475 yılla yargılandığı davadan “oy birliğiyle” beraat ettirildi. Kahramanmaraş depremi üzerinden geçen iki yılda, depremzedelerin pek çoğu konteyner kentlerde yaşamaya mahkum edilirken, oy birliğiyle verilen tahliye kararı, yeni toplu cinayetlere kapı açan skandal bir hukuk kararı olarak tarihe geçti.

***

Yargıdaki çürüme, gazeteci Timur Soykan’ın 12 Şubat’ta Birgün gazetesinde kaleme aldığı yazıyla yeni bir boyut kazandı. Skandal, Hatay Cumhuriyet Savcısı Abdussamed B’nin aynı adliyede çalışan Hakim Mustafa Ş’nin kendisine rüşvet teklif ettiği gerekçesiyle yazdığı şikayet dilekçesiyle ortaya çıktı. Soykan’ın haberine göre hakimin savcıya rüşvet teklif ettiği iddialarının odağında, kayıtdışı ya da yakalaması bulunan TIR’ların şasi numaralarının değiştirerek trafiğe çıkmasını sağlayarak maddi menfaat elde eden bir çete var.

***

11 Şubat AKP Gaziantep Milletvekili İrfan Çelikaslan’ın patronu olduğu Çelikaslan Tekstil’de işçiler %30’luk asgari ücret zammını yetersiz bularak %50 zam talebiyle greve çıktılar. Çelikaslan ile BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen arasında geçen diyalogda Çelikaslan’ın “zenginliğini allahın verdiğini” söyledi. Çelikaslan’ın işçileri sömürerek elde ettiği servetin kaynağını gizlemek için sarf ettiği bu söz, saf burjuva anlayışın bir özeti olarak kayıtlardaki yerini aldı. Günler sonra Çelikaslan’ın sefalet ücretini reva gördüğü işçilerine söylediği bu sözün gerçek olmadığı, devletten 50 milyon lira teşvik aldığı ortaya çıktı.

12 Şubat’ta İstanbul’da Özel Aile Hastanesi’nde kalp ameliyatı olacak bir hasta ile ameliyata hazırlık esnasında, stent pazarlığı yapılması sosyal medyada büyük tepkilere neden oldu. Sağlıkta ticarileşmenin gidebileceği en üst seviyeyi gösteren skandal ile neoliberal sağlık politikalarının ve özel hastaneciliğin sağlık gsorunlarını çözmediği gibi, artan oranda hukuki, deontolojik (tıp etiği) sorunları yarattığı bir kere daha ispatlandı. Sağlık Bakanlığı, gelen tepkileri yatıştırmak adına önce hastane birimini kapattı. Bu da çare olmayınca ve tepkiler devam edince hastayla pazarlık yapan muhasebecinin tutuklanmasıyla skandal ört bas edilmeye çalışıldı. Sağlıkta özelleştirme furyasının Yenidoğan Çetesi vakası ile çürüme ve yozlaşmaya dönüştüğü Türkiye’de AKP’nin halkın sağlığını daha fazla bozduğu kesinleşti.

***

Aynı gün Gezi davasında yargılanan üç isme Mimar Mücella Yapıcı, İktisatçı Yiğit Ali Ekmekçi ve Akademisyen Ali Hakan Altınay’a beraat kararı çıktı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından alınan bozma kararı ile davanın yeniden görüldüğü 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde savcının talebiyle alınan beraat kararı ile hapis durumda bulunan diğer Gezi davası tutukluları Çiğdem Mater Utku, TİP Hatay vekili Can Atalay, Şehir Plancısı Tayfun Kahraman, Mine Özerden verilen 18’er yıl ve Osman Kavala’ya verilen müebbet hapis cezalarında ise herhangi bir değişikliğe gidilmedi.

***

13 Şubat’ta TÜSİAD muhtırası yayınlandı. TÜSİAD bildirisinde “sistemin çöktüğü” tespitini öne çıkaran TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras, tekelci sermayeyi rahatsız eden bütün başlıklarda siyasi iktidara yönelik eleştirilerini dile getirdi. TÜSİAD’ın “suç örgütü kurmak şirket kurmaktan daha kolay hale geldi” tespitleriyle vurguladığı hukuksuzluk, “şimdiye kadar neden sustunuz” karşı eleştirileriyle cevaplandı. Eleştirinin krizden doğduğunu ve krizi beslediğini bir kez daha ispat eden TÜSİAD’ın bu çıkışının nedeninin, Saray rejiminin TBMM’ye hazırlattığı kanun teklifi ile Devlet Denetleme Kurulu’nun yetkilerini genişleterek özel mülkiyete el koyma yetkisi tanınması olduğu en haklı tespit olarak kayıtlara geçti. AKP döneminde grev yasakları ve teşviklerle kar rekorları kıran TÜSİAD’ın nihayet konuşmaya başlaması, kendi sınıf çıkarının bir gereğiydi.

