Mert Yıldırım / 26.11.2023
İzmir’de “TKP”nin ev sahipliğini yaptığı, 23. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri toplantısı gerçekleşti. 19-22 Ekim arasında yapılan toplantıda anti emperyalizm, Gazze ve Filistin, Küba ile dayanışma, emperyalist dezenformasyona karşı siyasi ve ideolojik mücadele başlıklarının öne çıktığı toplantıya 54 ülkeden 65 parti ve 121 delege katıldı.
Bu toplantıda dikkat çeken “TKP”nin ev sahipliği yapması ve kendi ülkelerinde iktidar olan Çin Komünist Partisi, Küba Komünist Partisi, Vietnam Komünist Partisi, Kore İşçi Partisi ( Kuzey Kore) ve Laos Halkın Devrimci Partisi delegelerinin bulunmuş olmasıdır.
Türkiye’de en küçük bir nümayiş ve basın açıklamasına dahi izin verilmezken, Galatasaray meydanında her Cumartesi günü kayıp çocuklarının akıbetini soran anneler tartaklanıp gözaltına alınırken, devlet “TKP”nin ev sahipliğini yaptığı uluslararası Komünist ve işçi partilerin toplantıya katılımına izin veriyor. Böyle bir toplantıyı örneğin 1980’li yıllarda yapmak mümkün müydü? Yada Ortadoğu sorunlarının başında gelen Kürt ve Filistin meselesinin tartışılacağı bir toplantı organize edilsin, örneğin Rojava Kürt hareketi ve FHKC öncülük yapsın, toplantı İstanbul’da gerçekleşsin, başlık Ortadoğu olarak, çözüm için de en makul öneriler yapılsın, yerinde yönetim, yani kanton sistemi filan tartışılsın, buna izin verilir mi? Biliniyor, “TKP” Kürt meselesine girmek istemiyor ve Kürtleri yeterince laik ve anti emperyalist görmediği için adını bile dillendirmek istemiyor. Nitekim İzmir’de yapılan ve üç gün süren uluslararası Komünist Partiler toplantısında Kürt gerçeğine dair bir tek cümle dahi kurulmamıştır. Ama aynı TKP şeriatı savunan Hamas’lı Filistin için koltuk altını yırtarcasına sol yumruğunu havaya kaldırıp en keskin solcu sloganlar atmaktadır. Tamam, burada fena halde sosyal milliyetçilik var. Zira İzmir’de yapılan toplantıya iznin verilmesinin bir nedeni de budur. Yani ev sahibinin hatırıdır. Fakat bir de toplantıya iştirak eden “Sosyalist” devlet temsilcileri ve partiler var. Bunların başında Çin Komünist Partisi geliyor. Çin Komünist Partisi, hızla süper güç olma yolunda ilerleyen Çin devletini yönetiyor. Ayrıca Vietnam Komünist Partisi, Kore İşçi Partisi, Küba Komünist Partisi ve Laos Halkın Devrimci Partisi kendi ülkelerinde iktidarlar. Bunlar dışında toplantıya onlarca Komünist Parti ve yüzü aşkın delege katılıyor. Peki katılım sağlayan bu partiler Kürtlere dair söz kurma olasılığı olsaydı izin verilir miydi? Kuvvetle muhtemel izin verilmezdi. Ve burada şaşıracak bir şey olmazdı. Ama kendisine sosyalist devlet ve Komünist parti diyenlerin dört parçaya bölünmüş ve iç sömürgeleştirilmiş bir ulusa dair söz kurmaması şaşırtıcı olur. Oysa Komünist olmanın temel prensiplerin başında ezilen ulusların/halkların davasını savunmak ve sahiplenmek gelir. Bu temel prensip uygulanmaz ise o zaman devletlerin, partilerin sosyalistliği tartışma konusu olur. Ama aksine toplantıya katılan Çin, Vietnam, Kore, Küba ve Laos delegeleri ülkelerinin sosyalizm ile yönetildiğini ve özellikle Çin’in başarılı bir sosyalist ülke olduğu ileri sürdüler.
Çin’de iktidar olan Komünist Partisi, ‘Kapitalist olmadıklarını, Çin’e özgü bir Sosyalizm uyguladıklarını, Marksizme yeni bir yorum getirdiklerini’ ileri sürdü. ‘Çin’de sınıfların olmadığını, kapitalizm ile işbirliği değil, barış içinde rekabet ettiklerini iddia etti.
Buna inanan ülkeler ve partiler az değil. Küba Komünist Partisi de buna dahildir.
İzmir’deki toplantıda konuşan Küba temsilcisi, “Çin ve Vietnam Komünist Partilerinin yanı sıra Laos Halkın Devrimci Partisinin ve Kore İşçi Partisinin Sosyalizmi inşa etme deneyimlerini selamlıyor ve destekliyoruz”. “Çin ve Vietnam Komünist partilerinin Sosyalizmin inşasındaki başarılı deneyimlerini, tüm İşçi ve Komünist örgütlerimiz için önemli bir referans teşkil etmektedir” dedi.
Vietnam delegesi ise yaptığı konuşmada önce ev sahipliğini yapan “TKP”ye teşekkür ettikten sonra Vietnam’da başarılı bir şekilde Sosyalizmi inşa ettiklerini ileri sürdü.
Çin’in ve Vietnam’ın başlattığı restorasyon Kapitalizm midir, yoksa iddia edildiği gibi sosyalizmin inşası mıdır, bu tartışılıyor.
Rusya deneyimi biliniyor, öncesi olmakla birlikte 1990’lardan sonra çok açık bir biçimde kapitalist restorasyon gerçekleşti. Parti ve devlet bürokratları burjuvalara dönüştü, ama gözü kara bir biçimde dönüşüm yaşayan Rusya ciddi güç kaybı yaşadı. Rusya modelinin yol açtığı sonuçlar ve buradan çıkarılan dersler mı, yoksa Asya toplumuna özgü tarihten gelen gelenekler mıdır? Bu bir tartışma konusudur. Ancak Çin’in ve Vietnam’ın çok farklı bir yol izlediği bir gerçek. Evet, bu ülkelerde Rusya tarzı bir restorasyon ve klasik özel mülkiyet ve sermaye birikim biçiminin olmadığı görülüyor. En azından şimdilik. Fakat yaşananların Sosyalizm olduğu ise kocaman bir soru işaretidir. Bunu önümüzdeki yazım çalışmalarında tartışmaya devam edeceğiz.