Ümit ÖZDEMİR / 08.09.2023
Sermaye sınıfının iktidarı AKP-MHP ittifakı ya da diğer adıyla Cumhur İttifakı, kadrolarının belirginleştiği 28 Mayıs seçimlerinin ardından başlayan zam ve vergi sağanağı, gelmekte olan neoliberal saldırı paketinin ön habercisiydi.
Saldırı, Motorlu Taşıtlar Vergisinden KDV oranlarının artırılmasına, en temel ihtiyaç maddelerinin vergilerinin arttırılmasından benzin, mazot ve buna bağlı her şeyin fiyatlarının sürekli yükseltilerek yaşam maliyeti krizini daha da derinleştirdi. Bölüşüm şokunu “ekonomik kriz” adıyla kamu oyuna duyuran burjuva basını, böylece bölüşüm şokunun baş aktörü burjuvazi ve onun siyasal alandaki temsilcilerini gizliyordu. Bölüşüm Şoku, en genel tanımıyla bir ülkede üretilen toplam gayri safi milli hasılanın sermaye sınıfının lehine onu üreten emekçi sınıfların aleyhine dağıtılmasıdır. Bu dağıtımın ekonomik araçları ise vergiler, zamlar, dolaylı vergiler ve yüksek enflasyondur. Enflasyon en acımasız bir vergilendirme türü olarak, patronların servetlerine servet kattığı buna karşın, geniş halk kesimlerini daha fazla yoksulluğa ve sefalete ittiği araçların başında gelir. İngiltere’den transfer edilen Mister Mehmet Şimşek’e verilen fon ve para bulma misyonunu ayakta alkışlayan liberaller, Şimşek’in kurulan istibdat rejimi nedeniyle bu misyonunu yerine getirmeyeceğini görünce, derin bir hayal kırıklığına kapıldılar.
Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan’ı göreve getirerek emperyalist efendilerinin emrine amade olduğunu yeniden ispatlayan saray rejimi, bu yönde adımlar atmaya devam ediyor. Sosyalistlerin Bağımsız Sosyal Bilimciler kanadının, yıllar önce AKP’nin ekonomi politikalarını tanımlarken öne sürdüğü “IMF’siz IMF programı” adını verdikleri programa yeni halkalar ekleyen Orta Vadeli Program, bu yönüyle IMF’ye gönderilmiş bir niyet mektubu olarak görünüyor. Şimdi dilerseniz bu mektubun satır aralarını emekçi halkın çıkarlarını gözeterek yorumlayalım:
OVP’de sermaye sınıfına gönderilen en net mesajlardan biri emeklilik sisteminin tasfiye edileceği bilgisidir. BES’le başlayan aşındırma ve emeklilik hakkını yok etme saldırısı, Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ile yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyor: O aşamada gelecek emekçi kuşakların emekli olma hakkını fon, borsa sermaye döngüsüne teslim edecek olan neoliberal papazlar, fonların batması durumunda neler olacağını bilerek ve isteyerek söylemiyor. 2008’de 3. Büyük depresyonda ABD’de özelleştirilen emeklilik fonlarının pek çoğunun battığı ve yıllarca bu fonlara ödeme yapan insanların bir anda bütün gelir güvencelerini yitirdiği göz önüne alınırsa, tehlikenin boyutu daha kolay anlaşılır. Fonları borsa üzerinden değerlendiren ve kumarhane kapitalizminin insafına bırakan neoliberal yapı, fonların zarar etmesi durumunda bu alana yatırım yapanların birikimlerinin buharlaşacağı gerçeğini kasten dile getirmiyor. Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ile ön görülen bir başka saldırı ise Kıdem Tazminatlarının fona devredilmesi, Kıdem tazminatı hakkının getirilen tavan uygulamasıyla kısıtlanması, 12 Eylül cuntasının ardından adım adım işleyen bir saldırı kampanyasının adı oldu. 1983’te memur maaş katsayılarına bağlanan tavan, 1982’de 7.5 katı olan tavan, böylece önce 4.7 katına; 1990’larda 4 katına, 2000’lerde 3 katına ve son olarak bu Temmuz’da 1.75 katına kadar geriledi. 1 Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ile kurulması planlanan Kıdem Tazminatı Fonu’na aktarılacak olan Kıdem Tazminatı hakkının gaspedilmesi planlanıyor. Kıdem Tazminatından yararlanma hakkı, 1 yıl süreyle çalışmış olma kuralından çıkartılarak, emekli olma şartına bağlanıyor. Evlilik, ev alma gibi durumlarda yapılacak başvurularda ise kıdem tazminatının yarısının verilmesiyle hak kaybının derinleşmesi hedefleniyor. Kıdem tazminatında 60 yaş sınırı getirilmesiyle, emekli olunduktan sonra Kıdem Tazminatı fonuna yapılacak başvurulara verilecek olası yanıtlardan biri ise “Kıdem Tazminatı fonunda yatırılan ödemeler zarar ettiği için tazminat ödemesi yapamıyoruz” olacaktır. Kıdem tazminatı gibi işçi sınıfının vaz geçilmez haklarından birinin bu yolla gasp edilmesi, neoliberal saldırı kampanyasının hangi sınıflara hizmet edeceğinin açık delili… İşçilerin maaşlarından yapılan kesintilere oluşturulan işsizlik sigorta fonunun nasıl amacı dışında sermaye sınıfına peşkeş çekilerek kullanıldığı ortadayken, OVP ile kurulması tasarlanan Kıdem Tazminatı Fonu’nun benzer bir akıbeti yaşaması kaçınılmazdır.
OVP’de sermaye yanlısı emekçi halk düşmanı uygulamalar bununla da bitmiyor. İşçi ve memurlara açıklanan değil, hedeflenen enflasyon üzerinden zam yapılacağını ilan eden program, şu soruya yanıt vermekten acizdir: Sizin hangi hedeflediğiniz enflasyon tuttu ki, açıklayacağınız tutsun ? En yakın örneğini TÜİK’in Ağustos 2023’de ENAG’ın da üzerinde açıkladığı % 9.09’luk enflasyonla gördüğümüz bu durum, Merkez Bankası başkanı Hafize Gaye Erkan’ın yine liberallerce ayakta alkışlanan ve “gerçekçi” bulunan yıl sonu enflasyon oranı olan % 58’in üzerinde gerçekleşti ! Mehmet Şimşek ve liberallerin söylediği şudur: Bölüşüm şokunu daha da derinleştirmek ve sermaye sınıfına daha fazla kaynak aktarmak için araştırma verilerini değil- ki zaten bunların pek çoğu da şaibelidir- açıkladığımız hayali enflasyonu baz alacağız. Bunun işçi sınıfı ve emekçi halk tabakaları açısından anlamı bellidir: Tamamen otoriter ve keyfi bir ekonomi yönetiminde emekçi sınıfların milli gelirden alacağı pay daha da azaltılacaktır.
Bölüşüm şokunun kalıcı olmasıyla birlikte halkın borçlanarak yaşama olanaklarının kısıtlanması, neoliberal saldırının gidebileceği vahşi noktayı göstermesi bakımından öğreticidir. Bireysel Emeklilik Sistemiyle SGK gibi yapıların tasfiyesi ön görülürken, BES’e üye olan kişilerin varislerinin kendilerine aktarılacak gelir bağı güvencesinin kaldırılması hedefleniyor.
Sermaye sınıfının kesintisiz saldırılarından biri de OVP’de ön görüldüğü üzere bununla sınırlı değil. Sermaye örgütü TİSK, işçilerin haklarının daha da budanması için hükümetten ve saray rejiminden bazı taleplerde bulunuyor. TİSK’in talepleri en genel anlamda: İlk işe alımlarda işçilerin deneme süresinin uzatılmasını, güvencesiz istihdam, fazla mesai ücreti ödemeden çalıştırma ve denkleştirme esası ile daha uzun sürelerde işçi çalıştırmak gibi sermaye sınıfının sömürüsünü derinleştirecek tekliflerde bulunuyor. Bütün bunlar sermaye sınıfının esnek üretim, derin sömürü, güvencesiz-sigortasız kaçak çalıştırma stratejisinin kaleme alınmış hali olarak karşımıza çıkıyor.
Bölüşüm şokunu daha da arttıracak bu ekonomik program, şu tartışmayı anlamlı kılıyor: Ekonomide her şey politik öncelikler sorunudur. Sermaye sınıfı lehine yapılacak bütün yasal-ekonomik düzenlemeler, esasen emekçi sınıfların çıkarlarına ve haklarına aykırıdır. Bu aykırılık, aynı anlama gelmek üzere, uzlaşmaz çelişkinin ta kendisidir. Uzlaşmaz çelişki, ekonomik alanda kalmayarak siyasi alanı da belirler bir içeriğe bürünecektir. OVP’yi bu yüzden bir saldırı programı olarak görmek, bölüşüm şoku ve yaşam maliyeti krizini daha da derinleştirecek neoliberal programın detaylarını anlatmak, mevcut bölüşüm şokunun sermaye sınıfının çıkarları uğruna kaleme alındığını ve bu programın halk düşmanı yüzünü teşhir etmek bu yüzden önemli…
1Gaspın Adı Kıdem Tavanı: Gerçek Gazetesi, Ağustos 2023 / Sayı 167 s.5