***

Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından yayınlanan Yolsuzluk Algı Endeksi (CPI) raporunda, Türkiye’nin yolsuzluk skorunda 11 yılda 16 puan kaybettiği ortaya çıktı. Nefes Gazetesi’nden Şehriban Kıraç’ın haberine göre, Türkiye yolsuzluk algı endeksinde 2023’te olduğu gibi 2024’te de 34 puanla 107. sıradaki olumsuz konumunu sürdürdü. Türkiye Cezayir, Brezilya, Malavi ve Nijer gibi ülkelerle aynı puana sahip. Listenin zirvesinde ise Danimarka ve Finlandiya gibi nordik ülkeler yer alırken, diktatör Lee Kuan Yew’den kurtulan Singapur’un 84 puanla üçüncü sıraya yükselmesi dikkatlerden kaçmadı…

***

16 Şubat’ta Nefes Gazetesi’nden Dilan Kutlu’nun CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, Türkiye 2024’te tarım ithalatında rekor kırdı. Neoliberal tarım ve hayvancılık politikaları sonucunda tarım ve hayvancılık sektörlerini çökerten Saray rejimi, 22 yılda 53 milyar dolar açık vererek çok önemli bir kaynağı, ulus ötesi gıda tekellerine yerli işbirlikçilerin marifetiyle aktardı.

***

Aynı gün, İstanbul’un önemli su ve tarım havzalarından Sazlıdere Barajı çevresini imara açan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, iklimi değiştirme konusunda son derece kararlı olduğunu bir kere daha gösterdi. 12 bin konut yapılması için jet hızıyla başlatılan ÇED süreci ile 0yapılması hedeflenen 24 bin 874 konuttan 2 günde 65 milyar liralık rant yaratıldı. Rant ve borçtan başka bir şey yaratmayan saray rejimi, Kanal İstanbul projesinde kararlı olduğunu gösterdi. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile içme suyu havzası olmaktan çıkarılan Sazlıdere barajı ve civarı Çevre düzeni planında “Tarımsal Niteliği Korunacak Alan” olarak işaretli olduğu gelen bilgiler arasında.

***

Neoliberal yıkımın yarattığı korkunç yoksullaşma, 17 Şubat’ta Birgün gazetesi’nden Mustafa Bildircin’in haberiyle ortaya çıktı. Saray rejiminin yarattığı yıkım, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yayınlanan raporla belgelendi. 14 milyondan fazla yurttaşın yardımlarla yaşamaya mahkum edildiğini bildiren haber, Victor Hugo’nun “siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz biz yoksulluğun ortadan kaldırılmasını, aramızdaki fark budur” cümlesini akıllara getirdi.

***

14 Şubat’ta DEM Parti’den Van’a Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan, 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı ve görevden alındı. Zeydan’ın yerine kayyum atanmasıyla, kentte başlayan protesto gösterilerinde 219 kişi gözaltına alınırken, 31 Mart 2024 seçimlerinden sonra 11. kayyum atanmış oldu.

***

Futboldaki çürüme ve yasa dışı bahis yoluyla kara para aklama operasyonu, gazeteci Murat Ağırel’in Halk TV’de 18 Şubat’ta yayınlanan Kayda Geçsin programında ortaya koyduğu dijital kayıtlarla belgelendi. Ağırel yasa dışı bahis sitelerine yapılan ödemelerin Pendik’te bir güzellik merkezine aktarılarak kara paranın sistem içine nasıl girdiğini gösterdiği TV yayını, kara paranın hangi yollarla aklandığının somut bir delili oldu. Ağırel’in konuyu tafsilatlı bir biçimde anlattığı “Kirli Çark” adlı kitap Kırmızı Kedi tarafından yayınlandı.

***

18 Şubat’ta Ankara Altındağ’da sahipsiz sokak köpeklerini besleyen hayvansever Ülker Güleryüz (81) adlı kadının görüntülerinin sosyal medyada yayınlanması üzerine aleyhinde başlatılan linç kampanyası sonucu mahallenin “Necla ablası” olarak bilinen Ülker hanımın evi yandı. Yangında hayatını kaybeden Ülker Güleryüz’ün daha önce hayvan düşmanları tarafından tehdit edildiği ortaya çıktı. Sosyal medyada hayvan karşıtı faşistlerin tertiplediği iddia edilen yangında hayatını kaybeden Ülker Güleryüz’ün ölümü, sosyal medya linç kültürünün somut örneklerinden biri olarak kayıtlara geçti.

