Taner Renda / 23.07.2023
Değişim sihirli bir kelimedir esasında. İçinde yeniyi barındırması ile de güçlülüğü taşır. Ele avuca sığmayan yanı ile de pek çok yerleşik düzeni ve onun taşıyıcılarını kendine hedef seçtiği gibi, bu nedenlerle de kendisi de hedef olmaktan asla kurtulamamıştır. Pek çok muhafazakar, değişimin bu niteliklerini zamanla kendi çıkarları için kullanmayı öğrendiğinden beri; değişimin gerçek içeriğini iğdiş ederek, onunla uyumlu yaşamayı olanaklı kılmışlardır.
Hayat ne garip bir yol. Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu, demokrasi kahramanı olmak için yola çıkmıştı; ancak vardığı yer ne yazık ki maskaralıkla sona ermek üzere. Hem “Tek adam” rejimini yıkıp; ülkeyi yeniden ama bu kez güçlendirilmiş halde parlamenter demokrasiye döndürecek Cumhurbaşkanı olamadığı gibi partisi CHP’yi de parlamentoda zayıf bir temsiliyetle seçimi kaybettirdi, şimdi de koltuğunu kaybetmek üzere.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimi için yaptığı/yaptırıldığı pazarlıkta: Kemal Kılıçdaroğlu, kantarın topuzunu gerçekten kaçırdığını yaşayarak gördük. AKP’nin ülkemize armağanı olan düzensiz göçmen politikası/politikasızlığını faşizan bir zemine oturtarak kendisine duyulan güveni bir hayli yıpratmıştı. Ancak ağzında nedense bakla ıslanmayan Ümit Özdağ’ın pazarlığın ( düşünsenize, Özdağ İçişleri Bakanı ve MİT de kendisine bağlı: 90’ların ruhu hortlatılmış olacaktı) arka kapılarını da basına açıklaması ile Kılıçdaroğlu’nun politik hayatının sonlanmasını sağladı.
İlkesizliği ilke olarak benimseyip; yıllarca bu ülkede politika yapan Erdoğan’ın ustalığına erişmeden yapmaya kalkan Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesi ile zaten kendisine karşı İmamoğlu’nun yanında yer alan çoğu A Takımı üyelerinin eline güçlü bir gerekçe verdi. Ama işin garabeti tam da burada sırıtıyor: bu sağ politikayı, Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP’ye yamayanların, değişim sloganları eşliğinde, sanki kendilerinin bu politikalarda hiçbir dahli yokmuşçasına değişimin sihrini ve gücünü arkalarına alarak; değişimi iğdiş etmek için “karşı” tarafa geçmeleridir. CHP’nin bukalemunları, artık değişimin yeni kişileri olarak siyasi hayatımızda yerlerini almak üzereler.
Hamiş: Recep Tayyip Erdoğan’ı yenecek tek rakip: Ekrem İmamoğlu. Ancak, bu seçenek bana “kırk katır mı, yoksa kırk satır mı?” ikilemini hatırlatıyor. Sol güçler, kendi seçeneklerini bu ülkenin emekten yana namuslu güçlerine benimsetirlerse; burjuvazinin sahte demokrasisini yenebiliriz.