(Editörden: Ekim devriminin kültürel etkilerini inceleyen makaleler serimizin bu bölümünde Özer Üstel imzalı Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’nin 19. Fasikülünden “Devrim ve İç Savaş” bölümünden bir makaleye yer veriyoruz)
Çarlık Rusyası sinemayla İlk tanışan ülkeler arasındaydı. Aralık 1895’te Paris’te İlk film gösterisini yaparak sinema tarihini “ resmen” başlatan Lumiere Kardeşler’in, hem kamera, hem gösterici, hem de basım aygıtı işleri gören mucizevi Sinematograflarını tanıtmak ve yeni filmler çekmek üzere dünyanın çeşitli köşelerine gönderdiği ekiplerden biri de Rusya’ya gitmiş ve 14 Mayıs 1896’da Moskova’da son Rus Çarı II. Nikola’nın taç giyme törenini filme almıştı. Çekim, Fransız elçiliğinin araya girmesi ve bir saatli bombayı andıran bu tuhaf makinenin yol açabileceği her türlü felaketin sorumluluğunu üstlenmesiyle gerçekleşmişti.
Lumiere’lerin Rusya’daki ilk sinema salonunu açmalarından hemen sonra İngiltere’den Robert Paul, ardından Amerika’dan Edison’ın temsilcileri film gösterilerine başladı. Yeni pazara Rus-Fransız yakınlığını iyi değerlendiren Fransız sinemacıları ağırlık koydu ve ilk film şirketleri olarak 1904’te Pathé ve sonra Gaumont faaliyete geçti.
Rus-Japon Savaşı’yla başlayan dönem aynı zamanda Rusya’da sinemanın hızla yaygınlaşmasına sahne oldu. Bu arada karanlık sinema salonlarının bazı avantajları da keşfediliyor, 1905 Devrimi sonrası ve ilk Duma seçimleri öncesi, film gösterileri sırasında seyircileri sosyal demokrat adaylara oy vermeye çağıran sesler duyuluyordu.
Rusya’da ilk filmin çekimine 1907 yazında başlanmış, İ. Şuvalov’un yönettiği Puşkin uyarlaması Boris Godunov, başrol oyuncusunun çekimin ortasında bu işten vazgeçmesiyle yarıda kalmıştı. Aynı yıl Duma fotoğrafçısı Aleksandr Drankov, basına verdiği ilanla ilk Rus film stüdyosunu açtığını duyuruyor, yabancıların karşısına ilk profesyonel Rus sinemacısı olarak çıkıyordu. Bir süre sonra Pathé Kardeşler, Kazaklar’ın yaşamını konu alan Donskiye kazaki (Don Kazakları) adlı bir belgesel yapıp 1908 Şubat’ında “ ilk Rus filmi” olarak gösterime soktular. Aynı yılın Ekim ayında ise hem konulu film olan, hem de yapımcısı ve yönetmeni Rus olan “ gerçek ilk film” Stenka Razin gösterime girdi. Filmin yapımcılığını ve Nikola Kozlovskiy’le birlikte kameramanlığını Drankov, senaryo yazarlığını Vasiliy Gonçarov, yönetmenliğini Vladimir Romaşkov yapmış, Mihail İppolltov- İvanov da filmin gösterildiği salonlarda icra edilen ya da gramofondan dinlenen müziği film İçin “özel olarak” bestelemişti.
Yeni bir dönemin, film yapımı döneminin başladığı Çarlık Rusya’sında stüdyoların sayısı hızla arttı ve 1910’da, yabancı şirketler de dahil olmak üzere 15’e ulaştı. Yine o yıl, yalnızca Petersburg’da 22 yeni sinema açılmıştı. Danimarka’dan gelen Asta Nielsen’li filmler büyük ilgi görüyor, sinemanın ilk yıldızlarından olan Nielsen Rusya’da da en çok sevilen, en çok özenilen ve en çok taklit edilen yıldız oluyordu. Rus sineması ilk dört yılında 351 film çıkarmıştı; bunların 139’u konulu film, geri kalanı da haber ve röportaj filmiydi.