***

18 Şubat’ta Ukrayna’da savaşın bitirilmesi için Rusya ve ABD heyetleri Suudi Arabistan’da Diriye Sarayı’nda yapıldı. ABD Başkanı Trump’ın, Zelenski’nin üzerini çizdiği toplantıda uzlaşma çıkmadıysa da ABD’nin Ukrayna savaşını bitirmek istediği netleşti. Üzeri çizilen Zelenski yerine yeni bir liderin seçilmesini işaret eden ABD, seçimlerde Rusya yanlısı bir yeni liderin seçilmesine onay verdiğini de ilan etti. İş adamı Trump Ukrayna’yı yarı sömürge haline getirecek, anlaşmayı tek taraflı olarak dayatmasıyla ortaya çıkan anlaşmazlık Zelenski’nin üzerinin çizilmesinin görünür nedeni. Ülkesini NATO-Ukrayna sivil faşistleri ve emperyalizmin uşağı haline getiren Zelenski’nin akıbeti belli olmaya başladı. ABD tarafı dayattığı anlaşmayla limanlar, maden yatakları ve savaşta yıkılan kentlerin yeniden imarı için ayrıcalık talep etmesiyle Ukrayna’nın bütün zenginliklerini yağmalamak istiyor.

***

Ocak ayındaki yüksek enflasyonla daha Şubat ayında maaşını almadan alım gücü 1000 lira birden eriyen asgari ücretlilere ara zam yapılmalı mı tartışmaları devam ederken, AKP Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş, “Asgari ücrete zam yaparsak harcarlar” biçiminde akıllara seza bir açıklama yaptı. Asgari ücret zammını bilerek düşük tutarak sermaye sınıfından yana tutum alan patron partisi AKP’ye cevap EYT Derneği Başkanı Gönül Boran Özüpak’tan geldi. Özüpak “Açıklamalarınızla nasıl ekonomi uzmanları tarafından yönetildiğimizin acı gerçeğinin itiraflarından birisiniz. Lüks, şatafatlı makamlarınızla makamlara tapar oldunuz. Aklımızla dalga geçerek yol yürüdüğünüz siyasetinizde, ekonomi politikanız çöktü. Krediniz kalmadı emekçiler nazarında. Gelsin seçim” biçiminde cevap verdi.

***

18 Şubat’ta güne HDK operasyonu ile uyandık. HDK ve bileşenlerine yönelik operasyonlarda 52 kişi tutuklandı. Kumpaslı açılım sürecinde havucu yiyenlerin Bahçeli’de bir “özgürlük” ve “barış” havarisi bulma yanılsamasına kadar gidenlerin ses çıkarmadığı operasyonlarda, aralarında ses sanatçısı Pınar Aydınlar’ın olduğu grup göz altına alındı. Gözaltına alınanların içinde EMEP, ESP, Devrimci Parti YSP gibi çeşitli sosyalist partilerin yöneticileri ve gazeteciler de var.

***

20 Şubat’ta Edremit Migros’un çöpe döktüğü yiyeceklerin yoksullar tarafından toplandığı video Son Dakika Edremit x hesabından paylaşıldı. Görüntülerde çaresiz yoksulların atılmış gıdaları kendi aralarında bölüşmesi servis edilirken fondaki ses “Nerde bu devlet o üç beş yerden maaş alanlar utansın” sözleriyle yoksullara, neoliberal cehennemi yaşatan AKP’ye veryansın ediyordu.

***

21 Şubat’ta uzun süredir hasta olan ve kalp ameliyatı olduğu için inzivada olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den garip bir mesaj geldi. Yoksulluğu ve derinleşen sefaletin farkına varan Bahçeli, iyi olduğunu ispatlamak istercesine bir halkla ilişkiler faaliyeti olarak çiftçilerden 9 gülek (gülek 21 kg karşılığında kullanılan eski bir ölçü birimidir) buğday bağışlamasını istedi. Buğday bağışı şöyle dursun, Türkiye’de satılan çiğ köftenin bile marul, dürüm ve bulgurunun farklı ülkelerden ithal eden AKP rantiyelerini kızdıran bu mesajıyla MHP lideri kaynamakta olan kazanın farkına varması, sebebi olduğu saray rejiminin iflasının dolaylı bir ilanıydı.

