Ümit ÖZDEMİR / 02.05.2024
1 Mayıs 2024’te DİSK ve 1 Mayıs için Taksim’e çağrı çıkaran sendikalar Saraçhane’de mitingi sonlandırıp alanı terk ederken DİSK üyesi bir işçiyle Evrensel gazetesi muhabiri röportaj yaptı. İşçi, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nu kast ederek “her ne pahasına olursa olsun yürüyeceğiz biz gerçekten inandık herhalde gerçekten yürüyeceğiz ama gelin görün ki yarım saat bir saat geçmeden programımız iptal edildi dediler. Bu bizi gerçekten üzdü, biz DİSK üyeleri olarak 1 Mayıs’ı kutlayamadık, bu insanları da üzdü” sözlerine yer verdi.
Ortalama sendikalı bir işçinin duygu ve düşüncelerinin yansıdığı haliyle bu röportaj, sararmaya başlayan DİSK tipi sendika bürokrasisinin çağrıda bulunup, sonra Taksim’e yürünemeyeceği anlaşılınca apar topar alanı terk etmesiyle yaşanan moral bozukluğunun ifadesiydi. DİSK bu durumu “bu koşullar altında birden fazla kurgulanan yürüyüşümüzün son gün tek kola inmesi “bir dizi teknik ve örgütsel sorunlara da yol açmış, Tertip komitesinin inisiyatif kurmasında, kararları duyurmasında ve uygulanmasını sağlamakta yer yer aksaklıklara neden olmuştur” cümleleriyle izah etmek zorunda kaldı. DİSK ve KESK’in alandan ayrılması 1 Mayıs eylemcilerinin yuhalanmasıyla karşılandı..
Restorasyon projesi için 1 Mayıs’ın seçilmesi ve CHP’nin de muhtelif diplomatik girişimleriyle Taksim’e yürünecek olma ihtimalinden olsa gerek katılımın önüne olağanüstü bir güvenlik bariyeri çıkarıldı. İstanbul’da OHAL ilan eden AKP yönetimi, kendinden beklenildiği üzere, böylece sınıf kinini gösterdi. CHP’nin tutumu ise Canan Kaftancıoğlu’nun attığı tweet mesajında polisin dile getirdiği üzere eğer “CHP heyeti yürüme kararı alırsa önlerinde duramayız” biçiminde ifade edilen büyük korkunun ta kendisiydi.
CHP 1 Mayıs’ta tarihsel misyonuna uygun davrandı. 1 Mayıs kutlamalarında AYM’nin 1 Mayıs Taksim’de kutlanmasına izin veren kararını okudu, 1977 sendikasız işçiyle Taksim’e yürümek istediklerini ilan ederek olası bir CHP iktidarında da sömürü düzeninin yine sendikasızlaştırma ile devam edeceğini dolaylı yolla ilan etti. Restorasyonun partisi olarak CHP’nin üstlendiği siyasal misyonun egemen sınıf burjuvazi için anlamı büyüktür. Açlık sınırının da altında kalan asgari ücretler ve yaşam maliyeti krizi karşısında kent lokantaları ve sürdürülebilir yoksulluk paketleri açıklayacağını ilan eden CHP, neoliberalizmin kesintisiz saldırısına karşı pansuman tedbirlerle olası isyanları kontrol edeceğini, bunun aktörü olmaya hazır olduğunu egemen sınıf burjuvaziye bir kez daha duyurdu.
1 Mayıs 2024 ise bu politik misyonun bir başka tezahürüydü. 1 Mayıs’ta Taksim’e yürümeme olası yürüme girişimlerini politik müzakerecilik yoluyla engelleme, hiçbiri olmuyorsa kendi siyasetini CHP’li Gamze Taşçıer’in “tertip komitesi dağılma kararı aldığı için biz de alanı terk ettik” türünden tuhaf açıklamalarla izah çabası, bu politik misyonun bir sonucuydu. Bu politik misyon, 1 Mayıs’ı sabote etmek için önce Taksim’i hedef gösterme ancak Taksim kutlamaları için İçişleri Bakanı ile müzakere yapılabileceği gibi bir beklentiyle biçimlendi. Gerçekte ne İçişleri Bakanı ve ne egemen sınıf burjuvazinin partisi olan AKP’nin 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlatmamak gibi politik misyonu olduğu bilinmesine rağmen, sosyalist soldan da CHP, DİSK ve KESK’e size ne oluyor itirazı da gelmedi. Durum böyle olunca inisiyatif tertip komitesi adı verilen örgütsüzlüğün örgütüne geçti !
Benzer bir biçimde Gökhan Günaydın’ın “izin verilen 300 kişiyle Taksim’e yürümeye içimiz elvermedi” türünden açıklamaları da politik misyonun ana çerçevesini çizdi. CHP heyeti, Erdoğan’ı kuyudan çıkarma operasyonu olarak da adlandırılan anayasal reformlar konusunda bütün ikaz ve eleştirilere rağmen Erdoğan ile masaya oturmayı planlıyor. Saray medyası tarafından göklere çıkarılan bu tutum, “düşmanın seni övüyorsa sende bir sorun vardır” sözlerinin sağlamasıydı.. CHP’nin önde gelenleri bunun için 1 Mayıs’ı kullanmayı hedeflediler ancak ne bu hedefi tutturabilecekleri siyasal müktesebatları, ne de bu hedefi örgütleyebilecek kitlesel destekleri vardı. Böyle olunca CHP heyeti tam aksi bir sonuçla karşılaştı. Saray rejimi, 1 Mayıs’ta işçileri yürütmediği gibi CHP heyetinin de anayasa ve restorasyon projesi için kurulan masaya daha güçlü oturma isteğine engel oldu.
