Mert Yıldırım / 29.06.2024
“Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor-Komünizm hayaleti” diyordu Marks ve Engels, 1848 yılında yazdıkları Komünist Manifesto’da. Ve o yıllar, 1848 yılları sahiden devrimci yıllardı. Nitekim o muazzam belgenin, yani Komünist Manifesto’nun mürekkebi daha kurumadan, 1848 yılının baharında tüm Avrupa kıtası devrimler dalgasına sahne olmuştu. O fırtınalı Haziran Günleri belki Komünizme dönüşmemişti ama kapitalist sınıflar uzun yıllar komünizmin hayaletini enselerinde hissetmişlerdi.
Marks ve Engels’in o günlerde bekledikleri Komünist devrim için şartlar olgun değildi. Olgun olmadığı 1848’in Haziran günlerinde ortaya çıkmıştı. Komünist devrim için iktisadi krizin yetmediği, iktisadi krizin siyasi krizle tamamlanması gerektiği görülmüştü. Dahası, Paris Komünü deneyimi ile birlikte bu iki şartın da ( iktisadi ve siyasal kriz) yetmediği, bu iki şartın bir araya geldiği objektif şartları değerlendirebilecek subjektif şartların da olgun olması gerektiği anlaşılmıştı. Nitekim Büyük Ekim devrimi bu öğretinin sonucu olarak muzaffer olmuştu. Ama şimdi bambaşka günlerdeyiz ve ne yazık ki, devrimci günlerin fersah fersah gerisindeyiz. Dünya’da ve Avrupa’da Komünizmin değil; dinsel fanatizmin, milliyetçiliğin ve ırkçılığın hayaleti dolaşıyor.
Hayat Boşluk Tanımıyor!
Devrimci hegemonya yoksunluğu Kapitalist krizin çözümünü sistem içi arayışlara dönüştürüyor.
Kapitalist sistemin krizi siyasal krize dönüşmüyor, dönüşse bile son tahlilde sisteme can suyu olan hareketler gelişiyor. Böylece hem kitle reaksiyonları nötralize olmakta, hem de kriz kapitalist sistem içinde yönetilmektedir. Ön Asya ve Afrika’da gelişen islami cihadist hareketler, Avrupa’da artan ırkçılık ve neo faşizm son tahlilde kapitalist sistemin yeniden üretimine hizmet etmektedir. Birbirinin karşıtı gibi görülen islamcı-cihadist ve neofaşist hareketler bir madalyonun iki yüzü gibidir. İkisi de kapitalizme can suyu olmakta, alternatif hegemonyanın ortaya çıkmasını engellemektedirler.
Faşizm Ve Anti Faşizm!
En son gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde neofaşist partilerin aldığı yüksek oy faşizm ve anti faşizm konu başlıklarına yeniden güncelik kazandırdı.
Faşizmi Hitler ve Musollini’den ibaret görenler yeni tipten faşizmi yok sayarak bugüne geldiler. Oysa kapitalizm ve kapitalist ilişkiler hiç bir zaman statik olmadı. Üretim ve sömürü metodları gibi siyasal metodları da hep değişmiştir.
(2. Dünya Savaşı sonrasında kılıç artığı Nazilerin tamamına yakını emperyalizmin çeşitli mevkilerinde yeniden işe alındılar. Neofaşist hareketlerin komuta merkezleri de devletlerle iç içe geçmiş bu çekirdeğin üzerine kuruldu-editör)
Kapitalizm yaklaşık 600 yıl, Emperyalizm yaklaşık 150 yıllık tarihi boyunca değişik aşamaları yaşayarak bugüne geldi. İç ve dış sömürü ve istismar metodlarında sürekli değişimler yaşarken beraberinde yeni ilişki ve çelişkileri ortaya çıkardı.
1990’lı yıllarda, reel sosyalizmin çözülmesiyle birlikte dolaşıma çıkarılan ve ebedi ilan edilen liberalizm ekonomik alanla sınırlı kaldı. Siyasal liberalizm gelişmediği gibi var olan siyasal özgürlükler birer birer gasp edildi. Akabinde sosyal ve siyasal gericilik geliştirildi.
Bugün Avrupa’da bir iki ülke dışında hemen hemen tüm ülkelerde ırkçı ve neo Faşist partiler iktidardadır. Çevre ülkelerde de durum pek farklı değildir. Kimi Güney Amerika ülkelerinde bulunan halkçı iktidarlar dışında tüm çevre ülkelerde ya sömürge tipi faşizm yada cihadist yönetimler iktidardadır.
Bu manzaranın iki temel nedeni bulunmaktadır. Birincisi, yaşanan ekonomik kriz, bölgesel savaşlar ve göçlerdir. İkincisi ise karşı hegemonyanın, yani Komünist hayaletin olmamasıdır.
Birinci neden kapitalizme içkindir. Kapitalizmin plansız ve sömürüye dayalı üretim ilişkileri kaçınılmaz olarak ekonomik krize yol açmaktadır. Kriz, yeni pazarların bulunması ve güç olma mücadelesi küresel savaşa (dünya savaşı) dönüşmeden bölgesel savaşlar biçiminde cereyan etmektedir. Vekalet savaşları şeklinde sürdürülen bölgesel çatışmalar bizatihi kışkırtılmaktadır.
Bölgesel savaşlar merkez ülkelerin sınırları dışında sürmekle birlikte yaşanan yoğun kitlesel göçler sorunlara neden olmaktadır. Göç gerçeği bir sorun olarak görülmek ile birlikte aslında merkez güç ülkelerin tercih ettiği bir sonuçtur. Zira yaşlı Avrupa, Japonya ve kuzey Amerika genç ve ucuz iş gücüne ihtiyaç duymaktadır. Bu da yeni bir demografik yapı demektir. Ancak bu demografik yapı önce Türkiye gibi tampon işlevi gören ülkelerde filtrelendirilmektedir. Ardından ihtiyaç duyulan nüfusa kapılar açılmaktadır. Bunu görmeyen yığınlar yaşanan ekonomik krizin, sosyal ve siyasal hakların gaspını göçmenlere bağlamaktadır. Bunun sonucu yüzünü ırkçı ve faşist partilere çevirmektedir.
Faşizm Kapitalist rejim biçimidir!
Yaşanan manzaraya ister otoriterizm, ister totalitarizm, ister neofaşizm denilsin hepsi kapitalist sistemin birer rejim biçimidir.
Faşizm, bunalım döneminin bir ürünü olarak ortaya çıktığında toplumsal yozlaşma da beslenir. Başka bir ifadeyle faşizm hem toplumsal yozlaşmanın ürünü hem de kendisidir.
Faşizme karşı mücadele son çözümlemede kapitalizme karşı mücadeledir. Böyle olunca faşizme karşı sahici ve tutarlı mücadele ancak anti Kapitalist güçlerle mümkündür.
Anti Kapitalizmin bir diğer tanımı Sosyalizm demektir. Çünkü sosyalizm, kapitalizmin kökten reddiyesini içerir. Ancak bu realite henüz vücut bulmuş değildir. Tarihin en radikal alt üst oluşu olan Paris Komünü ve Sovyet deneyimi Kapitalizmi gerilettiyse de küresel bir boyut kazanamamıştır.
Yaşanan sosyalizm ve yıllarca süren sınıflar mücadelesi kapitalizmi çözememiş ama demokratikleştirmiştir. Kapitalizmin “demokratikleşmesi” hem sosyalizmin kazanımı hem de sosyalizmin küresel bir sisteme dönüşmemesi içindir. Sosyalizm ve sosyalist mücadele gerileyince, kapitalizmin gerici özellikleri tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır.
Ve bütün verili koşullar göstermiştir ki aslında burjuva demokrasisi diye bir şey yoktur. Zira burjuva demokrasisi diye tarif edilen seçme-seçilme hakkı, yurttaşlık ve insan hakları, kuvvetler ayrılığı vb.hepsi bizzat emekçilerin, yani burjuvazinin düşmanı olan sınıfların yıllarca verdiği mücadelenin eseridir.
Burjuvazinin görece İlericiliği 16.yy ile 19.yy arasında Avrupa kıtasında cereyan etmiş, derebey sınıflara karşı kendisine pazar oluşturmak için verilen mücadelede ortaya çıkmıştır. İttifak içinde olduğu emekçi sınıflar daha ileri gitmek istediklerinde ya demokratik açılımlar yapmış, yada derebey sınıflarla İttifaka yönelmiştir.
Sonuç olarak; faşizme ve dinsel fanatizme karşı mücadele için karşı bir hegemonyaya ihtiyaç var. Bunun için ilk elde Kapitalizmin yeni ilişki ve çelişkilerini, yaşanan sosyalizm pratiğini, bu pratiğin ortaya çıkardığı sonuçlarını değerlendirmeye ve yeni bir sosyalizm tarifine gereksinim bulunmaktadır.
Bu sorunun varlığı nedeniyle dünyada sosyalizmin değil, faşizmin hayaleti dolaşıyor.
Konu ile ilgili okuma yapmak isteyen okuyucularımıza Yaşar Ayaşlı’nın Yordam Kitap’tan çıkan Eski ve Yeni Faşizm kitabını tavsiye ederiz-editör)