***

22 Şubat’ta Bahadır Özgür’ün Gazete Duvar’da kaleme aldığı köşe yazısından verdiği malumata göre, milyarlarca liralık araç muayene ihalesi için AKP oligarşisinin iki grubu karşı karşıya geldi. AKP eski müteahhiti Abdülkadir Kart ile diğer taraftan milyarlık metro ihalelerini kapatan Batmanlı Metin Güneş karşı karşıya gelmiş durumda. Doğuş Grubunun da Alman ortak bularak girdiği ihale ile devlet eliyle yaratılan rantın halkın cebinden sermaye gruplarına yönelen servet aktarılması planlanıyor. Trafik bürokrasisinin denetimindeki araç muayene işlerinin özelleştirilmesi ile ihaleyi alan oligark, yetkiyi taşeronlara devrederek yeni yeni rant alanları yaratabiliyor ! Trafik ara muayene neoliberal şirket devletin kurucusu ve örgütleyicisi olan AKP’nin, bürokratik yağmasının araçlarından biri olarak pilot uygulaması Şahenk grubuna devriyle başlamıştı. İhaleyle toplam 27 milyon aracın muayene zorunluluğundan yaratılan rant ise 20 yıl boyunca yerli yabancı ortaklıkların olduğu konsorsiyumlara sunuluyor. TV 100’ün de Abdülkadir Kart adına sufle verdiği ihalenin, kimin kazanacağına teknik şartnamelerden çok, saray rejimi tarafından karar verileceği gün gibi ortada.

***

22 Şubat’ta grevdeki İzmir Kemalpaşa Organize Sanayi’de grevde olanTemel Conta işçilerinden Petrol-İş sendika üyesi Sinem, Ekmek ve Onur’un “Söz İşçinin” Youtube yayınına konuştu. Grevdeki işçilerin grevini kırma girişimlerinden söz eden Sinem, hak arayan işçilerin sendikal örgütlenme çabalarını yetki aldıkları halde yetkiyi tanımayarak keyfi olarak engellemeye çalışan patrona karşı asgari ücrete mahkum olmamak için direnişe geçtiklerini anlattı. İşçiler arasında izinlerde ayrımcılık politikaları da izleyen patronlar, iş olmadığı halde zorla fazla mesaiye bırakma, fazla mesaiye gelmeyen işçi aleyhine rapor tutma, izin haklarının sendikalı ve sendikasız işçiler arasında sendikalıların aleyhine kullandırılmaması, bezdiri (mobbing) de dahil grev iradesini dağıtmaya çalıştığını sözlerine ekledi. Makineleri kaçırmaya çalışan ve Bornova’da Temel Conta merkezinin önünde eylem yapan işçilerin önünde mangal partisi yapan patronların, emek sömürüsünde herhangi bir sınırı ve utanması da olmadığı yapılan röportajda ortaya çıktı.

