Taner Renda / 10.11.2023
Yeni Dönemin Çanları Çalıyor: Duyuyor muyuz isimli 2 Kasım tarihinde yazdığım yazıda: “AKP+MHP iktidarında somutlaşan Devlet’in son yirmi yıllık iktidarı, artık yeni bir aşamaya geçmeyi son 14/28 Mayıs seçimlerinde bütün gücüyle ve her şeyiyle destekleyerek; yeni bir dönemin kapılarını açmak için adımlarını kararlılıkla atmaya başladılar.” diye yazmıştım.
T.C Devleti artık yeni bir evreye, yeni kurucuları ile ve yeni bir anlayışla ilk adımını Anayasa Mahkemesi’nin TİP’den Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ın tutukluluk halinin sonlanması ve seçilmiş milletvekili olarak TBMM’de görevlerini yapmak üzere hemen serbest bırakılmasına karar vermesini, Yargıtay eliyle boşa çıkarmış ve de daha ileri bir adım atarak; bu kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri için suç duyurusunda bulunmuştu. Ben işin hukuksal boyutunu es geçerek; bu yapılan hamlenin ne anlama geldiği ve sonuçları üzerine birkaç kelime etmek istiyorum.
Öncelikle eski AKP’li kimi kurucu ve/veya milletvekillerinin bu hamle karşısında hukuk, anayasal kurumlar vb gevezeliklerinin gaz alma olduğunu düşünüyorum. Erdoğan, yine bir yurt dışı gezisinde olduğu bir zamanda bu türden atılan adımların muhaliflerce! Nasıl karşılandığını görüp; ona göre yapılacak manevraların planlanmasını hazırlayacaktır. Ama asla bu adımdan geri adım atılmayacaktır. Anayasa Mahkemesi’nden başlamanın anlamı: işi en temelinden yıkarak yola devam edeceklerini dosta düşmana bildirmek içindir. CHP’nin yeni seçilmiş Genel Başkanı Özgür Özel’in TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ile bu konuda görüşmelerinde mutabık kaldıkları özel bir oturum yapılması fikri, çok kısa bir süre sonra bu fikirden vazgeçildiğinin açıklanması ile işin kararlılığı konusunda bize bir fikir vermeli (ha bu arada Halk TV’nin meşhur Atatürkçü Sabah Haberleri sunucusu İsmail Küçükkaya’nın da Numan Kurtulmuş konusunda isabetsiz demokratlık iddiasını geri çekmesini de sabırla bekleyeceğim). Ne gariptir ki, aynı Anayasa Mahkemesi, bu iktidarın basını susturma yasasının iptaline ise onay vermesi oldu. Neymiş: ülkemizde yargıçlar varmış ama onlar da iktidarların hukuksuzluklarına her daim karşı çıkmazlarmış.
Önce ülkemizin yirmi bir yıllık AKP ve daha sonra eklenen MHP partileri tarafından yönetilmesi sonucunda ülke politika yapıcıları tarafından istenen hedefe adım adım götürülmesinden gayet memnun olduklarının altını çizelim (Koç Grubu’nun muhalifliği: ballı pastadan iri bir dilim verildiğinde; son bulur). CHP, TİP, HEDEP, Türkiye Barolar Birliği ve DİSK gibi sendika ve demokratik kitle örgütlerinden başka muhalefetteki birkaç partinin göstermelik karşı çıkışları dışında anlamlı bir karşı koyuş yaşanmayacağını düşünüyorum. Anayasa Mahkemesi’ne karşı bu çıkış yapılacağı zaman politika yapıcılarının bu grubun karşı çıkacağını zaten biliyordu. Asıl sorun: bu muhalefetin sokağı da işin içine katıp katmayacağında. Başta CHP olmak üzere tüm muhalefet bu faşizan adımlara karşılık, sokağı da içeren karşı çıkışları örgütleyip (bakınız faşist Netanyahu iktidarının aynı konudaki yargı üzerindeki baskıyı arttırma çabalarına, İsrail halkının tepkisi çok sert olmuştu), geri püskürtülmezse; ikinci bir kurucu iktidarın ülkeyi İslami soslu faşizme götürmesinin önüne geçemeyiz.
Hamiş: Hadi bakalım CHP’nin değişimci Lideri ve Genel Başkanı. Gün bu gündür. Görünen o ki; bir değişim geliyor. Ama bu değişim sizin bahsetmeye çalıştığınız demokrasi yönünde mi olacak. Yoksa İslami faşizm mi? Planlarınızdaki İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığınızı istiyorsanız; Sol yanınızla sağlam bir iş birliği yapmalısınız. Size o adaylığın önünü açacak olan tek şey bu bakış açısı. Ablanızdan size bir hayır dün gelmedi, yarın da gelmeyecek.