REİSİ ÖLÜMÜNÜN EKONOMİ-POLİTİĞİ, GÜÇ SAVAŞINDA SON PERDE

Ümit ÖZDEMİR / 24.05.2024

@masumlevrek

Ortadoğu’da ortaya çıkan dengelenme Çin’in batıya yayılma stratejisinin ürünüydü. Çin, üretim kapasitesinin kışkırttığı yeni pazarlar bulma ihtiyacını Rusya, Çin ve İran’ı işbirliğine zorlayarak ekonomi diplomasinin etki alanını genişletti. Ülkeleri kendisiyle çalışmaya mecbur eden bu diplomasi tarzı, esasen Çin’in yumuşak güç kullanma stratejisinin bir ürünüdür.

İran, Suriye’nin parçalanması sonrası daha fazla askeri güç kullanmak zorunda kaldı. İran bunu parçalanmamak için yapmak zorundaydı. Bunda İran’ın emperyalizminin ortaya serdiği biçimiyle Büyük Ortadoğu projesi haritasında İran’ın paramparça edilmiş halinin gösterilmesinin kışkırttığı çok açık. İran gerek ambargonun yarattığı ekonomik tahribat, gerekse Suriye ve Ortadoğu’da yürüttüğü vekalet savaşlarının maliyetini karşılamak için Kafkasya dahil pek çok ekonomik işbirliğine yürümek ve bunu yaparken siyasal islamcı istibdat rejimini esnetmek zorundaydı.

Reisi’nin İran İslam Devrimi sırasında ölüm komitesinde çalıştığı yüzlece idam kararında imzasının bulunduğu gerçeği bir yana, İran molla rejiminin oryantal despotik yapısı, gereğinde bir avuç mollanın iktidarda kal1mak adına bazı adımlar atabileceğinin de bilinmesini gerektirir. İran’da rejimin sahipleri, gerek halktan gelen isyanları ve muhalefeti bastırmak gerekse dünya konjonktüründe yeni gelişmelere ayak uydurmak için bu adımları attı, atmaya devam ediyor. Emperyalizmin ve siyonizmin İran’a verdiği yanıtlar çok açık olarak çarpışma ve doğrudan İran’ı hedef alma yerine önemli siyasi ve askeri liderlerini imha ederek mesaj verme yönündeydi. Bunun son örneği Suriye’nin Şam Büyükelçiliği’ne yapılan İsrail saldırısıydı. İran ile İsrail’i karşılıklı drone saldırısı düzenlemeye ve iç kamuoylarını bu çatışmayla konsolide etmeye yönelen bu savaş gösterileri, çelişkilerin ve çatışmaların daha da büyüyeceğinin işaretiydi.

Zengezur koridoru savaşları işte bu çelişkilere yeni bir boyut kazandırdı. İran, ambargoyu delip kendisine nefes alanı açacak bu koridorla hem Çin’in mallarını, hem de kendi ticari mallarını dünya ticaretine açmayı hedefledi. Zengezur’dan sadece ticaret malları değil, İran petrol ve doğalgazının geçmesi hedefleniyor.

Reisi’nin ölümü sonrası ortaya çıkan çürük helikopter tartışmaları, esasen İran molla rejiminin basın özgürlüğünü yok eden tutumuyla yeni spekülasyonlarının kapısını açtı. Gerçek ise bütün bu bilgi kirliliğinin ve İran rejiminin yaydığı sis perdesinin gizlediğinin aksine, İran rejiminin kurulmasında inkar edilemez payı bulunan Ajax operasyonunun bir benzeriyle karşı karşıya bulunduğumuzun ispatı gibidir.

Ajax operasyonunda ne oldu ? İran’da petrol ve doğalgaz kaynaklarını millileştirmek isteyen Musaddık, ABD’nin tezgahladığı bir askeri darbe ile 1953’te devrildi. Yurtsever Musaddık’ın devrilmesi, aynı anlama gelmek üzere İran petrollerini yağmalamak için darbeyi destekleyen, BP, Shell, Aramco, Standart Oil ve diğer emperyalist petrol şirketlerin zaferiydi ! Darbe o kadar Amerikancıydı ki darbe sonrası İran radyolarından Amerikan milli marşı çalınabildi !

Emperyalizmin kuklası şahlık rejiminin kurulması ve buna eşlik eden yolsuzluk ve yağma rejimi, İran İslam devriminin objektif koşullarını yarattı.