***

Almanya’da seçimler yapıldı. 23 Şubat’ta yapılan seçimlerde, Almanya İçin Alternatif adlı faşist parti ikinci sıraya yükseldi. Alman kapitalizminin Ukrayna savaşına ortak olmasıyla tetiklenen göçmen krizi ve Rusya’dan gelen enerji hatlarının Amerikan emperyalizmi tarafından sabote edilmesiyle ortaya çıkan enflasyon sorunu, barınma krizini tetikledi ve Alman ekonomisinde uzunca bir aradan sonra ilk kez gıda enflasyonu da görüldü. Alman sanayi kapitalizminin ana damarlarına yapılan sabotaj enerji maliyetlerini, enerji maliyetleri ise maliyet enflasyonunu körükledi. Biriken bu çelişkilerin sebebini göçmenlere yıkan Afd’nin faşist söylemi, geniş yığınlar içinde maalesef karşılık bulabildi. SPD’nin koalisyon hükümetinin Alman kapitalizminin emriyle girdiği Ukrayna savaşı, ağır bir yenilgiye uğramalarına neden olurken, izledikleri savaş yanlısı şoven politikalar sağcıların ekmeğine yağ sürdüğü gibi, sosyal demokrat hareketin yeni bir ihaneti olarak kayıtlara geçti. Yeşil Parti’nin öne çıkan ismi Cem Özdemir’in Ukrayna askeri üniforması giydirecek kadar sağcılaşması, bu yenilgilerinin görünür nedeniydi.Seçmenler arasında yapılan ankette orta sınıf Alman seçmenin ekonomik durumu iyi olmasına rağmen faşist Afd’ye oy vermesinin ekonomik krizin derinleşmesi halinde, bu eğilimin daha da artması olasılığı üzerinde duruluyor. Afd’nin 152 koltukla ikinci sıraya yükseldiği seçimlerde SPD 120 koltukla 3. sırayı, Yeşiller ise 85 koltukla üçüncü sırayı aldı ve siyasi gözlemcilere göre seçim sonuçları Almanya’da belirsizliği daha da arttırdı. Afd ve sağcı Hristiyan Demokrat Parti bloğunun (CDU/CSU) bu başarısı, (toplam oyun %49’unu aldılar), neoliberal kapitalizmin yeni krizine ve Alman rejimini sistemik bir çöküşe doğru sürükleyecek bir dizi yeni çelişkinin kapısını açmış olabilir. Alman kapitalizminin 1929 depresyonu sonrasında sahneye nazileri davet etmesinin nasıl bir felakete yol açtığı hatırlanırsa, neoliberal kapitalizmin krizinde de aynı faşist aktörleri sahneye davet etme olasılığının neden belirginleştiği daha net kavranır. Sol parti Die Linke’nin sosyal medya platformu Tiktok’u etkili bir propaganda aracı olarak kullanmasıyla gençler arasında sempati yaratması, siyasal iletişimin yeni mecraları üzerinde kafa yorulmasını zorunlu kılıyor. Die Linke 64 koltuk elde edebildi. Almanya’da “siyaset uzlaşısı” olarak öne sürülen “güvenlik duvarının” yıkılacağını gösteren bir diğer gelişme, (CDU / CSU) nun göçmen karşıtı, faşist yasaları parlamentodan geçirirken Afd ile ortak çalışacağını beyan etmesiydi. Sahnede elektrikli testereyle bürokrasiye savaş açacak kadar delirmiş Elon Musk’ın da destek verdiği Afd’nin gelecek seçimlerde iktidar olma yolu açılmış oldu.

***

22 Şubat’ta AKP’nin 8. Olağan Kongresi gerçekleşti. En ufak bir heyecanın olmadığı, hiçbir yeni fikrin tartışılmadığı lider merkezli otoriter sağcı siyasetin tek adam rejiminin kutsandığı kongreden akılda kalan tek sahne, sahte Amerikan muhalefetinden milletvekillerinin kurulan pazarla, adeta bir nesne gibi satın alınarak yakalarına AKP rozeti takılmalarıydı. AKP’ye geçen vekiller arasında sahte Amerikan muhalefetinin eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP kontenjanlarında yer verdiği Profesör Serap Özbudun da var.

***

Futboldaki skandallar bitmek bilmiyor. TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun 22 Şubat’ta yaptığı açıklamalarla Kayseri-Konya maçı için “VAR çizgisini yanlış çizmişler” sözleriyle VAR’ın aslında maç sonuçlarına tesir eden, bir yönlendirme merkezi olduğu netleşti. Bet ve bahis çetelerinin istediği skorların alınmasındaki pivotal rol ile henüz somut bir bağlantı kurulamadıysa da VAR kararlarının endüstriyel futbol pastasında büyük kulüpleri ve bet çetelerini zengin eden bir “yapı” kurduğu kesin gibi… Son büyük skandalda ise hakemlere olan güvenin verdikleri hatalı kararlarla tamamen yok olması sonucu, Galatasaray-Fenerbahçe derbisinde Sloven hakem Slavko Vinçiç’e görev verilmesiydi. Hakemliğin yok edildiği saray rejiminin, AKP futbol düzeninin yarattığı kaosta, liyakatin yok edilmesiyle kendi futbol maçlarını yönetmekten aciz bir tablo ortaya çıktı.

Ucuz emek sömürüsünün son örneğini OVP ile kamuda tasarruf gerekçesiyle memurların ve kamu çalışanlarının servis haklarını gaspederek gerçekleştiren saray rejimi, genç işsizleri İŞKUR’un “kamuda straj” adı altında cep harçlığı düzeyinde ücretlerle sömürdüğü ortaya çıktı. Sözcü Gazetesi’nden Ali Can Polat’a konuşan Çalışma Ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik, projeyi “üniversitelerin MESEM’i” olarak değerlendirirken, bu çalışma biçiminin iş güvencesinin bütünüyle yok edildiği neoliberal emek güvencesizliği politikalarından bağımsız olmadığını, toplumsal hizmetleri yürütülmesi adına elzem olan bu emeğin sömürüye tabi tutulduğu ve bütçeden daha az pay ayrılması ile elde edilen artığın faiz rant ve dış borç ödemesinin sürdürülmesi adına derinleştirildiğinin altını çizdi.

