Mert Yıldırım / 18.11.2023
Devlet kuran bir parti dönüşüp kendi karşıtına dönüşebilir mi? Bunun örneği var mı, bilmiyorum. Ama mevcut devletin kurucusu olan CHP’nin ideolojik kodları ve kadro yapısı itibariyle, kendi karşıtına dönüşme dinamikleri son derece zayıftır. Zaman zaman sol jargon kullanıyor ise de esas olarak sol değerlerden uzak, hatta sol karşıtı bir partidir. Tabi sol partiden kast edilen Marksist Soldur. Buna Sosyal Demokrat Sol da dahildir. Nitekim Sosyal Demokrat partilerin geçmişi Marksizme dayanır. Hatta klasik Sosyal Demokrat partiler halen kendilerini Marksist olarak tanımlamaktadır. Sosyal Demokratların tarihçesine uzun uzun girmeyeceğiz, ancak kısa bir kaç hatırlatmanın faydalı olacağı kanısındayım.
1900’lerin başında, özellikle birinci paylaşım savaşında kendi burjuvazisinin yanında yer olan o dönemin Sosyal Demokrat partileri Marksizmden koptu. Kopmakla kalmadı, karşıtına dönüştü. Bunun en çarpıcı örneği ise Roza Luxemburg ve Karl Liebknecht’in başına gelenlerdir. Bu iki Komünist önderin katledilmesinde, Alman komünist Partisinin/Spartakistlerin tasfiyesinde birinci derece rol oynayan, Almanya ve Macaristan devriminin boğulmasında öncülük eden bizzahiti Alman Sosyal Demokrat Partisidir. Bu olayın sonuçları sadece Alman ve Macaristan devriminin bastırılması ile sınırlı kalmamış, bu karşı devrimci operasyon Bolşevik devriminin kuşatılmasına da yol açmıştır. Başka bir ifadeyle Bolşevik devrimi ile başlayan, hedeflenen Avrupa devrimi, Berlin ve Budabeşte sokaklarında Sosyal Demokratların başını çektiği karşı devrim operasyonu ile engellenmiştir. Daha sonra bu ve benzer pratik politikalar aşağı yukarı tüm Avrupa’da cereyan etmiştir. Bundan dolayı üçüncü Enternasyonal 1930 yılında Sosyal Demokratları “Sosyal faşist” olarak tanımlamıştır. Daha sonra bu tespit sol sapma olarak görülmüş ve sosyal demokrasi “burjuva sol” olarak tarif edilmiştir.
1930’larda ve özellikle 1960’lardan sonra bağımlı ülkelerde “demokratik sol” hatta “sosyalist parti” adını alan ( Baas Partisi vb.) sömürge tipi sol partiler peydahlanmaya başladı. Bu partilerin çoğu devlet kuruluşunda/inşasında öncü rol oynamıştır. CHP bunlardan biridir. Kuruluşunda sol iddiası olmayan CHP, emperyalizmin üçüncü bunalım döneminin ilişki ve çelişkilerin sonucu olarak kendisine “Ortanın solu” olma rolü vermiştir. Bu aynı zamanda sistem içi bir iş bölümü anlamına geliyor. Bir yandan merkez sağ parti veya partiler, öte yandan “Ortanın Solu” veya “Merkez Sol” olarak tarif edilen partiler konumlandırılmıştır. Bu dönem aynı zamanda yeni sömürgecilik ilişkilerinin geliştirildiği bir dönemdir. Bir yandan çok partili parlamento, öte yandan başta ordu olmak üzere devletin tüm mekanizmaları iç savaşa göre organize edildi. CHP’ye çok partili parlamentoda, 1960’lardan sonra merkez sol parti olma misyonu verildi. Böylece hem sol kavram dejenere edilmiş olacak hem de sol muhalefete sistem içi adres gösterilmiş olacaktı. Nitekim bu hedeflerine önemli ölçüde ulaştılar. 1980 öncesi yaşanan “iç savaş” manzarasında, SBKP çizgisinde olan Komünist ve İşçi partilerinin savunduğu “Ulusal Cephe” içinde CHP’yi de tarif ettiler.
Hem devlet aklı hem de sol-sosyalist çevrelerin bir kısmı CHP’yi solcu parti olarak tarif edince CHP solcu parti olma iddiasıyla günümüze kadar geldi.
CHP’nin içinde bulunan sol-demokrat unsurların ve kimi sol-sosyalist çevrelerin CHP’yi Sosyal Demokrat bir parti olarak tarif etmeleri en hafif deyimle gaflettir. Yine günümüzde yaşanan muhafazakar ve siyasal İslamcı kuşatmayı “CHP ile yarar ve bir miktar nefes alırız” demek ise havanda su dövmektir.
Sol-Sosyalist hareketin görevi CHP’den sol bir duruş beklemek veya onu sol bir parti yapmak değildir. Neden bunu diyoruz.
Birincisi, CHP’nin ideolojik- kültürel ve tarihsel kodları buna uygun değildir. İkincisi, CHP sosyal demokrat bir parti olsa bile, bu da son tahlilde sistem içi bir parti olur ki, bunu hedeflemek sosyalistlerin görevi değildir.
CHP ve benzer partilerin daha demokrat, daha solda bir duruş sergilemesi özel olarak sol-sosyalist hareketin, genel olarak sokak hareketinin güçlenmesi sonucu gerçekleşir.
Sol-sosyalist hareket geliştiği vakit ideolojik ve politik hegemonyası tüm toplumsal kesimleri etkileyeceği gibi, burjuva sol ve liberal güçleri de ortaya çıkarır. Bunun bir nedeni emekçi sol potansiyeli sistem içine çekip rehabilite etmektir. Bu aynı zamanda devrimci koşulların olgunlaştığı anlamına gelir ki bu durumda izlenecek siyaset ne sol sekter ne de liberal taktik siyasettir. Ne ki o momentten çok uzak olduğumuz bu günlerde determinist siyaset bir miktar önde olsa da, determinist ile volontarist siyaset eş zamanlı olması gerekiyor.
Ancak bu noktada son yıllarda kantarın topu kaçırılmış, hem seçimlerin ve parlamentonun siyasetteki yeri abartılmış hemde sistem içi çelişkilere çok fazla umut bağlanmıştır.