Mert Yıldırım / 29.10.2023
Gazze, bombalar altındayken ve her gün yeni vahşet manzaraları yaşanırken; Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, yaptığı açıklamada “ABD, Suriye’ye saldırırsa, bu Esad’ın düşmesine ve bir Kürt devletinin kurulmasına yol açabilir” dedi.
Filistin yetkililerinin Kürt karşıtlığı yeni değildir. Mahmut Abbas, 2017 yılında Güneyde yapılan referandumda “Bağımsız Kürt devleti, Arapların sırtına saplanmış bir hançerdir” demişti. Efrin operasyonuna açık destek verirken, Filistin’de Efrin operasyonunu destekleyen kutlamalar yapılmıştı. 1988 yılında gerçekleşen Halepçe katliamı ve El-Enfal soykırımı sırasında Yaser Arafat’ın açıklamaları, Irak’a önceden göç etmiş Filistinlilerin oynadığı rol ve işledikleri tecavüzler, Kürtlerin hafızasındadır.
(Mahmut Abbas yönetimindeki FKÖ, 2005 yılından bu yana Filistin’de seçim yaptırmayarak radikal islamcıların Filistin ulusal kurtuluş mücadelesi içinde sürekli mevzi kazanmasına neden oldu-editör)
Belki kimyasal silah kullanımı nedeniyledir; Halepçe katliamı kamuoyu tarafından bilinmektedir. Ancak El-Enfal soykırımı, uluslararası kamuoyuna mal olmadığı gibi yakın bir tarihe kadar Kürt toplumu da yeterli bilgiye sahip değildi.
El-Enfal operasyonu bir soykırımdır!
El-Enfal operasyonu, adını Kuran’da geçen “Enfal” suresinden almaktadır. Türkçe açıklaması “savaş ganimeti” anlamına gelmektedir. 1988 Haziran’ın da başlayan ve 1989 Şubatın da sona eren operasyon sonucunda bağımsız kaynaklara göre 100 ile 150 bin, yerel kaynaklara göre ise yaklaşık 190 bin Kürt öldürülmüş, 4500 köy ve yaklaşık 30 kasaba/ilçe yerle bir edilmiş ve en az bir milyon insan yerinden sürülmüştür. Bu dehşet tablosu dönemin Filistin lideri Yaser Arafat’a sorulduğunda, “Bu Irak’ın iç meselesi” demiştir.
Peki, zulüm altında olan Filistin yetkililerinin bu beyanatlarının anlamı nedir? Kürt gerçeği ve ortaya çıkacak statü, Filistinli yetkililerini neden rahatsız ediyor?
Kürtlerin topraklarını ilhak ve işgal eden devlet yetkililerinin bu tür beyanatlar vermesi anlaşılır bir şeydir. Çünkü ortaya çıkacak bir Kürt statüsü, Ortadoğu’nun statükosunu tümden değiştirir. Bu nedenle, bölge devletlerin kendi aralarındaki çelişkiler ve çatışmalar, konu Kürtler olunca genellikle ikinci planda kalmaktadır.
Filistin’de son yıllarda ortaya çıkan Kürt karşıtlığı, sol-sosyalist gruplar dışında, tüm Filistin toplumuna sirayet etmiş durumdadır. Bu, Filistin’de yapılan sokak röportajlarında da çok net olarak görülmektedir. Bunun nedenlerini bir kaç başlık altında toplamak mümkün.
Birincisi, Filistin sol-sosyalist hareketinin zayıflığı ve bu alanda yeterince ideolojik mücadele verememesidir. İkincisi, Hamas ve benzeri örgütlerin sahip oldukları dinci ve milliyetçi ideolojinin yarattığı hegemonyadır. Üçüncüsü, Türkiye ile kurulan “duygusal” ilişkilerdir. (Aslında Türkiye, en büyük “duygusal” ilişkiyi İsrail ile kurmuştur. Ama Filistin’de bunun yeterince görülmediği anlaşılıyor ) Buna bir de AKP ile olan ideolojik-kültürel ortaklığı eklemek gerekiyor. Dördüncüsü, bir Kürt statüsünün bölgenin dengesini değiştireceğinin ve bu durumun İsrail üzerindeki Arap kuşatmasını hafifleteceğinin düşünülmesidir. Beşincisi, özellikle Suriye savaşı sırasında ortaya çıkan Rojava statüsü ve bu süreçte ABD ile kurulan konjonktürel ilişkilerdir. Altıncısı, Kürt hareketinin sol ve seküler değerlere sahip olmasıdır.
Filistin yöneticilerinin tutumları ve Filistin kamuoyunda artan olumsuz yaklaşımlar, Kürt kamuoyunun tepkisini neden olmaktadır. Hatta İsrail’in yaptığı vahşet ve zulme “iyi oluyor” demeye varan reaksiyoner tutumlara kadar varmıştır. Ancak Kürt direniş hareketi geleneksel tutumunu sürdürmektedir, Yukarıdaki olumsuz örneklere, Hamas ve benzeri cihatçı grupların varlığına rağmen, Filistin davasının meşru olduğunu savunmaya, geçmişte kurulan ilişkilere büyük değer vermeye ve İsrail’in siyonist politikalarını eleştirmeye devam etmektedir.
Savunduğu sol değerler gereği tüm Ortadoğu halkları için demokratik konfederal program önermektedir.
Bu programın nesnellik kazanması önünde büyük engeller bulunmasına karşın, başta Kürt ve Filistin halkları olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının çıkarına olduğunu ısrarla savunmaktadır.