Çarlık rejimi sıkı bir sansür uyguladığından konular sınırlanıyor, daha çok süslü tarihsel hikâyeler anlatılıyor, “kostümlü filmler” çekiliyor, din konusu İşleniyor, ağırlıkla da edebiyat ve tiyatro uyarlamaları yapılıyordu. Puşkin ve özellikle ölümünden sonra, Anna Karenina ile başlayan bir dizi uyarlamayla Tolstoy, en çok başvurulan kaynaklardı.
Bir yandan müthiş bir sinema-tiyatro çekişmesi yaşanıyor ve sinemanın sanat sayılıp sayılamayacağı tartışılıyor, bir yandan da tiyatro sanatçıları birer birer sinemanın cazibesine kapılıyordu. Bir süre sonra “yazar” eski önemini yitirmeye ve film afişlerinde yıldızların isimleri büyümeye başladı. Vera Holodnaya, İvan Mojuhtn, Natalya Lisenko, Vladimir Maksimov ve Olga Baklanova bu dönemin ünlü oyuncularından bazılarıydı.
Rusya, sinema dergiciliği alanında da ilklerdendi. 1907’de, 19 yaşındaki Vsevolod Çaykovskiy bir sinema dergisi çıkarmış, ama yayıncılığın İnceliklerini bilemediği için dergisi tek sayıda kalmıştı. Aynı yıl daha profesyonelce bir girişim Pathé’nin adamı Lourié’den gelmiş, 1913 sonunda ise sinema dergi ve gazetelerinin sayısı 9’u bulmuştu. Bu arada fütüristler sinemayla İlgileniyor ve 1913’te, dönemin moda türü korku filmlerinin parodisi olan ilk fütürist filmi çekiyorlar, sinemanın büyüsüne kapılan genç Vladimir Mayakovskiy de ilk sinemaya yazılarını yayınlıyordu.
Ekim 1913’te gösterime giren, Yakov Protazanov ve Vladimir Gardin’in birlikte yönettiği Klyuçl şçastya (Mutluluğun Anahtarları), devrim öncesinin en yüksek hasılat yapan filmi oldu. Devrim öncesinin en önemli yönetmeni olarak değerlendirilen Protazanov, yine bu dönemin en önemli iki filminden biri olan Otets Sergey’i de (1918; Sergey Baba) yönetecekti. Diğer önemli film Portret Dortana Greya (1915; Dorian Gray’in Portresi) ise başta sinemayı tepkiyle karşılayan ve sinemanın sanat alanında yeri olmadığını savunan tiyatro adamı Vsevolod Meyerhold’un imzasını taşıyordu.
Devrim öncesinin öteki yönetmenlerinden birkaçı S/e- 2/ (1914; Gözyaşları) ve Koroleva ekrana (1916; Perdenin Kraliçesi) gibi filmleriyle Yevgeni Bauer, PIkovaya dama (1910; Maça Kızı) ve Krelüerova sonata (1910; Kreutzer Sonatı) gibi filmleriyle Pyotr Çardinin, Privldenlya (1915; Hortlaklar) ve Protazanov’la çektiği Voyna I mir (1915; Savaş ve Barış) gibi filmleriyle Vladimir Gardin, Smert Yoanna Groznovo (1909; Korkunç Ivan’ın Ölümü) ve Yevgeniy Onegin (1911) gibi filmleriyle Vasili Gonçarov, Prekrasnaya Lyukanlda (1912; Güzel Lyukanida) İle başlayan bir dizi kukla filmi ve çizgi filmleriyle Vladislav Stareviç’ti.
I. Dünya Savaşı sinemaya belli bir canlılık getirmişti. Savaş konusunu İşleyen filmler yapılmaya başlandı ve film sayısı hızla artarken kalite de giderek düştü. Zamanla İnsanlar savaştan bıkınca, bu kez İlginç bir gelişmeyle konular bireysel kıyımlara kaydı ve bir kaçış yolu olarak seyircinin yeni gözdesi cinayet filmleri ortaya çıktı. 1916’da da ülke, “orduya ve halka moral kazandırmak” amacıyla İtilaf Devletleri’nden yağan propaganda filmleri ve Alman karşıtı konulu filmlere boğuldu.
