Taner Renda / 13.01.2024
Son yirmi küsur yılımıza damga vuran Erdoğan ve onun partisi AKP, hayatımızı istediği gibi yöneterek her şeyimizi elimizden aldı. Zaten amaç da buydu. 80 Askeri faşist darbesi de bu nedenle yapılmıştı. Ve her iktidar, kendi sermaye grubu ile ilerler. Ve eğer bu sermaye grubu yoksa da; kendi iktidarının Devlet olanaklarını emirlerine sunar. Ama Erdoğan ve yandaşları bu “Hayatın olağan akışını” birazcık eğip bükerek; sermayenin başına geçti. Eh olacaktı bu kadar hedeften sapma. Zaten elinde avucunda ne varsa İslamiyet için kullanmıyor muydu? Çalsa bile ümmetine sunmuyor muydu? Devleti yağmalarken, Allah Allah diye kendisine oy verenleri sevinçten ağlatmıyor muydu? Şarkısı bile vardı: Beraber yürüdük biz bu yollarda.
Ama artık her şey değişmişti. Birlikte yola çıktığı yol arkadaşlarından ayrılmıştı. Ona göre güç sadece tek bir kişinin elinde toplanırsa; değerli olabilirdi. O ki kendi yol arkadaşlarını bile satmıştı. Liboş yardakçılarda kim oluyordu? Made in USA markalı 80 model Fethullah Efendi de haddini bilmeliydi. Devletin 1000 yıllık bekçileri olan Askerler de hizaya getirildikten sonra kapı kulluğu etmeliydiler. Artık elinde kala kala Milliyetçi cenah kaldığında; gücün gerçek efendisi oldu. Ama o da ne? Devletin eski memuru, gücü paylaşmak istemeye başlamıştı. Küçük yemlerle artık yetinmiyor; kendisinin sonunu getirecek güç paylaşımında bulunma küstahlığını gösteriyordu. Artık yeni bir destekçi bulmanın zamanı gelmişti de etrafına bakınca anladı ki: hiç kimse yoktu. “Bu da geçer yahu” deyip yürüdü uçurumun kıyısına doğru.
Erdoğan’ın Ülker’in küçük bir bayiliğinden bu güne yükselmesine baktığımızda: Erbakan’ın partisinde hızla yükselmesi, İBB seçimlerinde güçlü muhalefet partilerinin hepsinin de güçlü isimler çıkarması ile denk düşen paradokstan aradan sıyrılması, ülkenin en büyük şehrinde beş yıl Belediye Başkanlığı ve ardından Uluslararası Politika Yapıcıları ile tanıştırılması, en nihayetinde de eski gömleği olan “Milli Görüş’ün” yerine, “Modern Müslümanlar” giysileri ile donatılması ve en nihayetinde de İç ve Dış Politika Yapıcılarının arzuladığı otoriter, Makyavelist ve açgözlü Tek Adam oluvermişti.
Şimdi karşısına, onu yenecek bir başka figür hazırlanıyor: Ekrem İmamoğlu. O da belediye geçmişi ile İBB başkanı olmuş, o da İç ve Dış Politika Yapıcılarının desteğine mazhar olmuş, ülkenin bundan sonra yapılacak “Tek Adam” seçimlerinde ülkenin başına geçmesi kuvvetle muhtemel kişi olarak yaklaşık iki buçuk ay sonra yapılacak Yerel Seçimlerde İstanbul’u bir daha Erdoğan’a karşı almanın mücadelesini verecek.
Tarih tekrarlanıyor mu? Onu hep birlikte göreceğiz. Ama tarihten ders aldığını düşündüğümüz bir Tek Adam var karşımızda. Ve o da biliyor ki: eğer önü kesilmezse; ikinci bir Erdoğan olarak 2028 yılında yapılacak seçimlerde karşısına Ekrem İmamoğlu çıkacak. O kadarına ömrü yeter mi, yetmez mi diye düşünecek biri değil Erdoğan. Mart sonunda yapılacak Yerel Seçim’in de galibi olmak istiyorsa: İmamoğlu’nu bu seçime sokmamanın en garantili yol olduğunu biliyor. Yani “Kramer Kramer’e Karşı” durumu ile baş başayız.
Hamiş: “Yeni CHP ”, tam iyi gidiyor derken Hatay ve Bolu da kaza yaptı. Mutlaka seçimi kazanmalıyım mantığı, Erdoğanvari bir düşünce. Ama şimdiden görüyoruz ki: “Yeni CHP” de aynı yolun yolcusu durumuna düşüyor. Biz biliyoruz ki: Sosyal Demokrasi, 1 ileri, 2 geri gitmeyi çok sever. Yüzde 48 de, hiçbir zaman çantada keklik olarak görülmemeli. Sanırım en iyisi: Üçüncü Yol.