Taner Renda / 16.04.2025

1980 askeri faşist darbesi ile yükselen toplumsal mücadelenin önü kesilmişti. İç ve dış politika yapıcıları ülke toplumunun önüne ya ölüm ya da kıt kanaat geçinme ve kısıtlı demokratik haklarla yaşam dayatmasını sunduğunda; geniş halk kitleleri her şeye rağmen hayatta kalma tesellisi ile hayatına devam etmeyi seçmişti. Çok uzunca bir süre bu anlayış toplumun DNA’sına işlemiş bir görüntü verdi. Yine iç ve dış politika yapıcıları 2000’lerin başında bu kez toplumu yeni bir yaşam biçiminin üst basamağa tırmandırmak için AKP’yi ERDOĞAN ve GÜL ikilisinin başını çektiği bir Müslüman grubu piyasaya sürerek; yeni bir neslin yetişmesinin planını hayata geçirdiler.
Artık, gençliğin dinamizminden yoksun, parlamentoda yeni düzene uygun anlayışın partilere de, dayatıldığı, sendikaların ellerinin bağlanacağı, grev kararının alınmasının serbest ama uygulanmasının önün tıkandığı, yasaları uygulanmadığı, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bile ciddiye alınmadığı bir 23 yıl geçirdik. AKP+MHP iktidarı, bu aşamayı daha da ileriye götürüp; İslami faşizmin alternatifsiz kalacağı ve tek liderin sultasında süresi belirsiz bir döneme geçmenin koşullarını yarattılar.
Son bir hamle kalmıştı ki, bütün planlarının çöpe atılmasını başlatan bir sürece neden olacak yanlışlar silsilesini fütursuzca hayata geçirmeye kalkıştılar. İnsan söz konusu olduğunda; hele hele yıllarca düşük bir yaşam formatına maruz bırakılmış, her itirazının sonunda sabaha karşı baskınlarla yaka paça derdest edilip, kör karanlık hapislere atılmış, içte ve dışta hiçbir yardım gelmemiş bu ülkenin insanların eninde sonunda YETER diyeceği bir gün gelecekti. 19 Mart 2025 ve Ekrem İmamoğlu’nun da bu rutin kötü muameleye uğramasının sonucu bu kez halk arasında farklı algılandı.
Düzenin sıradan bir partisi olmayı kabullenmiş CHP bile itiraz etmişti bu kez. Belki yine sıradan birkaç eylem ile işi geçiştirip; topluma da kabul ettirecekken; yaşamları boyunca başkaca hiçbir yönetim görmemiş öğrenci gençler, polis barikatlarını aşarak, CHP’ye ayağa kalk, biz de sizin yanınızdayız dediler. Kavgaya taze ve dinamik bir kan gelmişti. Bu güç, haksızlığa uğramış geniş halk yığınları başta olmak üzere CHP’yi ve Sol Sosyalist partileri de ümitlendirdi. Artık yepyeni bir Toplumsal Muhalefetimiz oluşmuştu. Ve artık yepyeni bir mücadele biçimi de yaşama geçirilmişti. Neredeyse son bir aydır, CHP’yi rahat koltuklarına oturtmayan bir dinamizm, en sonunda liseli gençliğimiz de bu muhalefetin bir parçası oluverdi. Erdoğan’a kalsa, kendisine karşı çıkan her kesimi ezip geçmek düşüncesinde. Lakin bir yerlerden gelen bir tehlike çanlarının çalmasının sonucunda, Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’ı ikaz edecek açıklamalar yapmasına neden oldu. Elbette ki, Bahçeli’nin derdi toplumu düşünmek değil. Bu sürecin nereye evrilebileceğinin farkında olmasıydı.
CHP/Özgür Özel de bu sürecin varacağı yerden çok da istekli değil. İmamoğlu’nun hapiste kalması durumunda; yeni bir aday çıkarırız gibi bir geri basma hamlesi gibi bu kez de tamam bizim istediğimizi verecekseniz; anlaşırız canım deyiverdi. Sayın Özel, Toplumsal Muhalefetin önüne siz de geçmeye çalışırsanız: iktidarın yanındaymışçasına muamele görürsünüz. Bu iktidarın değişmesi ve demokratik yapıların tesis edilmesi ile başlayacak değişimin önünü kesmek isteyen her yapı, tarihin çöplüğündeki yerini alacaktır.
Evet, biliyorum dış koşullar bizden yana değil. Evet, biliyorum AKP+MHP iktidarının sultasını değiştirmek çok zor. Evet, biliyorum bu kez geniş halk yığınları yani Toplumsal Muhalefet bizden yana. Evet, biliyorum bu kez bir otokratı devirmekle kendimize olan güvenimiz artacak. Evet, biliyorum bu kez bizler kazanabiliriz.