1916 yılında Rusya’da 164 film yapım ve dağıtım şirketi vardı ve bunların 30’u film çekmeyi sürdürüyordu. Sinema endüstrisinin toplam sermaye yatırımı 4 milyon rublenin üzerindeydi.
Şubat Devrimi sonrası gösterime giren İlk film, çeşitli şirketlerin ve kameramanların Petrograd ve Moskova’da çektiği filmlerden derlenen Velikiye dnI Rossiyskov revolutlsly s 28/11 po 4/III 1917 goda’ydı (28 Şubat’tan 4 Mart 1917’ye Rus Devrimi’nin Büyük Günleri). O yıl çekilen haber filmlerinde Rusya’ya dönen sürgünler görünüyor, Plehanov, Kropotkin, Kamenev, Troçki, Kollontay ve Lunaçarsky filmlerde izlenebiliyordu.
Geçici hükümet sansür uygulamalarını bir miktar hafifletmişti. Yeni filmlerin yanı sıra eski filmler de “ makassız” olarak, bazen de yeni ara yazılarla gösteriliyordu. Ama sansür kalkmış değildi ve örneğin Protazanov’un antiklerikal Otets Sergey filmi gösterilmiyordu.
1917 yılının önemli bir gelişmesi, Lev Kuleşov’un teorik sinema yazılarını yayınlamaya başlamasıydı. Kuleşov Sovyet sinemasının başlangıç noktalarından biriydi ve özellikle montaj üzerine görüşleri ve deneyleri Sergey Ayzenştayn ve Vsevolod Pudovkin tarafindan geliştirilerek bütün bir sinema sanatını etkileyecekti.
Eylül ayında. Ekim Devrimi sonrası Proletkult’unun ilk toplantısı yapıldı. Lunaçarski ve Kalinin gibi Bolşevlklerin de katıldığı bu toplantıda sinemanın işçi sınıfı ve halk kitlelerinin aydınlatılmasındaki önemli rolü vurgulanıyordu.
Ekim Devrimi’nden sonra “eski” sinemacıların büyük bir bölümü ülkeyi terk ettiler ve sinema dünyasının çeşitli merkezlerinde (Paris, Berlin, Hollywood) tutunmaya çalıştılar. Sonları genellikle hüzünlü oldu; bazı hayatlar kabarelerde, bazıları yaşlılar evinde noktalandı. Bu arada geri dönenler de oluyor, örneğin Protazanov, Berlin ve Paris’te çalıştıktan sonra dönüp Sovyet sinemasına da katkıda bulunuyor, ilk Sovyet bilim kurgusu olan Aellta (1924) filmini çekiyordu. Tabiî Protazanov ve benzerleri istisnaydı; devrim sinemacıları devrimin içinden, İç Savaş’tan, cephelerden çıkacaktı.
Ekim Devrlml’nden sonraki ilk önemli adım, Lunaçarsky’nin başkanlığındaki Eğitim Halk Komiserliği bünyesinde, Nadejda Krupskaya’nın danışmanlığında bir sinema bölümü kurulmasıydı. Bu bölümün 1918’de katıldığı Moskova Sinema Komitesi, Haziran ayında ilk Sovyet filmi Signal’in çekimini başlattı. Vsevolod Garşin’in bir hikâyesinden uyarlanan filmin yönetmeni Aleksandr Arkatov, kameramanları da Pyotr Novitskiy İle daha sonra Ayzenştayn’ın kameramanı olacak ve devrimin sinemasına kendi alanında damgasını vuracak Edvard Tisse’ydi. Sinema Komitesi’nin önderliğinde devrimin birinci yıldönümü için yapılan filmler de Aleksandr Serafimoviç’in senaryosundan Vladimir Kasyanov’un çektiği Podpolye (Yeraltı) ve Aleksandr Razumniy İle Vladimir Karin’in çektiği yarı belgesel Vostaniye’yi (Ayaklanma).