Bütün bu siyasi çizgi CHP ve onun tesiri altındaki DİSK ve KESK gibi bürokratlaşmış işçi ve emekçi hareketinin yürüyebileceği mesafenin Saraçhane’den Bozdoğan kemerine kadar olması bakımından öğreticidir. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın “sorumsuzluk” olarak açıkladığı bu tutum, aslında CHP’nin sınıfsal kökenleri ve devletin ideolojik aygıtları bakımından hiç de şaşırtıcı değildir. 1980 öncesinde toplumsal anlaşma ile sınıf mücadelerinde mevzi ve hak kazanan işçi sendikalarını Türk-İş eliyle yatıştırmayı deneyen sağ sosyal demokrat çizgi, bunda başarılı olamadığı gibi kendisini iktidarda tutan geniş emekçi yığınlarının da desteğini kaybetti. Aynı çizgi yerel seçimler sonrası Şişli Belediyesi’nde Ramazan bayramı öncesi işten atıldığı için direnişe geçen 48 işçinin işten atılma gerekçesini yeni seçilen CHP’li Resul Emrah Şahan’ın “halkçı belediyecilik anlayışı gereği iş akdine son verilen personelleri, daha verimli olabilecekleri liyakatlerini daha etkin bir biçimde gösterebilecekleri” türünden liberal bir açıklaması takip etti. Açıklamanın gizlediği gerçek ise Şişli Belediyesi’nde hakları için sendikal örgütlenmeye giden işçilerin varlığıydı.
Böyle bir siyasi çizginin, emekçi sınıfların kanının döküldüğü 1 Mayıs mekanı Taksim’de emekçilerin bayramını kutlamasını beklemek, abesle iştigal etmektir. CHP ve onun etkisindeki bürokrat işçi hareketinin Saraçhane’de oynadıkları oyun ekonomik çöküşün tepkiselliğiyle halk sınıflarının 31 Mart’ta AKP’ye vurduğu darbenin ve sol, halkçı bir yükseliş potansiyelini içinde barındıran yönelişe girmesine engel olmaktı. Bu siyasi tutum AKP’nin İstanbul’da OHAL ilanı ile desteklenmiş ve kısmen amacına ulaşmıştır. Bu ikili siyaset tarzı, Türkiye’yi yağmalayan TÜSİAD ve MÜSİAD sermeye gruplarının da takdirini kazanmış olmalı.
Sosyalist sol ile yine elindeki kısıtlı imkanlarla polis barajına karşı Bozdoğan Kemeri önünde direnmiş ancak bu direniş, kendilerini ortada bırakanların da etkisiyle uzun süremeden dağılmak zorunda kalmıştır.
AKP’nin nasıl bir anayasal rejim istediğini Bozdoğan Kemeri önünde kurulan polis ve TOMA barikatı fotoğrafından daha net bir şey anlatamaz. CHP ve önderliği AYM’nin kararının arkasına sığınarak kitleleri yönlendirme siyasetine verilecek en etkin siyasal yanıt, kriz anlarında burjuva anayasalcılığın ve AYM kararlarının da pek ala çiğnenebileceği olmalıdır.
Burjuvazi, AKP eliyle kurdurduğu neoliberal şirket devletin çöktüğü anda çöküşü engellemek için yeni restorasyon projelerini uygulamaya koyacağını bunun için aktörler aradığını, bu aktörlerin zaman zaman işçi dostu gibi görünmeleri gerektiğini bilecek kadar siyasi müktesebat sahibi bir sınıftır.
Burjuvazi ve onun siyasi temsilcileri, 1 Mayıs 1977 de kontrgerilla tarafından Taksim’de katledilen emekçilerin Taksim’de kitlesel anılmasını engellemeyi baş mesele haline getirdiler. Bu engellemenin aşılması ve Taksim’de 1 Mayıs kutlanması, işçi sınıfının kendi için bir sınıf olması gibi bir potansiyeli içinde barındırır. Burada altını çizmemiz gereken konu, korkunun Gezi parkı protestoları sonrası Erdoğan’da ortaya çıkan derin paranoya bozukluğunun değil, bu bilinçlenme potansiyelinin Türkiye üzerine karabasan gibi çöken otokratik iktidarı ve onun destekçilerine yönelmesi ihtimalidir. Bu yüzden burjuva devletin bütün aygıtları buna taş koymak için çalışır. Açlık ve yoksullukla derinleşen sınıfsal çelişkileri yatıştırılması, bu olmuyorsa yönlendirmesi görevi DİSK, KESK ve CHP ye verildi. Saraçhane gösterdi ki mevcut sendikal önderliklerle vazgeçtim ücretlerdeki erimenin durdurulması, doğru düzgün 1 Mayıs kutlaması yapmak bile imkansızdır. Bu yüzden bu çürümüş sendikal önderlikleri aşabilecek, sınıfın kendi öz örgütlülüğüne dayanan ve işçileri sendika bürokratizmine mahkum etmeyen yeni, devrimci bir sendikacılık şarttır. Bu devrimci dönüşümün dinamikleri ve potansiyeli emekçi sınıfların mücadele birikimi ve tarihsel deneyiminde fazlasıyla vardır.