***

AKP ile CHP’nin üstyapıda belediyelerde el sıkıştığı bir kere daha teyit edildi. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde 52’si imar 174 karar AKP ve CHP belediye meclis üyelerinin oylarıyla geçirildi. Kararların ne olduğu bilinmiyor, belediye meclisleri de dahil her türlü soru sorma, halka danışma, belediye hizmetlerini halkın taleplerini baz alarak yürütmek yerine ben yaptım oldu otoriter mantığına dayanan ve dışlama pratiklerinin sergilendiği neoliberal belediyeciliğin, sessiz uzlaşısında rant ortak paydası olduğu bir kere daha teyit edildi.

***

Sözcü Gazetesi’nden Gökmen Ulu’nun 23 Şubat tarihli haberine göre, Time dergisinin “dünyada görülmesi gereken 20 yer” arasında gösterdiği Çeşme’nin Aya Yorgi koyu, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın statü değişikliğiyle imara açıldı. Memleketin cennet koylarından ve coğrafi işaretli Aya Yorgi’nin imara açılması ile yaratılan ranta engel olmak için mahkeme kararını beklememesi, yeni bir hukuksuzluk örneği olarak kayıtlara geçerken, rant uğruna doğal mirasın kurban edilmesi, neoliberal şirket turizmciliğinin borç ve sömürüye dayalı tatil ve dinlenme kültürünün son örneğiydi.

***

Yönetmen Kazım Öz imzalı burjuva siyasetini eleştirel bir dille yansıtan filmi OY’una Geldik, Kültür Bakanlığı engeliyle yani dolaylı sansürle karşılaştı. Film, Kültür Bakanlığı tarafından eser işletme belgesi verilmediği için 55 kentte vizyona giremezken, filmde AKP-Fetö ilişkilerinin gösteriliyor olmasının, sansürün gerekçesi olduğu yorumları yapılıyor. Başrollerini Orhan Aydın ve İlyas Salman’ın paylaştığı OY’una Geldik filminin vizyona girmesi için dayanışma çağrısında bulunan yönetmen Kazım Öz, “Biz sinemacıyız, sanatçıyız. Yaptığımız iş sinema. Umarım bu sorun çözülecek ve filmi hepiniz izleyeceksiniz. Bu ülkeye zarar vermediğini tersine bir katkı sunduğunu içinde eleştiri barındırdığını bir hoşgörü toplumunu anlatmaya çalıştığını, hicivle, komediyle, mizahla anlattığını göreceksiniz. Sinema iyileştirir. Biz Kültür Bakanlığı’na şu çağrıda bulunuyoruz; bu ülkede bir komedi filmini yasaklayarak bu ülkenin tarihine kara bir leke daha sürmeyin.” sözleriyle sansüre karşı çıktı. Bianet’te yer alan habere göre, filmde Dersim Ovacık ilçesinde, sol partilerin ortak adayda uzlaşamaması sonucu sağ görüşlü partiden seçilen Hıdır Diri’nin komik hallerini hicvediliyor. Filme konulan sansür engeli ve gösteriminin yasaklanması, saray rejimine bağlı Kültür Bakanlığı’nın kültür ve sanat yoluyla eleştirel düşüncenin yaygınlaşmasına koyduğu son engel olarak kayıtlara geçti.

***

Aksi yöndeki bütün söylem ve siyasi propagandasına rağmen “Filistin Davası”nı siyonizmin çıkarlarına hizmet ederek sömüren AKP, Gazze’ye insani yardım malzemesi taşırken baskına ve sivil gönüllülerin siyonist askerlerce katliama maruz kaldığı Mavi Marmara gemisi icradan satışa çıkardı. Pek çok noktasında siyonist katliamın izlerini taşıyan gemi, Türkiye’ye döndüğünde AKP’den bir kişi bile gemiyi karşılamaya gitmemiş, Amerikan halifesi Fetullah Gülen ise Mavi Marmara gemisiyle yardım götürülmesini siyonizm ve emperyalizm yanlısı tutumuyla eleştirmişti.