1918’de Kazan’a gitmek üzere yola çıkan ilk ajitprop treninde Tisse’nin yönetiminde bir film ekibi de yer alıyordu. Bu ilk trende, daha sonrakilerde kurulacak film laboratuvarları ve montaj odaları yoktu (ertesi yıl Molotov ve Krupskaya’nın yöneticiliğinde Kama ve Volga nehirlerine çıkan ajitprop gemisi ‘Kızıl Yıldız’ın yede ğinde 800 kişilik bir de “mavna-sinema” vardı) ve çekilen filmler Moskova’ya, Sinema Komitesi’ne gönderiliyordu. Filmlerin montajını yapan genç adam, devrim sinemasının büyük isimlerinden Dziga Vertov’du.
Bir diğer önemli adım olarak 1919’da, Lenin’in özel ilgisiyle Moskova’da bir sinema okulu kuruldu. Dünyanın ilk sinema okulu VGİK (Vsesoyuznyi Gosudarstvenyi Institut Kinematografi/Tüm Birlik Devlet Sinema Enstitüsü), başta Kuleşov, Ayzenştanyn ve Pudovkin olmak üzere Sovyet sinemasının yaratıcılarının ders verdiği üstün nitelikli bir eğitim merkezi oldu ve o düzeyde de sanatçılar yetiştirdi. 1919, aynı zamanda sinemanın devletleştirildiği yıldı.
Zor koşulların hüküm sürdüğü, dış ilişkilerin kesildiği, stüdyoların harap olduğu, ham film ve diğer film malzemesinin sıkıntısının çekildiği iç Savaş döneminin tek kayda değer filmi Aleksandr Sann’in Tolstoy uyarlaması Polltkuşka’ya (1919). Ama bu yıllar aynı zamanda Sovyet sinemasının temel İlkelerinin doğduğu, yeni sinemayı yaratacak olanların işe giriştiği yıllar oldu.
Lenin’in Yeni Ekonomik Politikası sinemaya da hareket getirdi. Yeniden kurulan dış bağlantılar bol yabancı film getirilmesini, bunların geliriyle de yeni filmler yapılmasını sağladı. Yaraların hızla sarıldığı bu dönemde hem film sayısında, 1921’de 11’den 1924’te 157’ye ulaşan bir gelişme kaydedildi, hem de 1920’lerin ortalarında yaşanan büyük canlanmayı hazırlayan bir araştırmacılık ve deneycilik dönemi oldu bu.
Vertov 1922’de yeni ve canlı bir üslupla, ülkenin her yanındaki kameramanların kendi yaratıcılıklarını da kattıkları görüntülerden hazırladığı haber filmi dizisi Kino-Pravda (SInema-Gerçek) başlattı. 23 bölümlük bu deneysel çalışma, sinema sanatı üzerinde -birçok belgesel sinemacıyı kapsayan ve 1960’ların cinema-veritesine kadar uzanan- kalıcı bir etki bıraktı.
(Sine-Göz akımını başlatan yönetmen Dziga Vertov)
Sinema dergiciliği de yeniden canlılık kazanmıştı. Ağustos 1922’de çıkan “sinema konstrüktivistleri”nin dergisi Kino-Fot’u daha sonra Kino, Foto-Kino, ertesi yıl da yayınını uzun yıllar sürdürecek haftalık Kino-Gazeta gibi dergiler izledi.
Çok yönlü, yenilikçi çalışmalar sürüyor. Proletkült tiyatrosundaki Ayzenştayn ilk kısa filmini çekip bu görüntüleri Aleksandr Ostrovskiy’den uyarladığı bir oyunda kullanıyor. Grigori Kozintsev ve Leonid Trauberg 1921’de Sergey Yutkeviç’le birlikte kurmuş oldukları FEKS’de (Fabrika eksentriçeskovo Aktyora / Çizgi Dışı Oyuncu Atölyesi) şaşırtıcı oyunlar sahneleyip sonra da film yapmaya başlıyorlar, Kuleşov çeşitli deneylerin ardından, güçlü bir mizah duygusu ürünü Neobiçayniye prikluçeniya Uistera Vesta v stranye boişevikov (1924; Bay Batı’n’ın Bolşevikler Diyarındaki Olağanüstü Maceraları) filmini yapıyor, Vertov sinemada yalnızca gerçeği yansıtmak, hayatı yansıtmak gereğini savunuyor ve yine uzun boylu etkileri olacak Kino-Glaz (SInema-Göz) grubunu kuruyor, Ester Şub 1922’de girdiği montaj odasında bir derleme filmler ustası olarak yetişiyordu. 1923’te Proletkino’nun yaptığı ilk filmler gösterime girdi. Yine o yıl devlet film yapım ve dağıtım tekeli (Gosklno) oluşturuldu.
1925 yılı, sinemanın en büyük dehalarından Ayzenştayn’ın Staçka (Grev) ve Bronenosets ‘Potyomkin’ (Potemkin Zırhlısı) filmleriyle sinema tarihinin dönüm noktalarından biri oldu. 1905 Devrimi’nln yirminci yıldönümü için yapılan ve ‘Potemkin’ zırhlısındaki gemicilerin ayaklanmasıyla başlayıp gelişen Potemkin Zırhlısı dünyada geniş yankı uyandırdı. Tisse’nin buluşlarıyla da zenginleşen film, yalın anlatımı ve teknik kusursuzluğuyla sinema sanatının başyapıtları arasına girdi.
(Potemkin Zırhlısı’nın sinema tarihine geçen ünlü merdiven sahnesi, sınıfsal karşıtlığı anlatan sahne, daha sonra pek çok filme ilham verdi.)
Sovyet sinemasının 1920’lerin sonuna kadar süren verimli döneminde Ayzenştayn ve Grigori Aleksandrov Oktiyabr (1928; Ekim), Aleksandr Dovjenko Zvenigora (1928) ve Arsenal (1929; Cephanelik), Kozintsev ve Trauberg Novyi Vavilon (1929; ‘Yeni Babil), Kuleşov Luç Smerti (1925; Ölüm Işını), Pudovkin Konyets Sankt-Petersburga (1927; Petersburg’un Sonu), Vertov Çeloveg s Kinopparaton (1929; Kameralı Adam) gibi filmler yaptılar: Ester Şub Padeniye dinasti Romanovlh (1927; Romanov Hanedanının Çöküşü) ve Rossiya Nikolaya II i Lev Tolstoy (1928; II. Nikola Rusyası ve Lev Tolstoy) gibi çalışmalarıyla derleme filmin nitelikli örneklerini verdi.
(Ekim Filminin Afişi)
1920’lerin sonlarında Devrim sinemacıları resmî eleştiriler ve müdahalelerle karşılaşmaya başladılar. Ayzenştayn’a, Kuleşov’a, Pudovkin’e ve başkalarına “biçimcilik” , “entelektüalizm”, “ aykırılık” gibi suçlamalar yöneltiliyor, serbest çalışma ve yaratıcılık engelleniyor, coşkulu yıllar sona eriyordu. Senaryolara ve bitmiş filmlere denetim uygulanmaya başlandı; Lunaçarskiy’nin yerine Şumyatskiy getirildi ve sinema, yaratıcılarının uyum göstermek ya da susmak tercihine sürüklendiği bir kuraklık dönemine. Sosyalist Gerçekçilik boyunduruğuna girdi.
Lenin 1922 Şubatı’nda Lunaçarskiy’e “ … Bizim için sanatların en önemlisi sinemadır” demiş ve gerçekten de bu sözler havada kalmamış Sovyet sineması Lunaçarskiy’nin de yönlendirmesiyle 1920’lerde en parlak dönemini yaşamıştı. Bu kısa süren dönem kuşkusuz sinema tarihinin de en parlak dönemlerinden biridir