Ümit ÖZDEMİR / 04.12.2024
Erdoğan TRT-World’de konuşuyordu: Filistin için 1000 genç taraftarı bir grup genç protesto gösterisine başladı. Kameralar her zaman olduğu gibi protestoculara uzak, muktedirlere yakındı. Anlayabildiğimiz kadarıyla İsrail ile AKP’ye yakın şirketler üzerinden sürdürülen ticaret, protesto edilirken, göstericiler yaka paça gözaltına alındı. Ağızları tutularak söz söyleme hakları engellendi ve 9’u savcılık sorgusuna bile çıkarılmadan hapse gönderildi…
Saray rejiminin neye benzediği ise cihadist HTŞ’nin Halep’e yönelen saldırısıyla açığa çıktı. İktidara yakın halka uzak saray medyası, İngilizce bir deyim olan embedded “iliştirilmiş” bir gazetecilik örneği daha sergilerken, rıza üretimi için AKP destekli Suriye Milli Ordusu birlikleri ile Tel-Abyad’dan görüntüler sunarak, teröristlerin yemeklerini bile yiyemeden kaçmak zorunda kaldıklarını büyük bir zafer gibi duyuruyorlardı. Neyse ki embeded olmayan gazeteciler, örneğin Metin Cihan da vardı. Cihan, twitter üzerinden yaptığı harika gazetecilikle, Cumhurbaşkanı’nın oğlu Burak Erdoğan’ın ortağı olduğu deniz taşımacılığı şirketleri üzerinden İsrail’in Aşkelon limanına soykırımcı rejime destek anlamına gelen mal sevkiyatı ve ticari ilişkileri gözler önüne seriyordu. Cihan’ın ortaya koyduğu gemi bilgileri ve gemilerin İsrail’e taşıdığı bilgilerin tamamı teyitli bilgilerdi. O esnada iktidara yakın, halka uzak medyanın patronları, Erdoğan’ın “yavrum siyonistlerin burada dili ağzı olma” sözlerini ekranlara yansıtıyordu. Salondaki güvenlik görevlileri, protestocuları yaka paça gözaltına aldılar. Tam bu esnada tarihin derinliklerinden ırkçılık karşıtı Müslüman siyah lider Malcolm X’in siyasal tarihe geçen şu sözleri aklıma geldi: “Eğer dikkatli olmazsanız, medya mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise çok sevmenizi sağlar” algı operasyonu denilen şeyin tam tanımını yapan ve uğradığı bir silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Malcolm X, tam da yaşanılan şeyin tarifinin derdindeydi ve yerden göğe kadar haklıydı…
Suriye Paradoksu ve Erdoğan’ın diğer “yavruları”
BOP’ta yeni bir siyasi evre Saray rejimi tarafından İdlib’de beslenen HTŞ saldırısı ile başladı. HTŞ ve yedeğindeki cihatçıları uzun süredir eğiten, donatan İsrail ve ABD bu eğitim ve donatım videolarını sosyal medya aracılığıyla yayınlamaktan imtina etmediler. Suriye yönetimi ise aradan geçen süre içinde kendi ülkesinin ayakta kalmasını Rusya ve İran’dan gelecek desteğe endeksledi. Emperyalizme karşı iki otoriter rejimden medet uman Esad yönetimi, geçen zaman içinde Suriye rejimini restore edebilecek ve düşmanlarını dağıtabilecek, örneğin çok partili siyasal hayatı demokratikleştirip radikalizmi nötralize edecek adımları atmaktan imtina etti. İç savaşın anlaşmalarla belli ölçülerde sönümlendirildiği siyasal evrede savaşı bahane ederek atılmayan adımlar ve Suriye’de yenildiğini kabul eden AB ülkeleri ile diplomatik görüşmelere gidilmemesinin bedeli ağır olabilir ! Suriye siyasal sisteminin 9 partisi, parlamentoda ağırlıklı olarak Ulusal İlerici Cephe’nin bir bileşeni durumunda. Esadist sistemin birer katılımcısı olmak zorunda olan 9 parti, Baasçı Siyasi Güvenlik Müdürlüğü tarafından sürekli denetime tabi. Az sayıdaki Bağımsızların, siyasal sistemi değiştirebilecek bir gücü yok. Biriken çelişkilerin patladığı bir kara film türünden bu otoriter siyasal sistem, Suriye’de gerilimi yatıştırmadığı gibi demokratik bir rejime geçişin sağlanmasındaki en büyük engel… Ülkedeki Süryani ve Kürtlerin siyasal temsilini de dışlayan rejim, böylece kendi sınıfsal, kültürel, sosyolojik tabanını daraltan bir tutuculuğa sahip. Suriye siyasal sistemi, az çok dünya siyasal tarihine, siyasal sistemlere hakim olanlara tanıdık gelen otoriter tek adam sistemidir. Beşar Esad’ın Batı’da aldığı üniversite eğitimi neticesinde Suriye’de uyguladığı neoliberal ekonomi modeli, tarım üretimi yapan binlerce köylüyü topraklarından etti. İç göçle birlikte işsizliğin yıkıcı etkisiyle kentlerde biriken ve radikal uçlara savrulan bu yığınlar, Suriye iç savaşının aktörleri arasına girecekti ! Suriye’de siyasal sistemin meşruiyetini iyice daraltan Beşar Esad, belki de farkında olmadan iç savaş öncesi objektif koşulları hazırladı. Bütün bu toplam nedeniyle Suriye’de Esad yönetiminin çok da özgürlükçü bir rejim olmadığı ortada. Suriye müesses nizamı, başta kendi Kürtlerine olmak üzere, vatandaşlarının bir kısmına bir kimliği bile çok gören bir anlayışa sahip. Tahmin edebileceğiniz üzere kendi ülkesiyle hukuki bir statü olan vatandaşlık bağını yok sayan bir rejimin altını oymak kolaylaşır ! Suriye rejimi, tıpkı siyam ikizi siyonist İsrail rejimi gibi temel hakları hiçe sayan, ayrımcı bir rejim olarak yaşamaya çalışıyor. Zıtların birliği de diyebileceğimiz Orta Doğu’nun otoriter rejimleri, biri olmadan diğerinin yaşayamayacağı bir dehşet dengesi yaratıyor ! Öte yandan bu siyasal tablo Suriye paradoksu adını verdiğimiz yeni bir açmaza neden oldu: Suriye paradoksu, siyasal islamcı rejimle, Esad’ın anti demokratik rejimi arasındaki gerilim ve çatışmada taraf tutmayı zorunlu kılıyor. Emperyalizm, Suriye’de rejim yıkıldığı anda Suriye’yi bütün etnik, dinsel grupların birbiriyle iç savaşa tutuştuğu kesintisiz bir iç savaş rejimiyle Lübnanlaştırmaya çalışıyor. Suriye’nin Orta Doğu’da emperyalizme hizmet edecek yeni bir cehennem çukuru olması riski nedeniyle Suriye rejiminin kerhen de olsa desteklenmesi mecburiyeti, Suriye paradoksunun özünü oluşturuyor.
Esad yönetimi, nihayetinde emperyalist kuşatma ve BOP saldırılarıyla dağılma aşamasına geldi. Bunda hiç şüphesiz özgürlük-refah dengesi ile katılımı ve basın özgürlüğünü gözeten bir rejime izin verilmemesinin büyük payı var. Rusya’nın Türkiye ile Suriye arasında arabulucu çabalarını da redderek iyice sekter bir çizgiye savrulan Esad yönetimi, ordusunun içinde de var olan huzursuzluk ve 13 yıldır süren iç savaşın yarattığı yorgunluk ve stres nedeniyle çözülme ve çökme emareleri gösteriyor. Rusya, emperyalizm tarafından başına bela edilen Ukrayna sorunu nedeniyle Suriye’deki kuvvetlerini tedricen azaltarak Suriye’deki muharip birliklerini Rusya’ya aktarmaya başladı. Rusya böylece kendisi için stratejik önemdeki üslerin güvenliğini sağlayarak Suriye’den çıkmak istiyor. Tam da bu esnada 20 Aralık’ta Suriye’ye yönelik BM yaptırımlarının kalkmasından önce düzenlenen bu saldırı, Esad açısından işleri daha da zora soktu.
Suriye’de iktidarda hangi partinin olduğundan bağımsız olarak bütün siyasi gücü devlet başkanına veren siyasal sistem, benzerini Türkiye’de de gördüğümüz üzere otoriter parti devleti uygulamalarıyla siyasal sistemi içten içe çürüttü ve rejimin çöküşünün maddi zeminini hazırladı. Suriye siyasal sistemi, babadan oğula geçen bir tür yarı monarşi düzeni olarak devam ettiği için, yaşanan kimlik kutuplaşması ve çatışmaların ana kaynaklarından biridir.
***
Türkiye’de Saray rejiminin daha otoriter ve baskıcı bir tarafa doğru yönelmesi için Suriye iç savaşı, Neo-Osmanlıcı Ahmet Davutoğlu ve iç olgular tarafından etkili bir kaldıraç olarak tasarlandı. BOP’un ilk evresinde 2004 yılında Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlar Ottawa sözleşmesiyle temizlenirken, AB’ci liberaller bu açılımı da kendilerinden geçercesine alkışlıyordu… Mayınların temizlenmesiyle Suriye iç savaşı arasındaki diyalektik ilişki çok sonra anlaşılacaktı. Angelina Jolie’nin bir mezar kazıcı (Tomb Raider) olarak sınırımızda ortaya çıkması, Holywood destekli ilk yumuşatma atışıydı ! Melek yüzlü bir cani olarak ismiyle müsemma Angelina, BM İyi Niyet Elçisi olarak iç savaştan kaçanları mülteci çadırlarında ziyaret etti. Angelina ve ekibi, mültecilere kol kanat geren pozlarıyla emperyalist Batı’nın demokrasi havarisi PR’lamasını yaptı. Angelina Jolie’nin dışişleri bakanı yapılmış hali olan, iç olgu Ahmet Davutoğlu’nun Suriye yönetimine İhvancıları hükümete alınması emri vermesi ve Suriye yönetiminin bu emre cevaben, BM’nin 2224 sayılı kararıyla terör örgütleri listesine alınan İhvancıları hükümete almayacağını söylemesiyle, Suriye iç savaşı öncesinde emperyalizmin tertiplediği oyunun son perdesi de oynandı… Ortak hükümet toplantıları sona erdirildi, yumuşama yerini restleşmeye bırakırken kardeşim Esad, katil Esed’e dönüştü…
2011’de başlatılan Suriye İç Savaşı’nın ikinci kaybedeni milyonlarca sığınmacının son şans oteline dönüşen Türkiye oldu ! Milyonlarca sığınmacının yığıldığı Türkiye’de sığınmacıların iş, beslenme, barınma, güvenlik gibi talepleri, Türkiye kapitalizminin güvencesiz çalışma rejiminin sömürüsüyle atbaşı gider ve yedek işsizler ordusunu büyütürken, AKP’li bir kapitalist yarı ücrete çalıştırılan sığınmacıları kast ederek “mülteciler olmasa fabrikalar durur” diyerek emek sömürüsünü gizlemiyordu. Esnek, güvencesiz ve yoğun emek sömürüsüne dayalı AKP dönemi neoliberalizmi, bu özellikleri nedeniyle sürekli güvencesiz, sigortasız ve iş cinayetlerine çanak tutan ve geri üretim teknolojilere dayalı fason bir çalışma rejiminden yanadır. Yine tahmin edebileceğiniz üzere Suriyeli sığınmacıların emek sömürüsü ile elde edilen artık, AKP’ye yakın burjuvazinin kasalarına akmaktadır.
Almanya’nın eski başbakanı Angela Merkel, anılarını kaleme aldığı “Özgürlük” adlı kitabında “Otokratik eğilimli siyasetçi” benzetmesi yaptığı Erdoğan’ın Türkiye’deki seçim öncesi şovunun bir parçası olmaktan çekinmedi. Geri kabul anlaşmasıyla Türkiye’yi dünyanın sığınmacı oteline çeviren AB ve emperyalizm için Erdoğan ve saray rejimi eşi bulunmaz bir işbirlikçiydi. Suriye’nin parçalanmasında istihbarat desteği veren Almanya’nın şansölyesi’ni eleştiren CHP’nin Dışişleri Bakanlığı’ndan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel, Türkiye-Almanya ilişkilerini “Merkel’in anılarından göç pazarlığının detaylarını öğreniyoruz. AKP’nin, meseleyi nasıl bir al-ver pazarlığı ile Türkiye’nin başına bela ettiğini okuyoruz” sözleriyle eleştirir. Merkel ve emperyalist kamp için saray rejimi, parçalanan Suriye ve Orta Doğu coğrafyasından göç edenler için siyasi rüşvet ve Euro ile bekçileştirilen kullanışlı bir aparattır… Bütün bu olumsuz tabloya rağmen AKP dış politikada felakete neden olan Suriye hezimetini düzeltmek için Esad ve Rusya ile görüşmeler yapmak zorunda kaldı. Saray rejiminin bu geri adımı, uyguladığı neoliberal saldırı ajandasıyla yarattığı açlık düzeyine varan yoksullaşma ile tıpkı Esad’ın yaptığı gibi kendi rejiminin temellerini tehdit etmeye başladı. Saray rejiminin iktidardaki ömrünü uzatmak için daha önce restorasyon çalışmaları olarak tanımladığım bu siyasal süreç, emniyet sübabı CHP’nin de desteğine rağmen sürdürülemedi. Seçmenlerin iradesini hiçe sayan kayyım darbeleriyle AKP ve saray rejimi, sonuçları bütün bir siyasal sistemin çöküşüne neden olacak ve kendi siyasal sonunu hızlandıracak adımları atmaya başladı. AKP’nin bu durumunu en iyi Rus Atasözü özetler: Birkaç tavşanın ardında koşan hiçbirini yakalayamaz !
Neoliberalizmin yeni aşaması olarak tekno-faşizm ve kriptolaşma
Üretim güçlerinin gelişmişliğindeki farklar nedeniyle Türkiye egemen sınıf ittifakı içinde yeni yarılmalara neden olan Suriye iç Savaşı, milliyetçi reaksiyonu beslemekle kalmadı, sosyolojik sonuçları bakımından araştırılmaya muhtaç yeni ve çok daha büyük sorunlara gebe olduğunu gösterdi.
Suriye iç savaşı aslında emperyalist doktrinin emme basma tulumbası stratejisinin bir ürünüydü. Ukrayna’da turuncu devrimle başlatılan NATO mahreçli Ukrayna saldırısı, Ukrayna savaşının Rusya için bitimsiz bir yıpratma savaşına dönüşmesine neden olurken, Ukrayna’da savaş ne zaman sıkışsa, Suriye’ye yüklenildi. Bütün bu yüklenmeler, emperyalist kapitalizmin içine girdiği 3.Büyük depresyon ve semptomlarıyla yakından ilgilidir. 2008’den beri “büyük resme” bakıldığında, pandemi yoluyla ilaç ve gıda tekellerine devasa servet aktarımı, dijitalleşme ve hayali finansallaşmada yeni bir evre olarak tanımlayabileceğimiz kripto paralaşma ile kapitalizmin çöküşünü ertelemeye çabaladığı görülüyor. Neoliberal dönemde yaratılan muazzam rantın akabileceği ve yeni bir spekülasyon alanı olarak tasarlanan kripto para ve piyasa sistemi, tam bir anafora dönüşerek, önüne gelen her şeyi yutarak daha da büyüyen yeni bir kara delik oldu. Parayı borca dönüştüren neoliberal sistemin bir ileri aşaması olan dijital spekülasyon iktisadı, içine aldığı her şeyi finansal balonlara ve borca dönüştüren bir tür debtocracy (borçrokrasi) sistemini dayatıyor. Debtocracy’de bireyler, şirketler, uluslar, hükümetler borç bağımlısına dönüşürken, gündelik hayatın metalaşmasına koşut olarak her şeyi borca dönüştüren tam bir kapitalist cinnet hali yaşanıyor.
Bütün bu sanallaşma hamleleri ve adeta yeni neoliberal saldırının araçları olarak ortaya çıkan kriptolaşma, kumar bağımlısı türünden milyonların yeniden ve yeniden soyulmasına hizmet etti. Dünya üzerinde emperyalizm tarafından çıkarılan yukarıda tanımlamaya çalıştığımız Suriye iç savaşı benzeri iç savaşların yarattığı küresel yağma ve kara para trafiği, devasa bir kara ekonomiyle birleşerek sanal bir suç ekonomisi ve kriptolaşmanın kapılarını sonuna kadar açtı. Kapitalizmin neoliberal aşamasının son ürünleri olan bu soygun düzeni, aynı anlama gelmek üzere kapitalizmin çöküşe doğru sürüklendiği sürecin ürünleriydiler. Kapitalizmin dijital evresinde, kapitalistler gelecekte üreteceğini öne sürdüğü mal ve hizmetleri henüz üretmeden önce finansallaştırıyor, sonra bunların hepsini dijital bazı göstergeler ve gereçler üzerinden geniş yığınlara borsalar üzerinden satarak muazzam bir rant ve spekülasyon alanı yaratıyor. Kapitalistlerin kontrolündeki kitle iletişim araçlarının sözcüleri, buna karşı çıkarak spekülasyonun soygun olduğu yolunda eleştiriler sunan entelektüel ve sosyalistlerin seslerini bastırarak onları “çağ dışı” ilan ediyordu ! Dijital faşizmin bütün göstergelerinin örneğin kapitalizme hizmet eden Yapay Zeka uygulamalarının işleri yok etmesiyle yaygın bir işşizlik evresinin daha da derinleşeceği ön görülebilir. Bunun ilk işareti YZ ile senaryo yazdıran ve senaristleri ekmeğinden eden Holywood tekellerine karşı senaristlerin başlattığı grevle ortaya çıktı. Dijital öğrenme sistemleriyle öğretmenleri, finans uzmanlarını, banka emekçilerini işlerinden etmeye başlayan YZ uygulamaları kapitalistlerin elinde tam bir tekno-feodalizme dönüşmeye başladı bile.. Elektronik takip sistemleriyle insan davranışlarının hemen tamamının gözetlendiği sinsi bir uzaktan kontrol olarak tanımlayabileceğimiz dijital faşizmin ortaya çıktığı bu yeni birikim evresi, insanları sömürmenin, yönlendirmenin, bağımlı kılmanın ve uyuşturmanın birer aracıdırlar.
İhtiyaçlar keşiflerin atasıdır ! 1Türkiye kapitalizmi de dijital para sürecine geçebilmek adına daha alaturka bir yöntem kullanmak zorunda kaldı. Önce hiçbir nominal karşılığı olmayan dijital paralar icat etti, sonra bu paraları kullanan internet fenomenleri ! Fenomenlerin lüks ve gösterişli hayatlarını internet ve sosyal medya üzerinden faş ederek geniş yığınları alıklaştırdı ve bu sahte rol modeller üzerinden “bakın siz de benim gibi yaşayabilirsiniz” demeye getirdi. Kapitalizm örgütlü bir suçtur, Türkiye’deki haliyle ise hem örgütlü hem de alaturka-arabesk bir suç örgütleri toplamına dönüşmüştür. Saray rejimi, sebebi olduğu suç ekonomisini ayakta tutabilmek adına sürekli yeni suçlar icat etmek, var olanlarının ekonomisinin devamını sağlamak adına çeteleşmesine göz yummak ve komşusu Suriye’de savaş çıkararak çıkan iç savaşta taraf oldu. Saray rejimi rezil medyasıyla savaş naraları atmak ve Ukrayna’ya silah satıp, savaşın tarafı olarak Rusya ve diğer ülkelerin nefretini üzerine çekmek zorundadır. Bu nefret elbette amok koşusunun ta kendisine dönüşerek Türkiye’yi giderek boğulduğu Orta Doğu sorunları içine daha fazla çekiyor. Sorunları aşmak için yeni sorunlar icat etmekten ve mevcut sorunları daha da ağırlaştırmaktan başka bir siyasal pratiği olmayan Saray rejimi, gösterdiği “başarılı” performansla emperyalist-siyonist haydut rejimlerinin ve onun Orta Doğu’daki kirli gerici Arap ortaklarının takdirini kazanıyor ! Onların takdiri onların olsun. Saray rejimi, soygun ve talan rejimine devam edebilmek adına derinleştirdiği savaş yanlısı politikaları, yeterince ilgi görmediğinde bu kez barış havarisi kesilecek kadar da esnektir. Saray rejiminin milliyetçi ortağı Devletin Bahçelisi işte bu nedenle barış havarisi rolü oynamaktadır. Gerçekte MHP’nin tarihsel pratiği 1977-1980 iç savaşındaki rolü, 1990’larda çeteleşme ve mafyalaşmadaki aktörlüğü ve bugün Türkiye kapitalizminin çöküş evresinde sergilediği oyalama taktiğiyle belirginleşir.
Saray rejiminin arsız saldırılarından kurtulmak, özgür demokratik bir Türkiye kurmak ve komşularıyla eşit, özgür ve barış temelli bir ilişki geliştirmenin yol ve yöntemleri bellidir. Çözüm, mevcutları alternatifleri ortak bir program etrafında birleştirerek sol, özgürlükçü bir Türkiye için ana ilkeleri netlikle ortaya koyan bir manifesto ilan etmektir. Fikirlerin hegemonya kurması zaman alsa da, yola bir yerden başlamak, yolu tarif ederek ilerlemek, halkın ekmeğini ve umudunu küçülten saray rejimine mecbur ve mahkum olunmadığını göstermek için bu elzemdir.
1Engels ustanın bu sözünün kaynağını göstermeden kullanmak olmaz. 🙂