Taner Renda / 22.01.2025

Ringdeki boksörlerden biri diğerine sağlam bir yumruk çakmış ve hakim/Halk da saymaya başlamıştı. Ama statükocu CHP, sevgili Devleti’ni koruyup, kollamak için rakibinin üzerine kararlılıkla gidip; bu İslamo faşist iktidarı kalıcı olarak nakavt etmek yerine, “centilmenliği” seçti.
Bu arada AKP+MHP iktidarı da seçim yenilgisinin sersemletici etkisini üzerinden atarak, en kısa sürede karşı atağa geçti. Önce Esenyurt ve hemen ardından da Beşiktaş Belediyesine aynı şablonla saldırı düzenlendi. Normalleşme bitmiş ve yerine “Turpların büyüğü heybede” anlayışı koyulmuştu.
Bu arada ilk anda anlamlandırmakta güçlük çektiğimiz bir hamle, Devlet’in Bahçelisinden geldi. DEM’i, muhalefetle birlikte hareket etmekten caydıracak sıkı bir gelişmenin yaşandığını ve Öcalan’ın çok daha önceden Devlet ile görüşmelere başladığı bilgisi DEM’e iletildi. Ve kibarca muhalefet ile birlikte hareket ederse; Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü görevden alıp; yerine kayyum atayarak gösterdiler. Suç: Terör örgütü ile iltisak, irtibat vs. Ama Ahmet Türk’ü de hapse atmayıp; Öcalan’ın istekleri doğrultusunda TBMM’deki partilerle görüşecek heyetin içine soktular. Yani havuç ve sopa, duruma uyum sağlamak veya sağlamamakla eş olarak isteğe! bağlandı.
Aklınıza şöyle bir soru gelmiyor mu? Eyy CHP, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkla ve derhal seçim iste. İyi de, Mansur Yavaş’ı görmezden gelebilir misiniz? Bu durumda ya Mansur Yavaş da CHP’den istifa edip; bağımsız olarak yarışa katılırsa? Böylesine bir durumda Erdoğan 1994 yılındaki İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde aradan sıyrılmıştı. Ya yine aynısı olursa? Belki de Özgür Özel, Mansur Yavaş’tan kurtulmak isteyebilir. Veya Ekrem İmamoğlu’ndan.
Ömer Öcalan, 23 Ekim’de İmralı’ya gitti. Ve kendisinin Devletle görüşme halinde olduğunu, DEM Parti’den süreci “bu kez” siyaseten etkilememesini (yani Demirtaş’ın geçmişte yaptığının bir kez daha yapılmamasını), DEM Parti’den siyasi çıkışlar yerine, -çok hızlı bir şekilde- sürecin toplumsal ayağını genişletmeye çalışmasını ve Türkiye Partisi olmayı hedeflemelerini bir mektupla DEM’in yetkililerine iletti. Yani “Atları, arabanın önüne değil, arkasına bağlama” hamlesi.
Barolar Birliği’ne kayyım atamaya kalkan bir AKP+MHP’den kurtulmak isteniyorsa; Kürt Sorununa demokratik bir çözüm isteniyorsa; emeklilerin insanca yaşayabilecekleri bir ücrete kavuşulmak isteniyorsa; Milli Gelirin sadece sermaye kesimi düşünülerek bölüşülmesi değil, emeğin de hakkaniyetle temsil edileceği bir vergilendirme sistemi ile dağıtılması, yeni bir anayasa yapılacaksa da: en azından laik, demokratik, hukukun üstünlüğünü tanıyan çağdaş bir anayasa sürecin ülkede tesis edilmesi sonucunda sağlanacağının bilincinde olmalıyız.
AKP+MHP iktidarından Kürt Sorununu çözmesini ben asla bekleyemiyorum. Bu düşüncem sübjektiflikten bir hayli uzak. Bu kadar gerici ve faşizan bir iktidar; ancak sorunu içinden çıkılmaz hale getirmekten başkaca da bir adımlar atmaz/atamaz. Düşünsenize: AKP/Erdoğan, 22 yıllık iktidarının bütün pisliklerinin ortaya serileceği bir süreci neden istesin? Erdoğan, Kürt Sorununa demokratik bir çözüm sunmaktansa; ülkeyi yıkıma sürüklemekten asla kaçınmaz. Ve bunun her türden belirtilerini görmek isteyen gözler için orta yerde duruyorlar.
Hamiş: Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı, 5 yıl önceki bir sözü için tutuklayıp, hapse koyan Erdoğan eğer aklını kaçırmadıysa; MHP ve Devlet’in Bahçelisinin yerine hazırlıyor olmasın?