Emperyalizmin dünyanın en büyük ikinci petrol üreticisi bir ülkenin kendi petro-dolar sisteminden çıkmasıyla teyakkuza geçmesi, kendi aktörü olduğu bütün kötülükleri İran’a maletmesi, esasen kendi işlediği suçları örtbas etme çabasıdır. 1953’te İran’da 1956’da Mısır’da doğrudan askeri işgalle, 1967 Arap-İsrail savaşlarındaki rolüyle ve 1982’de Lübnan İç Savaşını kışkırtan siyasetiyle emperyalizm ve truva atı siyonizm bu politikanın sahadaki uygulayıcısıydı. Çatışmalardan iç savaşlardan başını kaldıramayan Orta Doğu coğrafyasında doğaldır ki insani gelişimin hiç bir nüvesinin gelişmesine imkan olmadı.

Emperyalizmin Ortadoğu’da sürekli bir gerginlik ve çatışma atmosferinin diri tutulması, islam dünyasındaki kadim mezhep ayrılıklarını da kışkırtan İran’ın devrim ihraç etme dış politikasıyla birleşti ve bu çatışma Ortadoğu halklarının yoksulluğun derin uçurumuna sürükledi. Çatışmaların devamı, emperyalizmin silah satışıyla desteklendi. Silah ticareti ve silahlanma, bildiğiniz üzere zamanla nükleer dehşet dengesine kadar uzanan bir amok koşusuna neden olur. Silahlanma ve güvenlik siyaseti, halkların ekmeğini ve özgürlüklerini yok eder bununla da kalmaz adaleti yok edecek yeni hamasetin ve çatışmaların kapılarını açar.

Emperyalizmin çatışmaların devam ettirerek, Çin’in yumuşak güç politikasını durdurma, durduramıyorsa yavaşlatma ve sabote etme stratejisi, Çin’in ticari ortaklıklar kurarak ve kadim çatışmaların tarafı olan ülkeleri yumuşak güç kullanarak Orta Doğu’daki çatışmaları dindirme stratejisiyle çatışma halinde. Bu çatışmanın iki tarafının da kapitalist devletler olması, çatışmanın dünyanın her tarafına sıçrama bölgesel savaşları tetikleme riskine sahiptir.

ABD emperyalizminin Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ bölgesindeki çatışmaları kışkırtarak Kafkasya’ya yerleşme politikası, Azerbaycan’ın ABD destekli Ermenistan’ı askeri yenilgiye uğratmasıyla çöktü. Yine de emperyalizmin gerek turuncu devrimler yoluyla gerekse etnik çatışmaları desteklemek yoluyla yürüttüğü çatışma stratejisinden vaz geçmediği ortada. Emperyalistler açısından bir diğer kötü haber ise Ermenistan, Azerbaycan sınırlarından geçerek Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine giden Uzak Asya ülkelerini de kapsayan ve İran molla rejimini ekonomik olarak daha da zayıflatacak olan Zencezur koridoru anlaşmasına İran’ın dahil olmasıydı.

İran’ın Zencezur koridoruna dahil olması, İran molla rejiminin nasıl esnek bir dış politika izlediğinin kanıtıdır. Zencezur ile petrol, doğalgaz, ticari malların geçişinin sağlanması savunma harcamaları için devasa bütçeler ayırmak zorunda kalan İran molla rejimine bir nefes borusu anlamına geliyordu. Reisi’nin Ocak ayında Türkiye ziyareti sırasında Zencezur koridoru için Türkiye’den ticari güvenceler alması bu politikanın bir başka yönüydü. Şüpheli ölümünden önce İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin Azerbaycan’da yaptığı açılışlarda “bizim buradaki birlik beraberliğimizi istemeyen birçok ülke birçok çevre var, onlar bilsinler ki biz bu yoldan dönmeyiz” açıklaması emperyalizme gönderilen bir mesajdı.

Benzer bir durumu 1993’te de yaşayan bir ülke olarak Türkiye’de enerji yataklarının Türkiye üzerinden geçmesi planlanırken, önce militer Eşref Bitlis suikastiyle başlayan sessiz darbe süreci, sırasıyla Uğur Mumcu suikasti, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın şüpheli ölümüyle zirveye çıktı. Ailesinin talebi üzerine otopsi için yıllar sonra açılan Turgut Özal’ın mezarında adli tıbbın yaptığı inceleme sonucunda Özal’ın zehirlendiği ancak “ölümünün buna bağlı olup olmadığının ispat edilemeyeceği” gibi tuhaf bir raporla kamu oyuna duyuruldu.