***

Neoliberal sağlık uygulamalarının bir parçası ilaç katkı paylarının düşürülmesi, jenerik ilaç üreten fabrikaların kapatılmasıyla temel ve vazgeçilmez haklardan biri olan ucuz ve güvenilir ilaca erişimi ortadan kaldıran saray rejimi ve AKP, ilaç yokluğuna neden oldu. 23 Şubat’ta Nefes Gazetesi’nden Şehriban Kıraç’a konuşan İstanbul Eczacılar Odası Yönetim Kurulu Üyesi Murat Tülü, ekonomik çöküş nedeniyle eczanelerden yapılan alış verişin % 80’inin kredi kartlarıyla yapıldığını belirtirken, yaşam maliyeti krizi nedeniyle vatandaşların ilaca para ayıramaz hale geldiğini sözlerine ekledi. Şehriban Kıraç, haberinde İstanbul Yenibosna mahallesindeki bir eczanenin veresiye defterinde 300 bin liralık alacak biriktiğini anlatırken, ilaç krizinin giderek bir borç krizine dönüştüğünü kanıtladı.

***

Kapitalizmin örgütlü bir dolandırıcılık düzeni olduğu, bu gerçeklikte sanallaşan sermaye birikiminin yeni yeni vurgunlar ve soygun araçlarına dönüştüğü Ethereum adlı kripto para vurgunuyla bir kez daha kanıtlandı. Nefes gazetesinde Bybit yöneticisi Zhou’nun açıklamalarına dayalı habere göre, 23 Şubat’ta “soğuk cüzdan” adı verilen para biriktirme araçlarından 401 bin Ethereum parasının gasp edildiği ve bunun bu ana kadar kaydedilen en büyük kripto para vurgunu olduğu belirtildi.

***

Başarılı keman sanatçısı Laçin Akyol (18) Mersin’de uğradığı trafik kazası sonucu hayatını kaybederken, ailesinin kararıyla organları bağışlandı. Ölümün acısıyla başa çıkabilmek adına alınan bu kararla Akyol ailesi, organ bağışının ne kadar önemli olduğunu bir kere daha gösterdi. Laçin’den geriye bağışlayarak yaşam imkanı tanıdığı insanlar, hüzünlü keman soloları ve kemanı kaldı…

***

Egemen sınıf ittifakı içindeki TÜSİAD operasyonu ile yeni bir boyut kazanan çatlama devam ederken, koyu istibdat rejimlerinin genel karakteristiği olan mevki elde etme mücadelesi, ya da elde ettiği mevkileri tutma gayretindeki ikbalperestlerin birbirlerinin ayaklarını kaydırma mücadelesi ise devam ediyor. Özgür Özel’in 25 Şubat’ta kendi grup toplantısında yaptığı ve orduda teğmenlerin ihracını destekleyenleri eleştiren açıklaması bunun somut delili. Saray rejimine bağlı yandaş yüksek komutanlığı içindeki derin yarılmaya işaret eden Özel, teğmenlerin ihracına karşı oy kullandığı için sürgüne yollanmak isteyen Korgeneral Tevfik Algan’ın yaşadığı mağduriyet sonucu emekliliğini istemesine değindi. Özel, Kara ve Deniz Kuvvetleri komutanlarını “ne yaptığınızı biliyorum ve Hulusi Akar’a söylediğimi size de söylüyorum, siz arkadaşlarınızın hayır duasını değil bedduasını almış isimlersiniz” sözleriyle TSK yüksek komutanlığı içindeki kırılmayı ve çelişkiyi gösterdi.

***

Ukrayna savaşı bir barış anlaşmasıyla sonuçlanırken “barış” diye öne sürülenin gerçekte kolu kanadı kırılmış her şeyi yerle bir edilmiş Ukrayna’nın yeniden sömürgeleştirilme operasyonuna dönüştüğü somut olarak ortaya çıktı. Faşist iş adamı Trump’ın liderliğindeki ABD heyeti, Ukrayna’daki savaş için harcadığını iddia ettiği 500 milyar dolar karşılığında Ukrayna madenlerinin ABD’li şirketlerin yağmasına açılmasını dayatırken, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski adlı iç olgu, bu dayatmayı kabul etti. Böylece Osmanlı tarihindekine benzer -Ayestefanos anlaşması- ya da savaş bitiminde dayatılan Sevr anlaşması gibi tam bir teslimiyet, “barış anlaşması” olarak servis edildi. ABD’nin Ukrayna’ya yerleşmesi ve şirketleri eliyle Ukrayna’yı yağmalaması “barış” gibi görünse de uzun vadede Rusya ile yeni çatışmalar çıkmasına sebep olabilir.

***

Yandaş medya tarafından büyük bir hamasetle servis edilen “Suriye zaferi” Colani ve haydutlarının Suriye’ye geçecek her Türk vatandaşı için 150 dolar vize ücreti talep etmesiyle uzun hazin bir kedere ve yenilgiye dönüştü. Esad rejimi devrildikten sonra koşarak Colani ile poz veren İbrahim Kalın’ın kıldığı namaz ve otomobil şovu gerçeği gizlemeye yetmiyor. Türk dış politikasının temel argümanı olan Kürt meselesine sınır ötesinde de müdahale etme politikaları, sorunu çözmediği gibi, Suriye’nin parçalanmasına AKP tarafından verilen destek, PYD’nin tanınmasına ve meşrulaşmasına sebep oldu. PYD, her Ortadoğu örgütünde olduğu üzere pragmatist kimliğini gösterdi ve efendilerinin emriyle, HTŞ ile her konuda anlaştı. Suriye’de ortaya çıkan bu fiili durumun vahametini yeni kavrayan saray rejiminin alıkları, vaziyeti toparlamak için “AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var” türünden laflarla AB ipine sarılsalar da, ipin çürüdüğünü ve kopmak üzere olduğunu da göremediler. AB adlı liberal yapı, faşizme doğru kayacağını Almanya seçimleri ile gösterdi. Böyle olunca Serap Özbudun liberalinin, neden AKP MKYK’ya girdiğini anlamak kolaylaşıyor. Liberal restorasyonu denemek için formül arayan saray rejimi, içine sürüklendiği hegemonya krizi nedeniyle içerde ve dışarda desteğini kaybettiğini gördüğünden, yola çıkardığı otoriter dehşet treninin frenine basmaya çalışıyor ! Lakin nafile, burjuva demokrasisi için bile asgari koşul olan denge-denetleme mekanizmalarının, siyasal islamcı pragmatizmle yok edilmesinin çok ağır bir bedeli olduğunu ve yaratıcı her seçeneği yok eden otoriterizmin onu yaratanları da dönüp vuracağını hesap edemediler.

***

Eğitim-iş Sendikası’nın 24 Şubat’ta Tekirdağ’dan bir basın açıklamasıyla Tekirdağ-Ankara arasında başlattığı Cumhuriyet ve Emek Yürüyüşü öncesinde düzenlenen basın açıklamasında “Emeğin hakkını savunanlar da burada. İşçiler, emekçiler, öğretmenler, sağlıkçılar, gençler, kadınlar, hep birlikte haykırıyoruz, eğitimde ve ülkede eşitlik istiyoruz, insanca yaşam istiyoruz. AKP iktidarı boyunca emeğin değeri ayaklar altına alındı, taşeron sistemle güvencesizlik dayatıldı, sendikal haklar yok sayıldı. Ama unutmasınlar ki biz buradayız, biz bir aradayız ve bu düzeni değiştirmeye kararlıyız.” sözlerine yer verildi. Sağlıkçıların da TTB’nin önderliğinde başlattığı Beyaz Yürüyüş ile birlikte düzen muhalefetinden umudunu kesenlerin yollarının kesişme ihtimali belirginleşti.

***

Bütün bu olumsuz tabloya rağmen, Boğaziçi Üniversitesi’nde kantin kapitalistlerini protesto eden öğrenciler, protesto etmenin yetmeyeceğini gördüklerinden kendi alternatif kantinlerini oluşturdular. Kayyumun rektörün mü demeliyim ?Buna cevabı, bir genelgeyle bütün öğrenci kulüplerine kayyum ataması oldu. Yine de eylem çizgisi, öğrencilerin karar alma mekanizmalarını kendi özyönetimlerini doğrudan demokrasi mantığıyla kurmalarına ilham verdi. İstanbul Üniversitesi’nde de kantin ve yemek fiyatları artışını protesto eden öğrenciler kantinleri ve yemekhaneleri dolaşarak, gıda enflasyonu sonucunda açlığa mahkum edilen öğrencileri kolektif mutfak ve kantinle dayanışmaya, hemhal olmaya çağırdılar. Bütün bu pratikler, bir kere daha gösterdi ki ne öğrencilerin ne işçilerin ne de kadınların sömürülmesi kader değil, yoksulluk da öyle… Eşitsizliği aşmak için geliştirilen her kolektif, özel mülkiyet rejimini aşmak için verilen her mücadele ve müşterekleşme kıymetlidir. Çünkü siz de biliyorsunuz, umut zaferden yeğdir !

Diğer Yazılar

EFLATUN: BÜYÜLENSE YENİDEN DÜNYA

Ümit ÖZDEMİR / 11.04.2025 Türk sinemasında engelli bireylerin sunumu bugüne kadar oldukça ağır ve melodramatik …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir