BUGÜN NE YAPMALI ?

Yazarımız Zeki Tombak’ın bu yazısı Ne Yapmalı dergisinin 3. sayısı için kaleme alındı. Sitemizde de yayınlıyoruz.

Salih Zeki Tombak / 23.09.2023

1.

@tombak_salih

Türkiye’de tarihte görülmemiş boyutlarda bir ekonomik kriz var. Krizin faturası sadece çalışan sınıflara çıkarılıyor. Çalışanların milli gelirden aldığı pay 5 senede %38’den %24’e indi. Milli gelirin %70’i, nüfusun %10’un hesabında.


Dolaylı vergilerle, yüksek enflasyonla, en yoksullardan en zenginlere tarihte benzeri pek az yaşanmış acımasızlıkta bir servet transferi gerçekleştiriliyor.Kitlesel işsizlik ve yoksulluktan sonra kitlesel açlık yaygınlaşıyor. Yeni vergiler konuyor, mevcut vergiler ağırlaştırılıyor ve fiyatlarına iktidarın karar verdiği benzin, motorin, doğal gaz, elektrik gibi mallara sürekli zamlar yapılıyor ve bu zamlar zincirleme, binlerce ürünün fiyatının artmasına yol açıyor.

İktidar grev yasaklamakla övünüyor. Her hak talebiyle, her haksızlığa itiraz için sokağa çıkan vatandaşlara polis ve jandarma ölçüsüz bir şiddet uyguluyor. Cumartesi anneleri yerlerde sürüklenerek; özel okul öğretmenleri ters kelepçe ile gözaltına alınıyor, Akbelen ormanları Limak linyit çıkarsın diye kesilirken, kesime direnen çevreciler ve köylüler jandarma şiddetine maruz kalıyor. Gözaltı otobüsleri mobil işkencehane. Cezaevlerindeki adli hükümlü ve tutuklular, çeşitli infaz düzenlemeleriyle, doldurt boşalt aflarıyla dışarı çıkarılıyor ve yerleri siyasi hükümlü ve tutuklularla dolduruluyor. İfade özgürlüğü yok. Yargı Sarayın yönlendirmesinde. Adaletsizliğin yaşanmadığı hiçbir alan yok.


Sistem içi muhalefetin aslında mevcut olmadığı; seçimle iktidar değiştirmenin artık söz konusu bile olmayacağı, son seçimlerde apaçık görüldü. AKP-MHP iktidarı , özellikle 15 Temmuz 2016’da, rejimi yeniden “güncelledi.” Artık TBMM’nin yasa çıkarma, bütçe yapma, uluslararası anlaşmaları onaylama gibi yetkileri gerçekte yoktur. Meclis denetimi de, Sayıştay ve Yargı denetimi gibi buharlaşmıştır.


Bu denetimsizlik koşullarında 40 yıldır, ülke içinde ve sınırlarda sürdürülen savaş, artık komşu topraklarda kalıcı işgallerle, üslenme bölgeleriyle, karargahlarla, yığınaklanmalarla devam ediyor. Bu savaş devam ettiği için, denetimsizlik, savaş suçları, savaşın örtüsü altında sürdürülen insan, akaryakıt, uyuşturucu, silah ve benzeri kaçakçılıklar; siyasi cinayetler; halka karşı işlenen suçlar, cezasızlık ile korunabiliyor.


Savaş, ülkeyi zulüm ve adaletsizlikle yönetmenin, halkı soymanın, ülke kaynaklarını deniz aşırı sömürgelerde bile görülmeyen ölçüde yağmalayabilmenin aracıdır. Savaş politikaları, ekonominin yıkımına; ekonomik yıkım halkın sefaletine yol açıyor. Sıkı sık okuyoruz, “Savaştaki Rusya’da, Ukrayna’da bile enflasyon bu kadar değil” diye yazanları. O ülkeler 2 yıldır savaşta; Türkiye Kürt Savaşını 40 senedir sürdürüyor.

2.

Savaşların yarattığı yıkım, pek çok defa devrimlerin koşullarını hazırlamıştır. Komün Fransa’nın Prusya karşısında uğradığı ağır yenilgi koşullarında olgunlaştı.
1905’te Rus Çarlık donanmasının Japonya karşısında yaşadığı hezimetin yarattığı yıkım ve derin hayal kırıklığı, 1905 Devriminin ortamını hazırladı.
Ekim Devrimi 1. Dünya savaşında Çarlık ordularının arka arkaya uğradığı ağır yenilgilerin yolaçtığı ekonomik ve toplumsal yıkımın emekçi yığınlarda yarattığı büyük öfkenin ürünü oldu.

Büyük savaşlar, uzun süren yıkımlarıyla, “devrimlerin şafağı” olabilirler. Tabii her savaşın devrimlerin koşullarını hazırlayacağı veya savaşın devrimlerin bir önkoşulu olduğu sonucunu çıkaramayız. Aksine koşulları devrimci bir imkana dönüştürmeyi başaramadığımız durumlarda sadece devrimin yenilgisi ile değil; Almanya’da olduğu gibi bir Nazi iktidarı ile de karşılaşmak mümkündür. Türkiye’de faşist rejimin adım adım inşası, bütün olarak muhalefetin; ama en çok da bizim devrimci halk muhalefetini örgütlemedeki başarısızlığımız sayesinde gerçekleşebiliyor.

3.

Savaşın ve savaş politikalarının yarattığı ağır yıkım; görülmemiş boyutlarda ekonomik kriz; devletin ölçüsüz şiddeti, adaletsizlik ve benzerleriyle birlikte sistem içi muhalefetin yokluğu ve sistem içinde seçim gibi “meşru yollarla” iktidarın el değiştirmesi yolunun tıkandığı, seçme ve seçilme hakkının yok edildiği; Kürt coğrafyasının tamamında uygulanan ve İstanbul’da da bir süreliğine denenen kayyım politikasının ortaya koyduğu üzere halk iradesinin yok sayıldığı şartlarda, devrimci bir kabarış; sistem karşıtı muhalefette bir yükselme beklenir.

Fakat aksine sistem karşıtı bir muhalefet partisi olan, topluma yeni bir gelecek ve yaşam tasavvuru vaat eden HDP (Yeşil Sol) ve çevresinde oluşan Emek Özgürlük İttifakının seçimlerde aldığı oy düştü. HDP’nin halkla ilişkisini parti-seçmen ilişkisine dönüştürdüğü, bürokratizmin ve merkeziyetçiliğin güçlendiği; ittifaklarını yanlış zeminde kurduğu; Kongre Partisi olarak kurulduğu halde, Kongre’nin gerçekte var olup olmadığını sorun etmediği; halkın toplumsal alanda ve yerelde yaratılan örgütlülüklerle siyasetin öznesi olması gerektiğini; yola böyle çıkılmış olunduğunu umursamadığı; bu umursamama halinin HDP bileşenlerine ve hatta HDK’ye de hakim olduğu yönünde eleştiriler, daha önce dillendirenlere kulak verilmemekle birlikte; seçim sonuçları ortaya çıkınca genelleşti, yoğunlaştı, güçlendi.


Bu eleştiriler halk toplantıları, eleştiri-özeleştiri ve yeniden yapılanma gibi kavramlarla karşılanıyor gibi görünse de; seçim sonuçları ortaya çıkıncaya kadar, bugün eleştirilmekte olanları yapan merkez, bu çalışmaları da “bildiği gibi” örgütledi ve sonuçlandırdı. Halkın bu süreçten ne gibi kazançlar elde etmiş olduğunu veya bir şey değişip değişmediğini, hayal ve beklenti içinde olmaksızın, göreceğiz.


Esasen sosyalist ve devrimci örgütlerin tamamına yakını, toplumsal mücadele alanlarından, fabrika, emekçi mahallesi, iş yeri, organize sanayi, üniversite vb örgütlenmesinden uzun süredir el ayak çekmiş durumda. Bu bile kendi başına bir çürüme, bir daralma güzergahı. Ama üstüne üstlük, temsili siyasetin olağanüstü etkisizleştiği bir dönemde, sosyalist solda TBMM üyeliğine, seçimlere olağanüstü artan bir ilgi görülüyor. Milletvekili listeleri bir yanda; CHP’den ilçe belediye başkanı adaylığı öte yanda, müthiş önemseniyor.