Sessiz darbe, Sivas katliamıyla aydın kırımına kadar yürürken kanlı koridor, benzine dökülen ateşle Başbağlar katliamıyla devam etti. Rejim kendini şiddet yoluyla restore ederken, 1989-1991 arasında yeniden yükselişe geçen sola hem cevap veriliyor hem de daha Amerikancı Demirel-Çiller iktidarıyla restorasyon tamamlanıyordu.. Süreci merak edenler gazeteci Murat Yetkin’in “Ateş Hattında Aktif Politika Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu Üçgeninde Türkiye” ve Cüneyt Arcayürek’in “Sessiz Darbe Büyüklere Masallar Küçüklere Gerçekler” kitaplarını okuyabilirler.

İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin kaza görünümlü halliyle emperyalizmin tırmandırma stratejisininin nerelere varabileceği gösterilmiş oldu. İran molla rejimi, devrim ihracından Irak’la savaşa kadar büyüyen sekter ve saldırgan dış politik çizgiden, parçalanmamak için pro-aktif dış politika ve vekalet savaşlarına geçişe mecbur kaldı. Operasyon ve savunma masraflarının yarattığı mali yükün karşılanmasının çarpan etkisi, ambargonun yarattığı kara kapkara bir ekonomi ve genç kuşakların görece daha özgür ülkelerin yaşam alışkanlıklarına imreniyor olmasıyla biçimlenen özgürlük talepleri, İran molla rejiminin açmazlarıdırlar. Bir matem rejimi olan İran’da vitrin mankenlerine bile türban takılması zorunludur.

Baskı rejiminin sürdürülmesinde yaşanan kifayetsizlik içerde mollalar tarafından kurulan vakıflar üzerinden yağma rejimiyle halkı iyice fakirleştirmiştir. Şah Rıza yağmasına rahmet okutacak bu yağma rejimi, despotik iktidarın neden despot olmak zorunda olduğunun kanıtıdır ! Bütün bu olguları yan yana sıraladığımızda İran’ın dış politika çizgileri arasındaki gözle görülür değişikliği kavramak kolaylaşır. Kurucuları ve failleri arasında Reisi’nin de bulunduğu despotik molla rejimine karşı muhalefet, Mahsa Aminu’nun katledilmesiyle patlak veren isyanlarla -yakın zamanda ekmek isyanıyla- birleşerek molla rejiminin altını oymaya başladı.. İsyan şimdilik bastırılmış olsa da mevcut durum, yeni isyanların taraftar bulmasının objektif koşullarını olgunlaştırıyor. Bütün dünyada neoliberal ajandayı uygulayarak fetret dönemine giren siyasal islamcı rejimler, emperyalizmin bütün kirli işlerini gördükten sonra ayakta kalabilmek adına reformu keşfetti !

İran’da yaşananlar ekonomi-politiğin yasasının işlediğinin ispatıdır. Kılıçla yaşayan kılıçla ölür ! Dış politikanın bir ülkenin ekmeği olduğu, bağımsız bir dış politika izlemenin asgari koşulunun demokratik bir toplum ve buna bağlı fikir ve ifade özgürlüğünün teminat altına alındığı bir rejimle mümkün olduğu gerçeğini inkar edenlere bu gerçek acı bir biçimde hatırlatılır. Emperyalizmin çanak tuttuğu, desteklediği ve bitmemesi için elinden gelen her şeyi yaptığı etnik-bölgesel, mezhepsel savaşların bumerang etkisiyle bu çatışmaların tarafı olan ülkeleri ve onun liderliklerini vurduğu Reisi’nin şüpheli ölümüyle bir kere daha ispatlanmadı mı ?

Orta Doğu ülkeleri kendi zengin kaynaklarına sahip çıkana kadar başka ülkelerin tezgahladığı, emperyalist-siyonist karargahlarda planlanan ve siyasal islamcıların da figüranı olduğu çatışmaların tarafıdır. Bu taraf olma durumuna karşı koyacak yegane şey, emperyalizmin işbirlikçisi mevcut despotik rejimleri bu arada siyonist barbarlığı yenebilecek yeni, birleşik sosyalist bir Orta Doğu projesidir. Bu meydan okumadan oldukça uzak olsak da hatta neredeyse kimilerince hayali olmakla eleştirilsek de, sınırları emperyalistler tarafından çizilmiş bir Orta Doğu yerine bütün sınırların kaldırıldığı, bu arada yapay çatışmaların ve emperyalist-siyonist yağmanın tarafı olmak yerine kendi iradesinin ve kaynaklarının sahibi olmak belki de yeni bir medeniyetin başlangıcı olabilir…

Diğer Yazılar

HAMAS’IN İSRAİL’E FÜZE ATMASIYLA MI BAŞLADI HER ŞEY?

Taner Renda / 03.12.2024 2001 yılının 11 Eylül’üne gelindiğinde; dünya o gün yeni bir aşamaya …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir