Mert Yıldırım / 27.01.2024
Mevcut Dersim Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu’nun, 31 Mart yerel seçimlerinde TKP çatısı altında Kadıköy’den aday olacağı duyuruldu. Ancak, bu haber bir dizi soru ve tartışmayı beraberinde getirdi.
Maçoğlu, yakın bir süre önce Halk TV’ye çıktığında birçok kişinin zihnindeki sorularla karşılaştı.
Neden Dersim değil de Kadıköy’de aday olduğuna, neden emekçi bölge ve ilçeler yerine “beyaz Türklerin” yoğun olduğu Kadıköy’de aday olduğuna ve neden AKP’nin güçlü olduğu yerde değil de CHP’nin güçlü olduğu Kadıköy’de aday olduğuna dair bir dizi sorular soruldu. Maçoğlu’nun verdiği yanıtlar ise tutarlı ve tatmin edici olmadı. Tabi bu durum, özellikle havuz medyasını “rahatsız” etti. Ak troller, Maçoğlu’nun Halk TV’de linç edildiğini iddia etti. Bu da bize Mao’nun “düşman sana saldırıyorsa iyi yoldasın” sözünü hatırlattı. Buna, bir de “düşman seni övüyorsa kendini gözden geçir” deyişini de eklemek gerekiyor.
Maçoğlu, “Kadıköy’de 25 sosyalist grup ve çevrenin ortak kararıyla aday olduğunu” söyledi. Ancak, bu 25 sosyalist grup ve çevrenin kim olduğu belirsiz. İkincisi, bu 25 grup içinde Dem Parti ve Dem Parti bileşenlerinin büyük bir bölümünün yer almadığı anlaşılıyor. Buna rağmen 25 sosyalist grup ve çevreden bahsediliyor.
TKP kendisinin Kadıköy’de etkili olduğunu söylüyor. Oysa en son genel seçim sonuçlarına baktığımızda etkili olan TKP değil, TİP görünüyor. 2023 genel seçiminde TKP %0.21 oy alırken, TİP %9.60 oy alarak üçüncü parti olmuştu. Bu durumda, neden TİP çatısı altında seçime katılmak değil de TKP tercih edildi? Bu arada TKP, Dem Parti ve CHP ile herhangi bir işbirliği yapmayacaklarını belirtiyor. Bu tavrın kendileri için kırmızı çizgi olduğunu söylüyor. Maçoğlu ve geleneği (Sosyalist Meclisler Federasyonu) için Dem Parti ile işbirliği yapmamak gibi bir kırmızı çizgi var mı?
Maçoğlu, sürekli olarak burjuva ve sistem partilerinden ve sosyalist siyasetten söz ediyor. Ancak, bunun ne anlama geldiği pek anlaşılmıyor. Örneğin, Maçoğlu ve Sosyalist Meclisler Federasyonu için Dem Parti, burjuva ve sistem partisi midir? Eğer öyleyse, neden genel seçimlerde HDP çatısı altında seçime girerek vekil adayı çıkardı? Eğer değilse, yani Dem Parti ve geleneğini anti-laik ve emperyalizmin bir destekçisi olarak görmüyor ve yurtsever olarak görüyor ise, TKP’nin çatısı altında seçime girmesinin nedeni nedir? Seçim vesilesiyle sosyalizm propagandası yapmak için TKP ve Kadıköy tek seçenek midir? Sosyalist Meclisler Federasyonu, cumhuriyeti feodal komprador sınıf önderliğinde kurulan faşist diktatörlük olarak görürken, TKP ise kurulu “cumhuriyetin yılmaz savunucusu olduğunu” ve “cumhuriyetle sorunu olanın kendisiyle sorunu olduğunu” söylüyor. Bu anlamda birbirine taban tabana zıt olan Sosyalist Meclisler Federasyonu ve TKP’yi bir araya getiren nedir?
Dersim’de bir önceki belediye (2014) HDP’nin elindeydi. Ancak, birçok belediye gibi buraya da kayyum atanmıştı. Maçoğlu, Sosyalist Meclisler Federasyonu ve diğer sol yapılar bu hassas durumu gözeterek tavır koymak yerine, sosyal şoven ve dolayısıyla sol içinde teşhir edilmesi gereken bir parti olan TKP çatısı altında seçime girdi. Daha sonra, HDP’nin tüm belediyelerine yeniden kayyum atanırken, adı Komünist olan partinin çatısı altında seçilen Komünist başkanın olduğu belediyeye kayyum atanmadı. Aksine, geçen beş yıllık belediye çalışmaları “barış içinde” yönetildi. Bu durumda bir tuhaflık yok mu?
Devletin kuruluş kodları üç ana hedef üzerinde inşa edilmiştir. Birincisi, Kürtlerin, diğer milletlerin ve azınlıkların inkar ve tasfiye edilmesidir. İkincisi, Komünist hareketin tasfiye edilmesidir. Üçüncü ise islamcı akımların kontrol altında tutulmasıdır.
Devlet, 1950’lerden sonra islamcılığı tehlike olmaktan çıkardı. Ve kırmızı kuşağa (komünizm) karşı Yeşil kuşak projesi ( islamlaşma) geliştirildi. 1990’ların ortalarından sonra sosyalist hareket tali, Kürt hareketi ise esas tehlike olarak belirlendi. Sol-sosyalist hareket, Kürt hareketiyle ilişkilendiği zaman hedef oldu. Ama Kürt hareketi ile mesafeli duran ve özellikle TKP gibi “eleştirel” yaklaşanlar ise görmezlikten gelindi. Ovacık ve Dersim Belediye deneyimini biraz da bu kapsamda okumak gerekiyor.
Kürt hareketinin aks değiştirmesi Türkiye sol-sosyalist hareketinin Kürt olgusuna bakışını yeniden muğlaklaştırmaya başladı.
1970’li yıllarda başlayan Kürt direnişi, ulusların kendi kaderini tayin hakkı bağlamında ayrı ulus ve ayrı ülke gerçeğinin altını çizmesine yol açtı. Bir çok sol-sosyalist çevre konuyla ilgili görüşlerini gözden geçirdi. Ayrı ülke ve ayrı örgütlenme tespitini yaptı. Bir kısmı ise oluşan basınç sonucu seksiyon örgütlenmeyi gündemine getirdi. Kendilerini hem Batı yakasının hem de Kürt coğrafyasının “Komünist Partisi” olarak gören bu seksiyoncular misak-ı millici anlayışlarını “Sömürge” ve “ilhak” tespitleri ile gizlemeye çalıştı. Bu çevreler Kürt hareketi ile yakın ilişki içine girerken stratejik değil taktik temelde yaklaştılar.
Kürt hareketi, 1990’lardan sonra değişen dünya ve bölge dengeleri sonucu yeni hamleler yapmaya başladı. Bir yandan “Bir parça özgür vatan” için hamleler yaparken, bir yandan da “ateşkes” yaparak sistem içinde kendisine ve Kürt statüsüne alan açmaya çalıştı. 2000’lere doğru birinci hedefinin zorlukları artınca meseleyi bir bütün içinde ele almayı önüne koydu. Bu bağlamda paradigma değişikliğine gitti. “Demokratik ulus” ve “Radikal demokrasi” bu paradigma değişikliğinin kavramsal çerçevesi oldu. Ardından Sol-sosyalist hareketin önemli bir bölümü yeniden misak-ı milli anlayışına sarılmaya başladı. Kürt hareketi “ortak vatan” ve “Türkiye’yenin demokratikleşmesi” dedikçe sol-sosyalist çevrelerin önemli bir bölümü buna sarıldı. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı propagandası yerine misak-ı millici propaganda yapmaya başladı.
Sol-Sosyalist Hareketin Yaşadığı İdeolojik Erozyon Sosyal Zeminini de Değiştiriyor!
Emekçilere, ezilenlere ve sınıfa dair söylemlere rağmen, bu sosyolojinin olduğu mahalle ve bölgelerde izole olan ve Kadıköy gibi “Beyaz Türklerin” yoğun olduğu yerlerde kendisine yeni yaşam alanları açmaya çalışıyor.
1970’li yıllarda aydın gençlik öncülüğünde başlayan devrimci mücadele, sınıfla ilişkisi zayıf kalmakla birlikte yüzü emekçi mahallelerine dönüktü. Kavel direnişi,15-16 Haziran işçi direnişi gibi mirasa sahip olan solun üretim alanlarındaki bağı 12 Eylül açık faşizm ile birlikte kesintiye uğradı.
1990’lara doğru başlayan hareketlilik, üniversite gençliği ve varoşlarla sınırlı kaldı. Daha sonra, 2000’lerden sonra bu alandaki ilişkileri de atomize oldu.
Üniversiteler hızlı bir biçimde depolitize olurken, Varoşlara da islamcı Akp hegemonya kurmaya başladı.
Yirmi yıl öncesine kadar Gazi Mahallesi, Sarigazi, Nurtepe vb. yerlerde daha çok Alevi kesimi üzerinde etkinlik gösteren sol-sosyalist hareket, 19 Aralık hapishane operasyonundan sonra bu bölgelerdeki etkinliğini giderek kaybetti. 19 Aralık hapishane operasyonu ve ölüm oruçları sonucu Alevi kesimi pasifize edildi. Bu alanda oluşan boşluklar, fuhuş, uyuşturucu, mafya ve çetecilikle dolduruldu. Sol-sosyalist hareket, Alevi ve emekçi olan bu semtlerden uzaklaştırılarak “beyaz Türklerin” yoğun olduğu bölgelere sıkıştırıldı.
Üniversiteler hızlı bir biçimde depolitize olurken, Varoşlara da islamcı Akp hegemonya kurmaya başladı.
Bu alanda boy gösteren sol, CHP’li ailelerin çocuklarına hitap etmeye başladı. Akp-Mhp bloğunun dinci ve milliyetçi kuşatmasından rahatsız olan bu kesimlerin çelişkilerinı esas almaya başladı. Sol daha çok yaşam alanında oluşan çelişkiler üzerinde yoğunlaşırken, hem kendisinin esas alması gereken sosyolojik tabandan uzaklaştı hem de emekçi sınıflara yabancılaştı. Maçoğlu’nun Kadıköy adaylığı bunun bir örneğidir.
Kadıköy gibi “beyaz Türklerin” yoğun olduğu yerlerde aday gösterilmesi, sol-sosyalist hareketin sosyal zeminindeki erozyonun bir göstergesi olarak okunabilir. Bu durum, solun sınıf bilincinden uzaklaşması ve emekçi sınıflara yabancılaşması anlamına gelmektedir.
Sonuç olarak, Maçoğlu’nun Kadıköy’de aday olması ve solun sıkıştığı zemin, Türkiye sol-sosyalist hareketinin yaşadığı ideolojik ve sosyolojik değişimleri gözler önüne sermektedir. Bu durum, solun toplumsal meselelere ve emekçi sınıfların çıkarlarına gerçek anlamda odaklanamadığına işaret etmektedir.