Bu ilginin HDP’ye yönelik bütün eleştirilere rağmen, Cumhuriyet tarihi boyunca yok sayılan, asimile edilmek istenen, boyun eğdirilemeyince çöktürülmek istenen Kürt halkına bir statü sağladığı; Meclis’te Kürtlerin ve müttefiklerinin üçüncü büyüklükteki grubu oluşturduğu; Kürt halkının sorunlarının, savaş suçlarının, savaş politikalarının en azından dile getirilebildiği bir başarıya işaret etmesi, yeterli olmamakla birlikte, önemlidir. Ama sosyalist yapıların bütün siyasi varoluşlarını temsili siyasete odaklamış olmaları, anlaşılması zor bir durumdur.


Devletin şiddet aygıtları, istihbarat gücü, baskılar, provokasyonlar; üretimin örgütlenmesinde uygulanan; örgütlenmeyi zorlaştıran unsurlar vb vb elbette küçümsenemez. Ama devrimci yaratıcılık bu ve benzeri engelleri aşmak için var.
Toplumsal örgütlenme ve mücadele alanlarından çekilirken; yerine temsili siyaseti geçirmek ve bir yandan da görünüşü kurtarmak için abartılı ve içi boş bir “sokak” ve “eylem” edebiyatı yapmak siyasi çürümenin üç boyudur.


Bugün bu eğilimlerin sonucu olarak önümüzde iki olgu var. Birincisi gerçekte sadece adı kalmış, başarısızlık karşısında parçalara ayrılmış; erimiş yapılar gerçeğidir. İkincisi ise, her yapının içinde veya devrimci faaliyetin genel alanı içinde ortaya çıkan arayışlardır. “Ne Yapmalı?” sözkonusu arayışlardan biri olduğu için, tıpkı diğer devrimci, komünist parti arayışları gibi kıymetlidir.

4.

Arayışımız, Marksizm-Leninizm’in , evet uzun zamandır yaygın okunmayan temel metinleri değildir. O metinleri ve o metinlerin can alıcı paragraflarını yeniden yeniden okumak zihnimizi açar; öğrenmeye devam ederiz; ama arayış ihtiyacı oradan çıkmaz.


Arayış, bugünün toplumsal mücadelelerinin analizinden, bu mücadeleleri örgütleyecek; var olan mücadeleler arasında bağ kuracak ve böylece bu mücadeleleri siyasi mücadele düzeyine yükseltmenin imkanını yaratacak bir örgütlenmeye ulaşmak içindir.

Arayış bugünün dünyasını, bölgeyi, bölgemizde yürüyen ulusal ve toplumsal mücadelelerin önümüze koyduğu devrimci imkanları analiz etmek içindir.
Arayış insanlığın tümü için yeni bir yaşam tasavvurunu tanımlamak; bu tasavvuru emekçi yığınlar ve bütün ezilenlerin ortak hayali haline getirmektir.

5.

Bu arayış elbette okumayı, yazmayı, tartışmayı gerektiriyor. Ama bir yandan üzerinde var olacağımız; az veya çok sınıf zeminleri yaratarak ilerlememiz şarttır. Yeni bir bir araya geliş için sol kadrolara değil; sınıf zeminine; toplumsal mücadele alanlarına gitmeliyiz. Birbirimizi o zeminlerde buluruz ve kaybetmeyiz.

Ben tarihimizin sınıf refleksi güçlü geleneklerinden öğrenmenin ve Kürt Özgürlük Hareketi ile birlikte mücadele etmekten geri durmamanın sonuç yaratacak arayışların iki temel unsuru olduğunu düşünüyorum.
Hepimize kolay gelsin.

Diğer Yazılar

ÖYKÜNÜN “BİR YALNIZ ADAM”I SAİT FAİK

Hande Sonsöz / 11.05.2024 “Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey” Sait Faik Abasıyanık “Edebi …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir